27.02.2021, 20:43

27 Şubat 1933’ten 27 Şubat 2021’e…

Bugün 27 Şubat…

Dünyanın gelmiş geçmiş herhalde en büyük provokasyonlarından biri Alman Parlamento Binasının (Reichtag) kundaklanması.

27 Şubat 1933

Biliyor olmalısınız; Nazi Liderliği, parlamento binasını kundaklayanların/ yakanların komünistler olduğunu ve ayaklanma hazırlığı içinde olduklarını iddia ederek acilen bunun önüne geçmek için yasa çıkarılması gerektiğini savundular ve hemen bir gün sonra 'yangın kararnamesi' olarak bilinen yasayı çıkararak anayasal güvenceleri kaldırıp Nazi Diktatörlüğünün önünü açtılar.

Kararname ile toplantı, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve diğer anayasal güvenceleri askıya aldılar. Polis soruşturmalarındaki tüm kısıtlamaları da kaldırdılar.

Kararname, 1945 Mayıs’ına kadar yürürlükte kaldı.

Bu kararname; Hitler’e / rejime, siyasi rakipleri belirli bir suçlama olmaksızın tutuklayıp hapse atma, siyasi örgütleri feshetme ve özel mülke el koyma yetkisi veriyordu. İlginç değil mi?

Yangının kaynağı bilinmiyorken Nazilerin ellerindeki propaganda malzemeleriyle komünistleri suçlaması/ bu kundaklamanın devleti yıkmak için yapıldığını söylemeleri düşündürücü değil mi?

Alman faşizminin başlaması için bu kundaklamanın gerçekleşmesi gerekiyordu çünkü.

Olay yerinde yakalanan Hollandalı inşaat işçisi Marinus Van Der Lubbe’nin komünist olduğunu söylemesi ve kundaklamayı tek başına gerçekleştirmesi de ilginçti.

Almanya’da yaşamayan biri… Parlamento binasını da bilmeyen biri…

Yangını bir köşede başlatan Van Der Lubbe’nin koskoca binayı ateşe verebilmesi mümkün müydü?

O bir köşeyi tutuştururken yoksa ona işlerini kolaylaştırmak için birileri mi yardım mı etmişti?

İllâ yakılacak ya… Kullanışlı Lubbe’ye yardım etmeden olur mu bu?

Sonuç: Almanya’da komünist/ sosyalist ve demokrat avının başlaması için böyle bir senaryoya ihtiyaç vardı ve bunun için büyük bir hedef seçilmişti. Kitlelerin öfkesi basın- yayın aracılığıyla da alevlenirse Hitler’in önü açılacaktı. Kararnamelerin hemen bir gün çıkarılması, bu planın bir parçasıydı zaten.

Van Der Lubbe, Berlin’i tanımayan bir Holandalı lumpendi. Kullanışlı bir lumpen… Gözüpek, atılgan ve her yere girip çıkan bir lumpen…

Tıp fakültesinde, eğitim bilimlerinde ya da antropolojide okuyan bir öğrenciye ya da işi gücü olan bir bankacıya/ postacıya yaktırabilir misiniz parlamento binasını?

27 Şubat 1933 Alman faşizminin acımasız/ zalim yüzünün iktidar olma uğruna neler yapabileceğine dair çirkin yüzüdür.

Her türlü yetkiyle donanmak arzusu içinde kıvranan faşist Hitler’in tezgâhıdır.

Faşizan eğilimleri olan liderlerin akıllarından çıkarmadıkları örnek bir provokasyon modelidir.

Bugün 27 Şubat…

88 yıl öncesini anımsamanın yararlı olacağı ve Reichtag’tan dersler çıkardık mı sorusunun düşünülmesi / muhasebesinin yapılmasını gerektiren bir gün…

***

Son bir aydır bir televizyon dizisinin tutsağı oldum neredeyse… Sadece 'Kim milyoner Olmak İster'i izleyen ben şimdi Şahika’yla Ender’in başrol oyuncusu olduğu entrikası bol diziyi iple çekenlerdenim.

