Ajans Bakırçay
2023-04-08 10:05:16

Kötüleri İktidara Taşıyan İyilerdir

Aysel Korkut

08 Nisan 2023, 10:05

Kötüleri iktidara taşıyan iyilerdir.

Aptalları iktidar yapan akıllı aptallardır.

Sağcıları iktidar yapan genellikle solculardır.

Ülkemize tek adam yönetimini getiren -baksan hepsi ilerici- yetmez ama evetçiler ile boykotçulardır.

Gerici Humeyni’yi iktidara taşıyan, İranlı ilericilerdir.

Faşist Hitler’e, dünyaya kötülük yapma yolunu açan, iyi niyetli Almanlar ve iyi niyetli Avrupalılardır.

Ama bu neden böyle oluyor?

Birçok yanıtı olsa gerek bu “neden böyle”nin.

İlk sebep, hiç kimsenin eski yanlışlardan ders çıkarmamasıdır kanımca.

İkinci sebep, insan evladının unutkanlığı olabilir.

Üçüncüsü, savaşı yaşadığı için savaş karşıtı olanlar, birer birer iktidardan düştükten ya da ölüp bittikten sonra gelen yeni neslin, gözünü kırpmadan savaşlara evet demesi gibi, yanlışları bilenlerin kenara atılması, “İhtiyarlar sussun, biz her şeyi daha iyi biliriz!” havalarına girilmesi ve tecrübelere ve tecrübelerden çıkarılmış derslere kulak tıkanmasıdır belki.

Bir başka sebep olarak, bile bile yanlış yapan, göz göre göre uçuruma yürüyen ‘insan aptallığı’ veya ‘insanın şuursuzluğu’ diyebiliriz sanırım.

Başkalarıyla anlaşmak için harcadıkları enerjiyi, kendinden olanlardan esirgeyen; kardeşe gönül indirmeyi de kardeşi haklı bulmayı da zül sayan kardeşlerin karşılıklı günahlarıdır.

Akıllıların, akıllarına aşırı güvenerek türlü aptallıklar yapmaları da olabilir.

Solun kendi içinde bir türlü anlaşamaması, bir araya gelememesi; her grubun sadece kendisini beğenmesi, diğerlerini zayıflatmaktan bir tür zevk alması; hiçbir gruba dahil olmayanları da hepten dışlayıp yok saymasıdır. Bu kesin bilgi. Tecrübeyle sabittir efendim!

Yönetime karşı mücadele edenlerin, mücadele ettiklerinin ne veya kim olduğunu unutup birbirlerine girmeleri, unutulanların da aradan kolayca sıyrılmalarıdır. Bu da kesin bilgi.

Ve asıl önemli olan da en olmaz zamanda, en olmaz yerde kendi gücünü sınamaya kalkışmak ve var olmasını sağlayan kitleye, tam uçurumun kenarında sırt dönmektir diyeceğim ki bu aslında bir de ihanettir. Hayal kırıklığı yaratır. (Örneğin bende.) Ayrıca hazmedilmesi ve affedilmesi de kanımca pek mümkün değildir.

Anlaşmaya çalıştığınız kişi, memleketin yanmakta olduğunu ve bu yangının sizi zayıf kıldığını görerek ve fakat kendisi bu yangının içinde değilmiş gibi, kendi çıkarlarını yangının önünde tutarak sizden yararlanmaya çalışmış, kendisi için olabilirin ötesinde bir şeyler istemiş, verilmeyince de halk tarafından lanetlenmeyi göze alarak sizi desteklememiş, sizden eksilttiği oylarla rakibinizin kazanmasına sebep olmuştur.

Çok sevip güvendiğiniz kişilerden biri, aslında bir Truva atıdır ve amacı da zaten size seçimi kaybettirmektir.

Kötüleri iktidara taşıyan iyilerin, her seçimi kaybetmelerinin yapı taşları bunlar olsa gerek. Belki biraz daha düşünülürse başka sebepler de bulunabilir ama sinir zıplatmaya bu kadarı yeterli.

