09.12.2022, 16:30

Ekrem İmamoğlu'na Mektup!

Sevgili İmamoğlu,

İnsanlarda çok nadir bulunan empati becerisine doğuştan sahip olan şahane insan, örnek eş, iyi baba;

Aynı sofrada yemek yeme ihtimali bile olmayan insanların, bir araya gelerek seçtiği siz nadide başkan;

Seçildiğiniz halde elinizden alınan başkanlığı, size tekrar kazandıran ve onu avucunuza bırakan İstanbullu insanların sevgilisi güzel insan;

Size karga ile tilkinin hikayesini hatırlatmak istiyorum. Bilirsiniz, tilki, kargayı şarkı söylemeye ikna etmeye çalışır. Sesin şöyle güzel, böyle güzel diyerek. Karga şarkı söylerse ağzındaki peyniri düşürecektir ve tilki de o peyniri yiyecektir. Nitekim karga şarkı söyler ve tilki de peyniri afiyetle yer. Bu fablı hatırlatarak size, yerinizde olsam kendimi tilkilerden sakınırdım demek istedim. Çünkü karga, peyniri ağzından düşürdü düşürecek. Öyle etkisinde kalıyor ki tilkilerin, sanki biraz sonra şarkıya başlayacak. Başladığı anda da peynirinden olacak.

Biliyorsunuz İstanbul’u sizin elinizden almak pek çok insanın rüyalarına giriyor. Kimilerinin de kâbusu oldu bu. İstanbul’un çarçur etmeye alıştıkları ve bir süredir ulaşamadıkları parasına tekrar ulaşabilir olmak en büyük hedefleri. Bunun böyle olduğunu herkes de biliyor.

Yerinize kayyum atasalar çok gürültü kopacak. Sizi siyaseten yasaklı yapsalar yine gürültü kopacak. En iyisi iyilikle şarkı söyletmek ve peyniri ağzınızdan, İstanbul’u elinizden, tereyağından kıl çeker gibi kolayca almak. Sonrası tilkilerin sorunu değil. Sizin cumhurbaşkanı olup olmamanız onları hiç ilgilendirmiyor.

Ama etrafınızı öyle bir çevirmiş, sizi öyle bir mengeneye almışlar ki gerçekte bunun böyle olduğunu görmüyor, esas tilkilerin kullandığı figüran tilkilerin peşinden gidiyormuşsunuz. Bu kullanışlı tilkilerden kimileri, akılları çelinmiş kişilerden ibaret iken, kimileri de tehditle korkutulmuş kişilerden oluşuyormuş. Ayrıca satın alınmış başkaları da aynı onlar gibi gece gündüz sizi ikna etmeye çalışıyorlarmış.

Bir de peynirinizde belki gözü olmayan ama ülkemizde Kürt, Alevi ve sosyal demokrat bir cumhurbaşkanı görmek istemeyenler varmış. Bunlar derin diye anılan ama gerçekte sığ olan kişilermiş. Sığlıkta hızlı yetişip gür büyüyen kurnazlıkla, çevrenizdeki bazı kişileri maşa olarak kullanmayı başarabiliyorlarmış. Duyduğuma göre bu kişiler, başarılarının çoğunu tehdit, kaçırma ve öldürme ile kazanırlarmış zaten. Onlarla konuşulamazmış çünkü onlar konuşmayı bilmez, bilmedikleri için de her zaman ya tehdit etmeyi ya da kurşun sıkmayı tercih ederlermiş. Ve isterlermiş ki Türkiye’de bazı şeyler hiç değişmesin. Sosyal devletin sözü edilmesin. Kadınlar ve Kürtler, her zaman ikinci sınıf vatandaş olarak kalsın, asla kendileriyle eşit haklara sahip olmasın.

Doğrusu ya bu insanların birçoğu da yurdunu ve ulusunu seven insanlarmış aslında. Ülke ilerlemesin, gelişmesin, üretmesin, batılı güçlerin ortak pazar yeri olmaktan öteye asla geçmesin diye bir amaçları yokmuş, olamazmış. Ama vatanı en çok kendileri seviyor sanarak vatanın ince damarlarını kesiyor, öldürüyor, ülkenin geri kalmasına sebep oluyor ve bunun farkında bile olmuyorlarmış.

(Burada söz konusu olanlar, deveyi hamutuyla götürüp vatanın her şeyini satıp savanlar ve ceplerine dolduranlar değil. Altı yaşındaki kız çocuklarını müritlerine nikahlayanlar, akıllarını kadınlarla bozmuş olanlar da değil. Bunlar tamamen ayrı kategoriler, vahim ve başka...)

