Kemal Kılıçdaroğlu çok canımızı yaktı, doğru. Sokağı susturdu, evinizde oturun, sakın evden çıkmayın diye herkesi eve kapattı, oyun kurucuların yolunu açtı, bizlerin de her seferinde derin umutsuzluklara düşmemize sebep oldu, bu da doğru.
Oyun kurucular tarafından getirilmişti CHP’nin başına, o da doğru.
Adamlar işlerini iyi yapıyorlar, kendilerini amaçlarına götürecek insanları arayıp bulma, seçip iş başına getirme konusunda çok başarılılar. Yunanistan, seçtirdikleri iş bilmezlerin elinde borçlarını ödeyemez hale düşünce Syriza’yı iş başına getirttirdiler. Syriza düzeltti, Yunanistan’ı borçlarını ödeyebilir hale getirdi. Hemen onu alaşağı ettiler, şimdi adını anımsayan yok.
Hanımlar beyler, alacaklarıyla bile değil, alacaklarının faizleriyle ilgileniyorlar. Önemli olan istediklerini hiç itirazsız yapacak, aynı zamanda da alacaklarının faizlerini kendilerine hiç şaşmadan ödeyebilecek, ödeyebilmek için halkın belini bükmekten gocunmayacak başkanların görevde olmaları. Adalar’a yerleş dediğinde gidip yerleşecek, Dedeağaç’a asker yığacağım dediğinde yığ abicim diyecek, Türkiye ile savaş tatbikatı yapacağım dediğinde, yine yap abicim diyecek yöneticiler iş başında olsun. Tabii bir de İsrail’in yaptıklarına sesini çıkarmayacak, aksine adamlarla iş birliği yapacak birisi…
Kılıçdaroğlu uyumluydu, Özal ile bile çalışmıştı, o kadar uyumlu yani. Devlet memuru kafasına sahipti, otoriteye karşı boynu kıldan inceydi, söz dinler, itiraz etmez, itiraz etmeye kalkanları da susturur, durdururdu. Efendiydi, kimsenin kalbini kırmaz, kimseye ses yükseltmez, kendinden istenenleri kuzu kuzu yapar, Türkiye’nin Ortadoğu ülkesine dönüştürülmesine ses çıkarmaz, hatta otoritenin istediklerini de bir bir yerine getirirdi. Gerçi namuslu ve dürüst yanını pek tercih etmezlerdi, illaki bir yamuk yanı olsun isterlerdi liderlerin ama o kadarcık da olsundu, varsın dürüst olsundu, muhalefeti pasifleştirsin, istenen kanunları onaylasın, partisindekilere onaylatsın, yeterdi. Yalnız bunu kendisiyle pazarlık etmemek gerekirdi. Seni işbaşına şu şu sebeplerle getiriyoruz denilmemeliydi, o zaman uyanabilirdi.
Bu tip insanlarda bir de aman kendi adamlarını kayırıyor derlerse korkusu olurdu. O korku yüzünden, işin ucunda kendi insanlarının hakkını yemek olsa bile kendi insanlarını asla kayırmazdı. Kendi insanıysa, nice başarılı olsa bile onu ödüllendirmez, tutar kıytırık tipleri ödüllendirirdi. Kendini el üstünde tutacak TV kanallarına çıkmaz, kendini yerden yere vuranların kanallarına çıkardı. Aman ötekilerden laf gelmesin! İşin aslı, kendi insanını resmen harcardı.
Allem kallem ettiler, AKP’ye yolu açan, hanımlar ve beylere göre işi artık bitmiş olan Baykal’ı bir kasetle indirip Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin başına getirdiler. Bundan sonra yolları temizlesin, sokakları sakin tutsun. Sakin tutmazsa mitinglere canlı bombalar sokar gözünü korkuturuz. O korku, kimseye bir şey olmasın telaşı getirir, hatta ödünü patlatır, sakın sokağa çıkmayın diye bütün muhalefeti evlere kapatır. Biz de tereyağından kıl çeker gibi işimizi görürüz.
