27.06.2020, 11:46

Çiğli’de Hüsran

2019’da yapılan yerel seçimler sonrasında Bergama/ Tepeköy’deki Muhtar Efgan Aktaş seçilememiş, az sayılmayacak bir oy farkıyla yerini amcasının oğlu Mustafa Aktürk’e bırakmıştı.

Efgan Muhtar, telefonda, yeni seçilen muhtarın kültür merkezini kapatmak istediğini söylediğinde şaka yapıyor sanmıştım. Bergama Belediyesi ile birlikte kurduğumuz Tepeköy Kültür Merkezi, 4 bin 500 kitabı ve etnografik / müzelik özel eşya ve objeleriyle Bergama’da bir ilk’ti.

Başkan Mehmet Gönenç’in bu konudaki özverisini unutamam.

Hangi köyde (mahallede) kültür merkezi vardı ki…

Bırakalım Bergama’yı Türkiye’nin belki de hiçbir köyünde yoktu böylesi donanımlı bir kültür merkezi.

150-160 metrekare genişlikteydi. Çok emek harcamıştık doğrusu burası için.

20 Haziran 2016’da açmıştık. Belediye Başkanı, Kaymakam Bey, Feyza Hepçilingirler, Öner Yağcı, İstanbul’dan, Ayvalık’tan gelen konuklar, ÇYDD İzmir Şube Başkanı Gönül Hanım ve arkadaşları ve Bergamalı kültür çevreleriyle…

Sonraki günlerde de Feyza Hanımla ziyaret etmiş köyün çocuklarına masal anlatan İzmir Devlet Tiyatrosu dramaturgu Pınar Merterkek’in burada verdiği derse tanık olmuştuk. Sevgili Başkan Mehmet Gönenç ile…

Yeni seçilen muhtar bu merkezin sürekli kapalı olduğunu, açılmadığını söylüyordu. Sonraki günlerde köydeki okulun yönetici ve öğretmenlerinin de kültür merkezine ilgisiz kaldıklarını öğrenmiştik. Binlerce kitaplı kültür merkezine öğretmenlerin adım atmamasının bizi ne kadar üzdüğünü/içimizi acıttığını bilmem söylememe gerek var mı…

Bergama İlçe Milli Eğitim Müdürünü ziyaret ettiğimde öğrenmiştim bunu. Bu nedenle yeni muhtarın bu merkezi kapatma isteğini garipsemiyorum. Köyün gerçeği; kültür merkezinin açılmadığı, hizmet vermeyen bu kültür mekanını yeni muhtarın istemediğiydi.

İlk günlerdeki heyecan ve hareketliliğin arkası gelmemiş belli ki.

Kaymakam Beyden ricamız da işe yaramamıştı anlaşılan. Oysa Kaymakam Bey, kültür ve sanata ilgi duyan biri. Onun ilgisi yetmiyormuş demek ki.

Mustafa Aktürk’ün konuyla ilgili Bergama Belediyesi Kültür Müdürlüğüne hitaben yazdığı dilekçe şöyle:

"Tepeköy Mahallemiz Köy Konağında bulunan Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphanesi üç yıldır atıl olarak hiç kimse tarafından kullanılmamıştır. Dolayısıyla buradan kaldırılmasını ve bu alanın toplantı veya başka bir amaçlı olarak kullanmak istiyoruz. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim."

Bergama Belediye Başkanlığının Mustafa Aktürk’e verdiği 64938022-804-E.181/ 4763 SAYI ve 22.05.2019 tarihli yanıt da şöyle:

"İlgi: 16.05.2019 tarihli ve 7789 sayılı yazınız

İlgi’de kayıtlı dilekçeniz ile mahallenizde bulunan Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphanesi’nin kaldırılması ve salonun farklı amaçla kullanılması talep edilmektedir. Ancak kütüphane binası belediye mülkü olmadığından söz konusu salon ile herhangi bir yaptırımımız bulunmamaktadır. Bilginize sunarım.

Aşkın Uyar / Belediye Başkan Yardımcısı"

Küçük şeyler beni mutlu ediyor doğrusu.

Açtığımız kültür merkezi, Tepeköy Kültür Merkezi değil de belediyece Rasime – Recai Şeyhoğlu Kütüphanesi olarak bilinmekte...

Bergama köylerinde 11 kütüphane açtığımız, belediye ce biliniyor olmalı.

Haziran ayında gidip görüştüğüm Mustafa Aktürk’ten, buradaki kültür merkezini kurarken karar verenin sadece biz olmadığını, belediye ve sivil toplum kuruluşlarının da yanımızda yer aldığını, bu nedenle bu konuyu onlara da danışmam gerektiğini ve bana bir süre tanımasını rica ettim. Sağ olsun o da kabul etti. Eski Başkan Mehmet Gönenç, Bergamalı kanaat önderlerinden aktivist/ çevreci Erol Engel ve diğer ilgili arkadaşlarla konuşsam da muhtarın ısrarlı kapatma tavrına engel olamadık ve Mustafa Aktürk’e "Kültür merkezini taşıyacağım." dedim. Hemen Dikili Belediye Başkanı ve Ayvalık Belediye Başkanı ile iletişim kurdum. Her iki başkan da önce 'evet' deseler de örneğin Ayvalık Belediye Başkanı daha sonra uygun bir yer bulamadıklarını söyledi. Bu arada Karşıyaka Belediye Başkanına sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkiler konusunda danışmanlık yapan dişhekimi arkadaşım Oğuz Erbatu kanalıyla Çiğli Belediyesinde çalışan bir bey ile tanıştık. Kültür Merkezinin fotoğraflarını görünce hayranlığını gizleyemedi, çok heyecanlandı ve hemen "Orayı Çiğli’ye taşıyalım." dedi.

Bu bey, yerel seçimlerde Karşıyaka Belediye Başkan adayı Cemil Tugay ekibindeymiş. Cemil Bey seçimi kazanınca istediği görev kendisine verilmediği için Karşıyaka’dan ayrılıp Çiğli’ye geçmiş bir partiliydi.

Dikili Belediye Başkanı ile de üç kez telefon konuşması yapmıştık. İşi uzatır gibi olunca oradan vazgeçip Çiğli’ye yöneldik ve o bey ile önce kütüphanenin kurulacağı söylenen Çiğli/ Uğur Mumcu Kültür Merkezine gittik. Binanın içime sinip sinmediği soruldu.  Burası, Tepeköy’deki gibi genişlikte, amacımıza uygun bir salondu.’’ Kabul’’ dedim. Ardından da Tepeköy’e gittik. Her şeyi yerinde gördüler. Çok beğendiler ve en kısa zamanda kitapları, tabelayı, halıları, rafları, dolapları ve annemle Feyza Hepçilingirler’e ait özel eşyaları Çiğli’ye taşıma konusunda anlaşıp İzmir’e döndük. Yolda bana bir protokol hazırlayıp göndereceğini söyleyen sorumlu/ İ.A. ertesi gün bu protokolü gönderdi ve imzalamamı istedi.

