Ben Emekçi Zeki
İstanbul’a emeğini satmaya gelen ben… Önceki devirlerde atalarımız bu kadar gelecekten bahsetmiş miydi? Gelecek kaygısı kafaları bu kadar bürümüş müydü mavi sarmaşıklar gibi? Aldığımız hiçbir halükârda bize yetmeyen ücret, sendika üyeliği beklentimiz, sağlık ve emeklilik sigortası beklentimiz. Hepsinden geçtim, derme toplama evimin üç gülü; Gülşen, Sevinç, Kadir, çocuklarım… Ya onların geleceği… İçimde her şey düğüm düğüm… Bir yılan dostça soksa beni. Bana yirmi yaşımdaki yaşama gücümü aşılasa yeniden…
Gazetelerde televizyonda geçen sendika, sigorta, insana yaraşır ücret sözleri Yozgat’ta köydeyken toy düşünceme girip duruyordu. Ama hepsi büyük şehir hayatının üstten üstten yuvarlanan fikirleri gibiydi. Ama şimdi ekmeğim, tuzum, aşım gibi hak meselem haline geldiler. Haklarım da işte bu düğümlenen gelecek düğümüne dolandı da dolandı. Hâlbuki Yozgat’ta bu düğümün yerine; ailemin on on beş dönümlük tahıl tarlası, yiyeceğimizi yetiştirdiğimiz küçük bir bahçe ve üç beş tane hayvanımız vardı. Ama artık emeğim de namusum da batağım da kurtuluşum da İstanbul’da…
İşte bizim fabrika; "Merhaba Akın", "Merhaba Figen Bacım", "Ne haber arkadaşlar". Her şeyden önce insanım çünkü. Ve insanca yaşamanın çabasını veriyorum. Fabrika Gazi mahallesinde. Belki de İstanbul’un en ucuz emek cennetinde. Bu sözü yeni öğrendim. Aklıma yeni sözler, yararlı sözler kazandırmayı seviyorum. Kendimce yavaş yavaş diktiğim bilgi bohçamda bu işe yarayan sözlere kavramlar diyorum. Bohçamı okuyuşumu artırarak ve en çok da mücadeleye dair konuşmaları dinleyip takip ederek dolduruyorum. Yeni edindiğim kavramlardan biri de “sirkülasyon” kavramı. Bu kavram dönüp dolaşma, devr-i daim anlamına geliyor. Bu devr-i daimi iki anlamda düşünüyorum. Birincisi yüz kişinin çalıştığı fabrikamızdaki kesim, dikiş, stil, ütü gibi bölümlerin arasındaki iş dağılımından doğan devr-i daim. Bu sağlıklı ve doğru bir devr-i daim gibi geliyor bana.
Ama aynı kavramın bir de olumsuzu geliyor öğrenmek isteyen bilgiye aç kafama. Şu İstanbul işçi pazarında her sektörde olan işçi ya da emek devr-i daiminden bahsediyorum. İşçiler sürekli işten çıkarılıyor ve başka işlerin peşine düşmeye zorlanıyor. Benim hesabıma göre çok azı belki de yüzde ikisi bir sonraki işini ayarlayarak kendi isteğiyle eski işinden ayrılıyor. Biz birlikte olan işçilersek, ayrılmak istemeyen işçi kardeşlerimizin iş yerlerinde kalmalarını sağlamalıyız.
Birbirimize olan güvenimizden başka sermayemiz yok, biliyorum.
Bakın işte, bir öğle yemeği molasında fabrikamızdaki işçi dostlarıma sesleniyorum. Bir yandan yemeğimi yerken: “Bu devr-i daim derdini aşmalıyız kardeşlerim.” Dostlarım “Nasıl?” diyorlar.
“Birbirimize olan güvenimizle” diyorum “bakın yüz kişiyiz işte.” Dostlarımın çoğu “Boş beklenti” diyor.
Ben “Geleceğimi düşünürken bugünümü unuttum. Ama bugünü düşünmek bana bir gelecek kazandıracak.”
Bu sözü bir yerde okumuş ya da duymuş muydum? Nasıl olursa olsun artık bana mâl olmuştu işte.
