05.12.2020, 19:08

Liberalizm Karanlığı ve Cem Toker

Cem Toker’in Sosyalizme Yönelik Saldırılarına Geç Kalmış Bir Cevap

Komik ve kimilerince sempatik görülebilecek tavırlarıyla ön plana çıkarak, Türk genci arasında bir rol model olmuş bir siyasetçidir Cem Toker. Düşük bir ihtimal, ama kendisini tanımayan varsa kısaca özetleyelim; orta yaşlardayken, artık mizahi tweet’ler ve samimi (bazen de görgüsüz) siyasetçiler vasıtasıyla görünür olan Liberal Demokrat Parti’ye katıldı. Yardımcı Sekreterlik, Genel Sekreterlik derken 2005’ten itibaren 12 yıl Genel Başkanlık yaptı. "Türk liberal" dendiğinde Y kuşağının zihinlerde beliren 3, 5 portreden biridir kendisi.

Son zamanlarda tahmin edilebileceğinden çok daha yüksek sürelerde, farklı kanallarda görünmeye başladı Toker. Genel olarak sosyal demokrat çizgide ilerleyen fakat sunucuları ve daimi, veya düzensiz konukları arasında sağlam sosyalistler de olan, tarihteki sosyalist kişilikleri de yer yer anan Halk TV’en, bildiğimiz Akit TV’te kadar. Kuşkusuz bunda en büyük etki, sempatik tavırları. Bununla beraber Cem Toker’i idol olarak benimseyen insan sayısı da katlanarak arttı.

Kendisinin sosyalizme yönelik saldırıları, liberalizmin sosyalizme saldırılarının bir kabataslağı gibidir ve en iyi, Flu TV isimli Youtube kanalında İlker Canikligil’e verdiği röportajda söylediklerinin derlenmesiyle analiz edilebilir. Çünkü bu programın amacı, düşük oy alan partilerin yeni ve eski liderlerine en genel görüşlerini sormak, onları tanıtmaktı. Dolayısıyla bir partinin ve liderinin en temel görüşleri, en iyi bu tarz programlarda dile getirilir ve pazarlanır.

Neyse.. Programın 6. dakikasında şunu söylüyor Cem Toker; "Biz iktidara gelsek, Aydemir beyin (bir önceki hafta konuk Aydemir Güler’di) komünistlerin yapacağını söylediği şeyin tam tersini yapardık. Özel şirketleri devletleştirmek şöyle dursun, devletin elindeki her şeyi özelleştirirdik."

Bundan tek bir sonuç çıkarıyorum; Cem Toker, sosyalizmin ne olduğu öğrenilmeye ilk başlarken okunması gereken, bir insanın "ben artık sosyalizmin en temel kurallarını biliyorum" demek için okumuş olması gereken, en temel 4, 5 kaynaktan en az ikisini okumamış. İlki, bu listenin başındaki "Komünist Manifesto," diğeri de 3., bilemediniz 4. sırada yer alan "Devlet, ve Devrim". Zira okumuş olsaydı, sosyalistler için devletin anlamının sömürünün meşrulaştırılma yolu olduğunu, sosyalizmin nihai amacının günümüzdeki anlamıyla kullanılan "devlet" kelimesinin akla getirdiği şeyi yeryüzünden silmek olduğunu, Aydemir beyin bahsettiği sosyalist devletle kendisinin anladığı kapitalist devlet arasında bir uçurum, taban tabana bir zıtlık olduğunu anlardı.

Aynı dakikada ardından, "Komünist Partisi’nin yolu denendi ve tarihe gömüldü. Sovyetlerde de gömüldü, uydularında da gömüldü." Programın ileriki dakikalarında da, "Çöken liberalim değil, komünizm oldu." diyecek.

SSCB’nin çöküşü, sosyalizmin çöküşü müdür? Diyalektikten ve dolaylı olarak tarihsel materyalizmden bihaber biri için evet, öyledir. Cem Toker şunu atlıyor; Sosyalistlerin Dünya’nın ve tarihin işleyiş sistemine bakış açıları olan tarihsel materyalizmi benimseyenler, tarihin insanlığa öğrettikleri üzerinden teori ortaya atarlar.

