30.08.2021, 10:12

Kaçanlara rağmen Zafer!

26 Ağustos tarihinin bizler için önemi muazzam büyük… Bizler derken, Türkler ve bu coğrafyada yaşayan, kendini de Türkiye Cumhuriyeti’nin bir evladı, bir bireyi, bir unsuru gibi görenlerden bahsediyorum. Hayır, faşizan bir tutum olduğunu da asla düşünmüyorum bu bakış açısının; yani Türklük ile ilgili olan kısmın… Nasıl ki, İngiltere’dekiler İngiliz, Almanya’dakiler Alman, Fransa’dakiler Fransız ise, Türkiye’dekiler de Türk’tür. Ve elbet ki, toplumların kendi içlerinde alt kimlikleri, farkı kültürleri, farklı dünya görüşleri vardır ve olacaktır da… Faşist davranış; asıl bu alt kimlikleri reddetmektir. Kültürlerin ve diğer farklılıkların bir arada özgürce yaşanmasına izin vermemek ve kısıtlamaktır onları…

26 Ağustos’a geri dönelim; Türklerin Anadolu’daki yerleşik hayatları için önemlidir, hem 1071 yılında Malazgirt’ten batıya doğru ilerlemenin yolu açılmıştır bu tarihte, hem de 1922 yılında Anadolu’nun işgalini belki de ebediyen sonlandıracak, Kurtuluş Savaşının sonunu getirecek büyük taarruzun başlamıştır bu tarihte…

Bu denli büyük öneme sahip olan 26 Ağustos’un bir gün sonrası, içinde bulunduğumuz 2021 yılında Cuma gününe denk düşer ki, Müslüman âlemi, Cuma namazını camilerde Allah için kılıp, dualar ettiklerinde, namazdan önce de, camideki din görevlisi bir hutbe okur; ki biz buna Cuma hutbesi diyoruz. Alınması gereken bir ders gibidir hutbe… Camiyi dolduran kitleye İslam dininin hoşgörüsünden, yardımlaşmadan ve diğer güzelliklerden bahseder Cuma hutbesi… İnsanlığa yardım edenler anılır ve kalabalığa anlatılır. Ancak bu kadar önemli bir haftanın cumasında okunan hutbede, bugün Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasında baş aktör olan, Anadolu’nun kurtuluşunun formülünü yazan ve uygulayan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ten bir kelime dahi bahsedilmemiştir. 26 Ağustos’a atıfta bulunulmak için sadece “Malazgirt” kelimesi geçmiş ve Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Arslan da konu edilmemiştir.

Nedir bu düşmanlık ya da kin? Kimedir ya da neye?

Gelin seneler öncesindeki birkaç yaşanmışlığa bakalım; ilki Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” romanında da kendisine yer bulmuştur;

Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sovyet Rusya Büyükelçisi Aralov, Ataşemiliter Zvonaryev ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov ile beraber Sivrihisar’a, oradan da Akşehir’e geçerler. Sonrasında da trenle Konya’ya;

“1 Nisan 1922 günü, istasyon paşayı karşılamaya gelen Konyalılarla doluydu. Yüzlerce meşale parıldıyordu. Sakarya kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı büyük coşkuyla karşıladılar.

İnceleme ve gezi programları içinde bir medrese de vardı. Kanlı canlı, genç mollalar ile hocalar avluda dizilmiş, bekliyorlardı. En yaşlı hoca, Paşa’dan medrese sayısının artırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica edince, M. Kemal Paşa sinirlendi:

- ‘Sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerli? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için yarın emir vereceğim’.”

Yüz yıl önceki bir diğerini de, Mustafa Kemal Atatürk’ün birçok gezisinde yanında bulunan ve gözlemlerini kaleme alan Dr. Hilmi Bey’in hatıratlarından toparlayan Dr. Tülay Duran’dan alıntıladım;

“Bir sabah erken sokağa çıkmıştım. Her zaman olduğu gibi, Gazi’nin de erkenden bir ata binerek yaveri ile birlikte gezmeye çıkmış olduğunu gördüm. Karşılaşınca birbirimize selam verdik. Gazi, atını durdurdu ve beni yanına çağırdı: “Burada (Konya-Akşehir’de) medrese var mıdır? Kaç tanedir? Faaliyette olanları hangileridir?” diye sordu.

