18.10.2021, 10:53

Adını Sen Koy Kardiş 2

Çukurdakiler, zincirlerini şakırdatarak, yeni gelenin (farklı zincirlenmişin) üstüne saldırmaya, hamburgeri ısırıp koparmaya, karınlarını doyurmaya davrandılar. Ancak o sırada neyse ki beklenmedik bir şey oldu ve domuz bağıyla zincirlenmiş ve böylelikle de hamburgere benzemiş kişinin zinciri koptu. Zincir halkalarının her biri kurşun gibi fırlayıp etrafa saçılmaya başladılar. Dürüm halinde zincirlenenler, bulundukları yerde donup kaldılar. Böylelikle -yine neyse ki- yamyam olmaktan kurtuldular. Karşılaştıkları manzara, ortamın kendisinden bile daha ürkütücüydü.  

Ortamın kendisi, bildiğimiz üzere, bir lağım çukuruydu. Ancak oraya lağım çukuru deyip de geçmemek lazım tabii. Çukuru çukura bağlayan yollar, kavşaklar, sokaklar, caddeler, anayollar, babayollar, trafik lambası işlevi gören örümcekler, fareler, yarasalar vardır orada. Orada da hayatlar vardır. Jan Valjan’ın hayatına benzer hayatlar, Jan Valjan’ın hayatına hiiiç benzemez hayatlar.

Bak şimdi, lüzumsuzun birisi yazıya burnunu soktu ve “Aslında her canlı kendi lağım çukurunu kendi içinde taşır da hiçbiri bunun farkında olmaz.” dedi. Yazar kişisi boş bulundu. “Olmayız, doğru, evet. Ama niye farkında olalım ki zaten?” diye mırıldandı. “Kim ister içinde bir lağım çukuru taşıdığını bilmeyi?”

“Ancak bir caninin içindeki lağım çukurunda bile patlangaç oynayan bir çocuk vardır.” dedi aynı lüzumsuz kişi. “Çözüm yolculuğu, belki de o çocuğu bulup oradan çıkarmakla başlıyordur ancak.” diye de ekledi ama, ama…

“Çok ütopik olur öylesi.” dedi yazar kişisi.

“Yaşadığımız yer bunca distopikken. I- ıh, uymaz.” da diyecekti ki bu çokbilmiş lüzumsuz ve cici sesin gaipten geldiğini fark etti. (Yazarın iç sesi.) Konuyu kapatıp işine geri döndü. İstemese de hemen o an dönecekti zaten, çünkü ortamda kızılca kıyamet kopuyordu.

Çat pat, çata pata, küüüt, güüüm, boooom… Ortalık toz duman. Üst baş, saç baş…

Dürüm zincirli insanlar, ilk anda, lağım patladı sandılar. Pardon gübrelik.

Evet, artık lağımımıza gübrelik diyeceğiz. Çünkü lağım benzetmesi çok ağır -en iyi karşılayan sözcüktü aslında- o ölçüde de iğrenç olduğundan, lağım çukurunu gübrelikle değiştiriyoruz. Ve zincirlerimizle gübreliğe taşınıyoruz. Çünkü aksi halde bundan sonraki bölümler -kuvvetle muhtemel- yazılamaz-okunamaz olacak. Gübrelik kuru olsun da fazla sıvaşıp bulaşmasın üstümüze başımıza ve ikide bir lavaboya koşmayalım. Gerçek hayattaki koşmalarımız yeter.

Çat pat, çata pata, küüüt, güüüm, boooom…

Neye uğradığını anlayamayan hamburger sargılı kişinin zincir halkalarından etrafa neler saçıldı neler…

PATAT adlı bir paralel kenar. PATAT’ın cephaneleri. PATAT’ın silahları, kılıçları, kalkanları, topları, tankları, cipleri, tırları, insanlı-insansız hava araçları, ancak bir orduda bulunabilecek nitelikte ağır silahları. Yatları, katları, apartmanları, garajları, limanları, gemileri, uçakları, bankaları, borsaları ya kiralanmış ya da satın alınmış birtakım insanları, milyar milyar dolarları, Ofriko’da, Mororiko’da, Yöropo’da, Osyo’da arsaları, evleri, okulları, tarlaları, atları, ahırları. Memleketi Şefik Efendi’nin sonsuz şefliğine hazırlamakla görevli cengâver neferler. Devlet dizayn eden listeler. Devlet dairelerinde FÖTFÖT paralel kenardan boşalan yerleri dolduracak boy boy mahalle delikanlıları. Çeteleri, askeriyeye yerleştirilen eş dost, hısım akraba çocukları, üyelerden seçilmiş kahverengi gömlekli bekçileri, devleti devlete saldırtan valileri, kaymakamları, muhtarları; mahalle camisinde imamken öğretmen, öğretmenken müdür yapılmış hokka burunlu, fındık bıyıklı, elma yanaklı müdürler; e-devlet veri tabanını dilediklerince kullanan, vatandaşların her türlü özel bilgisini dilediğince alan, telefon şirketlerindeki kayıtlı bütün numaraları ellerinde bulunduran ve nasıl istiyorsa öyle kullanan vakıflar; kırk kere vergisi silinen, borcunu ödemese de kendisine kredi verilen, yaptığı yoldan geçilmese de parası ödenen çok ayrıcalıklı çok mühim, çok özel, çok şey birtakım efendiler, boyu devrilesiciler… hamburger haline sokulmuş kişinin zincirlerinden fırlayıp saçıldılar.