Tarihin bize öğrettiklerine bir bakalım; Dünya tarihi ilkel komünal, köleci, feodal dönemlerden geçmiştir ve liberal dönemi yaşamaktadır. Yeni bir düzene geçilmeden önce, Dünya’ya, içinde bulunduğu koşullarda yaşamaktan başka şansları olduğunu gösteren, yeni bir sistemle tanıştıran bir "ilk devrim" her zaman olur, ve bu ilk devrimler, değişime ve düzeltilmeye açık bir prototip olsa da, öncülük etmesi bakımından en önemli devrimlerdir. Kölecilikten feodalizme geçişte bu feodal devrimler zincirini başlatan en önemli devrim 3. Köle Savaşı’dır. İlk ikisi kısa süreli birer denemeden öteye gidememiştir. 3. savaşta köle liderleri arasında beş önemli kurmay vardır; Spartaküs, Castus, Crixus, Oenomaus ve Gannicus. Bu köle savaşının, yine başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da en önemli özelliği, köle ordusunun ilk ikisinden çok daha fazla asker toplamış olması ve monarşinin ilk defa kendini tehdit altında hissetmesini sağlayacak büyüklükte bir muhalifler ordusuyla karşılaşmış olmasıdır. Bu sayede, Dünya’yı kölelikten kurtaracak ayaklanmalara cesaret ve umut kaynağı olmuşlardır.

Feodalizmden liberalizme geçişin tarihteki ilk anahtar basamakları Britanya İç Savaşı, ardından Fransız Devrimi ve 1848 Devrimleri’dir. Şöyle bir göz atarsak bunların sırasıyla, karşıdevrimlerle bastırılmadan önceki yaşam sürelerinin 1651, 1660 arasındaki 9 yıl, 1789, 1804 arası 15 yıl ve son olarak 1848’den itibaren, farklı ülkelerde 5’er 10’ar yıl olduğunu görürüz.

Tüm bunların karşısında ilk sosyalist devrim, 1917, 1991 arasında 74 yıl varlığını devam ettirmiştir. Bir devrimin ve sistemin başarısı, yalnızca belli bir süre sonra bastırılmış olup olmadığıyla ölçülmez.

İleride 16. dakikada da, "odadaki her şeyi kapitalizme borçluyuz" diyecek ve hem sosyalizmin, hem diğer tarihsel basamakların getirilerini bir çırpıda silecek. Beraberinde bir kez daha tarihe bilimsel bir bakış açısı olmadığını, tarihsel materyalizmden yoksunluğunu adeta bağırarak ilan edecek.

"Sehpasından kamerasına kadar her şey" diyor Cem Toker. "Sehpa" kısmını bir abartı sayıyorum. Cem Toker, herhalde sehpanın liberal dönemin bir icadı olmadığını bilmiyor olamaz. Liberaller genelde bu noktada "elindeki telefonu bile kapitalist rekabete borçlusun" diyerek hayatımıza nüfuz etmiş teknolojik cihazlar üzerinden bir örnek gösterirler.

Günümüzde, hayatımızda büyük yerleri olan üretimlerin çoğunun bu denli gelişebilmesi için uzay araştırmaları çağının başlaması gerekti. Peki, sorarım, uzay araştırmaları çağını kim başlattı? Gelişim için kapitalist rekabet şartsa, sosyalist rekabet elverişli değilse, bir tarım toplumu nasıl birkaç on yılda uzay araştırmaları çağını başlattı? Tatil hakkını veya çalışma süresini 12 saat veya daha uzun sürelerden 8 saate kadar indirme hakkını tarihte ilk defa halkına tanıyabilecek gelişmeyi nasıl sağladı? Bunlar, SSCB’nin tarihte insanlığa ilk defa tanıdığı 12 haktan 2’si. Bunların cabaları için, Gelenek’te Gerçekler ve Rakamlarla Stalin Dönemi, Özgürlük Dünyası’nda Sovyetler Birliği’nde Günümüz Bilim ve Teknolojisi ve Dünden Bugüne Rusya Ekonomisi, Bilim ve Aydınlanma’da Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde Bilim Kültürü, Birgün’de Sovyetler’den Bize Kalan gibi makaleleri önerebilirim.