Zülfü Livaneli, 2019’da T24’te yayınlanan bir yazısında bu konuya değinmiş. “Yaklaşık yüzde 34 oy alan sol partiler, yüzde 25 alan Refah’a verdi İstanbul’u.” diye yazmış. *

Sonra da şöyle devam etmiş: “Oysa ben üç lidere de "Madem SHP bu kadar ısrar ediyor, üç partinin de adayı olayım. Sadece SHP’nin değil" diye adeta yalvarmıştım. Tam tersine en saldırgan kampanyalarını bana karşı yaptılar, akıl almaz iftiralar savurdular. O günden beri DSP her seçimde aynı rolü oynadı ve AKP’nin değirmenine su taşıdı. 1994’te Refah’ın zaferine (!) nasıl yol açtılarsa, bugün de (2019) aynı işlevi sürdürüyorlar…”

Sözü edilen 1994 seçiminden sonra kaç seçim gördük? Kaç seçim gördüğümüzü saymadım ama kaç görmüş olursak olalım aynı yanlışları yine yaptık. Bugün yine yapıyoruz.

1994’teki o seçime sola yakın üç parti girmiş. SHP, DSP, CHP. En fazla oyu SHP almış ama DSP de onun yarısı kadar oyu bölmüş. Deniz Baykal’ın CHP’si Ertuğrul Günay’la yüzde 1'lerde kalmış. (SHP 20,3 / DSP 12,4 / CHP 1,4) Sonunda toplam olarak yaklaşık yüzde 34 oy alan sol partiler, yüzde 25 alan Refah’a vermişler İstanbul’u. Öyle diyor Zülfü Livaneli.

Bugün millet ittifakında yer alan Meral Akşener ile ittifakı dışarıdan destekleyen Selahattin Demirtaş, bir önceki Cumhurbaşkanlığı Seçiminde kendi partilerinin adayları idiler. CHP’den de Muharrem İnce aday olmuştu.

Bugün Muharrem İnce yine aday. Kendisi, ya o günden hiç ders çıkarmamış ya da ülkeyi viran edenleri can simidi uzatarak kurtarma, ülke insanlarını ise batırma niyetinde. Bana göre bu tavrı açıklayabilecek üçüncü bir seçenek yok. Yolun ucu görünmek üzere, dilerim son çıkıştan önce fikir değiştirir Sayın İnce. Aksi halde ülkemiz, hayatlarının mahvolmasındaki büyük rolü nedeniyle Sayın İnce’ye ateş püsküren insanlarla dolacaktır. Ve Sayın İnce, korkarım ki hayatının geri kalanını, gittiği her yerde yüzüne tükürmek isteyen insanlarla karşılaşarak yaşamak zorunda kalacaktır. Bu da kendisine itibar sağlayan bir şey olmayacaktır diye tahmin ediyorum.

Zülfü Livaneli, sözünü ettiğim yazısında, seçim akşamıyla ilgili bir anı anlatmış. Şöyle: “Gece yarısı yaşlı bir hanım gelip görüşmek istiyor. Buyursun, diyorum. İçeri gelen yaşlı hanım, gözlerinden sel gibi akan yaşları engelleyemeyerek ‘Bu seçimi kaybettiniz Zülfü Bey’ diyor.” Çünkü dolaştığı sandıkların birçoğunda SHP’nin sandık görevlisinin olmadığını, diğer görevlilerin de tutanaklara dilediklerini yazdıklarını görüp gelmiş.

Son Cumhurbaşkanlığı Seçimi akşamında bizler de o hanım gibi gözyaşlarımızı engelleyememiştik. Üstelik yenilgi bir yana, CHP’nin lambaları erkenden sönmüş, Muharrem İnce de hiçbir açıklama yapmadan kayıplara karışmıştı. Seçmenlerin yenilgiye üzülmelerinin üstüne bir de endişe eklenmişti. Saatler geçmiyor, İnce’den bir açıklama gelmiyordu. Çok ama çok endişeliydik. Sonra bir yaygara koptu. Muharrem İnce bir gazeteciye “Adam kazandı!” demiş. Başka da bir şey dememiş.

Çoğumuz, bu habere inanmak istemedik ilk anda. Sonra inanır gibi olduk ama yine de endişemiz azalmadı. Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes endişesini yazıyordu. Bu endişeli yazışmalar sosyal medyada sabaha kadar sürüp gitti. “Seçilseydi cumhurbaşkanı olacak olan kişi böyle ortadan kaybolmaz. Sorumluluklarını bilir. Kaybolduysa kesin kötü bir şey olmuştur, birileri tehdit etmiştir, başına bir şey gelmiştir. Yoksa seçmenine bir açıklama yapardı mutlaka.” diyorduk. Diyorduk ama diyen herkes yanılıyormuş. Bunu ancak ertesi gün anlayabildik.

Ertesi gün Muharrem İnce çıktı ve "Beni kimse tehdit etmedi, tehdit edecek adam da henüz yer yüzüne gelmedi. Yok eşimi kaçırmışlar vs. bunlar birkaç şizofrenin uydurmaları. Bunlar asparagas şeyler, bunları bir kapatalım." dedi.

