Ajans Bakırçay
2021-01-27 17:20:39

Umut Dinlendirme

Aysel Korkut

27 Ocak 2021, 17:20

İnsan vücudu, son teknoloji ürünü makinelerden çok daha mükemmel bir yapıya sahip. Bu mükemmel yapıda muhteşem bir iş bölümü var. Ve bu yapı gece gündüz demeden çalışıyor. İşi durdurma, dükkanı kapatma, eve gitme, uyuma, grev yapma, tatile çıkma vesaire yok. Bu tempoya rağmen hiçbir iş aksamıyor.

Kalp, beyin, mide gece gündüz çalışıyor. Akciğerler, bağırsaklar, dalak, karaciğer… Kas, kemik, kan, ilik… Hepsi. 

Bu organların her biri bir sisteme dahil. Dolaşım sistemi, sindirim sistemi, sinir, boşaltım, kas, kemik… Hepsi tıkır tıkır işliyor.

Çünkü hiçbir organ başka bir organın işine engel olmuyor ve hiçbir organ da işleyişini bilmediği bir başka organın işine burnunu sokmuyor. Hepsi kendi alanında uzman ve haliyle her şey tıkır tıkır işliyor.

Beyin iyi bir yönetici. Kalbin işini yapsın diye kulağı görevlendirmiyor örneğin. Göze, “Bundan sonra sen kulağın işini yapacaksın.” demiyor. Ayak topuğuna kalbin, kalbe de serçe parmağının işini vermiyor. Sonra, sağır da kör de değil. Her bir organın sesini duyuyor, birini diğerinin sesiyle karıştırmıyor, hiçbirisine kulağını tıkamıyor. Bir taşa çarpan ayağın feryadını da duyuyor, burnun sızlayan direğini de görüyor.

Buna rağmen bazen sorun çıkabiliyor vücutta. Çünkü herhangi bir sistemin herhangi bir organı arıza yapabiliyor. Ve işte o zaman vücudun işleyişi bozuluyor. Hani şu, “Bir çivi kaybedersen bir nal kaybedersin.” diye başlayıp ülke kaybetmeye kadar varan anekdottaki gibi, sistemdeki en küçük rahatsızlık da işi, vücudu kaybetmeye kadar götürebiliyor. Acı, sancı, ağrı, kanama vs. ile başlayan şeyin adına hastalık diyoruz ve bazı hastalıklar, tedavi edilmezse insanı öldürebiliyor.

Duygular da gece gündüz çalışıyor. Acı, sevinç, üzüntü, neşe, hüzün… Sevgi, saygı, öfke, nefret… Korku, kaygı, yılgınlık, umut… İnanç, gurur, güven, utanç…

Birinden biri yok olsa veya birinden biri, diğerine baskın çıksa bünye arızalanıyor. Aşk bile arıza sebebi hem de büyük boyutlu arıza. Üstelik yokluğu da arıza, varlığı da…

Davranışların kimden neyi eksik? Elbet onlar da hep iş başında. Fütursuzluk, hadsizlik, pişkinlik, utanmazlık, kıskançlık… Saldırganlık, iyilik, kötülük, arsızlık, çekingenlik, çekememezlik… Girişkenlik, girişimcilik, iki yüzlülük, röntgencilik… Davranışlar da uykuda bile iş başında ama uyumak yine de vücudun dinlenebildiği tek zaman dilimi. Beynin, kendini rölantiye aldığı ve aç tavuğu buğday ambarına götürmek gibi hayali işlere daldığı bir zaman dilimi. Her bünyeye gerek.

Hiç uyumamak iyi değil, hep uyumak da keza öyle.

“Konuyu ne zaman devlet organlarına bağlayacak ve nasıl?” diye merak ettiğini biliyorum sevgili arkadaşım.

Bağlamayacağım.

Şimdilerde, bütün kahrımı çeken vücudumu korumaya aldım. En azından aklımı…

Komik filmler izleyip neşeleniyorum. En son seyrettiğim Zor Baba 1-2-3 mesela. Bir de hepsi birbirinden naif yığınla animasyon film. Öneririm. Mola şart. Özellikle de animasyon filmleri. Etrafta çok kötülük varsa -bir süre için bile olsa- iyiliğe sığınmalı, soluklanmalı insan.

Bir arkadaşım, gazeteye neden yazmadığımı merak etmiş. Sağ olsun. Sahici bir okuru olduğunu bilmek insana iyi geliyor. O arayıp sormasaydı bunu da yazmayacaktım galiba. Birden sorumluluk duygum harekete geçti ve bunları karaladım. Ama bu kadar.

Yoksa ben de biliyorum tabii, devletin de bir vücut olduğunu. Devletin beynine hükumet, kalbine de muhalefet diyeceğimi. Beyin ölümü gerçekleşmiş devletlerin, bu sağlık sorununu beyin nakliyle çözdüklerini. Devleti beyin nakli için hastaneye götürme görevinin ise kalbe düştüğünü. Bazı vücutlarda üzümün üzüme baka baka karardığını ve kalbin de beyin gibi ölmeye yüz tutabildiğini. Öylesi durumlarda artık o vücudu çöpe atmak gerektiğini. Bunun, tarihin çöplüğüne atılmış her vücutta böyle olmuş olduğunu. Ve tarih çöplüğünün kucağındaki ölmüş bedenleri bakterilerin çürüttüğünü, toprağa karıştırıp gübre yaptığını. Beynin de kalbin de böyle bir lüksü olmadığını. Kimsenin bir gövdeyi yıkıma sevk ve terk edemeyeceğini. Kimsenin buna hakkı olmadığını. Ve kimsenin buna izin vermeyeceğini…

Ve elbet devam edeceğim. Sadece şimdi değil. Başımın üstünde yumurta pişirdiğim gün rölantiye aldım. Soranlara şöyle diyorum: Umudumu dinlendiriyorum.

“En son çöpe atılan devlette neler neler yaşanmış. Bilsen, dudağın uçuklar.” diyen sesin anlattıklarını sonraki günlerde yazarım ömrüm varsa. Yavaş yavaş…

Organlar arasında, vücuda kimin müdür olacağı tartışmasının yapıldığı müdür fıkrasını bilirsiniz. Aklıma o fıkra geldi bu yazıyı yazarken sık sık. En iyisi değil ama fena da değil bir linkini buldum fıkranın. Aşağıya bırakıyorum.

Aklımıza mukayyet olalım. Yoksa her önüne gelen müdür olur bedenlerimize. 

Tekrar görüşmek dileğiyle.

https://forum.paticik.com/topic/3813398-mudur-fykrasy/

Yorumlar (3)

Netice Gürarslan 3 Yıl Önce

Kalemine sağlık

Alev Subaşı 3 Yıl Önce

Umudu Dinlenmeye Almak .Çok iyi fikir.Yaşadığımız ülke de bir lüks gibi dursa da denemeli ara sıra ... Umudumuz dinlensin..Dinlendikçe demlensin .Kaleminize sağlık ..

Ayşe Kaya 3 Yıl Önce

Ummudumuz engelli biraz dinlensin bakalım.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.