Aksine gelişsin, büyüsün istiyorlarmış onlar, ama uzun yıllar önce Truman doktrininin ektiği komünist düşmanlığının etkisiyle, düşünen, üreten, sorgulayan herkesi ülkemize düşman olarak görüyor, bilimi, bilim insanlarını reddediyor, hepsini teker teker toplum dışına itiyor ya da öldürüyorlarmış. Bilim insanları ve düşünen insanlar yok edilince de ülkemiz gelişemiyor, borç batağından çıkamıyor, batının pazarı ve çöplüğü olmaya devam ediyormuş.

Aynı yıllarda, aynı Truman etkisine maruz kalmış olan birçok ülke bu sarmaldan kurtulmuş ama bizde bu sarmal sarmalandıkça sarmalanmış, bir türlü bitmemiş. O yüzden de Truman’ın kılıcı bilim insanlarının, mucit ve düşünürlerin üzerinde sallanıp duruyormuş. Bizimkiler de okumadıkları, düşünmedikleri, öğrenmedikleri ve haliyle işlerin aslını ne yazık ki bilmedikleri için, bu kılıcı Oğuz Kaan’ın kılıcı sanıyor ve ülkenin ilerici insanlarını düşman belleyip kılıçtan geçiriyorlarmış.

Oysa o insanların bir tekinin bile han, saray, yat, kat, otel, marina sahibi olmak gibi hevesleri yokmuş. Onları tırpanlamasalar, dokunmasalar bu saydıklarımızın tümü yine tırpanlayanlarda kalabilirmiş, çünkü tırpanlanan bu insanlarda mülkiyet tutkusu diye bir şey hiç mi hiç yokmuş.  Bütün dertleri vatan, halk, adalet, bilim ve sanat olan bu kişilerin, vatan haini diye yaftalanıp yok edilmesi, Türkiye’nin hep geri kalmasını isteyenlerin, bıçkın delikanlıları hipnoz etmesiyle gerçekleşebiliyormuş. Onlar da ha babam de babam ülkenin dehalarını komünist diye yaftalayıp tek tek öldürüyorlarmış. Hatta onları bazen tekne dolusu, uçak dolusu, otel dolusu öldürdükleri bile oluyormuş.    

Ve o zaman da sokakları bilgisiz ve yeteneksiz çeteler sarıyor, üretip gelişme yerine üretilene çökme tavrı gelişip büyüyor, hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmıyormuş.

Diğer yanda, ülkeyi yöneten de hep kendileri gibi bilgisiz veya az bilgili olsun istiyorlarmış. Yok eğer illaki de bilgili olacaksa mutlak kullanılabilir birisi olsun…

Çok ağır olacak bunu size yazmak ama, ama, ama…

Çok özür dileyerek yazıyorum:

Sizi tercih etmelerinin nedeni, sizi kullanılabilir, yönetilebilir ve emirlerine itaat eder birisi olarak görmeleriymiş. Ne yazık ki! Maalesef ki!

Bunu yazdığım için üzgünüm!

***

Sevgili İmamoğlu,

Siz vicdan sahibi bir insansınız.

Söylentilere göre, vicdan sahibi olmanıza rağmen, İstanbul Belediye Başkanlığı’nı, seçimi kaybedenlere altın tepsiyle sunacakmışsınız. Üstelik onu sizden almak için neler neler yapan ve daha da yapacak olan insanlara…

Ve sizi Belediye Başkanlığı’na seçen o dev kitleye, “Beni Belediye Başkanı yapmıştınız, ben onu, çok yaman zorluklarla ellerinden aldığımız kişilere geri veriyorum. Çünkü bu başkanlık bana az geldi. Beni şimdi de Cumhurbaşkanı yapın.” diyecekmişsiniz. Ve o halk, İstanbul’a ve on altı milyon İstanbullu’ya sırtını dönmeye hazırlanan sizi, Cumhurbaşkanı seçecekmiş.

Hiç de bilinir olmayan sizi, İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday gösteren, seçilmeniz için gecesini gündüzüne katan, uç ittifaklar kuran, size sonsuz destek sunan ve bir gün yalpaladığınızı görüp “Karar verin. Kimden yanasınız?” dediğinde, kendisinden yana olduğunuzu söylediğiniz genel başkanınıza ve partinize verdiğiniz sözden de dönecekmişsiniz. Sözünüzün inanılırlığını yerle bir ederek yan çizecekmişsiniz. Ve sonra da partinizin seçmenlerinden, sizi Cumhurbaşkanı seçmelerini isteyecekmişsiniz. Hatta Halk Partisi sizi önermezse İyi Parti’ye transfer olup oradan Cumhurbaşkanı adayı gösterilmeyi bile düşünüyormuşsunuz. Öyle mi, bunlar gerçekten sizin planlarınız mı yoksa sadece fısıltı gazetelerinde çalkalanan haberler mi?