Bu saçılanlar zincirin sadece bir halkasından çıkıp fırlayanlardı.

Atanamayan ve intihar eden öğretmenlerle, atanamadığı için inşaatta çalışmak zorunda kalan fakat işi bilmediği için binanın üstünden düşüp ölen, tarlada çalışırken ölen, üzüntüsünden ölen öğretmenlerin cenazelerinin üstüne düştüler. Ölmediler. (Ölemesin, sürünsünler dedi yazar kişisi.)

Bir başka halkadan fırlayıp saçılanlar da şunlardı: Kakara kikiri modelinden, hırsızlığı tapelerle falan sabit bir küçükelçi, hiçbir resmi görevi olmayan -Kim bilir belki de PATAT’tan.- bir tercüman, yurtdışına kaçarak canlarını zor kurtarmış gazetecileri öldürmek için kurulmuş keskin nişancı bir katil tim. Yurtdışında ülkeyi temsil etmeye giden türlü türlü müşavirler, misyon şefleri, çeşitli bakanlıkların personelleri, maslahatgüzarlar, ataşeler, konsoloslar, büyükelçiler, yani ilk ve en önemli görevleri parti güçlendirme çalışmaları yapmak olan diplomatlar. Yurtdışı politik çalışmalarla uğraşan Yöropa kurtları kuşları; uyuşturucu ve kadın ticareti işlerinde uzmanlaşmış Alamanın Ottomanları. Mafya elemanları; iç karışıklık yaşayan ülkelerin limanlarını, hava alanlarını tutan, resmi görünümlü karanlık elemanlar, milleti temsil güçleri birazcık alçak kişiler, beş, on ayrı yerden maaş alan yakışıklı jönler, piyangoyu hep kendine çıkaran haram sevmez yiğitler, bankamatik memurluğu yapan ehlikeyif kişiler. Cezalı bankalar, bankacılar… Zincirin halkalarının sadece birinden fırlayıp düştüler. 

Çat pat, çata pata, küüüt, güüüm, boooom…

Üşümesinler diye saç kurutma makinesini çalıştırıp çocuklarının yanına bırakarak kendini asan annenin cenazesinin üstüne düştüler. Kızının gözü önünde, eski eşi tarafından boğazı kesilerek öldürülen Emine’nin, minibüste tecavüze uğrayan ve akabinde öldürülen Özgecan’ın, şımarık bir varsıl genç tarafından parçalanıp valizle çöpe atılan Münevver’in, arabanın çarpıp kaçtığı ama çatıdan düşerek öldüğü iddia edilen ve katili gizlenen Rabia’nın, yakın akrabası tarafından tecavüzle öldürülen ve ailesi şikayetçi olmadığı için davası düşmek üzere olan maviş gözlü minicik Leyla’nın, çok mühim adamlardan birinin oğlunun çarpıp kaçtığı o güzelim müzisyenin cenazelerinin üstüne düştüler. Düştüler ve ölmediler. (Ölemesin, sürünsünler dedi yazar kişisi.)

Şanı dünyayı sarmış yolsuzluklar,  bir ülkeyi yerin dibine batırmak için başka hiçbir şeye gerek bırakmayan yüksek düzeyli hırsızlıklar, bıbıcıbıcıbıcıların arşa çıktığı telefon şeyleri, FÖTFÖT borsası, offshore hesaplara taşınan ülke kaynakları, kerelerce  yutulan yüz yirmi sekiz milyarlar, havada uçarken birbirlerine çarpıp sıkça kaza yapan yalanlar, korkuta korkuta korku arsızı ettiği insanlara artık söz geçiremeyen adamlar; insanların inançlarını sömüren, kul sıkıştıkça fetva veren tüccarlar; illa da yolsuzluğa yatkın kişilerin atandığı bakanlıklar, illa da yolsuzluğa yatkın olduğundan dolayı çaresiz yolsuzluk yapan, kendi bakanlığına kendi şirketinden, üstelik fahiş fiyatla, üstelik bozuk malzeme satın alan ve hiç mi hiç sorgulanmayan, yargılanmayan pek sayın bir bakan, belki de birçok bakan. Her yıl kaç milyarlık bütçeleri yiyip yutan şu işleri, bu işleri başkanlıkları, başkanları; adaletsizliğin, cezasızlığın, haksızlığın, kanun-kural tanımazlığın, başıboşluğun, sorumsuzluğun, baş tacı cehaletin kol gezdiği, doktorların, öğretmenlerin, siyasetçilerin, gazetecilerin dövüldüğü, kabadayı jargonunun normalleştiği, insanların diline yerleştiği, saygının, sevginin “s”sinin kalmadığı, cihatçıların dört bir koldan akın akın gelip yerleştiği tekinsiz sokaklar… Zincirin halkalarının sadece birinden fırlayıp düştüler. 