PROTOKOL başlıklı yazının maddeleri şöyleydi.

İşbu protokol Çiğli Belediyesi ile Recai Şeyhoğlu arasında Uğur Mumcu Kültür Merkezinde kurulması planlanan kütüphaneye yapılacak ayni bağışları ve bu bağışların usullerini kapsar.

Recai Şeyhoğlu, 2016 yılında Bergama Belediyesinin Tepeköy Mahallesinde bulunan kültür merkezine kurduğu kütüphane ve anı evindeki kitap ve diğer materyalleri oradan alarak Çiğli Belediyesine bağışladığını kabul eder.

Bağışlanan malzemeler; 3500 adet kitap, 6 raflı 16 adet kitaplık, 7 adet cam kapaklı dolap, 20 adet masa saati, 10 adet eski gaz lambası, 2 adet radyo, 1 adet eski dikiş makinesi, 2 adet daktilo, 3 adet teyp, 5 adet çakmak, 13 adet plak, 4 adet bakır eşya, 2 adet duvar saati, 1 adet sandık, 1 adet ütü, 1 adet çalışır halde televizyon.

Çiğli Belediyesi, bağışlanan kitap ve materyalleri Tepeköy Mahallesindeki merkezden taşıyarak uygun gördüğünü kuracağı kültür merkezinde değerlendirecek, uygun görmediklerini Recai Şeyhoğlu’na iade edecektir.

Bağışlanan kitap ve materyallerin sergileneceği mekanın dizaynında söz sahibi Çiğli Belediyesi’dir.

Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde kurulması planlanan kütüphaneye 'Çiğli Belediyesi Abidin Dino Kütüphanesi’ adı verilecektir. Bu kütüphanenin ismi bahsi geçen binada Çiğli Belediyesi’nin uygun gördüğü şekilde; tabela boyutu ve renginde binanın uygun görülen yerine asılacaktır.

Recai Şeyhoğlu tarafından bağışlanan ve protokolün 2. Maddesinde belirtilen kitap dışındaki eşyaların sergilendiği köşeye Çiğli Belediyesi’nin uygun gördüğü ölçü ve nitelikte 'Rasime Şeyhoğlu- Feyza Hepçilingirler Aydınlanma Köşesi’ tabelası asılacaktır.

Çiğli Belediyesi, Recai Şeyhoğlu’nun katkılarını içeren ve 'Recai Şeyhoğlu’nun katkılarından dolayı teşekkür ederiz.' metninin olduğu bir tabelayı kütüphanede uygun gördüğü bir yere asacaktır.

Protokolde hüküm altına alınmayan hususlar, taraflar arasında iyi niyet, karşılıklı anlayış ve uzlaşma kuralları çerçevesinde çözümlenir.

Bu protokol bu madde dâhil 9  (dokuz) maddeden oluşur.        

                                                                                ……/ 08 / 2019

Recai Şeyhoğlu                                                     Selim Utku Gümrükçü

                                                                           Çiğli Belediye Başkanı

****

Bu protokol bana gönderildiğinde Sayın İ.A.’nın bir de ricası vardı benden. Okuyup hemen imzalamam… Gelip alacakmış.

Anlatım bozukluğu, bilgi noksanlığı bir yana, malzemeler sanki tek tek sayılıp tasnif edilmiş gibi de bir döküm çıkarılmış. İnsan şaşırıyor. Ne vakit saydınız da onca malzemenin ne kadar olduğunu ve hazırladınız bu protokolü diye düşünesiniz geliyor aklınıza ister istemez…

Liste olarak imzalamam istenen protokoldaki bilgiler doğru değil çünkü… Tahmini…

2. maddede deniliyor ki "Bergama Belediyesi’nin Tepeköy Mahallesinde bulunan kültür merkezine kurduğu kütüphane ve anı evi…"

Demek ki konuyu tam kavrayamamış İ. Bey. Anlatmış olsak da…

Önceden kurulmuş bir kültür merkezine kütüphane ve anı evi açıldığı anlatılıyor bu tümceyle.

Oysa biz 20 Haziran 2016’da Bergama Belediyesi ile ortaklaşa kurduk bu kültür merkezini.

Mehmet Gönenç ile birlikte hazırladığımız bir projeydi bu.

Önceden kurulmuş değildi yani… Tepeköy Kültür Merkezi’nde anı evi de yok. Aydınlanma Evi var. Koskocaman tabela zaten bunu gösteriyor. Önünde İ.A. ile birlikte fotoğraf da çekilmiştik üstelik…

Kültür Merkezi içinde Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi ve Aziz Nesin Çocuk Kitaplığı var. Kitapların edebiyat tarihiyle ilgili olanlarını büyük bir titizlikle, Öner Yağcı’nın Burhaniye’deki evinde seçip getirmiştik buraya. Liseliler, üniversiteliler ve edebiyat alanında araştırma yapmak isteyen herkes için düzenlemiştik bu kütüphaneyi. Öner Yağcı’ya ait olan/ ona verilmiş plaketleri de raflara yerleştirmiştik.

Aziz Nesin Çocuk Kitaplığını da satın aldığımız nitelikli çocuk kitaplarıyla donatmıştık. Özene bezene…

Kitabımız çok olduğundan Abidin Dino’nun da adını kullanabileceğimizi, gerekirse Aziz Nesin adını kaldırabileceğimizi söylemiştim.  Protokolde nedense Öner Yağcı’nın adı unutulmuş. Acele etmese belki anımsayacaktı.

Kabul edip imzalasam Öner Yağcı’nın adı anılmayacak demek ki…

Mekanın dizaynında neden söz sahibi Çiğli Belediyesi oluyor? Neden biz yokuz işin içinde?

Ben adımın kullanılmasını mı istedim de bana teşekkür edilen bir metin hazırlanacak?

Hem bütün eşyalar Çiğli’ye taşınacak hem de uygun görülmeyenler devre dışı kalacak.  Kültür merkezini biz Çiğli’ye taşıyalım demişiz. Uygun görülmeyenler ne demek? Kütüphaneye ve Aydınlanma Evine uymayan bir şey yok ki burada… Her şey işin ruhuna uygun ki vakti zamanında biz burayı ona göre düzenlemişiz.