Yemekhaneden kuşkulu düşüncelerle kalkıyoruz. Ve ben patronun başımıza diktiği yeni müdürün beni olumsuz gözlerle takip ettiğini anlamayacak kadar cahil değilim. Birkaç dostum da bunu fark ettiklerini bana bildirdi zaten…
Toplantıda; güzel bir katılım sağlamıştık. Altmış kişi kadardık ve kadın işçilerden de hatırı sayılır bir kalabalık yemekhanede hazır bulunuyordu. Bir haftadır üzerinde emek harcadığımız toplantı için akşam yedi buçuktaki çay molasını seçmiştik. Katılan işçiler arasında o sırada mesaisi olmayanlar bile vardı. Ama dur bakalım sonuç ne olacaktı?
Önce dostlarımızdan Mustafa Abi konuştu:
“Arkadaşlar şimdi şunu söyleyeyim ki Zeki kardeşimizin bahsettiği bu işçi sirkülasyonu meselesi, sendika, iyi ücret ve sigorta gibi diğer hak meselelerimiz kadar önemli. Çünkü en temelde bir işçinin işini ve işindeki sorunları sahiplenmesini etkiliyor.” Oradan Melike Bacı konuştu:
“Tabii ya. Yarın atılacağım korkusuyla çalıştığı bir işte insan ne kadar mücadele verir.”
Bu iki konuşma Zekinin kafasında “birliktelikte sürekli olma” fikrini iyice yerleştirdi. Ve Zeki o turuncu anda kısaca şunu dedi:
“Öyleyse işyerimizden zoraki çıkarılan arkadaşlarımızın çıkarılmasına izin vermeyeceğiz. Ve böylece fabrikadaki diğer mücadelelerimizi pekiştireceğiz.”
Kesimci Nilüfer “E tabii, bugün onaysa yarın bana” dedi.
Yeni evlenen ve evliliğinin neşesini bir anda toplantının üstüne saçan Bergamalı Hasan da “Ha şöyle be! Kendimizi bulalım, kendimize gelelim azıcık!” diye hevesle konuştu.
Müdürün adamı olduğunu herkesin bildiği ütücü Selami araya bir şüphe katmaktan geri durmadı:
“O iş o kadar kolay olmaz. Neticede fabrikanın mülkiyeti işçinin elinde değil. Mülk kimdeyse kararı o verir.” Zeki hemen cevabını verdi:
“O o kadar kolay değilse, bizim hayatlarımızın devamı da en az onun kadar ciddi bir mesele. Ve bu ciddiyetle bizim üretimi durdurma ihtimalimiz birleşirse var sen o zaman bak manzaraya. Bu imkanla çıkarılan işçileri bile geri getirebiliriz.” Selami biraz ürkerek:
“Size diyorum Ekel Tekstil Fabrikasının işçileri. Bu adama uymayın. Bu sizi kendi partisinden yana çekmek için yapıyor bu konuşmaları. Akıllı olun.”
Hasan çıkıştı:
“Ne partisi be! Adamın ağzından hiç parti lafı çıktı mı?”
Mustafa Abi Zekiyi korumak için:
“Bana bak Selami, asıl senin gayen bizi kendi partine çekmek olmasın ha! Biz şunu biliriz. Bu patron cemaati bizi sömürürken işçileri şu partiden bu partiden veya şu memleketten bu memleketten veya bu mezhepten şu mezhepten diye nasıl ayırmıyorsa; biz de onlarla mücadele ederken aynı şekilde şuradanız veya buradanız demeyeceğiz. Hep birlikte hareket edeceğiz.” Selaminin sus pus olduğu andı.
Zeki:
“Ben de onu diyorum. Birbirimize olan güvenimiz tek sermayemiz. Hatta diyorum ki bu talebi ileri götürelim. Çıkarılanları geri kazanalım. Geçen hafta işten çıkarılan Hatice Abla mesela… Kadıncağız geçimini sağlamak için dikişçiliği evindeki el makinesiyle sürdürüyormuş. Onu ve yeni çıkarılan birkaç kişiyi daha buraya getirme talebinde bulunalım. İşi ilk önce biz ele alalım. Yani onlar daha bizden eksiltmeden, biz kendimizi artıralım. Birbirimize güvenelim bir kez, koruyalım birbirimizi şu devr-i daim mantığına karşı.”