Akşehir’de kırk kadar medrese varmış. Bu konuyu daha evvel ben araştırmıştım ve bunlardan yalnız iki, üç tanesinin faaliyette bulunduğunu öğrenmiştim. Bunu da cevap olarak kendisine söyledim. Halen eğitim yapılan medreselerden biri, bu karşılıklı görüşmeyi yaptığımız yerin hemen kırk, elli adım ilerisindeydi. Burada Akşehir müftüsü bulunuyordu. Bunu da gösterdim. Gazi, derhal atından indi: “Haydi şu medreseyi görelim,” dedi.

Medresenin içerisine girdik. Burası küçük bir kışla şeklinde dörtgen bir yer idi. Medresenin bütün odaları zemin katında idi. Bu küçük karanlık odaların içinde yalnız birer ocak bulunuyordu. Birkaç odayı gezdik. İçlerinde kimse yoktu. Buralarda yatanların ekserisi köylerden gelmiş talebeler idi. Bunlar, ocağın içerisinde ateş yakarlar, ateşin üstünde bakır yahut toprak birer kap içerisinde yemek pişirirlerdi. Bundan dolayı yer odaların hemen hepsi karanlık, havasız ve içerisine yemek kokusu sinmiş yerlerdi.

Görünüşe bakılırsa öğrencilerin bu sırada derste oldukları anlaşılıyordu. Talebenin ders yaptığı yer de medresenin büyük kapısı üstünde çıkma bir katta bulunuyordu. Bunun üzerine Gazi ile birlikte yukarıya çıktık. Burada bir kapının önünde bir sürü ayakkabı gördük. Talebenin burada toplandıklarını anladık. Kapıyı vurduk, içeriye girdik. Öğrenciler, yerde diz çökmüş vaziyette bir kavis teşkil ederek bir karatahtanın etrafında toplanmış bulunuyordu. Müderris (hoca) Kafkasyalı Numan Efendi, kasabanın müftüsü idi. Başkomutanla birlikte bizi görünce hepsi birden ayağa kalktılar.

İçeriye girdikten, müderris ve öğrenciler ile selamlaştıktan sonra Gazi, burada gördüğü bir sıra üstüne oturdu, beni de yanına oturttu. Sonra müderrise şu soruyu sordu:

 “Hoca efendi dersiniz nedir?”

 “Lisan-ül-arabi”

 “Yani öğrencilere Arap lisanını mı öğretiyorsunuz?”

 “Evet.”

Gazi bu cevap üzerine öğrencilerden birini ayağa kaldırdı ve:

 “Al şu tebeşiri, tahta başına geç. Söyleyeceğimi yaz ve Arapçaya tercüme et” dedi.

Hatırımda kaldığına göre Gazi aynen şu cümleyi yazdırmıştı:

 “Eski Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde birçok topluluk ile birlikte Arap unsuru da vardır. Bugünkü milli hudutlarımız içinde ise Arap unsuru yoktur.”

