07.04.2020, 16:07

Korona Günlerinde Akil Ve Ruh Sağlığımızı Korumak

Korona virüsü yaklaşık bir ay önce Türkiye’ye geldi ve bütün dünyada olduğu gibi gündelik yaşamı bütün yönleriyle sekteye uğrattı. Birçoğumuz Mart ayının ikinci haftasından beridir giderek daha fazla artan oranlarda evlerimize çekilmeye başladık. Sosyal izolasyon normal şartlar altında bireyin kendini diğerlerinden ayrı ve farklı hissetmesi ve kalabalıklardan kaçması şeklinde patolojik bir psikolojik durum olarak tanımlanırken şimdilerde hepimiz sosyal izolasyonu norm edinmeye başladık.

Ancak geleneksel psikoloji kuramları bize insan sosyal bir varlıktır ve dolayısıyla insanlarla yüz yüze ilişki kurma ihtiyacı içindedir, der. Oysa şimdi yüz yüze ilişki sağlığımızı korumak için kaçınmamız gereken ilk şeylerden birisi haline geldi. Evlerimize, güvenli kozalarımıza sığınıp, yaşamımızı büyük ölçüde evden dışarı çıkmadan sürdürmeye çalıştığımız bir dönemdeyiz. Eve kapanmak virüsle mücadele için en etkin yöntemlerden birisi, ama bunun yanı sıra beraberinde getirdiği birçok psikolojik sorun da var. En çok dillendirilen sorunlardan birisi evde kalıp ne yapamayacağını bilmeyen, canı sıkılan, patlayacakmış gibi olan insanların durumu. Bir diğeri, günlük hayatın normal ritmi içinde evdeki herkes kendi işini yaparken ve günün belli bir zamanını ev dışında geçirirken şimdi çocukların okula gitmemesi, zorunlu çalışmak zorunda olmayan aile üyelerinin evde sürekli olarak kalması durumunda ortaya çıkan iletişim çatışmaları. Tabii bir de bütün bunların üstünde, geleceğin son derece belirsiz olması ve daha da kötüsü pek umutlu görünmemesi ve bu belirsizliğin yarattığı kötümserliğin bütün gün evde izlenen televizyon programlarında sürekli verilen ölüm sayılarıyla pekişmesi ve depresyon eğiliminin artması.

Bütün bu olumsuzluklarına rağmen acaba bu durumu bir başka pencereden de değerlendirmek mümkün müdür, diye sormadan edemiyor insan. Yerli veya yabancı birçok düşünür, yazar Korona virüsünün yarattığı bu dünya çapındaki krizin mutlaka sosyal, ekonomik ve politik sonuçları olacağını ve dünyanın asla bir daha aynı dünya olmayacağını yazıp duruyor. Soruna bu açıdan bakar ve içinde bulunduğumuz durumu değişim ve dönüşüm için bir fırsat olarak değerlendirebilirsek belki de yukarıda saydığımız sorunların çözümünün içinde saklı olduğunu keşfedebiliriz.

Başımıza kötü bir şey geldiğinde veya şimdi olduğu gibi yapmak istediğimiz veya sürdürmek istediğimiz şeyleri yapmamız engellendiğinde ilk tepkimiz bu duruma başkaldırmak, değiştirmeye çalışmak ve eğer değiştiremiyorsak derin bir üzüntüye kapılmaktır. Ama her sorunun çözümü içinde saklıdır düsturundan hareket edersek o zaman değiştiremeyeceğimiz durumları nasıl avantaja çeviririz diye yapıcı bir strateji üretmek mümkündür.

