Ajans Bakırçay
2021-09-12 09:18:28

Büyüde Baban Sana...

Muammer Toprakçı

12 Eylül 2021, 09:18

12 Eylül 1980.
Nedir?
Halka dayatılan faşist diktatörlüktür...
Nedir?
Halkın tutsak alınmasıdır.
Nedir?
Benim, bizim yaşamımızda yarattığı ağır hasarlar bir yana;
toplumun sosyal,
siyasal, kültürel,
ekonomik yapısının üzerinden silindir gibi geçilmesidir...
Çözülme ve çürümeye yol açılmasıdır.

12 Eylül denince ilk akla gelen zindanlardır, ağır işkenceler, idamlardır...

Bir de pek bilinmeyen,
işkencehaneye dönüşen cezaevi önleri vardır...

Kızını, oğlunu,
torununu, eşini, yakınını kısacık bir 'an' görebilmek için gelen (bazen çok uzaklardan) acılı insanların dövüldüğü,
ağır hakaretlerle aşağılandığı, gözaltına alındıkları acılı kahır yerleri...

Tüm baskılara karşın,
yürekler cayır cayır yansa da, onurla dik durulan,gözyaşlarının içeriye akıtıldığı çilehaneler...

Oğlu idamla yargılanan şair Gülten Akın'da bu acıyı yaşayanlardandır...

"Analardık.
Oğullarımızın kızlarımızın yattığı cezaevlerinden görüşlerden çıkardık...
Soğuktu. Çoğumuzun sırtında ince giysiler.
Çoğumuzun ayağında eski, ıslaklığını içe geçiren pabuçlar. Her gün buralardaydık...
Kovalıyorlardı bizi kapı önlerinden. Azarlıyor,
itiyorlardı. Dövüşürdük kimileyin. Öfkeyle bağırırdık. Ama dayanamazsın,
tutunamazdık fazlaca..."
(Gülten Akın-42 Gün)

Oğlundan öte, 17 yaşında idam edilen Erdal Eren için yazdığı dizeler:

"Büyü de baban sana
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana
Baskılar işkenceler
alacak
Kelepçeler
Gözaltılar zindanlar
alacak
Büyü de
Büyüyüp on yedine 
geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak..."

Mamak'da duruşma günümüz çakışmıştı bir gün Erdal Eren ile...
"Gerçeğin ne olduğu önemli değil onlar için. Ne savunma yapsam boş hocam..." demişti.
"Bunlar karar vermişler beni asmaya..."
Moral vermeye çalışmış, Nazım'ın dizelerini okumuştum:
"daha dava ilk 
adımında
ve bir şalgam gibi
koparmıyorlar 
kellesini adamın..."
"Sağol hocam!" deyip gülümsemişti...

1971'deki askeri darbe ve alınan tüm önlemlere karşın sosyal uyanışın önüne geçememişlerdi.
24 Ocak kararları da sistemin yapısal krizi aşmasına yetmemişti.

Öyleyse?..

Emekçilerin ve aydınların büyüyen sosyal, ekonomik,
demokratik taleplerinin önüne geçmek,
yükselen direnişleri bastırmak,
sendikaları işlevsizleştirmek,
grevleri yasaklamak,
burjuvazinin dünya kapitalizmi ile bütünleşmesinin önündeki tüm engelleri kaldırmak gerekiyordu...

Ve CIA'nın Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze, ABD başkanına haberi verdi:
"Our boys have done!." (Bizim oğlanlar becerdi!..)

Ardından TİSK (Türkiye İşverenler Sendikası) Genel Sekreteri Halit Narin, ağzı kulaklarında açıkladı:
"Gülme sırası bizde!.."

Becerdiler mi?

Bildiğiniz gelişmeleri tekrarlamamak için,
birisi kendi örgütümden, yalnızca iki örnek:

Sendikalar kapatıldı,
DİSK yöneticileri idamla yargılandılar...
Grevler 1984'e kadar yasaklandı...
2 milyondan biraz fazla sigortalı işçinin olduğu 1980 yılının ilk 8 ayında (darbeye kadar) 80 bin işçi greve çıkarken, 11 milyon sigortalı işçinin olduğu AKP döneminde greve çıkan işçilerin yıllık ortalaması sadece 6 bin...

1980 yılında sendikalaşma oranı yüzde 40 iken,şimdi yüzde 14'e kadar geriledi...

Üyesi ve yöneticilerinden birisi olduğum öğretmen örgütlenmesi 
TÖB-DER (ki darbe öncesi tüm il ve ilçelerde örgütlü,
-67 ilde 670 şube-
220 binden fazla üyesiyle,
öğretmenlerin üçte ikisinden fazlasını çatısı altında toplamış,
Türkiye'nin en yaygın, dünyanın da sayılı öğretmen örgütlenmesiydi)
kapatıldı, yöneticileri tutuklandı,
öğretmenlerin alın teri ile oluşturulmuş mal varlıklarına el konuldu, gasp edildi...

Böylece:

Eğitim, dinci-ırkçı yapıda yeniden örgütlendi. Din dersi zorunlu hale getirildi.
YÖK ile üniversite özerkliği ortadan kaldırıldı. İmam Hatip'lerin eğitimin kılcal damarları olması istendi...

Kültür yozlaştırıldı...
Sosyal yapı, bencillik ve köşe dönmecilik temelinde yeniden şekillendirildi..

Mücadeleler sonucu elde edilen özgürlüklere ağır darbe vuruldu.

Kürt kimliği reddedildi.
Kürt de ne?
Karda yürürken çıkan kart-kurt sesi!..
12 Eylül, PKK'nin ebesi oldu...

Kamu Mallarının,
özelleştirme furyasıyla, haraç mezat satılmalarının önü açıldı...

Ve AKP'ye, "haydi bakalım, mıntıka temizliğini yaptık,
şimdi sıra sende..."
denildi...

Nevzat Çelik'in dizeleri noktalasın yazıyı:

"İnsanları düşün anne
düşün ki yüreğin
sallansın
düşün ki o an güneşli
günlere inanan
mutlu bir yusufçuk
havalansın..."

Aydınlık bir Türkiye için mücadeleye devam...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.