25.01.2023, 09:53

İmamoğlu mu? Fotoroman Süleymanlar mı görevinden alınmalı?

"Uzak bir ülkede… Belki de bir sokak ötede. Darmadağın bir evin kirli yer yatağında genç bir kadın yatıyor. Kısa hatasından çok daha yaşlı görünen yüzünde uzun kirpikleri donuk yeşil gözlerinin üzerine devriliyor. Can çekişen göz kapakları diriliyor. Tavana bak dışında mecali yok. Henüz bir yaşına basmamış bebeğinin çığlık çığlığa ağladığını duyuyor. Açlıktan, susuzluktan ölecek yavrucak. Damarlarında gezen zehir eskiden zevkti. Sonra etini kemiren bir yoksunluk, azap oldu. Böyle olmamasını çok isterdi. Çok geç.

Serum lastiği sarılı kolunda damarları küçük deliklerle dolu. Kumral saçlarının dağıldığı yastığa gömülüyor zihni. Ne zamandır bir doz kadar yakın yaşıyordu ölüme. Uyanabilmeyi umarak gözlerini yumdu. Kulağında aç bebeğinin haykırışı yankılanıyordu. Anneyi yavrusunun katili yapacak bir zehirdi kanında dolaşan.

5 gün sonra kapıyı açan polisler, aşırı dozdan ölmüş annenin ve bebeğin cesedini buldu. Her yıl Avrupa’daki 9 bin aşırı doz ölümümden sadece bir örnek ve 3 gün sonra unutulacak küçük bir gazete haberiydiler.

Kadının yanı başındaki gramlık poşet milyarlarca dolar dev uyuşturucu ağının ulaştığı son duraktı.

Çok uzun bir yolculukla geliyordu ölüm"

(Timur SOYKAN, Baronlar syf.15 )

***

Böylesi hüzün dolu bir giriş yapmak; yaşantımızın günlük akışı içinde hissettiğimiz ama bire bir göremediğimiz acı tarafın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine basa basa vurgu yaptığı baronların şehir şehir evlere sıkıştırdığı tabloyu, gözler önüne sermekti.

Belki uzak belki yakın sayabilirsiniz: Malta’da bir Türk kızı Pınar Kaya, kafeteryada oturup kahve içerken, uyuşturucu kullanmış birisinin kafeteryaya girerek ezmesi sonucu hayata gözlerini yumdu. İşte o adama uyuşturucunun gittiği duraklardan biri de maalesef bizim ülkemiz.

Jandarmanın da İçişleri Bakanlığı’na bağlandığı için tüm ülke giriş ve çıkışlarında sorumluluğu bulunan bakanın, İstanbul baron yerleşkesine dönmüşken, ülkede bu acıları yaşatması nedeniyle hemen yapması gereken görevinden affını dilemek. Ancak o, İmamoğlu’nu görevden el çektirmek işiyle meşgul.

Devlet görevlileri ve sorumluluk sahipleri sorumluluğunu yerine getirmez ise bilinen boşlukta; rüşvetçiler, mafyalar ve baroncuklar "gemicikleriyle" doluşuyorlar.

Buraya bir rüşvet çarkının nasıl kırıldığını Lütfü paşamın kaleminden aktaracağım.

“Bir zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır.”

İnsanoğlu mesleğini yaparken, hiç de akla gelmeyen olaylarla karşı karşıya geliyor. Bu tür olaylar hepimizin başından gelip geçiyor.

Eğer yazılmaz ise zamanla unutulup gidiyor..

Boşuna, "Söz uçar, yazı kalır" dememişler.

Ayrıca devlet çarkı bazı kurumlarda nasıl çalışıyor, bilinmesinde yarar vardır diye düşünüyorum.

Acaba her şey dışarıdan görüldüğü veya işitildiği gibi mi?

Onu, yaşadığım bir olayla anlatmaya çalışacağım.