"Liberalizmin amacı sosyalizmin aksine pastayı eşit paylaştırmak değil, pastayı büyütmektir." diyor Cem Toker ve bununla bağlantılı olarak ekliyor; "Yaradan bizi eşit yaratmamış ki. Hedef, pastanın en küçük diliminin bile düştüğü kişiyi doyurması ve dikkat ederseniz 80’den beri, Türkiye’den Zulu kabilesine kadar her toplumun ne kadar zenginleştiğini görürsünüz."

Toker’in "Yahu Afrika’da kendisini sömürtmesin." Gibi laflarına hiç girmeyeceğim. Bu noktada ele alınması gereken çok şey var fakat ilk başta Cem Toker, gerçekten açık açık, materyalist Dünya anlayışını benimsemediğini söylemeli ki, gerçeğin bu olduğunu bilmeyen Cem Toker ve liberalizm sempatizanları gerçeğin bu olduğunu öğrensin. Böylesi Cem Toker için de, liberalizm için de daha iyi. (Çaktırmayın, ama sosyalizm için de daha iyi.)

Pasta, durduk yere genişlemez. Bir madde, var olan başka bir maddeyi kendi bünyesine katamadıkça büyümez. Aynı şey ulusal veya uluslararası kaynaklar için de geçerli.

Durumu bu şekilde ele alırsak pastanın durumu nedir? Toker’in zenginleşme konusunda söyledikleri doğru mudur?

Bu soruya, Toker’in programda dile getirdiği başka bir hipotezle birlikte ortak bir cevap vermek isterim. Toker sonraki dakikalarda, liberalizmin düzgün uygulanamadığını, reformlarla düzeltildiği takdire insanlığın gidişatı için en iyisinin liberalizm olduğunu söylüyor. Dolayısıyla tek başlıkla cevaplamaya çalışacağımız üç soru var; Pastanın durumu ne? Dünya gerçekten gitgide zenginleşmekte mi? Liberalizm, reformlarla kurtulabilir mi?

Bunu en iyi son yıllarda yayınlanan küresel raporlardan öğrenebiliriz. WEF 2018’deki bazı verilerle başlayalım. "Yıllık Küresel Risk Algı Araştırması’nın en son sonuçları, katılımcıların önümüzdeki yıl hakkında kötümser olduğunu gösteriyor: 2018’de anketleri cevaplayanların sadece% 7'si riskin azaldığını inanırken,% 59'u riskin azalmayacağına inanıyor. …  2018'deki risk yörüngeleri hakkında sorular sorulduğunda endişe seviyesi açıktır: Katılımcıların% 93'ü bu yıl "büyük güçler arasındaki siyasi veya ekonomik çatışmaların / sürtünmelerin” kötüleşmesini bekliyor. Belki de daha endişe verici bir şekilde, katılımcıların yaklaşık% 80'i, "devlet askeri çatışması veya ihlali" ve "büyük güç (ler) arasında süren bölgesel çatışmalar" ile ilişkili risklerin 2018'de 2017'ye göre daha yüksek olacağını düşünmektedir. …  Bu yılki GRPS'de (The Global Risks Perception Survey, yani algı araştırması) katılımcıların% 73'ü çok taraflı ticaret kurallarının ve anlaşmalarının erozyonu ile ilgili risklerin gelecek yıl artmasını beklediklerini söyledi. … Fırtınalar ve hava ile ilgili diğer tehlikeler de insanların yerlerinden olmasının önde gelen nedenidir ve en son veriler 2016 yılında yerinden edilen 31.1 milyon insanın% 76'sının hava ile ilgili olayların sonucu olarak evlerinden zorla ayrıldığını göstermektedir. … Fiyatlarının yükselişi sadece hisse senetleri ve tahvillerle sınırlı değil. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) küresel konut fiyatları endeksi yine kriz öncesi zirvesine yakın ve Hong Kong, Londra, Stockholm ve Toronto dahil olmak üzere birçok şehirde gergin değerleme belirtileri görülüyor. Tüm bu geleneksel varlık sınıflarındaki enflasyon, 2017 yılında değeri % 1200 civarında artan kripto para birimi Bitcoin gibi daha spekülatif varlıklar tarafından gölgede bırakıldı. … Politikacılara manevra için ne kadar yer kaldığı tartışmaya açıktır. Basitçe söylemek gerekirse, başka bir krizle başa çıkmak için yeterli maliye ve para politikası gücü kaldı mı? Teorik olarak, küresel krizin merkezinde yer alan büyük Batı ekonomileri, para ve maliye politikaları arasında şu anda devam eden sinerjileri yansıtan bir başka büyük politika müdahalesi dalgası ile yanıt verebilir ve merkez bankası varlık fonları hükümetlerin mali durumunu hafifletmeye yardımcı olur. Bununla birlikte, bu senaryo, özellikle keskin bir faiz oranı teşvikinin yanı sıra birincil savunma hattı olarak uygulandığında varlık alımları gibi alışılmadık para politikalarının etkinliğine gereğinden fazla güvenmektedir. Faiz oranlarını düşürmek için çok sınırlı bir kapsamda olan bir krizle birlikte bir durgunlukla karşılaşmak daha önce görülmemiş bir durum olurdu."

