29.11.2020, 10:48

Aydın Olmak                             

"Sonsuz evren, donuk bir mekanizma değil, canlı bir organizmadır. Tanrı ile doğa iç içedir."

"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorluklarla karşılaştım."

Yukarıdaki sözler onun.

Cumhuriyet’te Özdemir İnce’nin 'Cehalet Bilimi/ Cehaletin Bilimi' yazısını okurken Özdemir İnce’yi kucaklayasım geldiği gibi Bruno’ya da selam gönderesim geldi.

Selam göndermeyelim de onu köşemize taşıyalım dedim.

Rönesans felsefesini biçimlendiren feylesofların en önemlilerinden biri olan G. Bruno, yaşadığı dönemde din sapkınlığıyla suçlanıyor. Kendisine düşüncelerinden vazgeçmesi ve sonsuz evren görüşünün din sapkınlığı olduğunu kabul etmesi durumunda kilise tarafından affedileceği söylenmiş olsa da o düşüncelerinden vazgeçmiyor.

Tanrının ve evrenin birbirinden farklı iki felsefe olmadığı ama aynı gerçekliğin iki sonsuz görünümü olduğunu ve yaratılışın yeniden gözden geçirilmesini dillendiren Bruno, tutarlılığın bir simgesi.

Zoru görünce "Yanlış anlaşıldım" diye zırvalayanlardan değil.

Yıllardır, aydın denilince aklıma gelen iki isim hep G. Bruno ve Aziz Nesin oldu.

Sartre’ı da anmadan geçemem.

Kuşkusuz sayabileceğimiz başka aydınlar da var listemizde ama benim aklıma ilk gelenler bunlar.

'Düş gücünün atılganlığı/ yeniyi büyük bir tutku ile özleme ve durmadan arama, düşüncelerini şiir tadında yazma, coşkulu, iç dünyası da dış dünyası da sürekli huzursuz olan biri…'

Bruno, 'Diyaloglar' adlı kitabın Hüseyin Şimşek imzalı önsözünde böyle tanıtılıyor.

Dinlenmeksizin bir gezgin hayatı sürmüş bu nedenle. Okudukça, hızla skolastik düşüncenin dışına çıkmış Rahip Bruno.

Engizisyonun dehşet saçtığı günlerde koğuşturmalardan kurtulmak için Roma’ya kaçıyor. Gel gör ki Roma yönetimi peşini bırakmıyor. Hakkında dava açıyor. Korkmuyor ve oradan Cenevre’ye geçiyor. Bir akademisyenle hararetli tartışmaya girdiği için Cenevre’yi de Roma’ya çeviriyor. Bu olaydan sonra da zaten papaz cüppesini bırakıp bilime veriyor kendini iyiden iyiye… Cenevre’den önce Tulouse’a oradan da Paris’e geçiyor ve ilk eserini de burada yayımlıyor. Sorbon Üniversitesi kendisine kürsü teklifinde bulunuyor. Kovulmak, kaçmak, sürülmek,  koğuşturulmak yaşamının bir parçası olduğu için, acaba kabul etse mi?

Gittiği Londra’da teoloji bilginlerinin şimşeklerini üzerine çekiyor. Paris’e dönüp Aristotelesçilerle kapışıyor. Wittenberg, Prag,  Helmstadt, Frankfurt’u dolaşıyor, verdiği derslerle Calvincileri çileden çıkarıyor.

Dogmalara düşman, diyalektikçi bir düşünür olduğu için dondurulmuş fikirler onu rahatsız ediyor. Bu nedenle kiliseye ve çağın dogmalaştırılmış düşüncelerine/ geleneklerine ters düşüyor hep.

'Çizme ülkenin haşarı çocuğu' Bruno, çizmeyi aştığı için o günlerin güç sahipleri tarafından sevilmiyor. Kendisini dostça Venedik’e çağıran Giovanni  Mocenhigo tarafından kiliseye teslim ediliyor. Yani cellatlarına…

Kilise, onu 'Gırtlağına kadar günaha batmış biri' gördüğü için 130 maddeden suçlu buluyor.

Bilimi lanetlerse affedilecektir. Yaşadığı sürece ateşle oynamayı hiç bırakmayan Bruno, ödünsüzlüğünün cezasını 17 Şubat 1600’de diri diri yakılarak çekiyor. Çiçekçiler Meydanı’nda…

Hıristiyanlığın ünlü ilkesine göre, kanı akıtılmamalı/ eziyet edilerek öldürülmelidir. Yakılması bundan!

