30.01.2023, 18:17

En Alttakiler Hep En Altta ve Altılı Masa

Almanya’da yaşayan gazeteci, yazar, sanatçı on bir kişi, cezaevindeki Selahattin Demirtaş’a birer soru gönderiyorlar. Bu kişilerin içinde Günter Wallraff da var. En Alttakiler adlı kitabın yazarıdır kendisi. En Alttakiler’de Türkiye’den Almanya’ya giden işçilerin ağır çalışma koşullarını anlatmıştı Wallraff. Almanların yapmaya gönül indirmedikleri işleri yapan ve kendilerine toplumun en alt katmanında ancak yer bulabilen Türk işçilerinin yaşamlarını.

Günter Wallraff, bunu yapabilmek için, kendisine Ali Levent adını takmış, Türk işçilerinin arasına karışmış ve iki yıl, onlarla beraber kaçak işlerde çalışmıştı. Bunu, Türk işçilerinin nasıl ölümcül işlerde, hangi şartlarda çalıştırıldıklarını Alman kamuoyuna duyurmak için yapmıştı. Öyle demişti o zaman. Çalışma şartlarının iyileştirilmesine faydası olsun diye yazdığını da söylemiştir belki. O kadarı aklımda kalmamış. Kitap ilk yayınlandığında yıl 1986 idi ve çok ses getirmişti. Günter Wallraff’a çok, çok, çok saygı duymuştuk.

Aynı Günter Wallraff, Demirtaş’a soracağı soruya, minik bir ayrıntı sokuşturmuş. (Affınıza sığınarak yazdım, sokuşturmak dışında, durumu daha iyi anlatacak bir sözcük bilmiyorum.)

Şöyle diyor Günter Wallraff: “Ülkeyi tek başına yöneten Erdoğan’ın İstanbul seçimlerinden sonra, ekonomiyi de alt üst eden siyaseti yüzünden günleri sayılı görünüyor. Türkiye’nin demokrasiye geri döneceğini düşünüyor ve diliyorum. Muhtemelen İmamoğlu cumhurbaşkanı olacak. …

Keyfiliğin, insan hakları ihlalleri ve devlet şiddetinin gündemde olduğu Türkiye nasıl yeni bir başlangıç yapabilir?”

Sözünü ettiğim ayrıntıyı görebildiniz mi? Ayrıntı şu: “Muhtemelen İmamoğlu cumhurbaşkanı olacak.”

Bu “muhtemelen” aynı zamanda “biz öyle istiyoruz” demek de oluyor sanki. Dervişin fikri neyse zikri de odur derler, işte o fikrin soruya tıkıştırılışı da böyle oluyor demek ki.

O söyleşiyi okuyunca içimden bir şeyler söküldü. Gençliğimin bir idolü, bendeki tahtından düştü, lime lime döküldü, parçalandı, eriyip bitkisel hayata girdi.

Biraz sakinleyince düşündüm de ancak öyle hak verir gibi oldum Wallraff’a. O, aslına ihanet etmiyordu ki. Aslına uygun davranıyor ve bize, bizi kimin yöneteceğini bildiriyordu. Kimi seçmemiz gerektiğini. Batı’nın seveceği lideri. O “sevmek” sözcüğünün açılımında neler neler olduğunu daha önce yazmışımdır. Kullanabilmek gibi, istediğini yaptırabilmek gibi, istediğini alabilmek gibi, istediğini satabilmek gibi… Güzelim lokantalarımızın, kahvelerimizin yerine, Mc Donaldslar, Starbucklar açtırmak gibi. Sümerbank’ımızı kapattırmak, tarlalarımızı ekilmez kılmak, araba fabrikasını daha üretime geçemeden kapattırmak, uçak fabrikasının varlığını bile unutturmak; diğer yandan, memleketin her karışını Audi, Daimler, Mercedes, Wolksvagen, Bosh, Siemens, Adidas vb. ile doldurmak gibi gibi…