Yıllardır kütüphanecilik ve Aydınlanma Evciliği / buna müzecilik de denilebilir pekâlâ/ yapıyorum. Neyin fazla neyin eksik olduğunu ben bilmez miyim de Çiğli Belediyesi 'uygun görülmeyenler' diye karar verebiliyor teslim edeceğimiz emanetler için…

Aslında karar veren İ.A. oluyor ama karar veren organ olarak Çiğli Belediyesi’ni gösteriyor. Bu, nasıl bir insiyatif kullanmaksa…

Protokol midemi bulandırmıştı.

10 Ağustos 2019’da belediyeye ait bir kamyon ve beş işçiyle Tepeköy’e gittik. Eşyaları yüklerken gaz lambalarının bir kısmını istemedi. 2 Halımız için "Bunlara gerek yok." dedi. Toz yaparmış, temizlik sorunu çıkarmış. Feyza Hanımın, Öner Yağcı’nın plaketleri ve şiltlerinin çoğunu "Bunlara gerek yok" diye ayırdı. Daha başka eşyaları da… Örneğin Feyza Hanımın önlüğünü,  bir radyo ve teybimizi, ütü makinesini, camlı camekânlı kütüphane açılışları fotoğraflarını vb.

O ayırdıkça içim cız ediyordu, biraz itiraz ediyordum ama ya terslik olursa diye de korkumu yenemiyordum. 'He' demek zorunda kalıyordum. Çünkü muhtar bir an önce bu eşyaların buradan taşınmasını isteyip duruyordu benden.

İ.A. Bey de "Biz de sizi sıkıntınızdan kurtarıyoruz ama…" gibi cümleler kurmakta.

Çaresizliğimi Çiğli lehine kullanmakta…

Öyle çok eşya ayıklanmış oldu ki beş büyük koli oldu. Burayı ziyaret edecek olan kişiler eskiyle yeninin farkını daha iyi anlasınlar diye alıp vitrine yerleştirdiğimiz 24 kol saati, dolmakalemler ve çakmakları "Bunlara gerek yok" diye ayıran İ.A. Bey’in üniversite mezunu olmasına karşın sergilediği bu tavıra şaşıyordum. Antika sözcüğünden belki de haberi yok diye düşünür oldum. Aldığım bir antika masa saatinin değerini söylesem görgüsüzlük olur diye sesimi de çıkarmıyordum. Özene bezene anneme ait olan özel eşyaları ben buraya taşımak için oysa ne zahmetlere girmiştim. Şimdi birisi onları 'Bunlara gerek yok' diye ayıklıyordu. Ben de çaresizliğimden sessizleri oynuyordum.

Sessizliğim de ona güç veriyor olmalıydı. Ayrılan eşyaların Bergama’daki arkadaşım Erol Engel’in deposuna bırakılması ricasında bulundum. Tepeköy’deki işimiz geç bittiğinden Erol Engel’in deposuna gittiğimizde mesai saatinin bitimine bir buçuk saat var denilerek o koca koliler depoya konulmak yerine evin girişine bırakılıverdi. Erol Engel’e de söylenen şuydu: "Daha İzmir’e gideceğiz. Yolumuz uzun. Artık içeri siz alıverirsiniz."

İçine düştüğüm durumu tahmin edebiliyor musunuz?

O ağır eşyaları Erol tek başına deposuna indirmek zorunda kalacaktı çaresiz.  Mecbur muydu sanki bizim eşyalarımızı deposunda tutmaya… Suspus oldum kapı önünde.

Mahçubiyetten ezildim büzüldüm.

Erol’un, Çiğli Belediye Başkanı Utku Gümrükçü’nün arkadaşı olduğunu söylese miydim acaba? Söylememekle yanlış mı yapmıştım yoksa…

Muhtar yoktu ortada. O, maden şirketinde çalışıyormuş çünkü.  Bu nedenle aramızda bulunamadı. Astsubay olan oğluna kalem kağıt verip kitapları tek tek sayıp kolilere yerleştirilmesi konusunda ricada bulundum, sağ olsun o da elimizden tutup sayarak kitapları bize teslim etmiş oldu. Diğer objeleri de…

Kitapları, dolapları, rafları ve kitapları mesai bitimine az kala Çiğli’ye/ Uğur Mumcu Kültür Merkezine getirdik.  Tabelayı da getirecektik güya. Verilen söz böyleydi. Sökülecek ve kamyonla getirilecekti. İnatlaşmak hakkımsa da buna itiraz etmedim. Bu bana daha sonra nakliye masrafı açacak olsa da…

İ.A. ertesi günü buraya gelip sayım yapacağını ve liste çıkaracağını, sonra da bana vereceğini söyledi.  Her şey hazır olduğuna göre herhalde ağustos sonuna doğru açılır diye düşünüyordum. Ağustos olmazsa bile eylülde açılacağını tahmin ediyordum.

Sıkıştırmış olmayayım diye de aramıyordum hiç.

Bir kez o aradı. Hem Öner Yağcı hem de Abidin Dino adı fazlaymış. Feyza Hanımın ve Öner Yağcı’nın plaketlerinde ve bazı eşyaların elenmesinde gösterdiğim iyi niyetimi bu konuda da gösterdim. "Abidin Dino adını kullanmayalım." dedim.

Bir başka telefonda Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi adı gündeme geldi. Edebiyat Tarihi adı çok iddialıymış. Kaldıralımmış. Sadece Öner Yağcı adı kaldı. Milli Kütüphane Vakfı Başkanı binlerce kitap verecekmiş. O bile isim konusunda şart koşmuyormuş, ısrarlı davranmıyormuş. Ben neden bu konuda bu kadar ısrarlıymışım…

Edebiyat Fakültesi mezunu olmasa da İ.A. bizden fazla biliyordu ‘ Edebiyat Tarihi ‘ adının uygun olup olmadığını…

Bu konuda biraz ayrıntı vermekte yarar var.

16 Eylül’de  kendisine telefonumdan şöyle bir not göndermişim: "Günaydın İ. Bey, Kütüphanenin adı: Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi.

Abidin Dino adını sizden sonraki kütüphaneye vereceğiz. Selamlar…"

O da 20 dakika sonra bana şu yanıtı vermiş:

"Hocam günaydın, Bunun kararını bu şekilde vermeye ya da kabul etmeye ben yetkili değilim. Sizden ricam, bana ilk başta söylediğiniz gibi bu durumu ortak bir dille belirlememiz. Bana 'Orta yolu buluruz ben sizi üzmem İlyas Bey' dediniz. Protokol önerdim. Sonra hallederiz bu kütüphaneyi kurtaralım yeter dediniz. Zaten amacımız çocuklar okusun diye kütüphaneyi açmak değil mi? Kütüphanenin ismi ya da bir köşesinin adı Öner ya da Abidin olmuş ne fark eder. Tabii ki ilk bağışçı olarak sizin isteğiniz önemli. Ama oraya ekstradan 4 bin kitap daha bağışlandı. Bağışçıların hiçbir isteği de olmadı. Dediğim gibi hocam karar verici ben değilim. Bunu belediye ile birlikte belirleyeceğiz. Siz de kamu kurumunda çalıştınız. İşleyişin nasıl olduğunu biliyorsunuz. Siz içinizi ferah tutun. İyi haftalar dilerim."