Aman Allah’ım, o ne inanılmaz düzenbazlıklar?

Yalanlar, sahtekârlıklar, aldatmacalar, yalancı aşklar ve Boğaz’a nazır köşklerdeki akıl almaz lüks yaşamlar, her karesinde farklı elbiseler içinde süzülen güzel / havalı kadınlar…

Dizi, görsellik senfonisi!

Sokağa bakıyorum, böyle tipler göremiyorum. Mahallemde hiç de dizideki gibi kadınlar/ erkekler yok. Çarşıdaki vitrinlerde de ne Şahika’nın ne de Yıldız’ın elbiseleri var.

Gözümüze gözümüze sokulan karelerde, cambazlık/ aldatmacalar/ akla ziyan entrikalar, güzel kadınlar ve Boğaz manzaralı köşklerden başka bir nesne yok.

Şu da var ki her bir oyuncu rolünün hakkını Allahına kadar vermiş.

Şahika, Ender ve Yıldız’ın başarısı uzun süre konuşulacağa benzer. Hasan Ali Bey’i de sonunda bir ödül bekliyor bence. Mükemmel oynamış rolünü…

Emeğiyle, alın teriyle geçinenlerin rol almadığı bir dizi bu…

Tezgâhtar kız,  ikinci iş yapan öğretmen, çöp tenekelerinde yiyecek arayan teyze, ayazda nöbet tutan asker, sıva yapan inşaat işçisi,  çapa yapan çiftçi ve balığa çıkmış Temel’le Dursun yok bu dizide.

Ortağına üçkâğıt yapanlar, para pul uğruna her türlü cambazlığa soyunanlar, birbirinin kuyusunu kazanlar, bitmez tükenmez dedikoduları üretenler, podyumda gibi salına salına yürüyen dilberler, üretmeyen güzel- süslü kadınlar ve lüks arabalar var.

Hayat tozpembe, herkes zengin, herkesin işi tıkırında…

Gibi mi gösterilmeye çalışılıyor yoksa…

Şahika’nın, Ender’in, Yıldız’ın ve diğerlerinin yemek yemesi bile hiç bize benzemiyor.

***

Muhafazakarlığın zirve yaptığı Türkiye’de böylesine dejenere yaşamların gözler önüne serilmesinin bir anlamı ya da nedeni olsa gerek.

Başörtüsü diye yeri göğü inletenlerin bu diziyi izlerken "Ahlaki değerlerimizi aşındırıyor" diye bir tepki vereceğini umuyorum, ummak istiyorum daha doğrusu. Ama boşuna bekliyorum gibi.

Acaba diğer diziler nasıl diye merak eder oldum. İkinci iş yapan bir öğretmen anlatılıyor mu acaba dizilerin birinde… Ya da intihar eden bir müzisyen ya da lokantası / kafesi kapalı biri…

CHP milletvekillerinden biri "Kongreler lebaleb, Köfteci Yaşar’ın dört masası yasaklı" demiş.

Komedi değil mi bu?

Caddelerin boş, müşterilerin olmadığı dükkânlar ve kiracısı olmayan işyerlerinin başrol oyuncusu olduğu diziler çekilir mi sizce?

Kalabalık cenazelerle AKP’nin kongreleri kamuoyu yaratınca yandaşları telaş almış olmalı ki, "Virüs en çok restoranlardan bulaşıyor" demeye başladılar. Ünlü bir din adamının cenazesine katılan binlerce insanın koronanın yayılmasına neden olacağı gerçeğini örtbas etme ve unutturma çabası mıdır bilmem, alenen yalanlar dönüyor ortada.

Ünlü Kabataş yalanını anımsayalım…

2013 Yılındaki Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında Zehra Develioğlu, saldırıya uğradığını iddia etmiş, birçok gazeteci ve siyasetçiden destek bulmuş ve büyük tepkilere neden olmuştu. Ancak daha sonra bu olayın gerçek olmadığı anlaşılmıştı.