Evet, o aslına ihanet etmiyordu. Aslına ihanet eden bizlerdik. Bu, ellili yıllardan beri hep böyle olmuştu. Onlar, bizlere öyle veya şöyle, dayatır gibi değil de şerbet sunar gibi liderler sunuyorlardı. Halkın seveceği kişi, halkın seçeceği kişi gibi soslarla sunuyorlardı. Soslu anketlerle sunuyorlardı. Biz ise önümüze sürdükleri kişiyi öpüp başımıza koyuyor, onu birden Tanrılar katına yerleştiriyor ve başımıza geçirene kadar kan ter içinde kalarak ardından koşturuyorduk. Sonra hapı yutuyorduk ama iş işten geçmiş oluyordu. E elbette yine öyle olacaktı. Bunda Günter Wallraff’ın ne suçu vardı?

“Dur arkadaş, kimi seçeceğimize bırak da kendimiz karar verelim.” diyecek politikacılarımız olmuyordu ki karşılarında. Eğer öyle birileri çıkacak gibi olursa hemen onu karalıyor, onu toplumun gözünde tehlikeli kişi yapıyor; yola emir kullarıyla devam edebiliyorlardı.

Tehlikeli kişi yapılanların başında Demirtaş geliyor. O, yıllardır içeride. TİP’liler var sözünü açıkça söyleyen. Vatanı milleti, dini imanı kendi yükselişi için kullanmayan, açık sözlülükleriyle var olan. E tabii onlar da karalanacak. Terörist, vatan haini, komünist… Komünistin ne demek olduğunu bile bilmeyen halkım hep çok korkar komünistten çünkü, malumdur bu. Halk korkutulacak ki ne olduğunu öğrenmeye kalkmayacak hiç kimse. Öğrenirse çok sever çünkü. O yüzden tu kaka olmalı. Asla öğrenmemeli. 

Demirtaş’ın içeride olmasının zeminini hazırlayan ve yaptırımsızlığıyla, onun içeride kalmaya devam etmesini sağlayan Batı değil mi de Sayın Wallraff bilmezmiş gibi davranıyor ve Demirtaş’a soru gönderiyor? Yoksa bir tür akıl karışıklığı mı bizim akıllarımızınki gibi?

Her neyse, neyse ki Demirtaş sözünü sakınmayan bir siyasetçi. Şöyle yanıtlıyor Wallraff’ın sorusunu: “… geleceği yeniden inşa etmek kolay olmayacak. Bire bir benzetme veya kıyaslama olarak almayın lütfen ama 1940-50’ler Almanya’sının bu günlere evrileceğini o karanlık dönemlerde kim hayal edebilirdi ki? Ancak deliler bunu iddia edebilirdi.

Biz çağımızın delileriyiz Günter, benim gibi milyonlarca deli var Türkiye’de. Yaptığımız hiç de akıllıca bir iş değil, zalim bir otoriter adama meydan okuyoruz ve yeni bir hayat inşa edeceğimizi iddia ediyoruz. İşte buna zır delilik denir. Ama unutmayalım. Dünyayı hep 'akıllılar' yıktı 'deliler' yeniden inşa etti. Biz de kendi dünyamızı yeniden inşa edeceğiz, yakında Türkiye’de görüşmek üzere Günter."

İmamoğlu faslı yok. Yanıtında o ayrıntıya yer vermeyerek Wallraff’a “Sen öyle san!” diyor sanki Demirtaş. İşin doğrusu, İmamoğlu’ndan sıtkımız sıyrıldı hepimizin. Hele de halka kendini sevdirme turlarına çıkalı beri. Amcaları ona şöyle demişler galiba: “Pes etme Ekrem, dolaş memleketini, halka kendini sevdir. Sevdir ki şart koşulan anketlerde sen birinci çıkasın. Altılı masa da mecbur seni aday göstere. Sonuna kadar arkandayız adamım! Yürü, kim tutar seni!” 

