01.06.2023, 08:44

Kaybeden Türkiye!

At suçu, kurtul yetişkinliği bizimki… Çiğ yetişkinler korosuyuz. İçimizde gerçekten olgunlaşabilen pek az insan var. Eh, buna da şaşmamak gerek; çocukken, önüne bakmayıp düştüğünde, kabahati etraftaki eşyalara yükleyen ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklarız biz. Ancak bu kadar yetişkin olabiliyoruz, daha fazlası olmuyor işte.

O çiğ yetişkinliklerimiz, üzerimize giydiğimiz bir gömlek gibi hep bizimle birlikte… Ne o bizi terk ediyor ne de biz onu. Aynı çiğlikle yaşayıp gidiyoruz. Bizim bunda da suçumuz yok, başka şeylerde de; biz hata yapmayız, yapsa yapsa başkası yapar. Örneğin seçim kaybımızın suçu da tamamen Kılıçdaroğlu’na ait, hayır efendim bizim hatamız yok orada, hiç yok!

Aksini iddia eden mi oldu, o zaman da başlarız hakaret etmelere. O çiğliğin bize sağladığı en büyük yarar(!), hadsizlik sınırımızı alabildiğine özgür bırakması. Ne yaptığımızı görmemize olanak tanımaması. Nereden öteye geçmememiz gerektiğini bize hatırlatmaması.

Bir de yine… çocukken düştüğümüzde hemen koşup bizi kaldıran ebeveynlerimizi bugün yine bekleyişimiz var. Düştüğümüzde koşup gelsin, bizi düştüğümüz yerden kaldırsın diye bekleşmelerimiz… düştüğümüz yerden kaldırılma bağımlılığımız. Kalkmak için çabalamamamız. Kemal Kılıçdaroğlu dedemiz, amcamız, babamız ya, bizi o kaldırmalı. Hem zaten düşmemize de izin vermemeliydi!  Önümüze çıkan taşları bize göstermeliydi. Madem göstermedi öyleyse gelsin şimdi ayağa kaldırsın!

Oh ne âlâ memleket!

Kendin kalksana! Elini uzatıp başkalarını da ayağa kaldırsana! Hem zaten niye önüne bakmıyorsun, niye düşüyorsun, düşmesene! Kendin düşmüşken, beni düşürdün diye başkalarına bağırmasana!

***

Başarısızlığın bütün suçunu Kemal Kılıçdaroğlu’na yükleyip kendimizi temize çıkartmaya çalışıyoruz kaç gündür. Bu kadarla kalınsa yine iyi ama çiğliğini hadsizlikle karıştırıp ortalığa salınan ve son derece hadsiz ifadeler kullananlar da bolca var. Daha fenaları da çıkacak belki ileriki günlerde.

Bu konuşanlara baktığınızda zannedersiniz ki kendileri, daha geçen gün yirmi altı milyon oy almışlar da Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün, kendilerine rağmen aldığı yirmi beş milyon oyu beğenmiyorlar.

Bu, bir tekme de ben atayım diye telaşa düşen tiplere bir çift söz etmekte yarar olacağı kanısındayım:

Canım kardeşim, sen Kılıçdaroğlu kaybetti sanıyorsun ama aslında Türkiye kaybetti. Kılıçdaroğlu seni düşürdü, kalkmana da yardım etmedi iddiasındasın ama düşen de sensin, düştüğü yerden kalkmayı beceremeyen de.

İşin özü, biz kaybettik biz, koskocaman bir Türkiye kaybetti.  Çünkü Kılıçdaroğlu kazansaydı neler neler olacaktı. Ne güzel şeyler…

Mesela sen, vize alamama sorunu diye bir şeyin varlığını pek yakında unutacaktın, çocukların ise hiç bilmeyeceklerdi.

Mesela yoksulluk bitecekti, hiç kimse çöpten yiyecek aramayacak, hiçbir çocuk aç uyumayacak, herkes yeni yapılacak üretim alanlarında iş sahibi olacak, herkes kendine ve ailesine bakabileceği parasal güce kavuşacak ve sonrasında hep ileriye doğru gelişecekti.