***

1985 yılında Hakkari’den Burdur’a tayin oldum. Göreve başladıktan sonra önce ilin garnizon komutanı ve ilin valisiyle tanıştım. Bir süre sonra da ilçeleri tanımaya çıktım.

İlçe jandarma komutanlıklarına gittiğimde, kural olarak o ilçenin kaymakamını da ziyaret ederdim.

Böylece onları da tanımış olurdum. Onlarda şehre geldiklerinde mutlaka iade-i ziyarete yaparlardı.

Benim unutamadığım, Bucak ilçesi kaymakamı Elazığ - Maden’li Aydın Arslan’da bunlardan biriydi.

Bu arkadaş mesleğinde çok başarılı olmuş, zamanla çeşitli illerde valilik ve son olarak da valiler için en büyük makam olan, OHAL Bölge Valiliği yapmıştı. O zamanlar Bölge Valiliğine bağlı tam 13 vilayet vardı.

Varın bölge valiliğinin büyüklüğüne siz karar verin.

İlk Bölge Valimiz de İstanbul eski valisi rahmetli Hayri Kozakçıoğlu’dur.

Tekrar konuma döneyim.

İşte ben bahsini ettiğim kaymakam Aydın Arslan’ı ziyaret edince, bir ay kadar sonra O’da bana ziyarete geldi. Biraz sohbetten sonra birçok ortak arkadaş bulduk. Bunlardan biriside ilimiz emniyetinde görevli, önemli bir şube müdürüydü.

Aydın bey Burdur’a geldiğinde üçümüz mutlaka ya yemekte, ya da benim makam odamda buluşurduk. İkisi Elazığlı, ben de Erzincanlı olunca, yaşadığımız toprağı konuşur hasret giderirdik.

Kendilerinden yaşça büyük olduğumdan ve biraz da yakınlıktan olacak bana bazen 'Abi' bazen de yeri geldiğinde 'Binbaşım' diye hitap ederlerdi.

Günlerimiz, üçümüz bir araya geldiğinde çok güzel geçerdi.

İzleyen günlerde işte bu kaymakamız Aydın bey, beni telefon arayarak yarın Burdur’a geleceğini ve ehliyet için direksiyon sınavına gireceğini söyledi.

Telefonda "Abi sınavım 10 30’da, bitince buluşalım" dedi ve ben de olur dedim ve randevulaştık.

Dediği saatte gelmiş ve sınavına da girmişti. Sınavdan çıkınca saat 11 30’da bana geldi. Odama girdiğinde kendisini biraz hüzünlü, biraz da stresli gördüm. Gördüm ama hiç bozuntuya vermedim.

Hayırlı olsun, sınav nasıl geçti diye sordum.

Bu sefer daha bir yüksek sesle, "sınıfta bıraktılar Abi" dedi.

Kızmıştım, yahu nasıl olur bir kaymakama "sınavda kaldın derler" diye tepki gösterdim.

Bana doğru eğilerek, "Efendim neymiş, birinci sınavımda ehliyet verirlerse torpil dedikodusu çıkarmış. Onun için İkinci sınavda vereceklermiş. Böyle söylediler. Olur mu böyle bir şey? Başarılı değilsem vermeyin kardeşim! Ama başarılı isem bu bahaneyi asla kabul etmiyorum dedim. Üstelik bir de benden özür dilediler iyi mi!" dedi.

Kaymakam bey böyle söyleyince ben de çok kızdım. Olur mu öyle şey kaymakam bey? Sen şimdi ilçeye (Bucak) gideceksin. Orada ehliyet sınavın nasıl geçti diye yanında çalışan amirler, memurlar soracaklar. Kazanamadım mı diyeceksin? Bu yaptıkları çok ayıp bir şey. Böyle bir şey olacağını bilseydim, önceden önlemini alırdım. Keşke düşünebilseydik.

Her neyse geçmiş olsun. İkincisinde alırız inşallah dedim.