Çat pat, çata pata, küüüt, güüüm, boooom…

Sosyal medyaya, yemek kartında bir lirası kaldığını yazarak intihar eden gurur abidesi -keşke öyle gururlu olmasaydı- Sibel’in gencecik ölü bedeninin üstüne düştüler. Başkasının ülkesine evler, şehirler yapmak, yedi düvelin terörist dediği katil sürülerini maaşa bağlayıp beslemek, semiz adamların vergi borçlarını silmek adına, cebinden zenginle eşit miktarda KDV, ÖTV çekilen ve rızkı günden güne küçülen vatandaşın üstüne düştüler. O vatandaşın alamadığı, çocuğuna içiremediği sütün üstüne düştüler. Besleyemedikleri bebeği ablalarına bırakıp intihar eden genç çiftin üstüne düştüler. Birer birer düştüler. Okula gönderilmeyen kız çocuklarının üstüne düştüler. Atölyelerde çalışan beş on yaşındaki çocukların üstüne düştüler. Sokak çocukları politikası olmayan ülkedeki sokak çocuklarının üstüne düştüler. Evsizlerin üstüne düştüler. Tecavüzden nasiplenen sokak hayvanlarının üstüne düştüler. Düştüler de düştüler. Kara bela gibi düştüler. Sapır sapır düştüler. Daha da düşecekler.

Yüzyıllık ağaçları kesilen, kazılan, oyulan yemyeşil -artık sadece çamur, toz ve kahverengi- dağlar, önce FÖTFÖT’e verilen sonra geri alınan altın madenlerinden derelere ve yeraltı sularına karışan siyanür; altını elenip alınmış toprağın yığıldığı (günün birinde Polatlı ve Ankara’yı toza boğmuş olan) gevşek toz dağları, kurutulan dereler, ırmaklar; yakılıp günlerce seyredilen ormanlar; evlerin çatılarında güneşten enerji üretilebilecekken, ısrarla termik santraller kurularak kirletilen hava;  açıldıktan üç gün sonra -bu cehaletle- mutlaka patlatacağımız, diğer ülkelerin artık terk etmekte oldukları  nükleer santraller; bir anlık efeliğin altında kalmamak için halkın tonlarca parası heba edilerek alınan  ve asla kullanılamayacak olan silahlar; yok edilen endemik bitkiler, para karşılığında yabancılara av yapılan -nesli tükenmeye yüz tutmuş- nadide geyikler, karacalar; halka kapatılan ve üstüne saray kondurulan koylar, tepeler, buğdaysız ovalar, çıplak dağlar; el değmemiş sahillere, ormanları yakılarak inşa edilen oteller, çevrilen kumsallarda vatandaşın ulaşamadığı mekanlar; ne yese doymayan, zıkkım yiyesice boğazlar, hiçbir şeyle doyurulamayan gözler… kopan zincirin halkalarından sadece birinden fırlayıp fırlayıp düştüler.

Çocuğuna okul pantolonu alamadığı için banyoda kendini asan babanın üstüne düştüler. Birer birer düştüler. Yurda parası yetmediği için üniversiteye gidemeyip evine geri dönmekte olan Ayşe’nin üstüne düştüler. Üniversitelerini savunmak için sadece durarak eylem yapan hocaların üstlerine düştüler. Yurdunu terk edip gitmekte olan yetişmiş insan gücünün üstüne düştüler. Beyin göçünün tam üstüne düştüler. (Kafalarının üstüne düşseler keşke dedi yazar kişisi burada.)