Ondan kalan ne mi?

Bir çift söz… Unutulmayan/ unutulmayacak olan bir söz:

"Ölümümü bildirirken siz benden daha çok korkuyorsunuz!"

Düşüncelerinden ödün vermeyen biri arıyorsanız o İtalyan feylesof/ rahip,  şair, gökbilimci, okültist Bruno’dur.

(Okültizm: Geçmiş çağlarda doğa, evren, insan ve evren ilişkilerini ve gelecek hakkında edinilmiş derin bilgiler bütünü olarak tanımlanıyor. Okült, bilimsel yöntem dışındaki yollar ile gizli bilginin araştırılması demek.)

***

"Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek için çıkılan yolun en sığından/ en bayağısından/ en çarpığından bir Batı taklitçiliğine dönüşmüş olması Cumhuriyetimizin en büyük kaybıdır." diyebilen öfkeli ve eleştirilere hiç tahammül edemeyen bir Cumhurbaşkanı varken ve bu Cumhurbaşkanı tek adam pozisyonundayken,  korku iklimi yaratılmış bu ülkeden düşüncelerini açıkça dile getirebilen  aydın yetişir mi  sizce?

Aziz Nesin yaşıyor olsa adım gibi biliyorum ki, "Batı taklitçiliği diyorsunuz ama siz 'Kendimizi Avrupa’da görüyoruz, geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz' diyorsunuz. Çelişki değil mi bu?" derdi. Tabii ki Azizce de espriler yaparak derdi bunu.

Düşüncelerini dile getirenlerin tukaka edildiği/ korkutulduğu ve hapsedildiği bir ülkede 'aydın' olmanın zor olduğunu söylemeye gerek yok.

Cumhurbaşkanına sosyal medyadaki paylaşımları (eleştirileri) nedeniyle Burhan Borak’a 'hakaret' suçlamasıyla 12 yıl 3 ay ceza verildiğini bilen hangi kişi bu konuda ağzını açabilir…

Hitler’e Almanya içinde Sartre gibi diklenen biri olmadı. Mussolini ve Franko’ya da… Pinochet döneminde Şili hapishaneye döndü.

Korku iklimi/ yasaklar ve işkence bir düşüncenin dillendirilmesini engelliyor.

Bizim Bruno’muzun olmaması bundan!

Bruno döneminde de yasak/ işkence vardı diyeceksiniz.

Ama o Bruno!

Bizde imam olup da Brunolaşan var mı diye sormayacağım.

Soru sormayı severim ama bunu sormayacağım.

Aydın denince Bruno, Bruno deyince akla Aydın’ın gelmesi doğal.

Peki, aydın kim?

Bilmeyi yeterli görmeyip müdahale eden…

Bencil olmayan… Sadece kendini değil, başkalarını da düşünen… Sorumluluk duyan ve paylaşmayı bilen… Risk yüklenen… Her an egemen olanların gazabına uğrayabilen… Güçsüzlerin yanında yer alan… Muhalif olan… Kimsesizlerin kimsesi olan… Devletle hep başı dertte olan…

Akademisyen olunca aydın olunmuyor hemen. Bürokrat olunca da… Akademik kariyer, aydın olmak için yeterli değil. Üst düzey bir bürokrata 'aydın' deme gibi bir alışkanlığımız var. Yazıyor, konuşuyor diye de aydın olmuyor insan. Şair ve yazarlar için de hemen 'aydın' sıfatını kullanıyoruz. Yanlış!

Şiir yazıyor diye, iyi roman yazıyor diye örtülü ödenekten geçinen asalak biri ve benzerleri sadece şairdir/ sadece yazardır. Aydın olmak, 'duruş' gerektirir.

Sartre örneğindeki gibi…

İnandığını korkmadan söyleyebilme, kitlelerin sustuğu/ susturulduğu dönemde ortaya çıkıp gerçekleri haykırabilme. Haykırmasa da sesini yükseltebilme…

Aydın budur!

Toplumu aklın ışığı ile aydınlatma isteği ve kararlılığı içinde olma…

Halkın tutkularını/ arzularını anlayabilme… Onlarla duygusal bağ kurabilme…

Bruno olabilme, Aziz Nesin olabilme…

Budur aydın olma!