WEF 2019’la devam edelim.  2019 raporunda tahmin edeceğimiz gibi, kapitalizmin, mevcut üretim şeklini zora sokmama koşuluyla denediği çözüm yollarının amacına ulaşmadığını göreceğiz. Henüz 6. sayfada bunun sinyalleriyle karşılaşmaya başlıyoruz; "Çin'deki yavaşlamayla ilgili tahminler, kapitalizm için endişe vericidir (Çünkü nüfustan dolayı ucuz iş gücünün de fazla olduğu ve bu yüzden küresel üretimin merkezi olan Çin ekonomisinin çöküşü, zaten kapitalizmin süregiden çöküşünü hızlandıracaktır). Küresel finansal krizden çok daha yüksek olan küresel borç yükü de Gayrı Safi Milli Hasıla'dan yaklaşık 2,5 kat büyük. Buna ek olarak, küresel finansal koşulların zorlanması, faiz oranları düşükken dolar cinsinden yükümlülükler oluşturan ülkelere özel bir yük getirmiştir. … İklim değişikliğinin sonuçları giderek daha açık hale geliyor. Biyoçeşitlilik kaybının hızlanması özel bir endişe kaynağıdır. Türlerin bolluğu 1970'den bu yana %60 azalmıştır. Biyolojik çeşitlilik kaybı sağlığı ve sosyoekonomik gelişimi yavaşlatmakta, refahı, verimliliği ve hatta bölgesel güvenliği etkilemektedir. … Dünya çapında, ruh sağlığı sorunları artık tahmini 700 milyon insanı etkilemektedir. Toplumsal, teknolojik ve işle ilgili karmaşık dönüşümlerin insanların yaşadığı deneyimler üzerinde derin bir etkisi vardır. … GRPS katılımcıları kısa vadede kötüleşen uluslararası ekonomik çevreyle ilgilendiler ve büyük çoğunluk 2019'da "büyük güçler arasındaki ekonomik çatışmalar" (% 91) ve "çok taraflı ticaret kurallarının ve anlaşmalarının erozyonu" (% 88) ile ilgili artan riskler bekliyor. Geçen yılki raporda, büyümeyi güçlendirme adına tavsiyeler verilirken bile daha geniş makroekonomik kırılganlıklar konusunda dikkatli olunması önerildi. Ekonomik riskler o zamandan beri daha da keskinleşmeye başladı. Finansal piyasalardaki dalgalanma 2018'de arttı ve küresel ekonominin karşı karşıya olduğu dalgalar yoğunlaştı. … Yüksek küresel borçluluk seviyeleri, geçen yıl vurguladığımız özel finansal güvenlik açıklarından biriydi. Bu endişeler azalmadı. Toplam küresel borç yükü, Gayrı Safi Uluslararası Hasıla'nın yaklaşık % 225'i oranında seyretmektedir. Yani küresel mali krizden önceki seviyeden önemli ölçüde daha fazladır. En son Küresel Finansal İstikrar Raporu'nda IMF, sistematik olarak önemli finansal sektörlere sahip ülkelerde borç yükünün yine Gayrı Safi Uluslararası Hasıla'nın 2.5 katına tekabül ettiğini belirtmektedir. Bu 2008'de 2.10'luk bir rakama karşılık geliyordu. … Eşitsizlik, küresel riskler ortamının önemli bir itici gücü olarak görülmeye devam etmektedir. Artan gelir ve servet eşitsizliği GRPS katılımcıları listesinde dikkat çekmektedir. Her ne kadar küresel eşitsizlik bu binyılda azalsa da, ülke içi eşitsizlik artmaya devam etti. Geçen yıl yayınlanan yeni araştırmalar, ekonomik eşitsizliği büyük ölçüde son 40 yılda kamu ve özel sermaye mülkiyeti seviyeleri arasındaki genişlemedeki farklılıklara bağlamaktadır. 1980'den bu yana, ister zengin ister gelişmekte olan olsun, hemen hemen tüm ülkelerde çok büyük miktarda kamu servetinin özel servete aktarılması gerçekleşti. Ulusal servet önemli ölçüde artmış olsa da, zengin ülkelerde kamu serveti artık negatif veya sıfıra yakındır." WEF raporuna göre sermaye sınıfı, yaptığı bazı icraatların sonuçlarıyla ilgili doğru çıkarımlarda bulunmuş gibi görünüyor. Ne var ki rapor yayınlandığından beri ne bazı özel mülklerin istimlak edilerek tekrar kamulaştırıldığını duyduk, ne de bu yolda bir atılım gördük. Lakin görmemiz çok zordur; çünkü kapitalist ülkelerde hükümetlerin sırtları, özel mülklerini istimlak etmesi halinde yıllık gelirlerini azaltacağı sermayedarlara dayalıdır.