Türkiye teknoloji devleri yaratan bir ülke olacaktı. Teknoloji ile uğraşan biriysen sen de oralardan birinde uygun olduğun bir işin ucundan tutacaktın.

Boşaltılmış köyler tekrar dolacak, tarım alanında hareketlilik başlayacak, hayvan yetiştiriciliğine ayrıcalıklar tanınacak; köylerde okullar yeniden açılacak, köylerin öğretmeni, veterineri, tarım uzmanları, belki sağlık ocakları olacaktı. Köylüysen, şehir sokaklarında horlanarak, kendine iş bulamayarak değil, eken diken, üreten, kendine yeten ve ürününü ihraç eden bir köylü olarak köyünde yaşayacaktın.

Dünyada ne kadar karanlık adam varsa hepsi toplaşıp ülkemize koşmayı düşünmeyecekti.  Çünkü kara para aklamak gibi utanç verici işler artık yapılamayacak; başka ülkeler nezdinde pasaportuna güvenilmeyen ülke vatandaşı oldurulmanın gurur kırıcılığı artık yaşanmayacaktı. Vizesiz gidebildiğimiz yerler hızla çoğalacaktı.

Kadınlar üstüne sahiplendirme planları kurulamayacak, her kadın kendi ayakları üstünde durabilsin, her kadın iş bulabilsin diye kadınlara destek olunacak; ev kadınları, primi devlet tarafından ödenerek sigortalanacak, her ay ödenmek üzere kendisine vatandaş maaşı bağlanacaktı.

Refaha ulaşılınca herkes hayatından memnun olacak ve her türlü kavga gürültü ve hatta terör, kendiliğinden bitecekti.

Daha fazla saymayayım. Bunlar ilk anda hemen olamasa bile, Kılıçdaroğlu, olabilmesinin önünü açacaktı, koşulları oluşturacaktı, gerisini sen getirecektin.   

(Ama artık hiçbiri olmayacak. Türkiye Kılıçdaroğlu gibi bir şansı kaybetti. Böyle bir şans, Türkiye’nin kapısını bir daha çalmayacak, çalamayacak. Haydi, şimdi otur da düştüğün yerden kaldırılmayı bekle! Elinden tutup seni baharlara götürecek yeni birinin gelmesini bekle! Çok beklersin! Elindekinin kıymetini bilemezsen, destek olmak için kılını kıpırdatmazsan daha çok beklersin!)

***

Söylesenize şimdi, kaybeden gerçekten Kılıçdaroğlu mu, yoksa Kılıçdaroğlu gibi bir şansa sahip çıkamayan sizler-bizler mi? Düşse de bir tekme de ben atsam diye leş kargaları gibi bekleşen, kazanamayınca da hemen üstüne üşüşüp gagalamaya başlayanlar mı?

Kılıçdaroğlu elinden geleni yaptı. Gücünün üstüne çıkarak yaptı üstelik. Bize oy vermeyen bir arkadaşınızı ikna edin, sandığa onunla gelin demişti. Höt zöt edenler, bu soru size olsun, yaptınız mı bunu? Bunu kaç kişi yaptı sahi? Bilmek iyi olurdu.

Sandığa giderken yanında bir kişi götüren oldu mu gerçekten bilmiyorum ama birçok kaybettiren oldu. Koltuk pazarlıklarına gömülenler, seçmenin midesini bulandıranlar oldu.

Kılıçdaroğlu’nun iyi niyetinden yararlanmaya bakan ve kendi işleri bitince kenara çekiliverenler oldu.  