Aradan beş saat geçtikten sonra ben de kendisini şöyle yanıtlamışım:

"Anımsatmakta yarar var İ. Bey, Tabeladaki Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi’nin anlamı şu:  O günlerde Kaymakam Beye, ilçe milli eğitim müdürüne de bu konuda bilgi vermiş/ üniversite ve lise öğrencilerini de yönlendirmelerini rica etmiştik.

Bu kitaplar, sizin de yakından gördüğünüz gibi özenle seçilmiş kitaplar… Edebiyatla ilgili her türlü kaynağın bulunduğu bu kütüphane, bu nedenle Edebiyat Tarihi Kütüphanesi olarak adlandırıldı. Başka bir bağışçının kitaplarıyla karıştırılmaması gerek. Sonuçta Çiğli’de de üniversiteli ve araştırma yapmak isteyen öğrenciler var. Basın ve belediye aracılığıyla bu konuda Çiğlilileri de bilgilendiririz. Diğer bağışçının kitaplarıyla karışırsa tabeladaki ifade anlamsızlaşır. O bağışçının kitaplarının bizimkilerle karıştırılmaması konusunda titizlik göstermenizi rica… 40 yıllık dostum Öner Yağcı ile ilişkimin yara almasını istemem. Lütfen bu konuda anlayışlı olun. O kişinin hiçbir isteği olmadı diyorsunuz. Başından da isteği olmadığını belirtmiş size. Güzel! Ama biz Tepeköy’ü taşırken sadece Aziz Nesin adını kullanmayacağımızı söylemiştik yanılmıyorsam.

Öner, 35 yıllık arşivini verdi bize. Ona kabalık edebilir miyiz? Abidin Dino’nun da adını yaşatmak istiyorduk. Siz tek isim deyince biliyorsunuz ondan da vazgeçtik. Özetle…

. Feyza Hepçilingirler - Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi ( Köşesi)

. Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi

Selam, sevgi ile…"

****

Sanırım, aklıma gelenleri İ.A. Bey’in anlayacağı şekilde dile getirmiştim.

İ.A.  Beyin  bir saat sonra verdiği yanıt, "Bu hafta yoğunluğumuz var. Önümüzdeki  hafta  bir araya gelip kesinleştirelim hocam. Görüşemedikçe sorun varmış gibi algılanabiliyor."

Kim öyle algılıyor acaba? İster istemez merak ediyor insan o sorun varmış gibi algılayan kişinin kim olduğunu…

Başkan Utku Gümrükçü, benim öğretmen arkadaşımın oğlu. Sevdiğim biri. O mu yanlış algılayacak? Ya da kimmiş o?

Kitapları, rafları veren biziz. Etnoğrafik eşyaları, objeleri veren biziz. Pırıl pırıl bir müzeyi veren biziz.

Keyfi kaçırılan da biziz!

Bir bağışçıdan 4 bin kitap daha bağışlanmış. İşin ilk başında Milli Kütüphaneden binlerce kitap gelecek deniyordu. Vakıf Başkanı da 10 bin kitap bağışlayacakmış.

Mademki o kadar çok kitap bağışlayanınız var, verin o zaman bizim emanetlerimizi biz de yolumuza devam edelim diyesi geliyor insanın.

"Bu kütüphaneyi kurtaralım." demiş, bir açık vermişim ya…

"Orta yolu bulur, biz sizi üzmeyiz." demişiz ya…

Şimdi o sözlerim nedeniyle acı çekiyorum.

Oysa, Tepeköy Kültür Merkezi yazılı dev tabelamız için "Biz bu büyüklükte bir tabela yaptırmayız hocam." denildiğinde ve plaketlerin gerçekten çokluğunun azaltılması konusunda dillendirmiştim ben o sözü.

Edebiyat Tarihi Kütüphanesi konusunda ne diye düşünce değişikliğimiz olsundu ki… Bunun açıklanabilir bir mantığı var mı?

Tabii ki aydınlanma evinin ve kütüphanenin adı değiştirilemez…

Aziz Nesin adından vazgeçtiğimizi zaten söylemiştik işin başında.

Sinirlerimin çok sağlam olduğunu söylersem herhalde yanılmış olmam.

Bizim kitaplarımızın herbiri seçme ve yeni idi. Acaba Milli Kütüphanenin bağışlayacağı kitaplar nasıldı? Bunu bilmiyordum. Oradan gelen kitapların bizimkilerle karıştırılmamasını rica ettim. Çünkü biz Tepeköy’ü düzenlerken çok titizlikle üzerinde durmuştuk bu konunun. Liseliler, üniversiteliler edebiyat tarihimizle ilgili her kitabı bulabilsinlerdi bu kütüphanede.

Milli Kütüphaneden neler geleceğini bilmiyorduk. Belki de binlerce test kitabı ve ders kitabı gönderecekler. Bildiğimiz yok ki… Bizim kitaplarla karışırsa kütüphanemizin niteliğine gölge düşmez mi?

Ekim ayı ortalarında Hidayet Karakuş, Fakir Baykurt’la ilgili bir söyleşi için Çiğli Belediyesindeydi. Kendisinden telefonla ricada bulundum: "Kütüphane ve aydınlanma evi açılışı ne zaman, öğreniverir misiniz?"

Kültür Müdürü Nail Çetin, "Bir ay sonra açacağız." demiş Hidayet Hocama. Sevinmiştim.

13 Kasım’da bir arkadaşımla Çiğli Belediyesi Kültür Müdürünü ziyarete gittik. Kültür Müdürü Nail Çetin, yıllar öncesinden Bergama’dan tanıdığım, kardeşim derecesinde sevdiğim bir dostum. Karşıyaka Belediyesi Kültür Müdürlüğünden gelmişti buraya. Yeni seçilen Karşıyaka Belediye Başkanı, kendisini istemediğinden o da buraya geçmişti.

Utku Gümrükçü kardeşime bu konuda ricada bulunmuştum, "Kültür müdürü olarak Nail Çetin’i yanına al." diye…

Ondan sonra da İ.A. Bey’e uğradık. Ben sormadan "Elektriği henüz bağlanmadı. Sorun var o binada. Yeri değiştirdik. Engelliler Merkezinde açacağız."

Demez mi?