Köy okullarını kapatır, her köye bir cami yapar, öğretmensiz bıraktığımız köylere birer imam göndeririz. Fabrikaları satar, en can alıcı kurumları bile özel sektöre devreder, hastaneleri dahi ticarete katar, hastaları müşteri yaparız. Değerleri bir bir yok ederiz. Saygıyı ve dürüstlüğü yok etmek öncelikli olmalı. Sonrası kendiliğinden gelir.
Minibüslerde başı açık ihtiyar kadınlara yer vermeyerek başlamalı bu işe. Bunu kim yapar? En salaklar. Öyleyse onlara yaptıralım. Normalleşince artık bütün gençler yapar aynısını. Yapmakla kalmaz, yaptıklarını savunma yolları bile bulurlar.
Sonra şu altı ok var. Neydi onlar? Cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, milliyetçilik, devletçilik ve devrimcilik… hepsi birbirinden tehlikeli şeyler. Boz hepsini, yok et!
Her birinin birer birer yok edilişine hep birlikte şahit olduk. Bunlar sadece CHP’nin ilkeleri değildi, ülkenin var oluş ilkeleriydi. Şimdi yerle yeksan. İlkesiz bir ülkeyiz artık.
Kılıçdaroğlu bu iş için doğru adresti. Neden? Çünkü Dersim katliamını ve diğer nice katliamları biliyordu. CHP adı altında -ama bugünkü kırk küsur partinin topunun aynı çatı altında olduğunu unutarak- yapılan o katliamlardan dolayı, CHP adına vicdan azabı çekiyordu. CHP adına af diliyor, helallik istiyordu. Öbürleri de bunu biliyor, CHP de CHP diyerek CHP’nin üstüne yürüyorlardı. Onların vicdanı yoktu ki rahatsız olsun da af dilesin, helallik istesinler. Ortak olduklarını, yapılan her şeyi ortak yaptıklarını, hatta İsmet İnönü Dersim’e harekata itiraz edince başbakanlık görevinden alınıp yerine Celal Bayar’ın (Demokrat Parti kurucusu) getirildiğini, genel kurmayda Fevzi Çakmak’ın (Millet Partisi’nin kurucularından) olduğunu dikkate almıyor, suçu yazık ki tastamam üstleniyor, CHP’yi, dolayısıyla kendisini suçlu buluyordu. Boynu kıldan inceydi ve acı çekiyordu.
Haliyle, bu vicdan hesabı sırasında, cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik milliyetçilik ve devrimcilik ilkelerinin yok edilişine ses çıkartamazdı. Savunamazdı. Bu ilkelerle yapılan iyi işlere değil, bu ilkelerin altında, her partiden insanla yapılan kötü işlere odaklanmıştı. Varsa bir yanlışı o da buydu. İnsan olmak, insan kalabilmeyi istemek.
Bütün bunların, Türkiye istikrarsız bir Ortadoğu ülkesi olabilsin, emperyaller topraklarımızda dilediklerince at oynatabilsin diye yapıldığını, kendisinin de hiçbirine dur demediğini, memur uysallığıyla bütün bunlara izin verdiğini, hatta çanak tuttuğunu anladığında iş işten geçmişti ama o yine de bir şeyler yapmak istedi. Ayağa kalkmak ve bilmeden sebep olduğu bunca şeyi düzeltmek istedi. Beşli çeteyi hedef almasa, alsa bile bunu seslendirmese, içinden söylese, ilk sıralara köy okullarını açacağını koymasa, batıya biz sizin çöplüğünüz değiliz, çöplüğünüz olmayacağız demese, tam da ülkenin battığı, borçlarını ödeyemez olduğu sırada, Syriza gibi, ekonomiyi düze çıkarsın, sonra icabına bakarız diye seçilmesi sağlanacaktı. Ama o emperyallere kafa tuttu ve ipler koptu.
Aslında emperyallerin istediği kişi Kılıçdaroğlu değil, İmamoğlu idi. İmamoğlu bir ihtimal işe köy okullarını açmakla başlamazdı. Aradıkları yumuşak dindarlığa sahipti. Ses tonu bile Erdoğan’a benziyordu. Onun bir kopyası ama konuşulabilir, anlaşılabilir olanı gibiydi. Onun da hırsları vardı. Onun da emperyal dostları vardı. Kullanılabilirliği var mı, yok mu henüz bilmiyorlardı ama kullanılırlık oluşturulabilir bir şeydi. Kolaydı oluşturmak. Oluştururlardı.