***

Varsa Kılıçdaroğlu’nun bir kabahati, o da ancak şunlar olabilir kanımca:

1. Sahtecilikle, iftiralarla, yalanlarla nasıl başa çıkılacağını bilememesi…

2. Konuşması gereken zamanda, insancıllığını ya da kanun insanı oluşunu öne çıkarıp sessiz kalması…

3. Dost görünen insanlara sorgusuz güvenmesi… ki en büyük ve sahici hatası da budur bence.

4. Yalan söylememesi, iftira atmaması, kötülük düşünmemesi…

5. Kanun dışı davrananlarla ve işlemeyen hukukla ne yapacağını bilememesi. (Kim biliyor ki?)

6. Önüne çekilecek setleri bilmesine rağmen yine de açık sözlü ve sonuna kadar dürüst olması. Kendisi olmaktan vazgeçtiği dakikadan sonra da bol hata yapması. Örneğin üstüne atılı iftiralardan kurtulmak için birdenbire ırkçı kesilivermesi… 

7. Ülke içinde mücadele etmesi yeterliyken dünyayla mücadeleye girişmesi ve bütün büyük güçleri karşısına alması. (Keşke bunu seçildikten sonraya bıraksaydı!)

İşin özü, Kılıçdaroğlu sadece rakibiyle yarışmadı, ülkemizin devlet gücünün tümüyle ve artı olarak, devletin derin ve karanlık yüzüyle de mücadele etti. Bunu aşabilmek için elinden geleni yaptı ama olmadı. Ortakları da onun kadar dürüst olabilselerdi, en baştan açık konuşabilselerdi, “seçilecek aday” diye saçma sapan bir dayatma yerine, “Sizi engelleyecekler, karar verildi.” diyebilselerdi, bunların hiçbiri yaşanmayabilirdi. Ama yine de pek sanmıyorum, çünkü bir amacı varsa insanın, her şeyi göze alması gerekir ki Kılıçdaroğlu, aslında tam da öyle yaptı. O güzel hedefleri gerçekleştirebilmek için seçilmesi gerekiyordu ve seçilmek için de her şeyi göze almak. O da bunu göze aldı.

Olmadı. Türkiye’de tek adam yönetimi bitirilir, demokratik yönetim yeniden kurulabilirdi. Cumhuriyet kurtarılabilirdi. Ülkemiz bu şansını da kaybetti. Türkiye çok şey kaybetti. Hem de öyle çok şey kaybetti ki önümüzdeki yüzyıl boyunca -eğer ki derinler anlayabilirlerse bu yaptıklarının nelere mal olduğunu elbette- derinler bile bunun pişmanlığını yaşayacaklardır.

Ve ülkemiz bağımsız olamadıkça, üslerin gölgesinde yaşadıkça, bu ülkede halk asla ferah feza, hayat da asla huzurlu olamayacak. Türkiye ekonomik açıdan asla gelişemeyecek. Hep Sam amcanın uydusu olarak kalacak, onun ikinci el mallarını satın alıp tüketecek ve sürünüp sürüklenip gidecek.  

Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği yarının gençleri de bırakın cumhuriyeti yaşatmaları gerektiğini anlamayı ve bunun için mücadele etmeyi, düştükleri yerden kaldırılmayı bekleyerek oturacak, genç olduklarını bile fark edemeden ihtiyarlayacak, ihtiyarladıkları gerçeğiyle yüzleşemeyince de göçüp gidecekler. Dilerim öyle olmaz ama şimdilik görünen bu. Her düşüşünde başkası tarafından kaldırılan anne babaların, her düşüşünde koşup kaldırdıkları gençler onlar. Suç onların değil, bizim…  

Tablo hiç aydınlık değil. 

Kaybeden ülkenin kaybeden CHP camiasına, eğer sesimi duyurabilseydim, şunu söylemek isterdim: Birbirinize düşmeniz, liderinize teşekkür etmeniz gerekirken saygısızlık etmeniz, bu ülkenin karanlık tablosunu değiştirmeyecek. Bundan sonra partinin genel başkanı ben olayım deseniz ve hatta olsanız bile partilerin hükmü kalmayacağı için, sizin genel başkanlığınızın da sandığınız gibi bir forsu olmayacak. Hâl böyleyken, en azından olgun davranmayı deneseniz keşke. Ve kimse çiylik yapmasa… Özellikle de partiyi kendine birkaç yaşamlık büro edinen milletvekilleri, önce kendileriyle hesaplaşsalar keşke!