“Can sıkıntısı yapacak bir şey olmamasından değil uğrunda yaşanılacak bir şey olmamasının sonucudur” diyen Pat Mesiti’ye kulak verecek olursak içinde bulunduğumuz bu tecrit durumunu aslında hayatımızdaki öncelikleri belirlemek, kendimizin farkına varmak, kendimizi keşfetmek için bize verilmiş bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Salgın öncesi günlük rutinlerimiz içinde evden işe, işten eve veya okula ya da diğer aktivitelere yetişmek hayhuyu içinde bir an bile durup düşünmek, kendimiz, sevdiklerimiz, önceliklerimiz üzerine kafa yormaya hiç fırsatımız olmuyor. Birbirimizin ve öncelikle kendimizin farkına bile varmadan yaşayıp gidiyoruz, hatta böylesi bir farkındalığa sahip olmamız gerektiği hakkında en ufak bir endişemiz bile yok. Lars Svendsen’in dediği gibi “sıkıntı bizi ilgilendirmeyen her şeye yapıştırdığınız boş bir etikettir”. Dolayısıyla bu tecrit günleri kendimizi keşfetmemiz ve hayatımıza çeki düzen vermemiz için belki de bize altın tepside sunulmuş bir hediyedir. Üstelik tam da spordan müziğe, tiyatrodan baleye, müzelerden sinemaya kadar yerli ve yabancı birçok sitenin ücretsiz olarak hizmetimize sunulduğu bu günlerde eksik kaldığını hissettiğimiz bazı yönlerimizi geliştirmeye harcayabiliriz enerjimizi ve sıkıntımızı.

Bütün aile bireylerinin birdenbire bir araya gelmesi, çocukların okulda gördükleri dersleri evden takip etmeye başlamaları evdeki alışıldık rutinlerin değişmesini ve yeni bir takım uyarlamaların yapılmasını gerektirecektir. Bildiğimiz gibi alıştığımız rutinlerin değişmesi ve yeni durumlara uyum sağlamak kolay değildir ve başlangıçta bir takım sıkıntılar yaşanması kaçınılmazdır. Bu uyum sürecini kolaylaştıracak bir tutum evde herkesin yapmak zorunda oldukları aktiviteleri düzgün ve birbirini engellemeyecek şekilde düzenlemek olabilir, yani çocuklar televizyondan ders yaparken anne veya baba, her ikisi de evdeyse onlar da o sırada bir başka odada kendi evden çalışmalarını sürdürebilirler.

Anne babalar ve çocuklar arasında normal koşullarda olduğundan daha fazla çatışma yaşanması da bu zorunlu evde kalmanın olası sonuçlarından birisi olarak karşımıza çıkabilir. Burada önemli olan anne babanın öğretmen olmadığını hatırlaması ve çocuklarla ilişkilerinde rol çatışmasına düşmemeye gayret etmeleridir.

Korona salgını dünyanın her bölgesinde herkesi etkiliyor. Dolayısıyla şu an için kaçınılmaz bir şekilde hayatlarımıza girmiş durumda. Ama günün her saati televizyon veya diğer sosyal medya araçları üzerinden gelen felaket senaryolarını dinlemek ve ölüm istatistikleri üzerinde yoğunlaşmak ancak krizle baş etme gücümüzü azaltır ve bizi hastalığa ve depresyona daha açık hale getirir. Eğer haberleri dikkatle dinlersek ölenlerden daha fazla sayıda insanın iyileştiğini ve son derece temel, basit temizlik önlemleriyle virüsün kendimize bulaşmasını önleyebileceğimizi de biliyoruz.

Dolayısıyla korona virüsüne karşı nasıl bir tutum takınacağımız bu krizle etkili bir şekilde baş edip edemeyeceğimizi belirleyecektir. “Eyvah mahvolduk” türünden felaket senaryolarını mı yoksa “ne yapabilirim de korunurum” türünden çözüm üretici düşünceleri mi besleyeceğiz? Son sözü Stoacı düşünür Epiktetos’a bırakalım: “Izdırap yaşamdaki olaylardan değil, onları değerlendirme biçimimizden ortaya çıkar”.

Yorumlar (1)
Elif Erdoğan 4 yıl önce
Saygılar hocam bilgilendirdiğiniz için size yürekten teşekkür ederim. Sevgi ve saygılarımla... sağlıkla kalınız...
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Rizespor 34 49
8. Alanyaspor 34 48
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Kayserispor 34 40
13. Samsunspor 34 39
14. Ankaragücü 34 38
15. Karagümrük 34 36
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 34 34
18. Hatayspor 34 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 34 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 15
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 35 80
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 33 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. West Ham United 35 49
9. Chelsea 33 48
10. Bournemouth 35 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Barcelona 33 73
3. Girona 33 71
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 33 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 33 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@