Ne var ki Kılıçdaroğlu’nu ne yaptılarsa durduramadılar. Önüne atmadıkları yıvış solucan, ardına dökmedikleri gübre, saçına takmadıkları teneke toka, boynuna sarmadıkları sinsi sinek kalmadı ama durmadı adam. İkinci Kemal olmaya karar vermişti. Yürüdü. Ama emperyaller Kemalleri sevmezlerdi. İlk Kemal’i devirememişlerdi, kuyruk acıları vardı, ikinci Kemal’i ise devirmek kolaydı.
Temizdi adam, fazla temizdi, işlerine yaramayacak kadar temiz. Politikacı da değildi ki Kılıçdaroğlu, ayak oyunlarını bilmezdi ki, onu devirmekten kolay bir şey yoktu ki. Devirmek için onu sevenlerin akıllarını bulandırmak yeterliydi. Güvendiklerinin akıllarını bulandırmak...
Bizi pasifleştirdi, bizi engelledi, Ortadoğululaşmamıza çanak tuttu, içimize sokulmuş Truva atıydı, bizi umutsuzluğa boğdu, daha fazla boğmasına izin vermeyelim. Bütün bunlar yapılabilsin diye getirilmişti zaten, indirelim dese birisi çıkıp, kimse haksız sayılmazdı ve ona eşlik edecek yığınla insan toplaşırdı, kolayca indirilebilirdi. İndikten sonra gidip evinde oturdu oturdu ne âlâ, oturmadı da itiraz mı etti, mücadele etmeye mi çalıştı, bu kez de çekilmeyi bilmedi, kendini ele ayağa düşürdü, deriz olur biter. Üstüne sıvayacak çamur yok evet ama köşeye sıkıştırıp da anlaşmak zorunda bıraktıklarımızı ortaya salar, aleyhinde kara kampanya başlatırız. Silinir gider. Ne Kemal’liği kalır ne kurtarıcılığı. Hatta CHP sahnesinden bile sileriz icabında. Siler mi sileriz.
Nasıl sileriz? Kolay canım. O mücadele etmeye çalıştıkça CHP’ye zarar verdiğini söyleriz, köşesine çekilip oturmadığını, edebiyle susmadığını söyler de söyleriz. Söyletiriz de hatta. CHP’de çok fazla duygusal insan var. Sen, o insanları hangi duygudan yakalayacağını iyi belirle bu yeter. Kendilerinin söylediğini sanarak söyler ve söylemelere doyamazlar. Koltuk hırsı de mesela, oradan vur. Ama adamda bir gram koltuk hırsı yok ki. Olmasın, bu önemli değil. Sen var dersen var olur. Ne koltuk hırsı varmış adamda dersin mesela, birkaç yerde birkaç kez söylersin, sonra o cümle yürür gider. Yalnız dikkat et, hiçbirisi Kılıçdaroğlu’nun sıfır hırslı birisi olduğunu anımsamasın, anımsarlarsa iş bozulur. Kalleşlik yaptıkları hissine kapılırlar, olay çöker. Kendilerini kazanmaktan, iktidardan uzak tutan adamdan kurtulmaya çalıştıklarına inandır onları, bugüne kadarki en yüksek oyu alanın o olduğunu akıllarına getirmelerine izin verme. Kendilerini o ‘beceriksiz, o fena, o hep kaybeden, o kendilerini hep duygusal çöküntüye sürükleyen’ adamla mücadele ettiklerine inandır. Kalleşlik olduğunu bir kez bile düşünürlerse asla aleyhte bir şey yaptıramazsın çünkü. Çoğu düzgün insandır bunların, bile isteye kötülük yapmazlar. İyi bir iş yaptıklarını düşünmelerini sağla. Ne yap ne et, bunu sağla koçum.