Amcagillerin bilmediği şey, bu gezilerin, sempatiden çok antipati topladığı. Yazık! Güvenilirliği sıfıra indi İmamoğlu’nun. En azından benim nazarımda öyle oldu. Ama taa yıllar öncesinden hazırlamaya başlamışlar kendisini, İmamoğlu n’apsın? Kulağına habire “Seni başkan yaptırcez!” diye fısıldayıp durmuşlar. Kılıçdaroğlu’na aday gösterttirerek üstelik, İstanbul’a başkan yaptırmayı başarmışlar da… şimdi de başaracağız diyorlar. Günter Wallraff’ın sorusunun içine bile sokuşturuluveriyor mesela bu istek. Aynı oyunu tekrar tekrar oynayınca göze batacağını akıl edemiyorlar belki de. Aynı oyunu oynayıp aynı sonucu alacaklarına inanıyorlar. Bunun bozulmaması için de ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Elemanlarında özgüven arşta, megalomanlık tee yukarılarda. Kesin seçtirecekler. Öyle sanıyorlar.  

Çünkü halkımızı iyi tanıyorlar. Bizim halkımız, bir yerde elli kişinin birden “Şunu istiyoruz.” diye bağırdığını görse, kendisinin de aynı şeyi istediği fikrine kapılıverir. Ya da birisi “O seçilemez.” diye bir laf atsa ortaya, o laf evden eve yayılır gider. Öyle kolaydır bu halkı yönlendirmek. Çok çabuk inanır ve inandığı fikrin kendisine ait olduğunu sanır. Aynı halktan olan ama konular üzerinde azıcık düşünenleri yönlendirmek ise pek kolay değildir. Onlar, birisi çıkıp da “Haydi şurayı yakalım.” dediğinde, diyenin peşine düşüp orayı yakmaya gitmezler. Yani kötüye, kötülüğe, kolaylıkla yönlendirilemezler. Halkın yönlenişi de kötülüğü sevmesinden değildir, iyi mi kötü mü diye düşünmemesinden, düşünmeye üşenmesindendir.  

O yüzden, o topluma iyi mi kötü mü diye çok düşünmeyecek siyasetçiler gerekir. Çok ölçüp biçmeyecek. Suya sabuna çok dokunmayacak. Dünya firmalarının tıkırındaki işlerine çomak sokmayacak. Aç çocukları öyle pek de fazla düşünmeyecek. Hani düşünse bile, bu düşünce özel okula gidebilen çocuğun yeterli beslenmesini dengeli beslenmeye çevirmeyi düşünmekten daha öteye gidemeyecek. Üsttekiler havalanırken En Alttakiler yine en altta kalmaya devam edecek.

Altılı masa çetin bir sınav veriyor. Vatansever ise, Batı’nın işaret ettiği adayı aday göstermeyecek, Kılıçdaroğlu’nu seçecek. Mesele vatansever olmak değil de vatansever görünmek ise Batı’nın dediğini yapacak ve İmamoğlu’nu aday gösterecek. Bekleyip göreceğiz.

Ama benim Altılı masadan da sıtkım sıyrıldı sıyrılacak. Toplumun kalbini mengeneyle sıkıştırıp kanatan olayın davasının görüleceği gün ve saate toplantı denk getirmeyi başardılar ya yine. Sanki önemli açıklamaları için özellikle öyle tarihleri seçiyorlarmış gibi… Umudu tükettiler, umut kırıntıları kaldı sadece. O kırıntıları da kış kuşları yemekte tek tek. Ama buna rağmen hâlâ halkı oyalama peşindelermiş gibi bir görüntü veriyorlar dışarıya. Bunun bir ölüm kalım seçimi olduğunu hâlâ anlamamışlar gibi. Batı’nın, Türkiye için, demokrasi ister gibi görünüp otokrasi istediğini anlamamışlar gibi. Ne bileyim… Oysa bu ülkenin net siyasetçilere ihtiyacı var.

