02.05.2020, 13:30

Bahçeler, Bitkiler, Mutluluklar

Geçtiğimiz haftaların birinde Cumhuriyet’te Mine Söğüt, "Coğrafya Değil, Asıl Felsefe Kaderdir" başlıklı yazısının bir yerinde "(…) Sonra bir gün beklenmedik bir şey oldu. Zenginlerin, yoksulların, orta sınıfların ve sağ iktidarların güvendiği dağlara karlar yağdı", diye yazıyordu.

Tam da Corona’nın ortalığı kırıp geçirdiği şu günlerde olan biteni özetleyip, önümüze bir yol haritası koyuyordu sanki. Bu harita biraz insanoğlunun doğaya ettiklerini, biraz yöneteceğim diyen muktedirlerin hak hukuk ve demokrasi dinlemeyen tavırlarına tepkiydi.

Sağlığın da virüsle mücadele etmenin de sonuçta dolanıp geldiği yer doğaya saygı, insana saygı ve her alanda demokratik olmaktan geçtiğini hepimiz biliyoruz.

Çünkü her mücadele ortak ve dayanışma içinde yapıldığı takdirde başarıya ulaşır, bu binlerce kez ispatlanmış bir gerçek değil midir?

O halde; bende para var, güç var, teknoloji var; “Ben tek başıma yönetirim diyenler”

İşte bunlarla başımız dertte.

Yazı da zaten bu yanlışı irdeliyor, bize bunu göstermek istiyordu.

Tabii anlayana…

Yazıda bir başka şeyin doğaya dönüşün de altını çiziliyordu.

Zaten yaşadığımız pratikler bunu gösteriyor; kimimiz evde ekmek yapmanın yollarını arıyor, kimimiz sayısız ot çeşidinin peşinde gurme olma yolundaki hünerlerimizi sergiliyor, hatta evde saçlarımızı bile kendimiz kesiyoruz.

Uzaktan baktığımız bahçelerimiz birden kıymete bindi, orada değişik bitkiler, fide çeşitleri yetiştiriyoruz.

Kendi domateslerimiz, bir iki tavukla yumurta ihtiyacının karşılanması…

Bunları uzatmak olası, ben de epeydir bu doğal yaşamın tamamını değil, ama bunun en azından bir kısmı olan bahçe konusunu dilime dolamış bahçe ile insan ve toplum arasındaki ilişkiyi kendimce araştırıyordum.

Üstüne geldi desem yeridir.

Okuyanlar bilir, Hatay semtini anlattığım kitabımda, Selim İleri’nin bir yazısında, bir romanda bahçeleri, kırları, yeşili anlatmanın anlatana da okuyana da mutluluk verdiği bölümünü almış, Hatay’ daki evlerin nerdeyse çoğunun bir arka bahçeye sahip olmalarını bu açıdan mutluluk verici bir durum olarak nitelemiştim.

Mine Söğüt te doğal yaşamdan kopuşu, köyü gözden çıkaran anlayışı eleştirirken haklı olarak yaşamı sorgulamayan, muktedirlerin her dediğini kabullenen bunu bir kader olarak gören kesimleri uyarıyor:

"Ben köyümden şehre geliyorum, çok güzel oluyor, kentleşiyor, gelişiyoruz." tadında cümleler kuran bizleri, öngörüsü olmayanları yeriyor.

Geri kalmışlığın suçunu çoğunlukla coğrafyaya yükleme alışkanlığımız kadar, nasıl yönetildiğimizi sorgulamayan ‘yönetim felsefesi’nin de terazinin kefesinde tartılmasını istiyor.

İşte hayat bunu size gösterdi, diyor.

Köyü; tarımı, bağı, bahçeyi terk etmenin ne demek olduğunu hepimiz gördük…

Evet, korona virüsü ile hayat bunu hepimize gösterdi.

***

Şimdi gelin şu bahçe konusuna biraz daha yakından bakalım:

Selim İleri’nin bahçe, Cemal Süreya’nın kahvaltı arasında kurduğu mutluluk ilişkisine benzer bir ilişkiyi Stefan Zweig, İngilizlerle bahçeleri arasında kuruyor.