Bebeğiyle durakta bekleyen genç kadına saldırıp döven 80- 100 kişilik bir grup, yetmemiş bir de kadının üzerine işemişlerdi. Söylenenler/ yazılanlar böyleydi.

Bu yalan senaryoyu yazan gazeteciler daha sonra yanıltıldıklarını itiraf etmişler özür dilemişlerdi.

"Camiye ayakkabılarıyla girdiler" yalanına caminin hocası bile inandırılamamıştı.

"Başörtülü kadına saldırdılar" yalanına kimlerin sarıldığı biliniyor.

Aradan yıllar geçmesine karşın şubat sonuna doğru yapılan AKP İstanbul kongresinde Cumhurbaşkanının söylediklerini nasıl yorumlamak gerek bil(e)miyorum:

"Onlar ezanları susturmak için camilerin kapılarına dayandılar. Bira kutuları ile beraber o camimize girenler bunlar değil mi? Bu ahlaksızlar- edepsizler değil mi? İşte o gezi olaylarında da bunların hesabını onlara sorduk. Bundan sonra da ola ki böyle bir yola tevessül edecek olurlarsa bu millet bunun bedelini çok ağır ödetir."

Aslı astarı olmayan bir konuyla ilgili böylesi yalan konuşmalar, benim izlediğim o bol entrikalı diziye yakışıyor aslında.

Bir başka diziye bakalım…

Çiftliğin sahibi, marabayı dövüyordu. Ağanın beyefendiliğine/ centilmenliğine ve yakışıklılığına da diyecek yok. Maraba suçlu, ağa haklıydı o dayak sahnesinde.

Bu da eşimin izlediği dizide olup bitenler…

Ne kadar kibar ağalar ve beyler varmış meğerse Adana’da?

***

Saray yavrusu evlerde yaşayan jilet gibi bıçkın ve yakışıklı ağaların oynadığı dizideki kadınlar da bir içim su…

Diziler, güzellik/ incelik - zarafet ve entrika kokuyor.

Optalidon gibi, valibrin gibi… Kafalar, rakının üstüne bira içilmiş gibi…

Üniversite öğrencileri kayyım rektöre karşı haftalardır hocalarıyla birlikte ayazda, karda / kışta direniyorlarmış ne gam!

Binlerce işyeri pandemi nedeniyle kapanıyormuş, bize ne!

Son 17 yılda 100 bini aşkın kişi intihar etmiş. Kime ne!

***

Cumhurbaşkanımızın, Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik hakaretleri ise şaşırtıcı derecede…

"Ne yüzsüzsün sen! Karaktersizsin. Bunların cibilliyeti bozuk."

Dizilerdeki incelik, iktidar sahiplerinde görülmüyor. Kalabalık kongreler nedeniyle pandemide yaşanan artışı görmezden gelen Rize Valisinin artan vaka sayısından vatandaşı sorumlu tutması ise başlı başına bir komediydi.

Gara operasyonunda 16 şehit verdik.  48 teröristi de geberttik(!) ya…

Cumhurbaşkanımızın, muhalefetin Gara skandalıyla ilgili eleştirilerine öfkesi geçmiş gibi değil…

"İçimiz kan ağlıyor ama biz onların intikamını alacağız, onların kanlarını yerde bırakmayacağız. Bunu da böyle bilsin Bay Kemal. Ortağın HDP de böyle bilsin" diyor.

Devlet hiç intikamcı olur mu? Bu ifade kullanılır mı hiç?

Hava, kara ve özel kuvvetlerin yanı sıra her türlü askeri gücünle ve savaş uçaklarınla Gara’dasın ve rehineleri kurtaramıyor, üstelik de 16 şehit veriyorsun, ondan sonra da yapılan eleştiriler karşısında öfke nöbetine giriyorsun. Olacak iş mi bu?

