Ajans Bakırçay
2025-06-29 12:53:09

Zeytinim ben ölümsüzüm, ya sen?..

Muammer Toprakçı

29 Haziran 2025, 12:53

Sicilya seyahatinde üzüntüm,
birkaç yıl önce altı aylığına geçici olarak Palermo Katedrali önünde sergilenen,
Lorenzo Quinn’in (Anthony Quinn’in oğlu) ünlü “Give” heykelini görememek olmuştu.

Neydi heykelin konusu?
İki beyaz dev elin avuçlarının içinde korunup büyüyen bir zeytin ağacı…

Çocukluğumun unutamadığım anılarından:

Aile evinde,oda komşumuz yahudi arkadaşımla aramızda ‘ne isterdik’i konuşuyoruz…
Ne istermiş?
“kahvaltıda zeytini yarım yarım değil,bütün yiyebilmek!” 

Sofralarımızın vazgeçilmezi…

Yine çocuğum.
Hisarönü’nde bir börekçi dükkanı…

Her sabah ilk işim fırına gidip; iki teneke,üzerlerine biraz da kor halinde dökülmüş, pirinayı alıp minik mangallara paylaştırarak,üzerine de biraz kor serpiştirip börek tepsilerinin altına yerleştirmek ve sıcak kalmalarını sağlamak…

Ne mi pirina?..
Zeytin sıkıldıktan sonra,içinde hala az da olsa yağ barındıran, arta kalan posa…
(Ekolojik yakıt ya da hayvan küspesine katkı maddesi olarak da kullanılıyor…)

Zeytin…
Son zerresine değin işe yarıyor…

Mamak’tayım.
Geleneğe uyup,zeytin çekirdeklerini biriktirip,duvara 
sürte sürte cilalayıp,kısa süreli havalandırmada,dikenli telden kopardığımız minik bir parça ile çekirdekleri iki tarafından delerek,(içerideki yumuşak kısma ulaşmak bayağı zor bir işlem) 
kolye yapıp görüşmede Nuran’a verdim…
Duygulandı…

O gündür,bu gündür özel günlerde (ne inci,ne taş,ne gümüş…)zeytin çekirdeklerinin kolyesini takar.
Duygulanırım…

Ne diyordu Nazım Hikmet?

“Yani,öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,mesela,zeytin 
dikeceksin…”

Yetmişimde değil ama büyük bir heyecanla altmışımda diktim…
Hem de yüzlerce…
(Ama bir şeyi atlamışım;işin başında olmak!..)

Son bir anı:

iki yıl önce,maden sahası açmak için kıyılan zeytinlikleri korumak üzere gittiğimiz Akbelen Direnişi’nde,Nuran’ın biber gazından etkilenerek
(kronik kalp rahatsızlığı
-rahatsızlığımız nedeniyle)
sıkılan biber gazından etkilenip ölümden dönmesiydi…

Niçin mi yazdım zeytini?..

Eğitimden sağlığa,hukuktan ekonomiye…onulmaz hasarlar açan iktidarın, bu ülkeye verdiği en büyük acılardan birisi de doğaya verdiği zarar…

Ne batıda Kaz Dağları kaldı…
Ne doğuda Cerattepesi…
Dereleri bile kuruttular…

Üç yıl önce denemişler,gelen tepkiler üzerine geri adım atmışlardı; şimdi yeniden ‘kamu yararı’ gerekçesiyle zeytinlik alanları(bir torba yasanın içinde)madenciliğe açmak istiyorlar…

Kamu yararı mı?

Kamu yararı…
Toprağın ve suyun korunmasıdır…
Doğanın korunmasıdır…
Geleceğin korunmasıdır…

Hele de zeytin…

Binlerce yıllık bir kültür mirası.
Toprağın asırlar öncesinden gelen hafızası…
Bilgeliği…

Bereketin,erdemin,yeniden doğuşun,zaferin,barışın …
simgesi…
Anadolu’muzun da belleği…
Geçmişi bugüne ulaştıran dili.

2000 küsur yıl öncesinde,
İzmir’li hemşehrimiz Homeros’un ağzından konuşan zeytin ağacı ne diyordu?..

“Herkese aitim ve kimseye ait değilim…
Sen gelmeden önce buradaydık ve sen gittikten sonra da burada olacağım…”

Zeytine boşuna ‘Sonsuzluk Ağacı’ demiyorlar!..

Dost ve konuklarımla antik kentlerimizi gezmeyi seviyorum…
Seferihisar’a gittiğimde de,
zaman yaratmaya çalışır, Teos’a gider ve ‘Umay Nine’yi ziyaret edip ona sarılırım…

Umay Nine…
Teos antik kentinde, yaklaşık 2000 yaşında bir zeytin ağacı…

Adı niçin Umay?

Mitolojide; hayvan,insan ayırmaksızın bütün hamileleri ve doğan yavruları koruyan tanrıça…
Doğa ile insan arasındaki bağın tanrıçası…
Anne sevgisi,koruyuculuk ve gelecek…

Zeytin Ağacı,katliam yapanlar için ne diyor?..

“Anlamadıkları ne biliyor musun?

Zeytin’im ben …
Ölümsüzüm…
Katliam yapan!..
Ya sen?..”

Artık Zeytin ağacı, ‘Barış’ın yanında ‘Direniş’in de simgesidir!..

Zeytinime Dokunma…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.