Devam edelim. 2020 raporuna geçelim. 2020 Davos zirvesi öncesi, 121 sermayedar, "Millionaires Against Pitchforks" (Milyonerler Yabalara Karşı) başlıklı bir çağrıyla bir imza kampanyası başlattı. "Dünyadaki Milyonerler ve Milyarderlere," diye başlayan mektubun kısaltılmış bir çevirisini yapalım; "Dünyada iki çeşit varlıklı insan var: vergileri tercih edenler ve yabaları tercih edenler. Aşağıda imzası bulunan bizler vergileri tercih ediyoruz. Bu nedenle, kendi ülkenizdeki milyonerlere ve milyarderlere daha yüksek ve adil vergiler talep etmenizi ve uluslararası vergi reform çabalarıyla bireysel ve kurumlar vergisinden kaçınmayı ve kaçmayı önlemeye yardımcı olmanız için şimdi - çok geç olmadan - ileri adım atmanızı tavsiye ediyoruz. Bu talebi, dünyayı dolaşmak için en ayrıcalıklı insan sınıfının üyeleri olarak yapıyoruz. Dünya genelinde aşırı, istikrarsızlaştırıcı eşitsizlik artıyor. Bugün dünyada her zamankinden daha fazla milyarder var ve her zamankinden daha fazla serveti kontrol ediyorlar. Bu arada, insanlığın en yoksul yarısının gelirleri neredeyse hiç değişmedi. Birçok ülkede eşitsizliğin yol açtığı gerginlikler kriz seviyelerine ulaştı. Düşük sosyal güven ve yaygın haksızlık duygusu temel sosyal uyumu azaltmaktadır. Aksi için yapılan protestolara rağmen, çoğu makul insan, hayırseverliğin, hükümet yatırımlarının, her zaman için yetersiz bir yedek olduğunu ve her zaman da olacağını anlar. Vergiler, toplumlarımızın ihtiyaç duyduğu şeylere yeterli yatırımı sağlamanın en iyi ve tek uygun yoludur. Küresel olarak son birkaç on yılda, aşırı zenginlerden ve şirketlerden vergi makbuzları hızla düştü. Dünyanın en büyük şirketlerinin çoğu vergiden kaçınma yollarını kullanıyor, bazıları vergi ödemiyor. Araştırmalar, düşük seviyede, dünya Gayrı Safi Uluslararası Hasıla'sının % 10'una yakın olan en az 8 trilyon $'ın vergi ödememek için gizlendiğini gösteriyor." WEF 2020 raporunda geçen şu ifadelere bir bakalım; "IMF büyümenin 2019'da % 3.0 olmasını bekledi - 2008-2009 ekonomik krizinden bu yana en düşük oran. Dünya Ticaret Örgütü ise mal ticaretindeki büyümenin 2018'de % 3,0'ten 2019'da %1,2'ye düşeceğini öngördü. Geçen yılın sonlarında ABD-Çin ticaret anlaşması yönünde ilerleme kaydedilmiş olsa da, ikisi arasındaki gerginlikler her iki ülkenin ekonomisine ve küresel ekonomik görünüme de zarar verdi: gerilimler 700 milyar dolara mal olabilir. Küresel Riskler Algı Araştırması'na katılanların %78’inden fazlası, 2020’de genel ekonomik gerilimlerin durmasını beklemiyor." Bunlar, sadece benim en önemsediğim 3, 5 yan başlığın verileri. Ben diyeyim 10 yıldır, siz deyin 15 yıldır yayınlanan raporlarda aynı şekilde veriler gittikçe kötüleşmekte ve reformlar da hiçbir işe yaramamaktadır. Raporlar yüzlerce sayfa ve benim verdiğim verilerdeki kapitalizme karşı karamsarlık, toplamının yanında devede kulak kadar.

