“Şimdi İzmir’de sabahın sekizi
Karşıyaka’da,Alsancak’ta,
Güzelyalı’da
Bir ağ dolusu balık gibi
gençliğimizi
Daha yeni çıktık denizden,
rüzgarlarımızı da…”
(C.Külebi -Şimdi İzmir’de)
Kavafis’in dediği gibi; nereye gitsem arkamdan gelen şehirde, İzmir’imdeyim.
Nasıl bıraksın ki peşimi?
Sanırım 1954’de, rahmetli annem ve babamla ilk filmimi orada seyretttim.
Basmane’de, sonradan yanan İkbal Sineması’nda…
İlk film için ne seçim ama:
Sanırım 1952 yapımı:
Sefiller”…
Uzun mu uzun… Siyah beyaz.
“Basmane’de Gaziler
Caddesi’ne
kırık çocukluğumu götürdüm…”
(A.İlhan-Gaziler Caddesi)
İlk çocukluğum, Mezarlıkbaşı ile Dönertaş arasında bir ‘Aile Evi’nde geçti…
Her oda bir aile…
Türkü, Rumu, Sefarat’ı…
Müslümanı, Hristiyanı,
Yahudisi…
Aynı aile evinde kalan dede dediğim büyük dayımın tembihi:
“Al şu parayı ekmek al.
Ama mutlaka Muzafferiyet-i Milliye fırınından!..”
Niçinini o zamanlar bilmiyordum ama Atatürk Lisesi’nde, hocam H.Garra Sarmat, eliyle kısa kesik dikleşmiş saçını tarayarak,
Ş.Kurdakul’un şiirini okuduğunda artık çoktan anlamıştım:
“…Bir deniz ansıyorum
Bizim körfezin denizi
Özgür, alabildiğine özgür ve zeybek
Bir adam görüyorum harmandalı
Çok adam görüyorum kavgada
Elleri yukarı, başları yukarı
Yaprak mı dökülürmüş İzmir’in kavağında…
İzmir içinde Amerikan neferi
Yiğit olan evinde duramaz gayri…”
(İzmir’in İçinde Amerikan Neferi)
Sonra, oturduğumuz Karafatma Dağı’ndan
(Yeşilyurt) Zincirlikuyu ‘ya;
tarlaların, bağ ve bahçelerin arasından yaklaşık bir saat yürüyerek, küçük bir bağ evi iken, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanarak okula dönüştürülmüş ilkokula gidiş…
Ortaokul? Daha da zoru…
Dağı aşıp Üçyol’a yürüyüş, oradan sanırım İzmir’in en uzun merdivenleriyle Karataş’a iniş…
Hadi neyse…
Ya çıkışı?..
Neyse, Atatürk Lisesi’ne giderken otobüs seferleri çoktan başlamıştı…
Ardından Yeşilyurt’a ilkokul da, ortaokul da, lise de yapıldı yapılmasına…
Ama bizim kuşak!..
Çocukluğumda çok iyi anlamıştım; merak korkudan üstün olabiliyor…
Hisarönü’nde çalıştığım kebapçı’nın üst katında, iki sıra tabureyi yan yana dizerek yatıyorum.
Gece tüm esnaf gittikten sonra, kör testereyle adam kesilse kimse duymaz.
Karanlık sokaklar…
Korkuyu kovmak için, bağıra bağıra türkü söyleyerek Hatuniye’ye yazlık sinemaya gidip dönüş…
“İzmir’in denizleri koskocaman
çocuklar uzatır ayaklarını denize
mide keser ayaklarını kaçarlar
sevine sevine…”
(E.Cansever-İzmir’in
Akşamları)
Ya hemen hiç kaçırmadığım Göztepe’nin maçları?..
Atletiko Madrid ‘i 3-0 yendiğimiz maç unutulur mu?
Bombacı Halil’in penaltısı?..
1967’ miydi?..
Ve öğretmenlik…
Töb-Der yöneticiliği,
başkanlığı yılları…
Eğitimin demokratikleştirilmesi için savaşım…
Emekten, demokrasiden;
özgürlük, adalet, barış ve hukuktan yana mücadele yılları…
Müdafaa-i Hukuk kavramı ilk kez İzmir’de kullanılmadı mı?..
Ateşten gömleğin giyilerek işgale karşı direniş…
İlk kurşun…
Ulusun ateşle imtihanı…
Ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonlandığı kent…
Bu kez, Nuran ve ben 19 Mayıs’da indik İzmir’e…
O gün Gündoğdu Meydanı,
milyonluk insan seliyle,
kıpkırmızı bir gelincik tarlası gibiydi…
İzmir’de olmanın keyfi…