Cumhuriyet ile savaşta zafer kazandığını sandığı için memleketi de ganimet sayan ve “çökme” diye bir sözcüğü getirip dilimize yerleştiren adamlar, kadınlar… Ülkeye doldurulan cihatçılar, beslenip eğitilip sahaya sürülen PATAT’çılar. Kara para aklayıcılar, kokain tüccarları, mafya babaları, organ mafyaları, fuhuş çeteleri… Çocuk işçi çalıştıranlar, tecavüzcüler, tecavüzcüleri salıverenler, yetiştirme yurtlarındaki çocukları fuhuşta ‘kullanan’ şerefsizler… Tarihi eser kaçakçıları, antika kaçakçıları, ören yerlerini soyup soğana çeviren, tarihi eserleri yurt dışına götüren, satan arsız hırsızlar… Ülkeyi dımdızlak kalana kadar soyan, vatanseverlikten söz ede ede soyan; bugün çaresizlik içinde kalan halka, porsiyonunu küçültme önerisinde bulunan utanmazlar. Hangi tilkinin kuyruğunu hangi tilkiye dolaştırdığını artık karıştıran (Eh, o kadarcık olsun yani artık, bütün bunlara error vermeden nasıl dayansın kafa? Kafanın yeniden başlat seçeneği mi var Allah aşkına!) sürmenaj (Silmenaj diyesim geliyor.) olmuş birtakım adamlar, kadınlar, gençler, ihtiyarlar… Zincirin halkalarının sadece birinden fırlayıp düştüler. 

Kendileriyle hiç ilgisi olmayan savaşlara sürülen ve boğazları kesilerek öldürülen, yakılarak öldürülen Mehmetçiklerin üstlerine düştüler.

Ankara tren garında, kokain kafalı tarih öncesi adamların yaptığı katliamda parçalanan ve parçaları hâlâ havada uçuşan suçsuz günahsız canların üstlerine düştüler.

Kayıp Gülistan Doku’nun kayıp ilanlarının üstüne düştüler.

Milletvekilinin evinde, milletvekilinin tabancasıyla “güya” intihar eden Nadira’nın; yine bir milletvekilinin cinsel saldırısına uğrayıp şikayetçi olan ve ertesi gün de “güya” intihar ediveren Yeldana’nın otopsi raporlarının üstüne düştüler.

Daha da çok düşecekler. Her halkada binlerce akla zarar olay var. Akla zarar durum var. Akla zarar dolaplar, şeytanın bile aklına gelmeyecek fırıldaklar var.

“Hâlâ nasıl delirmedik?” diye sordu yazar kişisi. Yoksa delirdik de haberimiz mi yok?

Gübrelik şimdi çok karışık. (Gübrelik çok hafif kalmadı mı? Bataklık mı deseydik acaba? Ama bataklık da karşılamıyor. En yakışanı lağımdı. Kanalizasyon. Ka-na-li-zas-yo-n…)

Dürüm zincirli kişiler çığlık çığlığa bağırıyorlar. Gübrelik (Siz lağım diye okuyunuz efenim.) yerin bin metre altında. Gübrelikte zincirli ceza, yukarıda da ‘taş yesinler’ cezası var. Memleketin sokaklarında yıllardır kol gezen cihatçılar; yer altındaki gübrelikte, kopan zincirlerden saçılanlar var. Bir de zincirli cezalılar. Aydınlar, düşünenler, konuşanlar, yazanlar, itiraz edenler, reddedenler, gülenler, karikatür çizenler…

Bu arada, hamburgere çevrilmiş zincirli kişi hâlen iki büklüm duruyor. Bedeni doğrulamıyor. Belki de zincirlerinden kurtulduğunun henüz farkında değil. Az sonra fark edecek. (Sahi nasıl koptu onun zincirleri?) Ve belki de döner dürümlerinden birisini çözecek. Az önce kendisini parçalayıp yemeyi düşünen dürümlerden birisini. O birisi diğerini, diğeri, öbürünü… Derken hepsi hepsini çözecek ya da nasıl olsa o artık özgür, uçup gidecek. Gitmeden önce de içlerinden birini yiyecek…

Yazar kişisinin feryadı: Yeme, yeme, sakın yeme, yamyam olursun… Dürümleri kendi hallerine bırakıp da uçup gitme. Onlar sana ettilerse de sen onlara etme. Sonra vicdan azabından kurursun.

Sabah yine güneş doğar, içimiz aydınlanır. Sonra neler olur bu tımarhanede kim bilir; kim, kim, kim bilir? Biz sadece aklımızı korumanın bin türlü yolunu biliriz. Ötesini kim bilir?

Bitti.

(Devam edebilir, etmeyebilir.)

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Rizespor 34 49
8. Alanyaspor 34 48
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 33 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Kayserispor 34 40
13. Samsunspor 34 39
14. Ankaragücü 34 38
15. Konyaspor 34 36
16. Gaziantep FK 34 34
17. Hatayspor 34 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 34 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 15
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 35 80
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 33 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. West Ham United 35 49
9. Chelsea 33 48
10. Bournemouth 35 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Girona 33 71
3. Barcelona 32 70
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 33 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@