Toker, paylaşımcılığın ayrıca insan doğasına aykırı olduğu sonucunun çıkarılabileceği birkaç kelam ediyor. Bu sorun, materyalist bakış açısıyla ve idealist bakış açısıyla ele alınabilir. Materyalist açıdan bakıldığında soruna çözüm getirmek çok daha kolay ve bilimseldir. Dünya’daki diğer her şey gibi canlıların doğası da değişkendir. Mutlak diye bir şey yoktur ve bu açıdan bakıldığında insan doğası, değişimin önünde bir engel değildir. İdealist açıdan bakılırsa, yani insan doğasının mutlak ve değişmez olduğuna inanılırsa o zaman şu sorun ortaya çıkıyor; Bir tür olarak dahil olduğumuz homo sapiens’lerin 150.000 ila 250.000 yıllık bir tarihi olduğu düşünülüyor. Sınıfsal yapının tarihinin ise en fazla 10.000 yıllık olduğu biliniyor.

Tabii buradaki sınıfsal yapı, ekonomik sınıfsal yapı. Güç, tokluk eşitliği veya gelir eşitliği, ilkel komünal dönemde de yok, sosyalist dönemde de olmayacak. "Sosyalizmde işçi ve doktor aynı maaşı almıyor" yani. Yalnızca rantiye yaşama şartının oluşabileceği kadar gevşek bir sistem olmamasıdır kapitalizmden temel farkı. Bu yüzden sosyalizmde de rekabet vardır ve yukarıda bahsedilen, sosyalizmin insanlık tarihine getirilerinin kaynağı da bu rekabettir.

Sözün özü liberalistler sosyalizmi basite indirgeyerek çarpıtma huylarından ya bir an önce vazgeçecekler, ya da tarihin ilerleyişiyle beraber git gide daha fazla komik duruma geçecekler.

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 33 74
2. Liverpool 33 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 33 43
12. Fulham 34 42
13. Bournemouth 33 42
14. Crystal Palace 33 36
15. Brentford 34 35
16. Everton 33 30
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 33 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@