"Yok Binbaşım, artık ben burada sınava girmem, dosyamı da geri isterim" dedi.

Öğle vakti olmuştu. "Artık kafana da bunu fazla takma, üzülmene de gerek yok. Haydi Orduevine yemeğe gidiyoruz" dedim.

Yemeğe gittik, fakat yemekte bizim Aydın beyin canı çok sıkkın. Restoranda işimiz bitti, kahve için salona geçtik.

Kahveler geldi, güzel güzel içiyoruz. Bir kaç fırt aldıktan sonra, kahve fincanlarını sehpanın üzerine koyduk.

Aydın bey, "Yahu Abi buraya kadar geldim, Vali beye de gitmem gerek. Gitmeden olmaz. Gidince de mutlaka sınavı soracak, ne diyeceğim ben?"

Ben de kendisine, "Dedikodu olmasın diye, birinci sınavda prensip olarak başarısız sayıyorlarmış, ama ikinci sınavda ehliyetimi vereceklermiş dersin" işin içinden çıkarsın dedim. Bu önerim aklına zor yattı ama, başka çaresi de yoktu.

"Tamam Binbaşım, dediğin gibi olsun, doğrusu neyse onu söyleyeceğim" dedi.

Ve birlikte Orduevinden ayrıldık. O Valiliğe gitti, ben de Jandarma komutanlığına...

Ama bu olay kaymakam beyin çok ağırına gitmişti. Olayı unutacak gibi değildi.

Olabilecek gelişmeleri merakla beklemeye başladım.

Ehliyet için gelecek mi, yoksa gelmeyecek mi diye.

Ben böyle beklerken, aradan iki ay kadar bir zaman geçmişti.

Yine kaymakam bey beni arayarak, "Abi yarın saat 14 00’de Vali beyin makamında Emniyet Müdürü ile buluşacağız, gelir misin?" dedi.

Gelirim ama emrivaki olmasın, benim de geleceğimi vali beye söyler misin? dedim.

"Tabii ki söyleyeceğim. Vali beyin sana güvendiğini biliyorum. Onun için gelmeni istiyorum" dedi.

Tamam dedim ve görüşmeyi bitirdik.

Valimiz de önceki anımda bahsettiğim, bakanları birlikte karşılamaya gittiğimiz Sn. İsmail Günindi idi. Yani bakanları bile karşılarken devlet kurallarını sıkı sıkıya uygulayan bir Vali. Tam bir devlet adamı.

Ve kaymakamla konuştuğumuz gibi, İkinci gün Valili kaleminde buluştuk. Ve saat 14.00’de makama girdiğimizde, Emniyet Müdürü de bizden önce gelmiş, Vali beyle sohbet ediyorlardı.

Biz de makam odasına geçip, uygun bir yere oturduk.

Vali bey çok kısa olarak İlin genel sorunlarından bahsetti. Sonra Aydın Arslan beye, "Kaymakam bey senin ehliyet işin ne oldu?" diye sordu.

Kaymakam bey, "Sn. Valim direksiyon sınavında kaybettim" dedi.

Bunun üzerine Valimiz, Emniyet Müdüründen konu ile ilgili bilgisinin olup, olmadığını sordu.

Emniyet Müdürü, "Sn. Valim ikinci sınavında Kaymakam bey ehliyetini alacak ve ehliyette de Burdur Em. Md.lüğü yazacak. Merak edilmesin, bundan da onur duyacağız" dedi.

Emniyet Müdürü’nün bu sözü üzerine Kaymakam, yavaşça yan dönerek, "Müdür bey, Burdur’dan Bucak Kaymakamlığına kadar olan yola altın döşeyin, ben yine o yoldan geçip, size gelmem bunu bilesiniz. Ayrıca istemiş olduğum dosyamı da hemen iade edin" dedi.

Bu tepkiyi beklemeyen müdür odada buz kesti.

