Ajans Bakırçay
2025-09-12 09:18:12

Yoksulluktan yoksunluğa savrulan bir ülke

Hasan Zeki Sungur

12 Eylül 2025, 09:18

Yoksul; “Geçinmekte çok sıkıntı çeken, geçimini güçlükle sağlayan (kimse, toplum, ülke); yoksuz, yokluklu, çulsuz, varlıksız, variyetsiz, yok yoksul, fakir, fukara, beş parasız, parasız, sersefil, zengin, varsıl karşıtı.”

Türk Dil Kurumu sözlüğünde Yoksul ’un kelime anlamı bu şekilde verilirken bir diğer devlet kurumu olan TÜİK ise yoksulluğun ağustos ayı rakamlarını açıklamış ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırmasında’. Araştırmaya göre Gıda, giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen “yoksulluk sınırı” 88 bin 310 lira olarak hesaplandı.

TÜİK Yoksulluk ve Yaşam Koşulları 2024 istatistiklerine göre yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranı yüzde 29. Yani 85 milyon nüfuslu ülkemizde yoksul sayısı 25 milyon neredeyse her üç kişiden biri yoksul.

Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre Türkiye Avrupa ülkeleri içinde yoksullukta birinci olurken işsizlik, enflasyon, faiz oranı ve milli gelir gibi ekonomik göstergelerin esas alınarak hesaplandığı Dünya Sefalet Endeksi’nde Türkiye ilk 10 ülke arasında yer alıyor…

Asgari ücretin 22 bin 104 lira, en düşük memur maaşının 47 bin 520 lira, en düşük emekli aylığının 16 bin 881 lira olduğu bir sistemde yoksulluğumuzun Avrupa ve Dünyada tescillendiği acı gerçeğinden bir başka gerçeğe göz atalım…

Yoksun; Belli bir şeyden kendisinde olmayan, belli bir şeyin yokluğunu çeken; mahrum.’ TDK sözlüğünde açıklanan kavramı çok boyutlu olarak yaşadığımız siyasi, adalet, eğitim, sosyal ve kültürel olayları değerlendirerek ’yoksun bırakılma’, ‘var olanı yok etme’ çerçevesinde “Yoksulluktan Yoksunluğa” savrulan bir ülkenin perperişan halini görelim…

İnsan duygularıyla yaşar, hayatını duygularıyla şekillendirir ve en önemlisi de ‘güven duygusudur.’ Aile, arkadaş ve iş gibi sosyal ilişkilerin merkezinde yer alan bu duygunun ilk çıkış noktası kendisine ve çevresine güvenmesi sonrasında gelen devletine ve kurumlarına olana güvendir. Atatürk’ün “Türk öğün, çalış, güven” sözü özetidir bu duygunun.

Bugün içine yaşadığımız ortamda yoksun bırakıldığımız, var olan güven duygusu giderek yok olmaktadır. Özellikle devlet ve kurumlarına olan güven giderek sarsılmakta ve bir güvensizlik ortamında güven krizine doğru yol alınmaktadır.

Yukarıda incelediğimiz yoksulluk sarmalında var olan maddi yoksunluk da başrolü oynayan TÜİK yanında diğer sivil toplum kurumları sendikalar, ticaret odaları ve ekonomik araştırma kurumlarının açıkladığı rakamlar ve yüzdelerde ki ciddi farkların olması resmi kurumlara olan güven duygusunu kaybettirmekte ve ekonomik sıkıntılar üretici ve tüketici bazında daha da derinleşmektedir.

Sadece ekonomik konularda mı yok olmuştur güven duygusu? Hayır. Veri Enstitüsü’nün hazırladığı Veri Pusulası raporunda yer alan verilere göre toplumun yüzde 53’ü mevcut eğitim sistemine güvenmediğini söylerken lise ve üniversite giriş sınavlarında usulsüzlük olduğuna inananların oranı ise yüzde 63 olarak açıklanıyor. Eğitim sisteminde ki 12 yıllık mecburi eğitimin 4+4+4 olarak değiştirilmesinden sonra bugün gündeme getirilen 4+4+2 sistemi tartışmaya açılırken eğitimde fırsat eşitliği ilkesi hiç gündeme getirilmemekte, eğitim hakkının açıklandığı Anayasanın 42nci maddesinde ki eğitim ‘…Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır…’ ilkesi göz ardı edilerek tarikat ve cemaatlere terk edilmektedir… Ayrıca sahte diploma ve sınavlarda soru çalınması olayları ile eğitim kurumlarına yapılan liyakatsiz atamalar üniversite öğrencilerinin toplumsal çürümeye karşı yaptıkları eylemlere karşı alınan önlemlerle yaratılan kaos ortamı eğitimde güveni yok etmektedir…