Belediyeye ait olan kullanılmayan binanın elektriği bağlanmamış henüz. Üstelik ünlü/ saygın ve rahmetli olmuş Gazeteci- Yazar Uğur Mumcu’muzun adını taşıyan bir kültür merkezi… Binanın ruhsatının olmadığını da öğreniyorum bu arada…

Bu, benim için bir öğrenme oldu. Araştırmacı- gazeteciliğin bir numaralı ismini, adını vererek yaşatmayı bilen / değerbilir bir tutumla bahçesine de büstünü diken belediye, koskoca binayı kültür merkezi olarak kullanamıyor. Elektrik sorununu çözemiyor.

Buna ne denir bilmem ki…

İşin başında beni Uğur Mumcu Kültür Merkezi’ne götürüp 'İçinize sindi mi?' diye soran kişinin kütüphane yerini değiştirirken de yeni binaya beni götürüp 'İşte hocam,  kütüphaneyi açmak istediğimiz bina burası. Beğendiniz mi?'  demesi gerekmez mi?

Madem elektriği bağlı değildi o merkezin, o halde niçin o merkezi bana kütüphane ve aydınlanma evi açılacak yer olarak gösterdiniz?

Ayıp değil mi, çirkin değil mi bu?

Hem kütüphaneyi hem aydınlanma evini biz aynı binada açtık Tepeköy’de. O büyük salona göre düzenleme yapmıştık. İki katlı olan engelliler merkezi, kütüphane ve aydınlanma evini içine alacak kadar geniş salona sahip miydi acaba?

Örneğin 150 metrekare kadar büyüklüğü var mıydı?

Anlatılana bakılırsa değil!

O halde… Niçin fikrimiz alınmadan/ danışılmadan oldubittiye getiriliyor?

Biz razı olacak mıyız bakalım?

Kabalık değil mi bu?

"Yeri değiştirdik, engelliler merkezinde açacağız." dayatma olmuyor mu?

Annem Rasime Şeyhoğlu’na ait, camlı çerçeveli elbise için o binada yer yok denilirse ya…

Annem adına 9 Aydınlanma Evi açmamızın mantığını ve inceliğini  pek kavramışa  benzemiyor genç kardeşimiz. Açtığımız aydınlanma evlerinin Frankfurt’taki Goethe’nin, Tebriz’deki Şehriyar’ınkinden farklı olmadığını bir türlü anlayamadı çünkü Sayın İ.A.

Anneme ait diş fırçası, terlik, kol saati ve benzeri özel eşyaları ‘’ Bunları almayalım, sizde kalsın. ‘’ demezdi zira.             

Milli Kütüphane Vakfı Başkanının da daha önce olduğu gibi gene binlerce kitap / 10 bin kitap bağışlayacağından söz etti. Nedense bu konuyu bana hep söylüyor. Belki de dördüncüydü bu.

"Biz, verdiklerimizi geri alalım. Siz o verilenlerle açın kütüphaneyi." dedim. 10 bin kitap veren Milli Kütüphanenin adını kullanarak açmış olurlardı böylece…

Öyle ya… Dile kolay, 10 bin kitap verecekmiş Sayın Ulvi Puğ. Ne güzel !.

Biz de ihtiyaç duyulan bir başka yerde değerlendiririz kitaplarımızı hiç olmazsa…

İlginçti yanıtı İ.A. Bey’in:

"Başkana karşı çok ayıp olur hocam!  Onları taşımak için biliyorsunuz çok masraf da yapıldı."

Benim bildiğim yapılan masraf sadece nakliye idi. Köye, işçilerle birlikte gidilip eşyaların yüklenmesi ve Çiğli’ye getirilmesiydi masraf denilen konu…

Yaşımın 66 olmasının yararını görüyordum. Fevri davranmıyor, sinirlenmiyor ve terslik yapmıyordum.

Beynime, yüreğime hep 'sus' diyordum.

10 Ağustos’tan 13 Kasım’a kadar çok zaman geçtiyse de "Gelenlerin sayımını yapacak bana bildirecektiniz."  demedim o gün.

Bir gün sonra Başkan, Kültür Müdürü ve İ.A. Bey, engelliler merkezine gidip yeri görmüşler ve büyük olasılıkla aralık ayında kütüphanemizin ve aydınlanma evimizin açılabileceği müjdesi verildi bana.

25 Kasım’da İ.A. Bey’e bir ileti gönderdim. Açılıştan önce özellikle anımsatmak istedim.

 Öner Yağcı adına açılacak olan kütüphanenin kitaplarıyla Milli Kütüphaneden gelecek bağış kitapların birbirine karıştırılmamasını, çünkü o kitapları Öner Yağcı ile Burhaniye’deki evinde titizlikle seçtiğimizi/ gelecek kitaplarla karıştırılırsa bunun doğru olmayacağını  belirttim.

27 Kasım sabahı Uğur Mumcu  Kültür Merkezinin altındaki  Uğur Mumcu Mahallesi Muhtarlığına gittim. Muhtar Hıdır İşık ile tanıştık. Halıları almaya geldiğimi söyledim. Bir gün öncesinden İ.A.‘ya  da  bilgi vermiştim.

Muhtardan öğrendim ki,yukarıdaki kitapların ve aydınlanma evi eşyalarının buradan taşınacağından haberi yok. Bilgi bile verilmemiş. Şok geçirmiş gibi oldu ve İ.A. Bey’i aradı hemen. Üzüntüsünü belirtti.

Bu nasıl belediyedir ki eşyaları bıraktığımız kültür merkezinin altındaki muhtara bile bu konuda bilgi vermiyor. Anlamakta zorlandım doğrusu.

Neyse ki ben bir dost kazanmış oldum. Hıdır Işık …

En kısa zamanda buraya beş koli test kitabı/ kitapçığı göndereceğimi söyledim kendisine. Çünkü nüfus itibariyle öğrencilerin ve okulların çok bulunduğu bir bölge burası. Bunu belediye bilmez mi?

Muhtar Hıdır Beye verdiğim sözü yerine getirdim ve hemen test kitaplarını gönderdim.

****

28 Kasım gecesi,  bir gün önce çektiğim kitap ve eşya/ obje ve raflarımızın kültür merkezindeki dağınık ve üst üste konulmuş fotoğraflarını çekip İ.A.’ya gönderdim. Bir de not yazıp gönderdim: "Kutuların içindeki dünyalar güzeli çocuklarımız, zarar görmesin diye üst üste değil de keşke yan yana gibi konulsaydı da o geniş salona… İlginize/ bilginize sevgili İ. Bey."

Saat 00.57

00.59’da gelen yanıt şöyleydi: "Hocam, saat gece bir farkında mısınız? O kitaplar o kolilerde sağlam duruyor merak etmeyin. Dört yıl rutubetin içinden kurtarmış olduk onları." (Anlatım bozukluğu olan tümcesini değiştirmedim/ aynen yazdım.)