Bizler, bu açıklama sayesinde, Muharrem İnce’yi ancak tanıyabildik. O seçim sürecinde Muharrem İnce’ye atfettiğimiz bilgeliğin, aslında onda var olmadığını, bunu kendimizin yakıştırdığını, bu yakıştırmanın ise yanlış olduğunu fark edebildik. Ve Muharrem İnce defteri, seçim öncesi alanları dolduran milyonların üzerinde yoğun (ve halen azalmamış) bir öfke bırakarak o gün kapandı.

Ama defterinin kapandığından kendisinin haberi olmamış galiba. Çünkü tekrar aday oldu. Kendisini destekleyenler gençler imiş. Yani bu vahim olayı yaşamayanlar, bilmeyenler. Yine de Muharrem İnce’nin, bir açıklamayı çok gördüğü, sorumluluk duymadığı ve hatta kendilerine ‘şizofren’ dediği insanların, kendisine hâlâ sempati duyduklarını falan da zannetmediğini ummak istiyor insan. Ancak ‘Bir köprüde karşılaşmış inatçı iki keçi’ çocuk şarkısına uygun davranmasına bakılırsa, hâlâ bir önceki o seçim sürecinde olduğumuzu zannettiği düşünülebilir.

Zülfü Livaneli’nin söz konusu yazısı üstüne Hürrem Sönmez de bir yazı yazmış. Bu yazıyı okuyacaklarını bilsem, gençlere o yazıyı da mutlaka okumalarını özellikle önerirdim ama bildiğim kadarıyla öyle bir okur kitlem yok. Ben iyisi mi Hürrem Sönmez’in yazısından bir paragraf alayım şuraya ve yazıyı o sözlerle bitireyim. 1994 İstanbul seçimlerinin kaybedilişinden sonraki bir görüntüyü anlatıyor. Şöyle:

“Gecenin geç bir vakti duvarın dibine çökmüş bizden yaşça biraz daha büyük, bizim gibi bir gönüllüyü hatırlıyorum, ‘İslamcılar kazandı, bu hiçbir şeye benzemez. Faşizm bir defa geldi mi kolay kolay gitmez.’ diyor, hüngür hüngür ağlayarak. Her kim ise doğru analiz etmiş durumu. Ben olayın vahametini çok kavrayamıyorum ama içim sıkılıyor, hafızama kazınıyor o görüntü.” **

Dilerim bugünün gençleri, yukarıda anlatılana benzer görüntülere maruz kalmazlar seçimden sonra. Üstelik bugünkü halimiz, o günkünden bin beterken. Ve bu seçim, köprüden önceki son çıkışımız iken.

Dilerim adayların hepsi, tarihsel sorumluluk taşıdıklarının farkındadırlar. Adayların arasında bunun farkında olmayan ya da öyle bir sorumluluğunun bulunmadığını düşünenler var ise, aradan çekilmelidirler. Çünkü bu seçimin kaybına sebep olmanın vebali, öyle altından kalkılabilir bir vebal olmaz. Seçimin ilk turda alınmasını riske atmaya hiç kimse cesaret edemez, etmemelidir. Bu seçim, aptallık yapmak, kendini sınamak, kendini kanıtlamaya girişmek, şişkin egoya uygun adım atmak, oyları ziyan etmek, seçim kaybettirerek eskimiş hınçları çıkarmak vesaire için uygun bir seçim değildir. Keyfiyete yer yoktur. Herkesin aklını başına alması gereklidir. Bu herkes için bir mecburiyettir. Hele de Sayın Muharrem İnce için.

---------------

Kaynaklar

* Zülfü Livaneli, Bugünü anlamak için 1994’e bakmak gerek, T24.com.tr

** Hürrem Sönmez, 25 yıllık bir hikâye… 1994 yerel seçimlerinden bugüne, diken.com.tr

Yorumlar (1)

Alev Subaşı 1 Yıl Önce

Bismarc demiş ki " Sosisin ve Siyasetin nasıl yapıldığını bilseydiniz geceleri uyuyamazdınız ." Sosisi bilmem ama siyasetin en rezil haline tanıklık ettiğimize kuşkum yok.Bir insanın tamamen şahsi hırsları ve hesapları uğruna akıl , mantık , vicdandan uzak siyasetinin kurbanları olarak tarihe geçmek istemiyorum. Ülkenin geleceğine kasteden bu manasız inadının sandıkta boğulmasını diliyorum

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.