15.09.2019, 12:37

Azra Erhat

Azra (a.i) l. kızoğlu kız. 

(Hz. Meryem'in sıfatı). 2. delinmemiş inci. 3.üzerinde yürünmemiş kum. 4, h.i. Medine, 5. h. i. Vamık ile Azra hikayesindeki kadın kahraman.”

(Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Sözlük)

“Azra Erhat. Türk deneme ve inceleme yazarı, Eski Yunan ve Roma dilleri uzmanı, filolog, arkeolog, çevirmen ve düşünce insanı. 

Özellikle Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınmıştırm. A. Kadir ile birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odyssseria çevirileri referans kabul edilir.” (Vikipedi)

Halikarnas Balıkçısı'nı tanıdığım 1958 yılı Ekiminden itibaren kendisiyle ilgili kaç röportaj, köşe yazısı, dizi yazı, radyo ve TV programları, kaç belgesel metni yazdım; hatırlamam ve saptanması kolay olmasa gerek. 

Bugüne kadar yayınlanan, edebiyatın çeşitli türlerindeki 30'a yakın kitabın birisi (Bütün Eserleri No:6, Düşün Yazıları, Haz: Azra Erhat) dışında hepsini ben derledim ve/veya, onun sağlığında yaptığı düzeltme ve uyarıları dikkate alarak basıma hazırladım. 

Bugün bile TV kanallarında dönüp duran “Halikarnas Balıkçısı” belgesellerinin hemen hepsini ben hazırladım, en azından metnini yazıp, danışmanlık yaptım.

Balıkçı'nın yanı sıra, onun düşün yolladığı Azra Erhat'ı da yazı ile ve sözle az anlatmadım. (Onu asıl yaşatanın, kendisinin vasiyeti gereği manevi kardeşim olan Yüksek Mimar Mühendis Ozan Cengiz Bektaş olduğunu belirtmeliyim.)

İlk günden tanıdığım günden başlayarak, “Ana” dediğim Azra Erhat'ı bir kez Dokuz Eylül Üniversitesi Amerikan Dili ve Edebiyatı Bölümü akademisyen ve öğrencilerine anlatığım günün özel bir önemi var. 

Tarihsel bir raslantı olarak o konuşmamı, oğlum Can ile DEÜ GSF'den öğrencim, daha sonra 

Prof. Dr. Semih Çelenk ve doğurmaya yakın çamile olan eşleri de dinledi. İki saat kadar kısacık süren söyleşimin sonunda genç Gökovalı ve Çelenk çiftleri, “Çocuğumuz kız olacak, adı Azra” dediler. (Şimdi Azra Gökovalı Doktor, Azra Çelenk ise Uluslar arası İlişkiler Uzmanı!)

Tanıdığım Azra Erhat

Halikarnas Balıkçısı'nı tanıdığım gün rahle-i tedrisine (ders görme masası) girdiğime göre, onun yar-i vefakarı, gönüldeşi Azra Erhat'ı tanımakta geç kalmam söz konusu olmazdı, olmadı da.

Edindiğim ilk bilgilere göre babası, İzmirli aydın bir tütün taciri tüyle yeyişmesini istemiş. Bu nedenle Azra, ilk ve orta öğrenimini Belçika'da görür. Ankara'ya döndüğünde biraz, sudan çıkmış balık gibidir. Bunu örnekleyen olayı.

Bir gün, Nurullah Ataç, caddenin karşı tarafında gördüğü Azra Erhat'a seslenir:

-Gözün aydın Minik Serçe, Tercüme Bürosu kuruyoruz. Klasikleri çevireceğiz!

-Ne güzel olur Ata Bey (Bkz. Ata bey diyor, öyle denirdi); Türkçelerini okumak hoş olur.

-Sana da görev düşüyor Minik Serçe!

-İyi ama Ata Bey; ben Türkçe bilmem ki!

-O nasıl söz, insan ana dilini bilmez olur mu?