Bu andan itibaren yemekhane yerine gördüğümüz bir maki bahçesiydi en sağlıklı ve en güçlü haliyle. Her ne kadar bir köşesini devedikenliği tutmuşsa da, kadın işçilerden yana olan taraf hem barışla yabani zeytini hem dirençle defneyi kucaklıyordu. Hasanın elleri ve ayakları yerinde adaçayı ve malatura yaprakları vardı. Zeki ve Mustafa Abi çevresindeki kararlı erkek işçiler çitlembikler, küçük meyveleriyle şimşirler, hayıtlar ve başka mis kokulu çalılar yetiştirmişti. Ve yemekhanenin yüksek pencerelerinden güneş toplayanlarsa beyaz ve pembe çiçekleriyle zakkum ağaçlarıydı…
Haddi aşmıştım; yeni müdürümüz tarafından işten çıkarıldım. On beş günden beri çalışmıyorum. Biraz çarşı pazar, biraz evin eksiğini gediğini tamir etmekle geçiyor zamanım. Bir yandan iş arıyorum. Piyasa felaket. Çoğunlukla çocuklarımla vakit geçiriyorum. Hep onları eğitmeye çabalıyorum. Haddi aştım gerçekten. Ama nasıl?
Onların görüşünde onların zorlu çitlerinden birini devirdim, bana göreyse kendi cehalet sınırlarımdan birini aştım. Belki de bunu yaparken çevremi de zenginleştirdim. Bir yandan da zenginleştirdiğim kondumun bahçesiydi. Bahçede kendiliğinden yetişmiş zakkumların yanına pazardan aldığım defne ve şimşir fidelerini diktim. Yabancısı olduğum bu Akdeniz bitkileri mütevazı halleriyle gerçekten ruhumu tedavi ediyor. Eşim Songülle karşılarına geçip inatla adaçayı içtik birkaç defa. Batan güne karşı yine bir adaçayı sefası yaparken –ee emekçiler de sefa anlarını ciddiye almalıdır- Mustafa Abi ve Akın bizim eve geldiler. Ve işe tekrar dönebileceğimi söylediler. Benimle birlikte dört arkadaş daha işe geri dönüyormuş.
Arkadaşlar geçen haftalarda yeşerttiğimiz masum ve dirençli mücadele kıvılcımıyla işi yavaşlatma kararı almışlar. Yaklaşık seksen işçi eyleme katılmış. Kanımca geri kalan kısım da Selaminin tesir ettiği kısımdır. Önümüzdeki iki ay için normal işin üç katı kadar da sipariş gelince; müdür işin hızlanması karşılığında işten çıkarılanların geri gelmesine ve tamamı kayıt dışı çalışan fabrika işçilerinin peyderpey sigorta hakkı kazanmasına razı olmak ve bunlarla ilgili olarak patronu razı etmek zorunda kalmış. Bu koşullar üzerinde patronla bir sözleşme bile imzalanmış. İşte bu bir kazanım gerçekten, ama hepsi değil, görüyorum.
Bir hafta sonra “beceriksizliğinden” dolayı müdür işinden alındı. Güleceğim geliyor, bizi işten çıkarayım derken, kendisi işinden oldu. Bizim gibi kendisinin de bir emekçi olduğunu unuttu. En iyimser deyişle bir çaylaktı. Selami şimdi yeni müdürün yardakçılığını yapıyor. Yok şöyle sertmiş, böyle gözünü budaktan sakınmazmış. Ama ferman müdüriyetinse, fabrika olmasa bile- makineler bizimdir.
İşçi arkadaşlarımı, onlara olan güvenimi seviyorum. Bak nasıl da sahip çıktılar bana. Ama yirmi birinci yüzyılda yaşadığımın farkında olarak, bu sirkülasyon girdabına nereye kadar hep birlikte dayanacağımızı bilmiyorum. Birliktelik. Evet bütün derdim bu. Bugünkü dikişimi bitirdim. Şimdi gidip Mustafa Abi ve Akınla gerek gündelik konular üzerine, gerek ortak yolumuz üzerine konuşacağım. Hasanın omzunu sıvazlayacağım. Hatice Abla üç çocuğuma yeni moda ekose şapkalar dikmiş. Gidip onları alacağım. Bütün bunlar insanca bir yaşam için taleplerimi geri çektiğim anlamına mı geliyor? Hiç sanmıyorum. Önümüzde bizi bekleyen dağ gibi bir sendika meselesi var daha. Hani dağ gibi dediysem de öyle üzerimize yıkılır diye değil. Öyle bir dağ ki, direnmeler sonunda bütün pınarlarıyla üzerimize açılacak, biliyorum. Ben aslında da hep yelkenler açıyorum. Ben Yozgatlı emekçi Zeki. Yeni kavramlarla yeni mücadelelere yöneliyorum…
Burak Ülker - 2008
Bergama İl Olmalı mı?