***

Yıllar önce derdik ki, "Sosyalist olmanın kriteri Sovyetler Birliği’ne olan bakış açısıdır."

Doğru ya da yanlış, böyle düşünürdük. Kimileri sosyal emperyalist derdi Sovyetler Birliği’ne kimileri de revizyonist…

Bugün de bence aydın olmanın kriteri, o kişinin Kanal İstanbul Projesine ve Katar-Türkiye ilişkilerine olan bakış açısıdır.

Kanal İstanbul’u, biraz gerilere gidecek olursak ANAP’ın kurulduğu yıllarda kimi solculara sorsaydık, hiç kuşkunuz olmasın iktidar yanlısı bir düşünceyi dillendirirlerdi size. ANAP’a yamanan sözde Solcular o yıllarda hep Turgut Özal’ın değirmenine su taşıdılar. Maalesef, az da değildiler…

Bugün, gene o tür kişiler yok değil… Liboşlar/ Yetmez ama evetçiler, akiller gibi…

Katar konusuna gelecek olursak…

Anadolu’da bir söz vardır: "Gâvurun ekmeğini yiyen türküsünü çığırır" diye.

Düşünün bir kez… Milyonlarca dolarlık Katar Emirliği’ne ait Boeing747-8 tipi özel uçağı Katar Şeyhi El Sani, Türkiye Cumhurbaşkanlığına armağan ediyor. El Sani, Recep Tayyip Erdoğan’ı çok seviyor ve Türkiye’ye de çok güveniyormuş da ondan…

400 milyon dolarlık uçağı hediye eden Emir, bu hediyeyi neyin karşılığında verdi acaba şeklindeki soruların yanıtını söyleyen biri yok ama hayat öğretiyor.

Emir’in Türkiye’ye gelişi gidişi hiç eksik değil. Cumhurbaşkanımızın da Katar’a…

Tabii ki 'neden' diye soracağız.

Nedir bu Katar aşkı, diye soran Kılıçdaroğlu’nu da alkışlayacağız elbet.

Geçtiğimiz günlerde Borsa İstanbul’un yüzde 10’u Katar’a satıldı. Öncesinde de Emir’in annesi Kanal İstanbul Projesi’ne nazır Baklalı köyünde 44 dönüm tarla almıştı. Tank Palet Fabrikası da satılmıştı anımsayacak olursak…

Emir, 2015’te İstanbul Boğazı’ndaki Erbilgin yalısını da 100 milyon liraya alıp eşine armağan etmişti.

2016’da Qatar Natıonal Bank, Finansbank’ı 2 milyar 750 milyon Euro’ya satın almıştı.

Antalya Limanı’nı aldı. Haliç Port’u aldı. Ergo Portfoy’u aldı. Kontes Oteli’ni satın aldı. Sürmene Yaylasını aldı. Kupon arsalar aldı. Osmanlı tabloları aldı. Munamar Oteli aldı. Banvit’i aldı. 1543 dairelerini aldı. ATV- SABAH’ın ortağı oldu.

2016’da Digitürk, bilindiği gibi ihalesiz bir şekilde Katarlı bir işadamına 937 milyon dolara satılmıştı.

Geçen gün her iki lider, Saray’daki ağırlamadan sonra, Ahmet Takan’ın yorumuyla "Pişmiş kelle gibi sırıtarak" yeni anlaşmaları imzaladılar.

Emir, bundan böyle Yüzde 10 ile Borsa İstanbul yönetiminde söz sahibi olacak. Hem de ihalesiz olarak sahip oldu…

Daha başka…

Ticaret Bakanlığı ile Ulaştırma Ve Alt Yapı Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı ile, Çalışma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve onların aynı bakanlıklarıyla iki lideri de çok mutlu eden anlaşmalar imzalandı.

Adamın sorası geliyor tabii ki…

"Nedir bu Katar aşkı?" diye…

Katar, Türkiye’nin karanlık kuyusu diyenler haklı mı yoksa…

Yinelemek gerekirse…

Kanal İstanbul Projesi ile Türkiye’nin Katar aşkı/ Katar’ın Türkiye ve RTE aşkı bu ülkenin aydınlarının sorgulaması ve itiraz etmesi gereken iki konudur. NOKTA!

Yorumlar (2)
Asude 3 yıl önce
Güzel yazı.
Ömer Karcı 3 yıl önce
Bu aşk başka aşk
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 34 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17

Gelişmelerden Haberdar Olun

@