Türkçeye çevirmekte en önemli rolü Azra Erhat üstlenmiştir.

Balıkçısı ile biz, doğal olarak Azra Erhat'tan çokça söz ediyorduk. Özellikle, onun mektuplarını okumakta Balıkçı'ya yardım ediyordum. Kendisi, “Azra duymasın, rencide okur, ama yazısını zor okuyorum” derdi. İlginçtir ki; yıllar sonra Balıkçı'nın mektuplarını okumada Azra Ana'ya yardım ettim. (Yazarken ayırdıba vardım ben ilk günden ona “Ana” dedim. Kendisi de “Sen bana ilk 'Ana' diyensin” derdi.)

Azra Ana'yı (ve öbür mavi yolcuları) ilk olarak, onların bir “Pazartesi toplantıları”nda tanıdım. Balıkçı gidemez olmuştu. İstanbul'dan gelen çağrı ve Balıkçı'nın önerisiyle atladım uçağa, ver elini İstanbul. THY'nin servis aracından Taksim'de indim. Meydandaki bir çiçekçiden, orta boy bir saksılı çiçek aldım. Bindiğim taksi beni Maçka'da Sabahattin Eyuboğlu'nun evinin önüne bıraktı. Kapıda zil yok. Çaresiz tıklattım, sonra yumrukladım. Sabahattin Ağabey:

-Çalınmasın diye zilleri söktük, yumruklayan var, diye beni içeri aldı, İşte o zaman, mağazalarda çocuk reyonundan giyinen, 34 numara ayakkabı giyen küçük dev kadın Azra Erhat, bana sarılırken haykırdı:

-Muştu!Balıkçı'nın İzmir'inden oğlum Şadan gelmiş. Hoş gelmiş. Hem de saksılı çiçekle gelmiş. Tabii, Balıkçı'nın oğlu; kıyamaz çiçeklerin kesilmesine...

O akşam, hazır bulunanlar ikiye ayrılmış; bir taraf Hektor'u, öbür taraf Akhilleus'u savunuyordu. (Münazara elbette. Yoksa, hepsinin yüreği, Anadolu yiğidi Hektor'dan yana çarpıyor.)

Bundan sonra daha birçok kez gittim Mavi Yolcular'ın Pazartesi Toplantılarına. Azra Ana'nın, Teşvikiye Ihlamur Yolundaki evinde kalır, ertesi sabah ilk uçakla İzmir'e dönerdim. Bu buluşmalarda ne kadar az şey bildiğimi, nice şeyi yanlış bildiğimi öğrendim. Hep derim ya: Ben üç üniversite bitirdim: Ege Ekspres Gazetesi, İzmir İTİA ve Balıkçı Üniversitesi...

Bana en heyecan verici tanıklıklarım; Mavi Yolcuların Schiller'in “Sevinç Türküsü” adlı muhteşem şiirini çevirmeleri ve Azra Anamın “Ecce Homo” (İşte İnsan) eserini yazması. O muhteşem şiirin iki dizesi, Ecce Homo'nun prelüdü olmuştur:

“Kim ermişse yüce mutluluğuna

Bir dostuna dost olmanın.”

Evinde kaldığım bir gece bana, yatak odasındaki çeyiz sandığını açıp gösterdi. İçinde Balıkçı'nın mektup ve belegeleriyle, özellikle cama çekilmiş fotoğraf negatiflerini gösterdi. “Mektupların yayın işi seninle Cengiz'in (Bektaş), telif gelirleri de Gülleyla'nın (yeğeni) olacak” dedi. Galiba o gece, bana, 1,5 kg fazlası olduğunu söyleyip ekledi:

-Mavi Yolculuk'tan bikini giymesem olmaz, bir buçuk kilo fazla da bana yakışmaz. Yolcuların göz zevklerini bozmaya hakkım yok.”

