Ajans Bakırçay
2025-09-13 09:36:20

“Büyü de baban sana”

Muammer Toprakçı

13 Eylül 2025, 09:36

(Dört yıl önce yazmışım.
Yeniden paylaşmak istedim.)

12 Eylül 1980.
Nedir?
Halka dayatılan faşist diktatörlüktür…
Nedir?
Halkın tutsak alınmasıdır.
Nedir?
Benim, bizim yaşamımızda yarattığı ağır hasarlar bir yana; toplumun sosyal,
siyasal, kültürel, ekonomik yapısının üzerinden silindir gibi geçilmesidir…
Çözülme ve çürümeye yol açılmasıdır.

12 Eylül denince ilk akla gelen zindanlardır, ağır işkenceler, idamlardır…

Bir de pek bilinmeyen, işkencehaneye dönüşen cezaevi önleri vardır.

Kızını, oğlunu, torununu, eşini,
yakınını… kısacık bir an görebilmek için gelen (bazen çok uzaklardan) acılı insanların dövüldüğü, ağır hakaretlerle aşağılandığı,
gözaltına alındıkları acılı kahır yerleri…

Tüm baskılara karşın, yürekler cayır cayır yansa da, onurla dik durulan, gözyaşlarının içine akıtıldığı çilehaneler…

Oğlu idamla yargılanan şair Gülten Akın’da bu acıyı yaşayanlardandır…

“Analardık.
Oğullarımızın, kızlarımızın yattığı cezaevlerinden,
görüşlerden çıkardık…
Soğuktu. Çoğumuzun sırtında ince giysiler…
Çoğumuzun ayağında eski,
ıslaklığını içe geçiren pabuçlar…
Her gün buralardaydık…
Kovalıyorlardı bizi kapı önlerinden.
Azarlıyor, itiyorlardı.
Dövüşürdük kimileyin. Öfkeyle bağırırdık.
Ama dayanamazsın,
tutunamazdık fazlaca…
(Gülten Akın- 42 Gün)

Oğlundan öte,17 yaşında idam edilen Erdal Eren için,
Gülten Akın’ın dizeleri:

“Büyü de baban sana
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana 
Baskılar, işkenceler alacak
Kelepçeler
Gözaltılar, zindanlar alacak 
Büyü de
Büyüyüp onyedine geldiğinde
Büyü de baban sana 
İdamlar alacak…”

Mamak’da duruşma günümüz çakışmıştı bir gün Erdal Eren’le…
“Gerçeğin ne olduğu önemli değil onlar için. Ne savunma tapsam boş hocam.” demişti.
“Bunlar karar vermişler beni asmaya…”
Moral vermeye çalışmış, Nazım ‘ın dizelerini okumuştum:
“daha dava ilk 
adımında 
ve bir şalgam gibi
koparmıyorlar
kellesini adamın…”

“Sağol, hocam.” deyip gülümsemişti…

1971’deki askeri darbe ve alınan tüm önlemlere karşın, sosyal uyanışın önüne geçememişlerdi. 24 Ocak kararları da sistemin yapısal krizini aşmasına yetmemişti.

Öyleyse?

Emekçilerin ve aydınların büyüyen sosyal, ekonomik,
demokratik taleplerinin önüne geçmek, yükselen direnişleri bastırmak, sendikaları işlevsizleştirmek, grevleri 
yasaklamak, burjuvazinin dünya kapitalizmi ile bütünleşmesinin önündeki tüm engelleri kaldırılmak gerekiyordu…

Ve CIA’nın Türkiye masası istasyon şefi Paul Henze, ABD başkanına haber verdi:
“Our boya have done!..”
(Bizim oğlanlar becerdi.)

Ardından TİSK (Türkiye İşverenler Sendikası) Genel Sekreteri Halit Narin, ağzı kulaklarında açıkladı:
“Gülme sırası bizde…”

Becerdiler mi?

Bildiğiniz gelişmeleri tekrarlamamak için,birisi kendi örgütümden, yalnızca iki örnek:

Sendikalar kapatıldı.
DİSK yöneticileri idamla yargılandılar…
Grevler 1984’e kadar yasaklandı.
2 milyondan fazla sigortalı işçinin olduğu 1980 yılının ilk 8 ayında (darbeye kadar) 80 bin işçi greve çıkarken, 11 milyon sigortalı işçinin olduğu AKP döneminde greve çıkan işçilerin yıllık ortalaması sadece 6 bin…

1980 yılında sendikalaşma oranı yüzde 40 iken, şimdi yüzde 14’lere kadar geriledi…

Üyesi ve yöneticilerinden biri olduğum öğretmen örgütlenmesi TÖB-DER,
(ki darbe öncesi tüm il ve ilçelerde örgütlü: 67 ilde 670 şube, 220 binden fazla üyesiyle,öğretmenlerin üçte ikisinden fazlasını çatısı altında toplamış; Türkiye’nin en yaygın,dünyanın da sayılı öğretmen örgütlenmesiydi)
kapatıldı, yöneticileri tutuklandı…
Öğretmenlerin alın teri ile oluşturulmuş mal varlıklarına ek konuldu, gasp edildi…

Böylece:

Eğitim, dinci-ırkçı yapıda yeniden örgütlendi. Din dersi zorunlu hale getirildi. 
YÖK ile üniversite özerkliği ortadan kaldırıldı.
İmam Hatip’lerin eğitimin kılcal damarları olması istendi…

Kültür yozlaştırıldı…
Sosyal yapı, bencillik ve köşe dönmecilik temelinde yeniden şekillendirildi…

Mücadeleler sonucu elde edilen özgürlüklere ağır darbeler vuruldu…

Kürt kimliği reddedildi.
Kürt de ne?
Karda yürürken çıkan
kart-kurt sesi!..
12 Eylül PKK’nın ebesi oldu…

Kamu mallarının, özelleştirme furyasıyla haraç mezat satılmalarının önü açıldı…

Ve AKP’ye: 
“haydi bakalım, mıntıka temizliğini yaptık, şimdi sıra sende!” denildi…

Nevzat Çelik’in dizeleri noktalasın yazıyı:

“insanları düşün anne
düşün ki yüreğin
sallansın 
düşün ki o an güneşli 
günlere inanan
mutlu bir yusufçuk
havalansın…”

Aydınlık bir Türkiye için mücadeleye devam…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.