Son demeden önce ekleyeyim: Sevgili Günter Wallraff’ın En Alttakiler’i bu süreçte çok değişti. Avrupalı, işsiz kalıp da işsizlik maaşına geçerse depresyona girer. Çünkü bu onun için gurur kırıcı bir hâldir. Avrupa’da yaşayan insanlarımızın büyük bir çoğunluğu ise yaşamını, işsizlik maaşıyla sürdürür. Buna Belçika’da DOP derler. O insanlarımızın yine büyük bir çoğunluğu DOP’tan emekli olur. Bunu da uyanıklık olarak görür. Çoğu Türkiye’den ev bark alır ama bunu Avrupa’dan saklar. Çünkü o zaman havadan gelen maaşı kesilecek, üstüne bir de vergi ödeyecektir.

(Gerçekten çalışanlar, Avrupa’ya çalışmak için giden ilk nesil - Wallraff’ın En Alttakiler’i yani- ile günümüzdeki son nesildir. Son nesil, orada doğup büyümüş, eğitimini orada almış, işsizliği kendine yediremediği için çalışan nesildir. Ya da neoliberaller işbaşına geldikçe sosyal devleti kırpa kırpa kuşa çevirdikleri ve insanlar artık belli bir süre dışında DOP’lu olamadıkları için çalışıyorlardır. Sebeplerinin ne olduğunu bilmiyorum ama son nesil de ilk nesil gibi çalışanlardan oluşuyor. Çalışan ama en alttakiler olarak kalmak istemeyen ve de kalmayan.)

İşte bu ilk nesille son nesil aralığında kalan, Avrupalı yurdum insanları, Türkiye’ye gelip de bir mikrofon gördüklerinde, ‘Bizim her şeyimiz var.’ diye caka satar; yoksulluktan, açlıktan söz edenlere çemkirir, ‘Çıkar telefonunu!’ muhabbetine girişirler. Bununla da kalmaz, bu ülkenin yöneticilerini seçmekte hak sahibi olurlar. Oy kullanırlar. Avrupa’da, sosyal devleti savunan ve uygulayan sosyalist partilere oy verirken Türkiye’de, ülkeyi ve halkı yoksullaştıracak, eğitimi hayatımızdan neredeyse çıkaracak partilerin en bağnazını bulup onun için oy kullanır; yaşamadıkları ve yaşamayacakları ülkemizde, ülkede yaşayan insanların kaderlerini belirlerler. (Haydi buradaki yedi yanlışı bulalım!) Bu da bizim çoğu siyasetçimizin işine gelir. Bunu değiştirmeyi akıllarından bile geçirmezler. Böylelikle Almanya’daki En Alttakiler artık en altta olmamayı başarmışken ülkemizdeki En Alttakiler hep en altta kalmayı, bir tür kader gibi sürdürürler. Çünkü, dileklerini Wallraff aracılığıyla iletenlerin tercihi böyledir. İçimde yıkılan, eriyip dağılan Wallraff çınarı için üzgünüm ama En Alttakiler en altta kalmaya isyan edecekler bir gün Sayın Wallraff. Ve bugün değilse bile (Temel sorunlara sağır olduklarını az önce görüp işittiğim bugünkü siyasetçilerden hiç umudum kalmadı.) açıkgöz değil, gönül gözü açık ve özü sözü bir insanlar, bir gün iyiliği mutlaka kazanacaklar.

Yıkmayalım kendimizi.

Kuyruğu dik tutalım.

Bir gün iyilik kazanacak.

Sürçü lisan ettimse kusura bakmayın. Ama sürçü lisan etmek gerekiyorsa etmeli insan.

Yorumlar (1)
Alev Subaşı 1 yıl önce
Ülkenin geleceğinin referandumla oylandığı bu seçimin , ulusal olduğu kadar ulusla arası kamuoyunun da yakından takip ettiğini söylemek mümkün.Seçim sonucu ile otoriter / totoliter rejimlerin sonunu getiren millet olarak tüm ezilenlere model olacağımızı umuyorum.Tüm oyunları bozmayı diliyorum.Kaleminize Sağlık
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@