Oluşan bu havayı, Vali Bey bir örnek vererek dağıtmaya çalıştı.

"Müdür bey, ben İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulundayken Ağrı’ya denetlemeye gitmiştim.

Emniyet Md.lüğünü denetlerken, Em.Md. bana ehliyet vermek istedi. Çok iyi araba kullanamadığımı söyledim."

Hepimiz Vali beyin sözü nereye bağlayacağını merak ediyorduk.

O, konuşmasına devam ederek, "Emniyet Müdürü bana bir memur vereceğini, onun beni çalıştıracağını ve yeterli bir seviyeye getireceğini ve sonunda ehliyetimde de Ağrı Emniyet Müdürlüğü yazılacağını söyledi.”

Vali bey sonra bana da ehliyeti nasıl aldığımı sordu. Ben de "bir seferde İzmir’de aldım" dedim.

Bunun üzerine Vali bey, "Benim ehliyetimde şimdi Ağrı Emniyet Müdürlüğü yazıyor" dedi.

Müdür bey alacağı mesajı almış, ama iş işten geçmişti.

Ortamda soğuk bir hava esmişti. Daha fazla beklemeden ayrıldık.

Kaymakam bey diyeceğini demişti ve olanlardan çok mutluydu.

Ve uzatmadan asıl konuma geleyim.

İzleyen günlerde, Alay Komutanımız "Lütfi, Vali bey seni saat 14 30’da yanına çağırıyor" dedi. "Hayırdır ne olabilir" diye sordu. "Bilmiyorum komutanım, dönünce ayrıntılı olarak size anlatırım" dedim.

Söylememe gerek var mı bilmiyorum. Vali beyin bir çok şeyi benimle paylaşması, hem komutanımızı ve hem de Emniyet Müdürünü çok rahatsız ediyordu.

Bazen de üstü kapalı bunu dile getiriyorlardı.

Ancak Komutanım olan Albay benim sicil amirimdi.

Benden bir şüphe duymasını istemem.

Aldığım talimat üzerine, tam saatinde Vali beye gittim. Tek başına beni bekliyor buldum. Oturur oturmaz, "Hemen eve git, sivil elbiselerini giyin gel. Kravat filanda takma" dedi.

Evime gittim, denildiği gibi spor ayakkabılarımı ve sokak kıyafetimi giyerek geldim.

İçeriye girdiğimde masanın üzerinde demet demet paralar, yanında da rakamlar yazılı beyaz kağıtlar gördüm.

Bana, "Binbaşım buradan bir demet para çek" dedi. Çektim, "yanındaki beyaz kağıtlarda paraları seri numaralar var, kontrol et" dedi. "Ettim birbirini tutuyordu. Tamam Valim numaralar birbirini tutuyor" dedim.

Merak içindeydim.

Şaka yollu, bu kadar parayı ne yapacağız Sn. Valim dedim.

"Bak Binbaşım" dedi, "Bir zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır. Onu test etmeye gideceğiz. Sadece ikimiz" dedi.

Zilin düğmesine bastı, bir vatandaş içeri girdi.

İçeri giren vatandaş uzun zamandır ehliyet alamayan biriymiş. Kendisinden alacağı ehliyete karşılık para isteniyormuş. Vali bey de bunu duyunca iddiasının ispatını istemiş. İhbarcı da Vali beye "Ben paraları götürüp, teslim edeceğim, siz de gelin yakalayın" demiş. Para teslim yeri de otogar yakını, ana yol üzerinde, şehrin biraz dışında Konak Oteli.

Parayı burada vereceğim, "Gelin yakalayın" demiş.

Gördüğüm paralar ve numara tespit tutanakları da bu operasyon içinmiş.