Koliler üst üste konulmuş, bir kısmı da biçimsiz şekilde… Bir de ortada kitaplar görülüyor... Sanki bir koli açılmış gibi. "O kitaplar o kolilerde sağlam duruyor, merak etmeyin." Tümcesi ile sanki örtüşmüyor...

Gecenin bir’ine gelince. Haklı olabilir. Daha önce ya da bir gün sonra da yazsam olurdu. Saate bakmadığım için böyle olmuştu.

Kitaplarımızın dört yıl rutubet içinde kaldığına gelince…

Kültür merkezi açılmıyor olsa da muhtardan öğrenmiştim iki küçük pencere hep açık kalıyor. Salon havalansın diye… Yani, kitaplarımız ne rutubet içindeydi ne toz toprak içinde. Kültür merkezinin tertemiz ve rutubetsiz olduğunu   buraya giren çıkan herkes bilir. Elimde var olan video çekimi ve fotoğraflardan da anlaşılabilir bu.

Sayın İ. A.’nın neden böyle söylediğini anlamış değilim.

Ben de kendisine saat 01.06’da yanıt vermişim: "İ. Bey, konuşmuyoruz / telefon açmıyorum ki… Koca günüm koşuşturmakla geçti. Şu an vaktim uygun diye yazdım size. Konuşmak için uygun olmayan bir saat ama mesaj göndermenin sakıncası yok. Sizden beş dakika önce de vali yardımcısı Uğur Kolsuz bana mesaj gönderdi. Ona, vaktin geç olduğunu mu söyleseydim?"

Yazışmamız bu şekilde son buldu.

Yanıt vermedi. Yanıtımla herhalde ikna etmiştim genç kardeşimizi.

****

Arada bir aklıma takılıyordu Milli Kütüphaneden gelecek bağış kitaplar…

Bizimkilerle karıştırılmasını istemiyorum ama ya bir aksilik olursa…

7 Aralık sabahı,  öğretmen arkadaşımın oğlu Başkan Utku Gümrükçü’ye bir yazı gönderdim.

"Utkucuğum Günaydın, Yakın zamanda Mardin ve Bergama’da ( CHP İlçe binasında) iki kütüphane daha açacağız. Onların hazırlıklarıyla uğraşıyorum. Bizim kütüphanelerimizdeki kitapların niteliği bir başkadır. Açılışlara katılanlar bilir bunu.

Aşağıkırıklar köyündeki kütüphanemizdeki kitapları görünce o günlerin kaymakamı/ şimdiki İzmir Vali Yardımcısı Uğur Kolsuz, Muhtar Halil Erol’dan dört kitap rica ediyor. Çünkü her yerde bulamayacağı kitap onlar. Bunu bana kendisi anlatmıştı. Tepeköy’den gelen kitaplar da öyle… ÖNER YAĞCI EDEBİYAT TARİHİ KÜTÜPHANESİ’nde yer alan kitapları Öner Yağcı ile tek tek seçmiş ve taşımıştık Tepeköy’e. Milli Kütüphane size kitap bağışlayacakmış. Bir başkası da… Ricamız şu: O kitaplar, bizim kitaplarla karışmasın. Bu konuda gösterdiğimiz özen boşa gider. Tepeköy’ü yerleştirirken Türk Kütüphaneciler Derneği yöneticilerinden destek alarak yerleştirmiştik o kitapları. Milli Kütüphaneden gelecek olan kitapların niteliğini bilmiyoruz zira. Bu konuda biz çok deneyim yaşadık. Bağışlar özenerek seçilip gönderilmiyor zira… Ellerinde biriken her türlü kitabı ve ders kitabı/ test dergilerini gönderiyorlar. Örneğin, Bayraklı Belediyesine 60 çuval test dergisi gönderdiler.

Bu konuda titizlik göstermenizi özellikle rica ediyoruz. Selam ve dostluk ile… Recai Şeyhoğlu"

****

9 Aralık 2019 günü Milli Kütüphane’ye gitmiştim. Müdür Berrin Hanım ile görüşmeye…

Yayımlanan son kitabımı sosyolog Doç. Dr. Engin Önen, akrabası olan milli kütüphane müdürüne bırakmamı istemişti. Berrin Hanım, odasına bir çay içimi davet ettiğinden bir süre de olsa kitaplarla/ kütüphanecilikle ilgili görüş ve bilgi alışverişinde bulunmuştuk.

Aklıma geliverince de hemen "Milli Kütüphane olarak yanılmıyorsam Çiğli Belediyesine 10 bin kitap bağışlamışsınız." deyiverdim. Bu şekilde destek olmanın güzelliğinden söz etmiştim.

Berrin Hanım şaşırmış gibiydi. "Benim haberim yok bundan." dedi.

Bir yerlere  on bin kitap bağışlanıyor ve Milli Kütüphane müdürünün haberi yok !?

İlginç!

Demek ki bu işi Sayın Ulvi Puğ biliyor sadece diye düşündüm. Bir fırsatını bulup Ulvi Bey ile görüşeceğim ama ne zaman… Çok güzel şiir okuyan avukat Ulvi Bey’le tanışıyoruz çünkü.

****

Muhtar Hıdır Beyle telefonla görüşüyorum. Birbirimizin hal hatırını soruyoruz.

Gönül istiyor ki Başkan da bir kez arasın, bilgi versin.

Öğretmen arkadaşımın oğlu, Başkan olalıdan bu yana unuttu beni anlaşılan…

Bekliyoruz, kütüphane ve aydınlanma evimizin açılacağı günü.

Ne arayan var ne soran…

Feyza Hanıma da Öner Yağcı’ya da hiç bilgi veremiyorum tabii ki…

****

Karşıyaka’da, belediyenin projelerden sorumlu sanat danışmanı/ Dramaturg Haluk Işık ile karşılaştım 14 Ocak 2020’de. Ayaküstü konuştuk. Akşama da kendisine bir e posta göndereceğimi söyledim.

Yazımda, Çiğli’den söz ettim ve eğer istenirse kütüphane ve aydınlanma evini Karşıyaka’da açabileceğimizi dillendirdim. Ayrıca kendilerine bir de 'Müzik Müzesi' kurabileceğimi yazdım. Bir de 2016 yılında Karşıyaka’da açtığımız Avram Ventura Kitaplığı’nın neden kapatıldığını… (Ne yazdığım telefon kaydımda/ bilgisayarımda kayıtlı / görülebilir.)

O da, Başkanla görüşür görüşmez hemen arayıp beni bilgilendireceğini söylemişti.