Milli Savunma Bakanı da şaka yapıyor gibi diyor ki: "Çok başarılıyız"

Eleştirilere o da öfkeli ki, "Herkesin görmesi gereken bir hadise burada PKK’nin alçak yüzü. PKK, büyük bir gaddarlıkla/ alçaklıkla masum 13 insanımızı şehit etti" diye açıklama yapıyor.

"Burada eleştirilmesi gereken PKK’dir" demek, hiç yakışıyor mu savunmamızdan sorumlu bir bakana?

Başarısızlığını örtbas etme çabası denilmez mi buna?

Bir başka dikkat çekici konuşma gene Cumhurbaşkanının…

CHP'nin süzme faşist bir parti olduğunu söyledi. Uluslar arası ilişkiler, siyaset bilimi, tarih, sosyoloji, hukuk okumadığını biliyoruz.

Bir siyaset bilimci gibi, sosyolog gibi 'süzme faşist' kavramını kullanıyor. CHP’yi bir başka partiyle mi karıştırdı diyesim geliyor. Çünkü son yıllarda çok karıştırıyor.

Gramshi yazdı çizdi de bizler mi duymadı yoksa 'süzme faşist'in ne olduğunu…

Marksist terminoloji mi Kasımpaşa ağzı mı bu 'süzme faşist' anlayamadım.

Son günlerde çok karıştırır oldu nedense…

Hele son örnek!

"Kendi içindeki taciz, tecavüz dalgasıyla hesaplaşmayı reddeden bir zihniyettir bizim zihniyetimiz"  Aynen böyle dedi Sayın Cumhurbaşkanımız.

Çok konuştuğundan mı, üniversite diploması olmadığından mı bildiğim yok.

Ah Doğan Cüceloğlu!

Yaşasaydın da sana sorsaydık bu olup bitenlerin ne demek olduğunu…

Yorumlar (1)
Suat kaçak 3 yıl önce
Beğenerek okuyorum
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 36 99
2. Fenerbahçe 36 93
3. Trabzonspor 36 61
4. Başakşehir 36 58
5. Beşiktaş 36 55
6. Kasımpasa 36 52
7. Sivasspor 37 51
8. Alanyaspor 36 50
9. Rizespor 36 49
10. Antalyaspor 37 48
11. A.Demirspor 37 44
12. Samsunspor 36 42
13. Kayserispor 36 41
14. Konyaspor 36 40
15. Ankaragücü 36 39
16. Gaziantep FK 36 38
17. Hatayspor 36 37
18. Karagümrük 36 37
19. Pendikspor 36 36
20. İstanbulspor 37 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 37 88
2. Arsenal 37 86
3. Liverpool 37 79
4. Aston Villa 37 68
5. Tottenham 37 63
6. Chelsea 37 60
7. Newcastle 37 57
8. M. United 37 57
9. West Ham United 37 52
10. Brighton 37 48
11. Bournemouth 37 48
12. Crystal Palace 37 46
13. Wolves 37 46
14. Fulham 37 44
15. Everton 37 40
16. Brentford 37 39
17. Nottingham Forest 37 29
18. Luton Town 37 26
19. Burnley 37 24
20. Sheffield United 37 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 36 93
2. Barcelona 36 79
3. Girona 36 75
4. Atletico Madrid 36 73
5. Athletic Bilbao 36 62
6. Real Sociedad 36 57
7. Real Betis 36 56
8. Villarreal 36 51
9. Valencia 36 48
10. Getafe 36 43
11. Deportivo Alaves 36 42
12. Sevilla 36 41
13. Osasuna 36 41
14. Las Palmas 36 38
15. Rayo Vallecano 36 38
16. Celta Vigo 36 37
17. Mallorca 36 36
18. Cadiz 36 32
19. Granada 36 21
20. Almeria 36 17

Gelişmelerden Haberdar Olun

@