Bir de İmamoğlu konusu var. Hani o tekrarlanıp duran ve doğru sonuç umulan yanlışlardan söz etmiş ya İmamoğlu… CHP kitlesinin çoğunluğu nazik insanlardan oluşmuştur. Belki onlar kibarlık edip bizzat kendisinin de o yanlışlardan birinin sonucu olduğunu kendisine hatırlatmayabilirler. Ben hatırlatmış olayım. Ve hatta bir de savunduğu şeyin, doğruluğu ispatlanması gereken bir önerme, yani teorem olduğunu söyleyeyim.

Diyelim ki bu teoremin doğruluğunu ispatladık; evet CHP sürekli yanlış yöntem uyguluyor ve doğru sonuç bekliyor. E, o zaman… Bu durumda İmamoğlu’nun kendisi de yanlış yöntemle seçilmiş bir yanlış kişi olmaz mı? (Bu yazdıklarım hep aynı hataların yapılmadığını savunmuyor. Yapıldığını ve bazen de İmamoğlu gibi iyi bir şeyler de çıkabildiğini anlatmaya çalışıyor naçizane.)

Ama hiçbirimiz, değme magandalara taş çıkartırca kendi ayaklarımıza sıkmasak keşke!

Ve biz, hepimiz, yetmez ama evetçilerimizle boykotçularımızla, keşke ülkemizin ayağına sıkılmasına en başta izin vermeseydik! CHP kurmayları da her akıldışılığı, artık akıldışı kalmış bir yöntemle, işlemeyen Anayasa mahkemesine taşımakla yetinmeseydi, daha işler yollar deneseydi, tepkileri durdurmasaydı ama bunu, ülkenin işgal edilmesinden önce, çok çok önce yapsaydı! Keşke!

Sona gelirken:

Geçenlerde şöyle bir sosyal medya yemek tarifi yapmıştım:

3 çorba kaşığı ırkçılık

5 çorba kaşığı milliyetçilik

İsrail tohumundan üretilmiş 2 hibrit domates

1 çay bardağı kesilmiş zeytin ağacı yağı

Hepsi bir tencereye koyulur.

Tencere, Rusya’nın borcunu ertelediği doğal gaz ocağına oturtulur.

Kasap vitrinindeki etin hayali alınır ve yarım kilo kadarı tencereye atılır.

Fide aralarına ot ilacı sıkılmış yarım kilo iyi zehirlenmiş taze fasulye, hayali etin üzerine yerleştirilir.

Bir tatlı kaşığı YERLİ ve MİLLİ Himalaya tuzu katılır.

2 su bardağı dincilik eklenir.

Kaynayınca altı kısılır.

Siyasal İslam ateşinde pişirilir.

TOGG fotoğrafı karşısında afiyetle yenir.

Yemeğin adı sizin olsun. Ben bilemedim.

***

Bir arkadaşım, “Ateş de pek harlı. Ķör eder gözü. Ay n'apsak!” diye sormuştu. Arkadaşıma yanıt olarak söylediklerimi, hepimiz için şuraya alayım:

“İllaki yemek olacaksak en iyisini olalım; boğazı acıtanı, kolay lokma olmayanı, öğütülüp hazmedilemeyeni ve hatta indiği mideyi şişirip çatlatanı…”

Demem o ki, sıkı olalım, sımsıkı… Birbirimize sıkı sarılalım. Kimse kimsenin gözünü oymaya kalkmasın. Kimse kimseyi yalnız bırakmasın. Herkes, kimseyi suçlamadan önce kendi özeleştirisini versin. Kendisine daha ne yapabilirdim de yapmadım diye sorsun. Kendini, başkasına suç atarak kurtarmaya davranmasın, önce kendini kendinde aklasın. Böylelikle, olmamışlığından da kurtulabilir belki her çiğ kişi…