****

16 Ocak 2020’de arkadaşım Hasan Zeki Sungur ile Çiğli/ Uğur Mumcu Mahallesi Muhtarı Hıdır Işık’ı ziyarete gittik.

Hasan Bey de üç dört koli kitapla, ben de 30 kitapla…

İstedik ki muhtarlık odasında Uğur Mumcu adına bir kitaplık olsun.

Hoşbeşten sonra Hasan Zeki arkadaşım da yukarıdaki salonda kitaplarımızı ve rafları/ dolapları görsün istedim…

Öğrendik ki belediye ne kitapları almış ne de diğer eşyaları… Merkezde aralık ayında açılabileceği söylenen kütüphanemiz için henüz harekete geçilmemiş.

Bizim Çiğli Belediyesine teslim ettiğimiz kitap sayısı 4 binin üstünde.

 İ.A. Bey’in sözlerine göre Milli Kütüphaneden binlerce kitap…

Bir bağışçıdan 4 bin kitap…

Gel gör ki bu kadar kitaba karşın henüz bir kütüphane açılmış değil.

****

Otobüste, dolmuşta, tramvayda çekilmiş fotoğraflarına rastlıyorum Başkanın. Gazetelerde ve sosyal medyada…

Altıncı ayın içindeyiz. Kütüphanenin açılıp açılmaması bir yana, telefon açıp bilgi de vermiyor.

Muhatabım keşke Kültür Müdürü Nail Çetin olsaydı diye düşünmeye başladım. Çünkü, 30 yıl öncesinden tanıdığım/ bildiğim bir kardeşim Nail Çetin.

Sahi… Kültür müdürü olmasına karşın benim muhatabım neden Nail Bey değil de İ. A. Bey?

Bu da bilmediğim bir konu…

Çevresinde yüzlerce, binlerce öğrenci olmasına karşın Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde neden açılmaz bizim 4 bin 250  kitaplı Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanemiz?

Neden ortada yok diğer 4 bin kitapla, Milli Kütüphaneden gelecek olan binlerce kitap?

Hâlâ bulamıyorum bu soruların yanıtlarını.

24 Ocak 2020’de Alsancak’ta 1394 sokaktayız. Belediye Başkanları, milletvekili, şair, yazar, kütüphaneci ve Şadan Gökovalı dostlarıyla…

Çünkü sokağa Şadan Gökovalı’nın adı verilecek.

Haluk Işık’a rastlayınca sordum: "N’oldu Halukçuğum bizim iş?"

Haluk, o günden bu yana Başkanla görüşememiş daha…

****

Ocak ayı ortalarından bu yana başımın arka tarafında acı ve ağrı var. Doktora gitmeye de cesaretim yok. Şu kütüphane ve aydınlanma evi işi çözülmeden de gideceğim yok.

Başımı yastığa koyunca hep Çiğli geliyor gözümün önüne. Koliler içindeki güzelim kitaplarım, annemin ve Feyza Hanımın özel eşyaları, Öner Yağcı’nın plaketleri…

24 Ocak’ta Haluk Işık ile olan görüşmemizden sonra da belediyelerle bir daha ortak iş yapmama kararı almış gibiyim.

Aynada gözlerime bakıyorum ve soruyorum kendime: "Sende mi bir hata var yoksa?"

Yanlış yaptığım bir şey de yok gibi…

Ama hep başım ağrır oldu son zamanlarda.

****

11 Şubat’ta Bergama’daydım.

Bergama Cemevi Başkanı Aytaç öğretmen, Ali İhsan Bey ve Aynur Hanımla Cemevine gittik.  Kütüphane ve aydınlanma evi için alt kata indik.

Büyük bir salondu burası. Yemek içmek ve çay kahve içmek için… Ve aynı zamanda okuma salonu…

Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi, Rasime Şeyhoğlu- Feyza Hepçilingirler Aydınlanma Evi…

Öncelikle yönetim kurulu olarak karar almalarını, sonra da Çiğli’ye birlikte gidip Başkan Utku Gümrükçü ile görüşüp oradaki kitaplarımızı ve diğer eşyalarımızı istemek…

Alınacak kararın nasıl olması gerektiğini de o gün Aynur Hanıma yazıp teslim ettim.

Aynı gün, Ayaskent’te öğretmenlik yapan Cemevi Başkanı Aytaç öğretmenden aldığım/ duyduğum keyfimi kaçıran diğer bilgi de, 12 Haziran 2004 günü Ayaskent’te açtığımız 4500 kitaplı kütüphanenin kitaplarının kurumlara/ kuruluşlara dağıtıldığı ve kütüphanenin de kapatıldığıydı. Son 200 civarındaki kitap da Aytaç öğretmenin sınıfındaymış.

Kütüphanemizi kapatan irade, bize bile bilgi verme zahmetinde bile bulunmamıştı.

O günlerde üç gün Bergama Öğretmenevinde gecelemiştim.Sabahtan akşama kadar kütüphanede kitapları  yerleştiriyorduk belediye çalışanı sevgili kardeşlerimizle.

Kütüphane, çoluk çocuğun dikkatini çeksin/ içeri giren büyülensin diye çok sayıda çocuk kitabı da almıştım o günlerde. Örneğin Muzaffer İzgü’nün çok sayıda kitabını ciltletmiştim. Kızım için yapmıştım bunu ama buraya getirmiştim. Kızım nasıl olsa hepsini okumuştu.

Aziz Nesinler de ciltliydi.

Roman ve öykü kitapları ağırlıklı bir kütüphaneydi burası. Evimdeki ceviz kaplama yemek masası ve sandalyeleri de buraya getirmiştim. Her şey güzel olsundu bütün derdim.

Başkan İbrahim Özdemir ise bambaşka güzellikte bir Ayaskentliydi. Kütüphaneye gösterdiği ilgi şiir güzelliğindeydi. Zaten, açılışta da kütüphane önüne Homeros adına bir çınar fidanı dikmiştik.

Kızım da Çav Bella’yı okumuştu açılışta, sosyolog Selim Karyelioğlu gitarı eşliğinde.

Görkemli bir açılıştı kısaca. İki vali yardımcısı, kaymakam ve şairlerin şiirleriyle açmıştık burayı.

Şimdi ise yok…

Sanki hiç açılmamış, sanki o görkemli gün yaşanmamış…

Biri kaybedip bir başkası oturunca başkanlık koltuğuna, yapılan işler de görülmesin mantığıyla bir kalemde silip atmalar hiç yakışmıyor insana.

Bergamalı; değerbilir, saygılı, kitapsever ve barışseverdir oysa…

İnsanoğlunun anlaşılamayan diğer yüzü bu.

İzmir’in üniversitelerinin, kurum kütüphanelerinin müdürleri ile Milli Kütüphane Müdürünü getirmiştim buraya. Başkanı ziyaret etmiş, ardından da kütüphaneye inmiştik. Her biri hayran kalmıştı buraya.

