Ajans Bakırçay
2025-10-09 15:13:31

Buhara

Muammer Toprakçı

09 Ekim 2025, 15:13

Semerkant’tan Buhara’ya gitmek üzere hızlı trene bindiğimizde, ışınlandığımız ortaçağdan bugüne dönüverdik…

Trende, Kurtuluş Savaşı günlerimizi düşünüp duygulandım.

Buhara Halk Cumhuriyeti’nin gönderdiği heyet, 1921 Aralık’ının son gününde Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilir.
Paşa şu açıklamayı yapar:

“Muhterem arkadaşlar,
Türkistan’lı kardeşlerimiz,
Sakarya zaferi münasebetiyle bize 3 kılıç ve bir de Kur’an-ı Kerim göndermişlerdir.
Türk milleti adına kendilerine teşekkür ederim.Bu mukaddes kitabı Türk milletine hediye ediyorum.
Bu üç kılıçtan birisini ben aldım. İkincisini Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya verdim. Üçüncüsünü de İzmir fatihine saklıyorum. Bu kılıç İzmir’e ilk giren kumandanın beline takılacaktır…”

(Atatürk’e hediye edilen el yazması Kur’an-ı Kerim bugün Meclis kütüphanesindedir.
Büyük Taaruz’un Kocatepe fotoğrafını anımsadınız mı?
Orada Atatürk ve İnönü’nün belinde takılı olan kılıçlar, Buhara Halk Cumhuriyet’inin gönderdiği kılıçlardır.
Son kılıç mı?
İzmir’e giren süvari subayı Şeref Bey’e bizzat Atatürk tarafından takılmıştır…
(Atatürk’ün Sovyet Politikası-Prof.M.Saray)

Buhara…
Kızıl Kum Çölü’nün ortasında yeşertilmiş kent…

Beni yanıltmadı. Kendimi 1001 Gece Masalları’nın içinde hissediverdim.
Semerkant ‘ın turkuaz kubbeleri burada larcivert ile bütünleşmişti…

Ne isimler verilmedi ki bu kente…
Vihara (iç içe surlar) denildi…
Altın Şehir dendi…
Tahire (Saf-Temiz-Kıymetli) dendi…
Kubbetül İslam (islamın Kubbesi)dendi…
Buhara’nın Farsça’da ifade ettiği anlam ise: Gurur…

Tüm bu isimleri hak eden kadim bir kent…
1997’de kuruluşunun 2500. yılını kutladı…
İlk kurucularının Türkler olduğu söylenir…

Firdevsi’nin Şeyhname’sindeki mitolojik öyküye göre; İran Şahı Keyhüsrev’in Türk eşinden oğlu Siyavuş ile (üvey annesiyle gönül ilişkisi olduğu dedikodusu üzerine) arası açılır. Siyavuş onurunu korumak için, atı ile azgın ateşlerin içinden geçer.
Gerçek ortaya çıksa da bu küskünlükle, Türklerin Turan ülkesine gider ve Türk hakanının kızına aşık olup evlenmek ister. Hakan’da onu bir sınavdan geçirir ve der ki:
“Bir kuzu derisine bir kale inşa et!”
Siyavuş’da kuzu derisini incecik ip haline getirip bir bölgeyi çepeçevre sarar ve içine bir kale yapar…
Derler ki işte bu kale Buhara Kalesi’dir…

Türklerden sonra mı?
Kimler geçmez ki Buhara’dan…

Makedonlar, Kuşan İmparatorluğu, Akhunlar,
Göktürkler, Araplar, Samaniler, Karahanlılar, Selçuklular,
Harzemşahlar, Moğollar,
Çağatay ve Altınordu Hanlıkları,Buhara Hanlığı ve Emirliği,Buhara Halk Sovyet Cumhuriyeti ve bugünün Özbekistan Cumhuriyeti…
Buhara bunların çoğunun başkentliğini yapar…

Ya dinler?
Şamanlık, Budistlik ve özellikle halen izlerine rastlanan Zerdüştlük…
Yahudilik…
İslamiyet…

Bugün mü?
Yine öyle.
Büyük çoğunluk Özbekler…
Tacikler, Kırgızlar, Tatarlar,
Uygurlar, Türkmenler, Ruslar… Saygı, anlayış, hoşgörü ve karşılıklı çıkar ilişkisi içinde huzurla yaşıyorlar…

Bu da asırlarca Buhara’yı İpek Yolu’nun hemen en önemli ticaret, kültür, bilim ve siyaset 
merkezi yapmış…

İzler mi? İşte birkaçı…

5.yy’dan beri ayakta olan ve 1920’lere kadar,isminden de anlaşılacağı gibi; gücün,
iktidarın simgesi ve devlet yönetim merkezi olarak kullanılan Ark(Erk) Kalesi…

Kaleye girdiğimizde ilgimi merasim salonunun üstündeki yazı çekti ve rehberimiz Yıldız Hanım’a sordum,o da çevirdi:
“Hayat bir gündür o da bu gündür…”

Kalenin hemen karşısında, bir havuz kenarında, tavanı inanılmaz işlemelerle bezeli ahşap sütunlar üzerine oturtulmuş Bala Havuz Camii.

45 metre yükseklikte, şehrin simgesi olan, 1400 yaşındaki Kolan(Kalan) Minare…
(Minare’nin “nar” dan geldiğini öğrendim.
Nar yani ateş…
İpek Yolu’nda kızgın çölde gündüzleri yol alamayan kervanlar,geceleri yürüyorlar.
Bu büyük minarenin üzerinde yanan ateş de kervanlara yol gösteriyor.
Bir nevi deniz feneri…
Bu da minare feneri…)

1000 yıllık Samani İsmail Türbesi…
Neredeyse hiç restore görmeden günümüze tüm ihtişamı ile ulaşmış…
Türbe,Zerdüşt tapınaklarının da izlerini taşıyor…
Zerdüştlüğün kitabı Avesta ne diyor?
“İyi Düşün-İyi Konuş-İyi Yap”
Üçleme…
Üç ve dört önemli…
Üçlü geometrik nakışlarla süslü tuğlalar, üçlü yerleştirilmiş…
Türbe dört köşeli ve kare tabana oturtulmuş…

(Samani Kağanı İsmail kentte hala saygı ve sevgiyle anılıyor.
Nedeni mi?
Adaletli oluşu…
Adalet duygusu…
Diyorlar ki; o dönemde ağaçlar ve kuşlar bile bu adaleti bilirlerdi…)

Buhara’da Nasreddin Hoca’mızın heykelini görmek de ilginçti…
Eşeğe ters değil düz oturtulmuş…
Zamanında Buhara’ya da gelmiş ve çok sevilmiş…

Şehrin beni heyecanlandıran bir diğer özelliği büyük bilgin İbn-i Sina’nın kenti olması…

O da Hive ile birlikte gelecek yazıya kalsın…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.