Onu gönderdikten sonra, bir de sokağın yolunu aç ki aradaki farkı görsün insanlar. Deşarj oluşu, moral açıdan yükselişi, içlerinde kalanları yüksek yüksek haykırışlarıyla görsünler. Ve şöyle desinler: “Şu Özgür Özel’e kızdıydım başta ama şimdi, iyi ki Kılıçdaroğlu’nu düşürüp CHP’nin başına geçti diyorum. Valla billa öyle diyorum. Adama bak sen, neymiş meğer, nasıl bir cevhermiş. Aldı yürüdü, son sürat götürüyor partiyi iktidara.”
***
Niye yazdım bütün bunları? Çok uzun zamandır yazmamak için ayak dirediğim bir yazı olduğu için. Bir de dün yazdığım minik bir yazıya gelen dost itirazlarına yanıt olması için. Neydi o dünkü yazı? Şuydu:
“K. Kılıçdaroğlu’nu CHP’den silme çabası, iktidarın E. İmamoğlu’nu İstanbul’dan silme çabasına benzedi. Ellerinde aynı sınırsız güç olsaydı, CHP de Kılıçdaroğlu’nu mu hapse atacaktı?
Bu tavır, CHP ve Özgür Özel’e puan kazandırmadı, aksine, son birkaç ayda kazandığı puanları kaybettirdi. En azından benim gözümde öyle oldu. Böyle düşünen tek kişi olduğumu zannetmem.
Güçle karşılaştığında güç zehirlenmesi yaşamayan bir insan evladı yok mudur acaba şu yeryüzünde, El Pepe’den başka? Kaldı ki bu arkadaşlar, gücün henüz G’sini gördüler ki o da uzaktan.
Hızlı büyümek, hızlı olgunlaşmak demek değil. Ham kalabiliyor insan. Özgür Özel’in olma aşamasındaki kendini böyle düşürmesine üzüldüm. Gerçekten üzüldüm. Hele bir de bunu pekiştirmek için Sosyalist Enternasyonal’i kullanmasına daha da üzüldüm. ANAP’lı İmamoğlu için, MHP’li Yavaş katılımıyla sosyalist mücadele. AKP salak sanıyor onu biliyoruz da CHP de mi öyle sanıyor ne, bizleri?
Bir de köprüye pankart asmışlar. İyi güzel, anlamlı, önemli bir protesto, ayakta alkışlanır ama açıklamadaki ‘talimat’ kısmı felaket. Haber veren CHP hesabı demiş ki haberin altında: “Genel Başkanımız Özgür Özel’in talimatlarıyla, milletvekillerimiz Boğaz Köprüsü’ne ‘’İmamoğlu’na özgürlük (Free Imamoglu)’’ yazılı poster astı. Poster, Genel Başkanımız, Sosyalist Enternasyonal Temsilcileri ile köprünün altından geçerken indirildi.” Oysa biz bıkmışız ‘falancanın talimatlarıyla’ söz öbeğinden ki olursa öyle.
Ne güzel bakıp bakıp seviniyorduk yükselen muhalefete. Yine tepetaklak ettiler bir gram sevinci. Yine hayal kırıklığı… Çat!”
***
İtiraz edenler şöyle diyorlardı:
“Tek umudumuzu da yitirmemeliyiz. Hele eleştirilecek bunca şey varken...”
“Kemal Kılıçdaroğlu kendi kendini bitirdi ona o kadar güvenmiştim ki beni hayal kırıklığına uğrattı her seçimde ona oy vermiştim ve son yaptıklarına çok üzülmüştüm.”
“Anlamış insanın, anlatabilen yazısı, ama anlayabilene...”
“Yapma Aysel Korkut "Bay Kemal" bir Truva atıydı, seçim kaybetmek için var oldu, çok büyük zarar verdi, sayısız örnekle anlatabilirim, benzeri ve ustası Baykal gibiydi aynen, iş işten geçtikten sonra CHP bir şeyler yapar halde ama ülke bitti bu arada!!!!!”
“Size katılmıyorum. K. K neredeyse CHP’yi evlere kapatacaktı. Biz gördük göreceğimizi talimat alanları da.”