Eğitimdeki güven kaybı, sadece eğitimle ilgili bir yoksunluk olarak ortaya çıkmıyor adalet sitemini işleyişindeki çarpıklıklar, yargıya, hukuka ve kurumlarına güven yoksulluğu olarak ortaya çıkıyor…

16 Nisan 2017 de yapılan Anayasa değişikliği halk oylamasında mühürsüz oyların YSK tarafından geçerli sayılarak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile parlamenter sistemin etkinliği yok edilirken tek adam, otokrat sistem giderek parti devletine bürünürken yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bu sistemin buyruğu altına girdi…

Muhalefetsiz bir ülkeyi hedefleyen bu sistem seçilmiş belediye başkanlarının yargı yoluyla görevlerinden alınıp yerine seçilmemiş kişilerin kayyum olarak atanmasından sonra Yüksek Seçim Kurulu tarafından onaylanmış CHP’si 38nci kurultayının iptali için hazırladığı senaryoyu adım adım uygulayarak parti içinde seçilmişlerin mahkeme kararı ile indirilip, partinin seçilmemişlere verilmesi aşamasına geçti…

8 Ekim 2023 tarihinde gerçekleştirilen CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptali için açılan davada mahkeme, mevcut yönetimin görevden alınmasına, 196 delegenin tedbiren görevden uzaklaştırılmalarına, yürüyen kongre sürecinin de durdurulmasına hükmedilmiş İstanbul İl Başkanlığı’na 2024 yılında CHP’den ayrıldığını açıklayan eski milletvekili Gürsel Tekin getirilmişti. Bu konu ile ilgili süreçte polis desteği ile il binasına gelen ancak görevine başlayamayan heyet parti binasının kapatılması ve yeni yerine taşınması ile bir bilinmezlik sürecine girerken gözler 15 eylülde görülecek CHP Kurultayı’nın iptali davasına yöneldi ve bu konuda noktayı koyanlar ise yine akp nin siyasetçileri oldu…

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, CHP İstanbul İl Kongresi’nin iptaline yönelik kararın, CHP Kurultayı’nın iptali istemiyle açılan ve 15 Eylül’de görülecek davayı etkileyecek düzeyde olduğunu söyledi. Mesaj açık ve seçik netti kurultayı iptal edin ve o Kurultayda başkan seçilen Özgür Özel’i genel başkanlıktan alın…

Eğer bu yolla CHP kayyuma teslim edilemezse 2009-2010 döneminde akp İzmir il Başkanı emekli hakim Ömer Kabak yol gösteriyor; ”Ne CHP’nin olağanüstü kurultay kararı (CHP 900’ün üzerinde delegenin imza vermesi üzerine olağanüstü kongre yapılması için Çankaya İlçe Seçim Kurulu’na başvurdu. CHP’nin 22. Olağanüstü Kurultayı, 21 Eylül’de mevcut yönetim hakkında güven oylaması ve Genel Başkan ile PM seçimleri gündemiyle toplanacak.) CHP’nin ne YSK’nın evlere şenlik ilçe kongreleri yapılır kararı bu kaosu çözer. Çünkü İstanbul ve Genel Merkez kayyumları bu kurultay ve kongreleri engelleyecektir. Hukukla olmazsa gukukla engeller.”

Son noktayı ise 2016 yılında, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Dündar ile Ankara Temsilcisi Gül’ün tahliyesine ilişkin, “Anayasa Mahkemesinin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan koyuyor. ‘…Türkiye’de hiç kimse hukukun kapsama alanı dışında değildir. Mahkeme kararlarını eleştirmek ayrı şeydir, tanımamak ayrı şeydir. ‘Ben, mahkeme kararlarını tanımıyorum’ demek, hukuk devletine açıkça kafa tutmaktır…’ dün dündür, bugün bugündür anlayışıyla adalet duygusu yoksulluğunun ifadesi…

30 Ağustos Zafer haftası sürecinde halen mahkeme süreci devam eden Anıtkabir’de üst araması yapılan subayların görüntüleri ve Yeni Akit Haber Müdürü Murat Alan’ın televizyon programında söylediği “Hepsinin burnundan getiriyoruz. O hizaya gelmeyen, omzu çatal bıçak seti apoletli generalleriniz var ya, hepsi eşek gibi Erdoğan’ın arkasında saf tutuyor.” sözleri yeniden gündeme getirilirken ahlak yoksulluğu içinde olanların maç belliydi TSK’yı itibarsızlaştırmaya devam etmek…

Yaşar Kemal’in Ağacın Çürüğü kitabından alıntı ile son söz…

“Şimdi binlerce, yüz binlerce yoksul büzülmüştür kendi içine, kendi yetmeyen sıcaklarına sığınmışlardır insanlar…”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.