Ve sayılan paraları çantaya koyup, ihbarcının eline verdik. Bu işlem bittikten sonra önce ihbarcıyı dışarı çıkardık. Arkasından biz çıktık. Kimse tanımasın diye, şehrin en alt ve en uzak yerinden gidiyoruz. İhbarcıyı da 30-40 metreden ve peşinden takip ediyoruz. Bazen de Vali beyle kol kola yürüyoruz. 30-40 metre kadar da önümüzde ihbarcı gidiyor. Biz de arkasından.

Vatandaş tembihli. Otele girecek, bekleyen kişilere rüşveti verecek ve hemen dışarı çıkıp "Tamam" diye bize işaret çakacak. Biz de hemen içeri dalacağız.

Aynen böyle oldu. İhbarcı otele girdi, paraları sayarak memurlara teslim ettikten sonra, dışarı çıktı ve bize "Verdim" diye işareti çaktı.

İşareti alır almaz hemen Vali beyle otele daldık.

Girdiğimizde memurlar ve resepsiyon görevlisi paraları sayıyorlardı. Bizleri karşılarında görünce tam anlamıyla "Şok" oldular.

O an içimden Allah kimseyi bu duruma düşürmesin dedim.

Ben böyle düşünürken Vali bey, "Çantayı, paraları ve sonradan çıkardığımız tespit tutanaklarını ortadaki sehpa üzerine koyalım" dedi.

Resepsiyon görevlisinden de Emniyet Müdürünü bağlamasını istedi.

Telefon bağlandı, Vali bey, Emniyet Müdürüne olayı çok kısa olarak anlattı ve hemen bir ekiple gelmesini istedi.

Gelen Emniyet Müdürüne, bu operasyona mecbur kaldığını, "keşke böyle olmasaydı" dedi.

Paraları ve numaralarını tespit ettiğimiz tutanakları çantasıyla birlikte gelen ekibe teslim ederek ayrıldık.

Vali bey, "Binbaşım haydi gidelim bir çay içelim" dedi.

Gittik ve orada bana, "Binbaşım bu işi biz mi yapacaktık? Çok uyardım dikkate alınmadı" dedi.

Biliyorum ayrıca kaymakamın direksiyonda haksız yere başarısız sayılmasına ve ilçede küçük düşürülmesine çok kızmıştı.

"Neymiş efendim, kaymakama bir seferde ehliyet verilirse dedikodu çıkarmış, beni de buna inandırmaya çalışıyorlar" dedi.

Sözün bitiminde, "Binbaşım, zincirin en zayıf halkası sağlam mı değil mi? diye test ettik ve gerçeği hepimiz gördük" dedi.

Ben de, Sn. Valim sanıyorum sizin "Müfettişlik günleriniz aklınıza geldi" dedim. "Olayı baştan sona iyi planlamışsınız. Onun için başarılı oldu. Tebrik ederim" dedim.

ve sohbetten sonra yanından ayrıldım.

Gidince olayı Albay olan Komutanıma ayrıntılı bir şekilde anlattım. Beni dinledi ancak, bu olayı sanki önceden biliyor da, kendisinden saklamışım gibi, imalı br konuşma yaptı. Kendisini dışlanmış hissediyor, zaman zaman benden bunun acısını da çıkarıyordu.

Neyse, sabah oldu mesaiye gelip, çalışma masama geçtim. 20 dakika sonra kaymakam Aydın Arslan aradı. Tabii ki operasyonu duymuş. Telefonda, "Binbaşım dün neler olmuş öyle?" dedi.

Ben de kendisine, "Tarih bir gün, bu ülkede ilk defa bir vali, bir binbaşı ile birlikte, rüşvet operasyonu yaptı" diye yazacak dedim.

O’da bu sözüme karşılık, "Binbaşım, yaptığınız bir keşif, bin rapora bedeldir" dedi.

Mutluydu...

Çünkü haklı çıkmıştı.

Sonra neler oldu? O da başka bir güne kalsın.

Saygılarımla...

Lütfi Algün
E.J.Alb.

***
Sevgiyle, sağlıcakla kalın…

Yorumlar (0)
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. Liverpool 34 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 32 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@