Ajans Bakırçay
2022-02-28 12:03:27

Silahları Yandırın

Muammer Toprakçı

28 Şubat 2022, 12:03

Sydney'in kuzeyinde, sırtlarını nehir ve denize dayamış, bir köprünün ayırdığı iki küçük sahil kasabası...

Nuran'la sabahın ilk ışıklarıyla evden çıkıyoruz.
Deniz kıyısından yürüyerek köprüden karşıya geçeceğiz...

Az da olsa o saatte suya girenler var ve hepsi de 70-80 yaş üzerindeki gençler!..

Sahile yakın iki yunus birbirleriyle oynaşarak yüzenleri selamlıyorlar...

Bir anda kendimizi bir koruluğun ve bir senfoninin içinde buluveriyoruz, kuş cıvıltıları ortalığı kaplayıveriyor...

Uzun süreden beri ilk kez ağaca tırmanan bir koala'yı da görünce mutlanıyoruz...

Köprünün üzerinden iki kasabanın fotoğraflarını çekiyoruz. Altta siyah kuğular suyla dans ediyorlar...

Köprü üzerindeki elektrik direklerinin üzerine pelikanlar tünemiş, sanki pike yapıp avlayacakları
balıkları gözlüyorlar...

İki çocuklu bir aile erkenden balık avlamaya gelmişler. Anne ayaklarını suya daldırmış, büyük oğlan oltasını suya atmış, baba küçük oğlana yem takmasını öğretiyor...

Köprü çıkışında oval bir şekilde sıralanmış bankları görünce soluklanmak için oraya yöneliyoruz.
Gözüm parkın ismine kayıyor: Anzak Parkı...

Bir kapı girişini andıran iki küçük duvar ve çevresinde birkaç taş sütundan oluşan bir anıt...
Yanda da Vietnam savaşında kullanılmış bir top...

Anıt duvarında, 1860'dan bugüne Avustralya'nın katıldığı savaşları ve bu muharebelerde ölen, yaralanan Avustralyalı'ların sayısını gösteren metal bir plaka var.

Bankların üzerlerine de bu savaşlarda yaşamını yitirmiş o kasaba gençlerin isimleri yazılı küçük metal künyeler çakılmış.

Bakıyorum, tüm savaşlar Avustralya dışında ve gençler başka ülke topraklarında yaşamlarını yitirmişler.

Neredeyse gitmedikleri ve savaşmadıkları kıta yok...
Çanakkale dahil...

Önce İngiliz, ardından USA emperyalizminin çıkarları doğrultusunda her yere asker göndermişler ve gencecik Avustralya'lıların kanı başka ülke topraklarını sulamış...

Yol boyunca yaşadığımız huzurlu güzelliği ve dünyanın başka yörelerinde, şu anda da Ukrayna'da yaşanan acıları düşündük...

İki emperyal ülkenin çıkarları için ölen askerleri, sivilleri ve özellikle de çocukları...

İçimiz acıdı...

Ve Nuran'ın başladığı ezgiye ben de katıldım:

"Ana kalbim odlanır  Söz düşende davadan
Bes değil mi ey insanlar
Döküldü kan aktı kan
Bes değil mi kara toprak
Su içti gözyaşından..."

Ana kalpleri yine tutuşup yanıyor...
Bes (Yeter)değil mi?..
Haydi bizim gibi söyleyelim,
Pes değil mi?..

"Silahları yandırın
Arşa çıksın tütsüsü 
Her obada her bir evde
Kanat açsın sulh sözü 
Yüzü gülsün insanların
Bayram etsin yeryüzü..."

Emperyalist çıkarlar uğruna bu haksız savaşlar daha ne kadar sürecek ?..

"Yeryüzünde dostu olsun Gerek insan insana
Kalbimdeki bu arzular
Arzusudur zamanın..."

Artık zamanı gelmedi mi bu çürümüş sömürü ve çıkar sistemlerinden ve onların çıkardığı savaşlardan kurtulmanın...

Ben sustum, Nuran'ın ağzından çıkanlar sanki çığlıktı:

"Ben anayım bu sesimde 
Yerin göğün derdi var
Sulha gelin ey insanlar
Yoksa dünya mahvolur..."

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.