Yazdığı makalede İngilizlerin bahçede çalışmasını yararlı olarak değerlendiriyor, bu ev dışı etkinliğin onlarda dayanışma ruhunu geliştirdiğini, zenginle yoksul arasındaki mesafe farkı aza indirdiğini, hatta ‘İngiliz serinkanlığı’ nın buradan kaynaklandığını belirtiyor.

Bu tezini şöyle kanıtlıyor: Avusturyalılar 1914’de savaş ilanını coşkuyla karşılar oysa 1941’de göçmen olarak bulunduğu İngiltere’ nin küçük bir kasabasında Bath’ da Alman Faşizmine karşı ilan edilen savaşta kasaba halkı umursamaz bir tavır takınır.

İşte bu İngiliz serinkanlılığıdır Zweig’a göre.

1914 yılında Savaş ilanı ile Avusturyalılar sokağa dökülür, “Viyana sokakları evlerden kendilerini dışarı atanların coşkularıyla, oluşturulan konvoylarla” dolup taşar, Zweig bunu “Dünün Dünyası” ında anlatır.

İngilizler ise savaşı umursamaz, serinkanlı yaşamlarından hiçbir şey kaybetmez.

Peki bu serinkanlı tavır nerden kaynaklanır?

Zweig bunu İngilizlerin bahçeyle, toprakla uğraşısına dayandırır.

“İmkansız Sürgün” de yazan George Prochink’ de “Zweig, Büyük Britanya’ da kendi zihnindeki demokratik kırsal yaşamın bir çeşitlemesini bulmuştur.”diyerek Zweig’ a hak veririr.

Kısaca Zweig, Britanyalıların sakin olma hallerini, demokratik geleneklere sahip çıkmalarını bahçe ve kırsal yaşamla iç içe olma durumuna bağlar…

***

“Kendine Ait Bir Oda” da ise Wirginia Wolf, bu kırsal yaşamı hiç de olumlamaz, 18 yüzyılda orta sınıfın gelişmesiyle kadınların şiir ve roman yazdığını; gelgelim yazan kadınların kadın olmalarından dolayı evin içinde bir odaya bile sahip olmadıklarını hüzünlü ve sitayişle anlatır.

Bu olanaklar o kadar kısıtlıdır ki odanın olmamasını geçelim, kadın yazar zihinlerde yer etmediği için yazdıkları ayıplanır, telif ücreti asla bir kadın için düşünülemez…

Jane Austen, Charlotte Bronte, George Eliot, Emily Bronte hep bu kaderi paylaşır, kendilerine dayatılan dar bir hayat’ın cenderesini yaşarlar.

Wolf, buna; eğer Charlotte Bronte’nin biraz parası, başka şehirlerde başka hayat ve karakterleri tanıma olanağı, bir de yazabileceği evin salonundan başka bir odası olsaydı, bir romancı olarak ‘sıkışık kalmış bir yaşamdan’ daha geniş, daha zengin konuları romanına alır ve yazardı, diyerek yargısını beliriyor.

“Dehasını uzak tarlalara dalıp tek başına hayal kurarak tüketmiş…” olmazdı diyerek isyan ediyor.

Ağacın, doğal yaşamın, yeşilin ve Zweig’in deyimiyle demokratik kırsal yaşamın daha çok bireylerdeki etkilerine baktık.

Peki, daha geniş açıdan nedir durum?

İsterseniz Cumhuriyetin kuruluş günlerine gidelim:

Ankara başkent ilan edilmiş yeni bir ulus devletin şahlanışı her yanı kaplamıştır. Yeni kurumlar oluşturuluyor, ekonomik alanda yeni işletmeler kuruluyor, her yanda müthiş bir coşku…

Ancak bir ağaç ve peyzaj sorunu vardır ortada, çünkü Ankara bozkırın ortasında bir şehirdir ve burada gelişmeyi, yeniliği ve devrimciliği temsil eden bir kent yaratılması söz konusudur.