Öğrenci, bir türlü bu metni Arapçaya çeviremedi. Başka bir öğrenciyi kaldırdı. O da yapamadı. Belki müderrisin kendisini tahta başına geçirmiş olsa, o da bunu yapamayacaktı. Öyle hissediyorum ki, Gazi bu öğrencilerden hemen hepsinin yirmi yaşın üzerinde olduğuna yani, askerlik çağı içerisinde bulunduğuna dikkat etmişti. Bu manzara üzerine Gazi ayağa kalktı. Biz de kalktık. Hocaya şunları söyledi: “Hoca Efendi, memleket harp ediyor, istiklal ve varlığını kurtarmaya çalışıyor. Böyle önemli günlerde lisan-ül-arabi ile vakit geçirmek, bu gürbüz Türk çocuklarını cephelerden alıkoyarak bu karanlık odalara tıkmak günahtır. Bir lisan bu türlü karanlık odalar içinde öğrenilemez. Lisan öğrenmek daha ziyade bir ortam meselesidir. Akşehir de Anadolu’da, bir Türk kasabasıdır. Burada Arapça konuşan hiç kimse yoktur. Onun için burada öğrenmeye de lüzum yoktur. Çünkü bugün Arapça artık ilim ve fen dili değildir. Bir memlekette Arapça bilen araştırmacılar yetiştirmek memleket ihtiyacı için yeterlidir. Eğer amaç böyle bir lisan bilen araştırmacı yetiştirmek ise iki tane genç eğitim için Mısır’a gönderilir. Cami-ül-ezher midir, nedir orada birkaç sene eğitim yaptırılır, bütün çevresi de Arap olduğu için bu gençler Arap dilini bu surette kolayca ve daha bilimsel olarak öğrenmiş olurlar. Daha sonra ülkelerine bir yabancı dil araştırmacısı olarak geri gelirler.”

Son olarak ise Prof. Dr. Yaşar Semiz ve Güngör Toplu’nun bir makalesinden;

“Fahrettin Altay Paşa “Hacıağa ve Efendiler” diye tanımladığı bu zümre hakkında şunları yazar: “Bunlar varlıklı kimseler olup hacı olmuşlar, sakallı başları abani sarıklı, eli tespihli, beş vakit namazını camide kılan, temiz ahlaklı, fakat maddi menfaatlere düşkün basit kimselerdir. Çoğunun birer dükkânı vardır. Küçük ticaret işleri yaparlar. Asıl kazançları ise köylülere bankerliktir. O zamanlar Ziraat Sandığı ve Osmanlı Bankası’ndan başka esaslı bankalarımız olmadığından, halkın kredi ihtiyacını bu Hacı Ağalar temin ederek bundan kazanç edinirlerdi. Bu kazanca da faiz ismini vermeyerek, haram sayılmayacak şer’i hileler ararlar ve sanatkâr hacı efendilere tabii bulunurlardı. Mahalle imamları ve diğer mensupları medreselerin harçları bu tabakalardan en samimimi arkadaşlarıdır”( Altay, 1970, s. 220).

Bu tabaka, menfaatlerinin bozulmaması için mevcut idarenin istekleri doğrultusunda hareket ederek Saltanat ve Hilafet’e bağlılıklarını bildiriyor ve işgallere karşı direnmeye hazırlanan Kuvayı Milliyecilere sıcak bakmıyorlardı. Bunda yukarıda bahsettiğimiz idareci ve din adamlarının yanı sıra işgalci İtalyanların halka karşı takip ettiği hoşgörülü politikanın da etkisi vardır (Akandere, (t.y.) s. 7). (Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 2017, Cilt 7)

Bu yaşanmışlıklar, ne kadar da zor şartlarda özgürlüğümüzün kazanıldığının birer ispatıdır aslında…

Kurtuluş Savaşı döneminde, hangi zümre mermiden, süngüden, toptan, şarapnelden kaçmışsa, bugün de o zümrenin torunları, hutbede Mustafa Kemal Atatürk’ü yok sayıyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi şartlarda kurulduğundan habersiz, yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda ve en kötüsü de eğitimsiz, kara cahil bir sıfatla yaşamlarını sürdürüyor. Anadolu coğrafyasını Türk yurdu olarak görmekten zül duyarak, arap cehennemine çevirmeye çalışıyorlar güzelim yurdumuzu.

Bugün 30 Ağustos 2021, Başkomutanlık Meydan Muharebesinin 99. yıldönümü ve Zafer Bayramımız. Bizler nefes aldığımız müddetçe Zafer Bayramları kutlanacak ve Türkiye Cumhuriyetimiz ilelebet, özgürce yaşayacak.

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 35 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 36 43
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17

Gelişmelerden Haberdar Olun

@