Gerisini siz düşünün. Aziz okurlar: Şu bellek ne tuhaf şey. Unutup gittiğimiz nice şey, yeri gelince beliriyor. Ama kuşku yok ki; Azra Anam ile ilgili en önemli anım, onun son günlerine ilişkin.

Azra Anam, ölümün, yaşamın sonu olduğunu biliyor; onu son derece soğuk kanlı olarak bekliyordu. Cerrahpaşa Tıp Fakülesi'ne yattı. Zamanın en ünlü iki hukukçusu Suha Umur ile Sahir Erman, onun başında 7/24 nöbet tutuyor; her isteği için gözlerine bakıyor ve ağzından çıkan her sözü not ediyorlardı. Sahir Ustad bana telefon etti; Anamın beni çağırdığını; uçağa binerken, inerken, Hastanenin önüne gelince haber vermemi istediğini bildirdi. Aynen böyle yaptım. Odasına girince, çiçekler arasında onu seçmem kolay olmadı. Gelin gibi süslenmişti. (Zaten “Gelin” sözcüğünü pek severdi.) Bana:

-Güzel miyim ey oğul? Dedi;

-Çok güzelsin Ana!

Yorumlar (0)
12
parçalı az bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 16 39
2. Fenerbahçe 16 36
3. Trabzonspor 16 35
4. Göztepe 16 29
5. Beşiktaş 16 26
6. Samsunspor 16 25
7. Gaziantep FK 16 23
8. Başakşehir FK 16 20
9. Kocaelispor 16 20
10. Alanyaspor 16 18
11. Çaykur Rizespor 16 18
12. Konyaspor 16 16
13. Gençlerbirliği 16 15
14. Kasımpaşa 16 15
15. Antalyaspor 16 15
16. Kayserispor 16 14
17. Eyüpspor 16 13
18. Fatih Karagümrük 16 9
Takımlar O P
1. Amed SK 17 35
2. Pendikspor 17 33
3. Esenler Erokspor 17 32
4. Bodrum FK 17 31
5. Çorum FK 17 29
6. Iğdır FK 17 29
7. Erzurumspor FK 17 27
8. Boluspor 17 26
9. Bandırmaspor 17 26
10. Serik Belediyespor 17 25
11. Keçiörengücü 17 22
12. Sakaryaspor 17 22
13. Sivasspor 17 21
14. Van Spor FK 17 21
15. İstanbulspor 17 21
16. Manisa FK 17 19
17. Ümraniyespor 17 18
18. Sarıyer 17 17
19. Hatayspor 17 5
20. Adana Demirspor 17 2
Takımlar O P
1. Arsenal 16 36
2. Manchester City 16 34
3. Aston Villa 16 33
4. Chelsea 16 28
5. Crystal Palace 16 26
6. Liverpool 16 26
7. Sunderland 16 26
8. Manchester United 15 25
9. Everton 16 24
10. Brighton & Hove Albion 16 23
11. Tottenham 16 22
12. Newcastle United 16 22
13. Fulham 16 20
14. Brentford 16 20
15. Bournemouth 15 20
16. Nottingham Forest 16 18
17. Leeds United 16 16
18. West Ham United 16 13
19. Burnley 16 10
20. Wolverhampton 16 2
Takımlar O P
1. Barcelona 17 43
2. Real Madrid 17 39
3. Villarreal 15 35
4. Atletico Madrid 17 34
5. Espanyol 16 30
6. Real Betis 16 25
7. Athletic Bilbao 17 23
8. Celta Vigo 16 22
9. Sevilla 16 20
10. Getafe 16 20
11. Elche 16 19
12. Deportivo Alaves 16 18
13. Rayo Vallecano 16 18
14. Mallorca 16 17
15. Real Sociedad 16 16
16. Osasuna 16 15
17. Valencia 16 15
18. Girona 16 15
19. Real Oviedo 16 10
20. Levante 15 9

Gelişmelerden Haberdar Olun

@