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Galatasaray | 10 | 28 |
2. Samsunspor | 11 | 25 |
3. Fenerbahçe | 10 | 23 |
4. Beşiktaş | 10 | 20 |
5. Eyüpspor | 11 | 19 |
6. Sivasspor | 11 | 17 |
7. Göztepe | 10 | 15 |
8. Başakşehir | 10 | 15 |
9. Kasımpasa | 12 | 14 |
10. Konyaspor | 11 | 14 |
11. Trabzonspor | 10 | 12 |
12. Gaziantep FK | 10 | 12 |
13. Kayserispor | 11 | 12 |
14. Bodrumspor | 11 | 11 |
15. Antalyaspor | 11 | 11 |
16. Alanyaspor | 11 | 10 |
17. Rizespor | 10 | 10 |
18. Hatayspor | 10 | 3 |
19. A.Demirspor | 10 | 2 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Erzurumspor | 11 | 22 |
2. Kocaelispor | 11 | 22 |
3. Igdir FK | 12 | 21 |
4. Bandırmaspor | 11 | 21 |
5. Ankaragücü | 12 | 19 |
6. Karagümrük | 11 | 18 |
7. Boluspor | 11 | 18 |
8. Esenler Erokspor | 12 | 17 |
9. Ümraniye | 12 | 17 |
10. Pendikspor | 11 | 17 |
11. Ahlatçı Çorum FK | 11 | 16 |
12. Şanlıurfaspor | 11 | 15 |
13. Gençlerbirliği | 11 | 15 |
14. Manisa FK | 11 | 14 |
15. Keçiörengücü | 11 | 14 |
16. İstanbulspor | 11 | 13 |
17. Sakaryaspor | 11 | 13 |
18. Amed Sportif | 11 | 13 |
19. Adanaspor | 11 | 6 |
20. Yeni Malatyaspor | 11 | -3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Liverpool | 10 | 25 |
2. M.City | 10 | 23 |
3. Nottingham Forest | 10 | 19 |
4. Chelsea | 10 | 18 |
5. Arsenal | 10 | 18 |
6. Aston Villa | 10 | 18 |
7. Tottenham | 10 | 16 |
8. Brighton | 10 | 16 |
9. Fulham | 10 | 15 |
10. Bournemouth | 10 | 15 |
11. Newcastle | 10 | 15 |
12. Brentford | 10 | 13 |
13. M. United | 10 | 12 |
14. West Ham United | 10 | 11 |
15. Leicester City | 10 | 10 |
16. Everton | 10 | 9 |
17. Crystal Palace | 10 | 7 |
18. Ipswich Town | 10 | 5 |
19. Southampton | 10 | 4 |
20. Wolves | 10 | 3 |
Takımlar | O | P |
---|---|---|
1. Barcelona | 12 | 33 |
2. Real Madrid | 11 | 24 |
3. Atletico Madrid | 12 | 23 |
4. Villarreal | 11 | 21 |
5. Osasuna | 12 | 21 |
6. Athletic Bilbao | 12 | 19 |
7. Real Betis | 12 | 19 |
8. Mallorca | 12 | 18 |
9. Rayo Vallecano | 12 | 16 |
10. Celta Vigo | 12 | 16 |
11. Real Sociedad | 12 | 15 |
12. Girona | 12 | 15 |
13. Sevilla | 12 | 15 |
14. Deportivo Alaves | 12 | 13 |
15. Las Palmas | 13 | 12 |
16. Leganes | 12 | 11 |
17. Getafe | 12 | 10 |
18. Espanyol | 12 | 10 |
19. Real Valladolid | 12 | 8 |
20. Valencia | 11 | 7 |