Eğer sizin planlarınız ise, haddim değil belki ama hakkım olarak size bundan vazgeçmenizi önenirim canım kardeşim. Olmaz çünkü… Olamaz. Öyle davranışlardan sonra CHP’liler size bir daha oy vermezler. Ne yalan söyleyeyim, sizi o kadar çok sevmeme ve CHP’li de olmamama rağmen, ben mesela vermem. Çünkü size güvenimi yitirmiş olurum o zaman ve güvenmediğim birini gönderip diğerini getirmek için oy kullanmayı gereksiz bulurum. Yani demem o ki güvenimi sarsan ‘siz’ için sandığa gitmem.

Böyle düşünen kişi yalnız ben değilim.

Diyelim ki imkânsız olan oldu ve Cumhurbaşkanı seçildiniz. Siyasi hayatında daha yolun başında olan siz, altı yıl sonra inşaat işlerinize geri mi döneceksiniz? Yoksa sistemi, ilelebet Cumhurbaşkanı kalmanızı sağlayabilecek hale mi getireceksiniz? Öyle şeyler de söylendiğini duydum çünkü. Ne acı ki duydum…

Ama olmaz. İkisinin de oluru yok.

Bu ülkenin parlamentosuz yönetilmesinden yana olduğunuzu, tek başkan sistemini sürdürmeyi, hep başkan kalmayı istediğinizi, bugün değilse bile yarın isteyeceğinizi başkaları söylüyorlar ama siz sakın söylemeyin. Bunu düşünmediğinize, istemediğinize inanmak isterim, bir vatandaş, bir seçmen olarak. Ama öte yanda, genç yaşta Cumhurbaşkanlığı yapmış birisiyken inşaat işlerine dönmek de zor gelecektir artık size. Kime olsa zor gelir. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nden şantiyelere taşınmak… Hiç olacak gibi değil. Kulağa bile iyi gelmiyor. Gerçekten.

İyi ama peki sonra ne yapacaksınız? En tepeye çıkıp inmiş birisi olarak ne yapacaksınız? Hayallerini gerçekleştirmiş, artık bir hayali kalmamış genç bir adam olarak ne yapacaksınız? Nasıl bir hayal kurarsanız kurun, o hayal Cumhurbaşkanlığı’nı aşamayacak ki. Daha aşağısı da sizi tatmin etmeyecek.

Dünya liderliğini mi hayal edeceksiniz?

Doğrusu ya o da pek tuhaf bir hayal olur canım kardeşim. Fabrikaları yok edilmiş, üreticiliği tüketilmiş, verimliliği öldürülmüş, dağı taşı talan edilmiş, yaşama sevincinin dibine darı ekilmiş bir memleketin insanlarına böyle hayaller kurdurabilir bir gelişme yaratacaksanız başka ama biliyorsunuz, sizin seçilmenizi isteyenler her şeyin aynen devam etmesini de istiyorlar.  Hayalleri geniş insanları kesip biçmeyi, bilgili insanları toplum dışına atmayı sürdürmek, kadroları cehaletin özgüveniyle doldurup işgal etmek ve insanlarımıza, öldürmeye odaklı bir hayatı ilelebet dayatmak istiyorlar. Demiştim ya sizi de size bunu yaptırabileceklerine inandıkları için istiyorlarmış.

Peki siz, “Beni niye istiyorlar?” sorusunu kendinize sordunuz mu hiç?

“Bu insanların gözünde beni diğer adaylardan daha kıymetli kılan ne?” diye sordunuz mu?

Sorsanız keşke!

Hayat ve devlet tecrübeniz mi?

Eğitiminiz mi?

Tek adam olmaya uygun oluşunuz mu?

Hiçbir zaman kendilerine rakip bir Türkiye istemeyen gelişmiş ülke elçileriyle iyi ilişkileriniz mi?

Sizi kendilerine merdiven yapabileceklerine ve kariyerlerinde yükselebileceklerine inanmaları mı?

Nedir? Hangisidir?

Ben bilmiyorum, söyleyemem. Benim görebildiğim tek artınız İngilizce biliyor olmanız.

***   

Esasında şu anda bulunduğunuz yere öyle yakışıyorsunuz ki… Ama ne yazık ki bunun farkında değilsiniz. Farkında olmadığınızı nereden mi biliyorum? Çünkü sizin, İstanbul Belediye Başkanlığı’nın tadını doya doya çıkardığınızı hiç görmedim. İstanbul için yanıp yakıldığınızı da hiç görmedim. Sizi hep daha yüksek bir yerlere hazırlanırken gördüm. Stockholm sendromuna yakalanmışsınız gibi davrandığınız ortamlarda, tek bacağı kırık sandalyelerde gördüm. Seçim mitingleri gibi mitingler yaparken gördüm. Ve her görüşümde, kendinize de bizlere de yazık ettiğinizi düşünüp üzüldüm. 