Bu kadar zengin bir kütüphane ilçe merkezlerinde bile azdı.

Şimdi yok!

İçim acıyor.

****

12 Şubat’ta ise bir başka konuda aydınlandım.

Karşıyaka Belediyesi Çarşı Kültür Merkezi’ndeki kütüphanede çalışan Tuğrul Bey ile görüştüm.

"Avram Ventura Kitaplığı konusunu öğrendim hocam." dedi.

"Kitaplar yağmurda telef olmuş."

Söylediği aynen böyleydi.

Kültür müdüründen öğrenmiş o da.

"Ama" dedi. "Kültür Müdürü, Avram Bey adına bir kitaplık kurabiliriz dedi."

Bayram etmiştim. Önce çok canım sıkıldıysa da sonra  güler oldum. Yağmurun çok yağdığı bir gün kitaplar ve stand çok zarar görmüş. Belediye de bu nedenle kitaplığı kaldırmış.

Telafi adına Kültür Müdürü de yeniden kurulabileceğini söylemiş.

Hemen Kültür Müdürü Şebnem Hanımı aradım. İlgisine teşekkür ettim. Nasıl da mutlu olmuştum.

Günlerdir Avram Ventura’ya ne diyeceğimi düşünüp duruyor ama bir türlü yanına da gidemiyordum. Şimdi artık onu arayabilir, mutluluğumu paylaşabilirdim.

****

14 Şubat sabahı ise bir başka güzel haber geldi.

CHP Bergama İlçe Örgütü, kütüphane için aldıkları kararı göndermişlerdi.

Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri’nin 49. Halkasının CHP İlçe örgütü binasında açılacağı kararı alınmıştı.

Bu haber sevindirmişti.

16 Şubat’ta ise Cemevinin henüz ruhsatının alınmadığını öğrenecektim.

Ruhsatı verilmemiş binaya kütüphane kurmamız sorun yaratmaz mıydı?

Bekleyip görecektik…

****

Tepeköy’de yaşadığımız travma ve sonrasında Çiğli’de yaşadığımız durgunluk/ sessizlik…

Yaşadığım stres/ baş ağrılarım, akla gelmez bir sonuç yaratırsa…

Diye düşünerek konuyu önceki Bergama Belediye Başkanı Mehmet Gönenç, Şair- Yazar Hüseyin Yurttaş,  Feyza Hepçilingirler ve Avram Ventura ile paylaşayım dedim. 17 Şubat 2020’de…

Hüseyin Yurttaş’ın eşi ve eşinin kızı Tepeköy’de, Tepeköy’ün çocuklarına üç yıl önce masal anlatmış, onlarla ders yapmıştı. Mehmet Gönenç ve Feyza Hepçilingirler de oradaydı o gün…

O güzelim kültür merkezinin başına gelenleri onlar da öğrensinlerdi.

Sevgi paylaşıldıkça büyürmüş diyorlar.

Acılar da paylaşılırsa sıkıntım azalır mıydı acaba…

****

27 Şubat 2020’de Konak Pier’de Avram Ventura ve Avukat Ulvi Puğ ile öğle yemeğinde birlikteydik.

Ulvi Bey, hem çok güzel şiirler okuyan bir şiir dostu hem de Milli Kütüphane Müdürüydü.

Yanıbaşımda Ulvi Bey olur da sormaz mıyım ona, ‘’ Çiğli Belediyesi’ne 10 bin kitap vermeyi vaat etmişsiniz. Öyle mi dost? ‘’

Avukat Ulvi Bey, sorumun yanıtını verirken keşke o gün yanımızda Çiğli Belediyesi’ndeki Sayın İ.A. da olsaydı…

****

5 Nisan 2020

56. Kütüphane Haftası’nın son günü.

Anımsatmış olalım,  30 Mart- 5 Nisan günleriydi hafta.

Ne yazık ki COVİD-19 salgını nedeniyle ülkemizde her şey alt üst olmuş, her türlü etkinlik yasaklandığı için Kütüphane Haftası da kutlanmamıştı.

Ama ben, hafta içinde yazar arkadaşlarımla konuşup haftayı kutlar gibi konuşmalarda bulundum, Sabahattin Ali’nin öykülerini bir daha okudum.

Oysa hafta nedeniyle davet edildiğim bir lisede konuşmanın hazırlıklarını yapıyordum mart başından bu yana…

Her şey bir yana…

Çiğli Belediyesi’nden kültür müdürünün ya da açacak olduğumuz kütüphane ve aydınlanma evinin sorumlusu olan Sayın İ.A.’nın hafta nedeniyle alo deyip haftamı kutlayacağını umuyordum.

Canla başla Tepeköy’deki kitaplarımıza ve Aydınlanma Evi eşyalarına/ dolaplarına/ raflarına sahip çıkan Çiğli Belediyesi’nin bu konuda duyarlılık göstereceğini düşünüyordum.

****

Kitapsızlığın/kütüphanesizliğin/cehaletin, COVİD-19’dan çok daha tehlikeli olduğunu koronavirüs günlerinde bir kez daha yaşıyorduk canlı canlı örnekleriyle…

Sokağa çıkılması yasakken, maskesiz dolaşmak yasaklanmışken parklarda/ ormanda mangal yakıp piknik yapanlar bizim insanımızdı.

Bir nişan töreni sonrasında el ele tutuşarak maskesiz bir şekilde halay çekenler bizim insanımızdı.

Salgın nedeniyle yaşamını yitirmiş 521 insan bizim insanımızdı.

"Bize bir şey olmaz" diyen de…

 KİTABA -  KÜTÜPHANEYE VERDİĞİ ÖNEM ve salgın karşısında sergilediği tavırla kimi/ kimleri suçlayacağımı bil(e)miyorum.

****

Bugün 26 Haziran 2020.

10 Ağustos 2019’da teslim ettiğimiz 4250 kitap, raflar, dolaplar için hâlâ aramış değil Çiğli Belediyesi.

Binlerce öğrencisi olan bir semtte,  4250 kitap varken hâlâ kütüphane açamayan Çiğli Belediyesi için ne demeli bilmem ki…

Kitaplarımız öğrenciler tarafından okunsaydı bugüne kadar, Cervantes’in/ Şirazlı Sadi’nin ya da Marguez’in onlarca hayranı olacaktı.

Çiğli Belediyesi’nin düşünemediği bu!

Son soru:

Öner Yağcı Edebiyat Tarihi Kütüphanesi ile

Feyza Hepçilingirler- Rasime Şeyhoğlu Aydınlanma Evi’ni ne zaman açıyoruz Sayın Utku Başkanım?

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@