"Bugün anayasa tartışılıyorsa bugün sivil darbe yapılıyorsa bugün şeriatın ayak sesleri duyuluyorsa o yere göğe koyamadığınız Kılıçdaroğlu yüzünden diğerleri gibi bop projesi ve hain"
***
Anlamak istediğimizi anlamak işin kolay yanı. Zor olan ise, elimden geldiğince yapmaya çalıştığım bu karman çorman şey.
Her BOP projesi, BOP projesi olduğunu bilmeyebilir. Bunu söylemeye çalışıyorum. Fark ettiğinde yaptıklarını düzeltmeye çalışabilir. Halk kendisine o fırsatı verir ama BOP vermez.
Yok farkında ola ola, bile bile yaptıysa atalım çöpe gitsin elbette ama ben bilmediği fikrindeyim. Neden bu fikirdeyim, yapabildiğimce açıklamaya çalıştım. Belki açıklayabildim belki açıklayamadım, orasını bilmiyorum.
Dünün demans Amerika başkanı, bugünün deli zirzop başkanı da BOP projesini sonuca götürmek için seçtirilmiş olabilir mi? Yaşadığımız her kötülük BOP için, Bop adına olabilir mi? Kimse BOP'a bir şey demiyor ya da diyemiyor, hep birlikte BOP'un kullandıklarına yükleniyor. Çünkü BOP emperyalin bizzat kendisi. Çok çok güçlü, çok kudretli, insanları katletmiş umurunda değil, gözü dönmüş, Ortadoğu'yu ve Kuzey Afrika'yı elinde tutmak istiyor ve bunda çok kararlı... Kılıçdaroğlu'nu, bir BOP piyonu yapıldığını nihayet fark ettiği için alaşağı ettiler. Ettiler de yerine getirdikleri BOP projesinin devamı mı, değil mi acaba? Öyle olup olmadığından ne kadar eminiz? Eğer öylelerse bundan kendilerinin haberi var mı?
Neden asıl konuyu, BOP'u tartışmıyoruz?
Neden BOP'a ses yükseltmiyoruz?
BOP ile ilgili bilgilerin ne kadarına internetten ulaşabiliyoruz?
BOP'un şuradaki buradaki metinlerini değil, metninin tamamını okuyabilen var mı?
Elinde olan tam metni paylaşabilir mi?
***
Yanlış isem yanlışsın deyin, hatta kızın, bozuk çalın, bağrışalım, birbirimize düşelim, bölünelim, darılalım, defterlerden silelim, silinelim, darmaduman olalım.
Bu arada atı alan Üsküdar’ı geçsin! İnsanlar açlıktan kırılsın. Kadınlar yol ortasında güpegündüz tecavüze uğrasın. Çocuklar, leblebi çekirdek rahatlığında evlerimize girebilen uyuşturucuyu kullanarak sapıtmış, canavarlaşmış abileri, babaları vesaireleri tarafından tecavüz edilerek öldürülsün. Suriye’de Aleviler katledilsin, Gazze boşaltılsın, Filistin topraklarında kumarhaneler yükseltilsin. Az ötede de Corc, Corc’a sorsun:
Peki İmamoğlu’nu ne yapacağız patron?
Öbür Corc yanıtlasın:
Hele dur, bekleyelim biraz. Bakalım şimdi, izleyelim. İkinci kanalı açtırmam diye diretecekse, bu yaştan sonra sosyalist olmaya falan heves edecekse içeride unuttururuz. Diretmez de emperyal sözü dinleyeceğine inandırırsa bizleri, o zaman onu başa geçiririz. Öyle yükselttik ki içeri attırmakla, ona kızanlar bile kızgınlıklarını unuttu, memleketin taşı bile ona oy verecek kıvama geldi.
İşte böyle.
Ama şimdi sırada CHP’yi de tarihten silme konusu var gibi görünüyor. Ve hiçbirimiz bilmiyoruz ki kim nasıl davranırsa BOP tarafından kullanılmış olacak, kim kullanılmamış olacak… CHP’ye kim nasıl zarar verdi, kim nasıl zarar verecek, kim CHP’yi kurtaracak?
Çok fena, çok zor bir konu bu. İçinden çıkabilene aşk olsun!
Çıkamadığımız için belki de kişilerle uğraşıyoruz, BOP ile değil, memleket olarak.