Ülkemizde yapılan anketlerden etkileniyorsunuzdur muhakkak. Kim olsa etkilenir. Aklınızı çelmek, İstanbul’u elinizden almak için sürekli adınızı öne süren ve sizi şişirip duran o anketler, manipülasyonda çok başarılı anketler. Etkilerinde kalmamak da pek mümkün olmasa gerek, sağdan soldan sürekli bir tezahürat halindeler ve siz hipnotize olmuş gibi duvara doğru koşuyorsunuz. Koşarken de neyin ne, kimin kim olduğunu gözden kaçırıyorsunuz. 

İstanbul’u çok severim ama artık İstanbul’da yaşayamıyorum, boğuluyorum İstanbul’da.  Siz seçilince içime bir umut dolmuştu. İstanbul’u tekrar yaşanabilir bir yer yapacağınıza inanmıştım. Hâlâ inanıyorum. Ama siz çoğunlukla, İstanbul dışında her şeyle meşgul görünüyorsunuz. Bu, herkes gibi, beni de hayal kırıklığına uğratıyor, her gün biraz daha.

Ben olsam, size siyaset yolunda yükselme yolunu açan kişilerle değil, sizi siyasi yasaklı yapmak için uğraşanlarla nasıl mücadele edeceğimi düşünüp planlardım. Yine de tercih sizin elbette. Ama şunu eklemeden de edemeyeceğim: Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimalini gözden kaçırmamak iyidir. Çünkü bu halkın, çıktığı kabuğa sırtını dönenleri cezalandıran bir alıcı kuş yanı ile insanı hayrete düşüren bir bilge yanı vardır.

Yazdıklarımı, vatanını ve İstanbul’u çok seven, vatanının düştüğü halden dolayı -abartı değil hiç- sahiden kahrolan, vatanının iyi şeylere layık olduğuna inanan, zamanı geldiğinde sizi de meclise göndermekten onur duyacak olan, ama şimdi İstanbul’da kalmanızı dileyen ve sadece ve sadece bu ülkenin iyiliğini düşünüp çare arayan milyonlarca vatandaştan birinin dışa vuran kaygıları sayın; bu milyonlarca insanla empati yapmayı deneyin. Buna rağmen, “Bana ne sizin kaygılarınızdan!” derseniz de bu mektubu okumadığınızı varsayın olur mu?

Uzun oldu, kusura bakmayın.

Selam eder, gözlerinizden öperim.

Aysel Korkut

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 35 96
2. Fenerbahçe 35 90
3. Trabzonspor 35 58
4. Başakşehir 35 55
5. Beşiktaş 35 54
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 35 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 35 48
10. Antalyaspor 35 45
11. A.Demirspor 35 44
12. Samsunspor 35 42
13. Kayserispor 35 41
14. Ankaragücü 35 39
15. Karagümrük 35 37
16. Konyaspor 35 37
17. Gaziantep FK 35 35
18. Hatayspor 35 34
19. Pendikspor 35 33
20. İstanbulspor 35 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 33 72
2. Göztepe 33 69
3. Sakaryaspor 33 57
4. Bodrumspor 33 56
5. Ahlatçı Çorum FK 33 56
6. Kocaelispor 33 55
7. Bandırmaspor 33 50
8. Boluspor 33 50
9. Gençlerbirliği 33 50
10. Erzurumspor 33 44
11. Manisa FK 33 40
12. Ümraniye 33 40
13. Keçiörengücü 33 39
14. Tuzlaspor 33 37
15. Adanaspor 33 36
16. Şanlıurfaspor 33 35
17. Altay 33 9
18. Giresunspor 33 7
Takımlar O P
1. Arsenal 36 83
2. M.City 35 82
3. Liverpool 36 78
4. Aston Villa 36 67
5. Tottenham 35 60
6. Newcastle 35 56
7. Chelsea 35 54
8. M. United 35 54
9. West Ham United 36 49
10. Bournemouth 36 48
11. Brighton 35 47
12. Wolves 36 46
13. Fulham 36 44
14. Crystal Palace 36 43
15. Everton 36 37
16. Brentford 36 36
17. Nottingham Forest 36 29
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 36 24
20. Sheffield United 36 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 34 87
2. Girona 34 74
3. Barcelona 34 73
4. Atletico Madrid 34 67
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 34 54
7. Real Betis 34 52
8. Valencia 34 47
9. Villarreal 34 45
10. Getafe 34 43
11. Deportivo Alaves 34 41
12. Sevilla 34 41
13. Osasuna 34 39
14. Las Palmas 34 37
15. Celta Vigo 34 34
16. Rayo Vallecano 34 34
17. Mallorca 34 32
18. Cadiz 34 26
19. Granada 34 21
20. Almeria 34 17

Gelişmelerden Haberdar Olun

@