Son olarak:

Kemal Kılıçdaroğlu’nun birkaç ay boyunca bizlere yaşattığı o dostluk ve sevgi havasına sığınalım. O havayı unutmayalım. Kılıçdaroğlu’nun bizlere hayal ettirdiği o ülkenin nasıl ama nasıl güzel olduğunu çoluk çocuğumuza, torunlarımıza anlatalım, hep ileriye aktaralım. Bir gün, bugün olmasa bile, bizler göremesek bile, ileride bir gün mutlaka gerçekleşeceğini hayal etmekten geri durmayalım. Tablo ne kadar karanlık olursa olsun, umudu hep sıcak tutalım. O sıcak duyguları, o tertemiz hayalleri bizlere armağan eden Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür edelim. Hayali bile çok çok güzeldi öyle değil mi?

Selahattin Demirtaş’ın siyaseti bırakmasına da izin vermeyelim, en yüksek sesimizle itiraz edelim. Olmaz, onsuz siyaset olmaz, onsuz siyaset çok daha acıklı bir hâl alır, çok daha çirkinleşir, olmaz…

Haydi kalkın çöküp kaldığınız yerden, çocuklarınıza, düşünce kendilerinin kalkması gerektiğini öğretin.

Ne bileyim, çok talimat verir gibi olduysa da beni hoş görün. Serde öğretmenlik olunca, daha köşe yazısı gibisini yapamıyorum.

Bir de her seferinde, bu siyasetle ilgili son yazım olsun, ben de kendi işime döneyim diyorum ama hep yeni bir şeyler oluyor ve bu gerçekleşemiyor. Dilerim bu kez bu gerçek olur.

Yorumlar (1)
FATMA KARAGÜLLE 13 ay önce
Aysel Hanım yüreğime su serptiniz. Teşekkür ederim.
Ufacık bir eleştiri: çiy değil çiğ olmalı.

Sevgiler...
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 37 99
2. Fenerbahçe 37 96
3. Trabzonspor 37 64
4. Başakşehir 37 58
5. Beşiktaş 37 56
6. Kasımpasa 37 53
7. Alanyaspor 37 51
8. Sivasspor 37 51
9. Rizespor 37 50
10. Antalyaspor 37 48
11. A.Demirspor 37 44
12. Samsunspor 37 43
13. Kayserispor 37 42
14. Konyaspor 37 41
15. Gaziantep FK 37 41
16. Ankaragücü 37 40
17. Hatayspor 37 38
18. Karagümrük 37 37
19. Pendikspor 37 37
20. İstanbulspor 37 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 38 91
2. Arsenal 38 89
3. Liverpool 38 82
4. Aston Villa 38 68
5. Tottenham 38 66
6. Chelsea 38 63
7. Newcastle 38 60
8. M. United 38 60
9. West Ham United 38 52
10. Crystal Palace 38 49
11. Brighton 38 48
12. Bournemouth 38 48
13. Fulham 38 47
14. Wolves 38 46
15. Everton 38 40
16. Brentford 38 39
17. Nottingham Forest 38 32
18. Luton Town 38 26
19. Burnley 38 24
20. Sheffield United 38 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 37 94
2. Barcelona 37 82
3. Girona 37 78
4. Atletico Madrid 37 73
5. Athletic Bilbao 37 65
6. Real Sociedad 37 60
7. Real Betis 37 56
8. Villarreal 37 52
9. Valencia 37 48
10. Deportivo Alaves 37 45
11. Osasuna 37 44
12. Getafe 37 43
13. Sevilla 37 41
14. Celta Vigo 37 40
15. Las Palmas 37 39
16. Rayo Vallecano 37 38
17. Mallorca 37 37
18. Cadiz 37 33
19. Granada 37 21
20. Almeria 37 18

Gelişmelerden Haberdar Olun

@