Süavi Aydın’ın Ankara’yı anlattığı makalesinde bu serüven çok güzel anlatır.

Yeni kurulan cumhuriyet kadroları; ağaç, yeni bir peyzaj, yeşil ve dolayısıyla tarımı diğer kalkınma araçları gibi görmüş bu alanda da Osmanlı ile arasındaki yarışmayı lehine dönüştürmek istemektedir.

Çünkü egemen Osmanlı zihniyetinde ‘bozkır’ gelişmemiş olmayı temsil ediyor. Öyle ki 1920’ lere dek coğrafya olarak İstanbul ve Rumeli yeşili barındırdığı için gelişmiş olmanın ana eksenine oturtulmuş, Anadolu ve Arap yarımadası ağaç ve orman azlığından dolayı çöl olarak görülmüş ve dolayısıyla taşra olarak zihinlerde yer etmiştir.

O halde yeni Cumhuriyet bu algıyı silip yerine gelişmişliğin temsili olarak yeşillendirme, orman alanları açma seferberliğine girecektir.

Nitekim açılan orman alanları, uygun ağaç saptanarak şehrin yeşillendirilmesi, botanik bahçelerinin kurulması, yeni peyzajlar, daha sonra tarımsal işletmelere örnek olsun diye Atatürk’ün girişimiyle başlatılan “Atatürk Orman Çiftliği” gibi çabalar hep bu kurucu zihniyetin kalkınma hamlelerine örnek gösterilebilir. Görüldüğü gibi kalkınmanın içeriğine sanayi ve ticari alandaki gelişmeler alındığı gibi yeşil, orman, ağaç, şehri peyjazla süslemek de alınmıştır.

Bu yıllarda bilindiği gibi Finlandiya’ yı oradaki yeşili ormanı anlatan yayınların yaygınlaşmasını da gene bu anlayışın dışa vurumu olarak görmek gerekir.

***

Geçtiğimiz aylar içinde birkaç genç arkadaş İzmir’de selluka yetiştirilmesini özendirmek için belediyeye gelmiş tesadüfen bana da uğramışlardı.

Gelenleri birkaç ziraat mühendisi arkadaşa, belediyenin parklar müdürlüğüne gönderdim ama olumlu bir sonuç çıkmadı.

Sonra düşündün Cumhuriyeti kuran zihniyet Ankara’ yı yeşillendirmek için çırpınmış, dış ülkelerden uzmanlar getirmiş; hangi ağaçlar Ankara iklimine uyar, hangi tip iğneli yapraklar orman oluşturmada toprakla uyum sağlar diye gecesini gündüzüne katmış.

Ya şimdi?

Ben kırk yıldır İzmir’ deyim, İzmir iklimine hangi ağaç türünün seçildiği, hangi bitkilerin şehri temsil edeceği gibi konularda yürütülen bir tartışmaya tanık olmadım.

Böyle bir tartışmayı anımsamıyorum.

Ya uzmanlar bu işe kafa yormuyor, ya da onlar seçiyor, birkaç yetkili onay veriyor dolayısıyla toplumun haberi olmuyor.

Sonuçta İzmir peyzajına, ağaçlandırılmasına, yeni bir peyzaja bence ihtiyaç var ve bu yapılmalı.

Geçen gün Can Dündar’ın bir yazısında yasemin kokan Ankara sokaklarından söz ediliyordu.

Ya İstanbu’u bahar aylarında kuşatan erguvanlara ne dersiniz?

Peki İzmir için böyle bir çiçek var mı, adı geçince İzmir’i çağrıştıran bir çiçek…

Ben bilmiyorum.

Bilen varsa söylesin…

Yorumlar (1)
Mutlu selçuk 4 yıl önce
Kalemine sağlık ağabey.
17
parçalı bulutlu
banner17
Günün Karikatürü Tümü
Günün Anketi Tümü
Bergama İl Olmalı mı?
Bergama İl Olmalı mı?
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14

Gelişmelerden Haberdar Olun

@