Ajans Bakırçay
2020-12-10 19:44:21

Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu

Hasan Zeki Sungur

10 Aralık 2020, 19:44

OKUDUKLARIM

Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu/ Mehmet Emin Bozaslan, 27 Mayıs Menderes’in Dramı/ Rasih Nuri İleri,

HİLAFET VE ÜMMETÇİLİK SORUNU

Dinci kesimin ve onların oy verdiği siyasi partilerin gündemini meşgul eden en önemli konulardan ikisi Hilafet ve Ümmetçilik. Anayasasının 2'nci maddesinde cumhuriyetin nitelikleri bölümünde “laik” devlet ilkesi yazılı olan Türkiye’nin 21’inci yüzyılda hala “ümmetçilik” ve “hilafet” konularının tartışılır olması ve zaman zaman siyasetçilerin açıkça söylemlerinde kullanması konunun gündemden düşmeyeceğini göstermektedir. Öyle ki 10.7.2019 da yeni parti kurma çalışması içinde olan eski bakanı Ali Babacan’a "…Bak Ali Bey, yaptığınız çalışmalar varsa, bundan istifade ederiz. Şunu unutmayın; bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz" derken bir diğeri görevinden istifa eden Hazine ve Maliye Bakanının istifa mektubunda “ümmete hizmete ettiğini” belirtmektedir…

Hilafet konusunda ise hazırlanan “Hilafet Raporunun” başbakan RTE ye sunulduğu açıklanırken, akp yanlısı bir yazar “ … Sonuçta hilafet kaldırılmadı. “Halifelik yetkisi Erdoğan’da. Bugünkü hükümet sistemi, başkanlık sisteminde kime ait? Cumhurbaşkanı’na. Şu anda bu yasaya göre, yasal, kanuni halife yetkisi mana ve mefhum olarak Tayyip Erdoğan’ın şahsında mündemiçtir. (bir şeyin içinde saklı bulunan, var olan.)”

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün hatta bununla ilgili ayrı bir çalışma da yapılabilir. Ancak tartışılan, gündemden düşürülmeyen ve oy almak için siyasi olarak kullanılan bu konu bir sorun mu?

İşte bu konuları açığa çıkarmak üzere yazılmış bir kitap “Hilafet ve Ümmetçilik Sorunu”. Yazarı Mehmet Emim Bozaslan, Diyarbakır/Lice doğumlu, ilkokuldan önce medrese eğitimi almış, İlkokulu dışarıdan bitirmiş bir ilahiyatçı. Mesleğinde Müftü olarak en üst göreve kadar yükselmiş. Ancak fikirleri ve yazdığı kitapları nedeniyle 1964’te Kulp Müftüsüyken yazdığı “İslamiyet Açısından Şeyhlik-Ağalık” adlı kitabı nedeniyle ve daha çok da şeyh ve ağaların baskısı yüzünden görevinden uzaklaştırılmış. Bir yıl sonra “Kürtçülük ve solculuk yaptığı” gerekçesiyle görevden alınmış. Danıştay iadesine karar vermiş, Şarköy’e sürülmüş, burada tutuklanmış sıra dışı bir din adamı olarak sol ve devrimci kimliği ile Hilafet ve Ümmetçilik sorununu başlangıcından günümüze toplumsal ve İslami anlayış açısından incelemiş…

Kitabın en önemli özelliklerinden biri ise TBMM'de 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılmasından sonra gelişen olaylar ve Hilafet makamının devamı, Halifenin seçilmesi süreci ve 3 Mart 1923'de Hilafet ve Halifeliğin kaldırılmasına kadar geçen süreç içerisinde ki medyada ki görüşler ile TBMM'deki tüm görüşmeleri tam metin halinde yayınlanmasıdır.

Yazar kitabın önsözünde amacını şöyle açıklamaktadır: “…Özellikte uyanmaya ve yüzyıllarca süren ezilmişlik ten kurtulma yollarını aramaya başlayan Anadolu insanının kurtuluş yolundaki eğilimlerini ve çabalarını saptırıp Hilafetçilik ve Ümmetçilik akımına kanalize etmek isteyen kişilerin ve çevrelerin birtakım hesaplar ve planlarla hareket ettikleri açıktır. Bu güçler hangileridir, hesapları ve planları nedir, niçin bu akımının arkasında duruyorlar ve bununla hangi amaca ulaşmak istiyorlar? İşte bu kitapta bu konuları aydınlığa kavuşturmaya çalışacağız…”

“…Hilafet ’in geçirdiği tarihi aşamaları, gerçek Hilafetle uydurma Hilafet arasındaki farkı, gerçek Hilafet'in ne zaman, nasıl ve niçin kaldırıldığını, uydurma Hilafet'in kimler tarafından ve hangi amaçla kurulduğunu ve ne zamana kadar sürdürüldüğünü, bu süre içinde hangi amaçlara alet edildiğini ve hangi koşullar altında nasıl kaldırıldığını, Hilafetçilik ve Ümmetçilik akımının hangi amaca hizmet ettiğini ve kimlerle, hangi iç ve dış güçlerle işbirliği yaptığını belgelerle ortaya koymaya çalışacağız…

Hilafet kavramını sözlük anlamı ile herhangi bir işte birinin yerine geçmek ona vekalet etmek, ona halef olan kimse olarak açıklanmaktadır. İslam terminolojisinde ise Hilafet: İslam Devletinin kurucusu ve ilk devlet başkanı olan Hz. Muhammed’in vefatından sonraki devlet başkanlarının halkın oyuyla seçilip iş başına getirilmeleri ve bunların devlet yönetiminde Hz. Muhammed’in yerine geçmeleri, ona halef olmaları demektir. Halife de halkın oyuyla seçilip iş başına getirilen devlet başkanıdır.

bu anlayışla Hilafet kavramını, Halifelik makamının Arap, Emevi, Abbasi ve Osmanlı hanedanlarının uygulamaları ile inceliyor. Dört Halife döneminde yapılan seçimleri prensiplere uygun bulurken Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’den sonra seçilen Hz. Osman döneminde İslam’ın devrimci kimliğinin ve eşitlik ilkesinin yok edilerek Emevi ailesine verilen imtiyazlarla oluşan huzursuzluğu halifeliğin yıkımının başlangıcı olarak görmektedir. Hz. Ali’nin tekrar devrimci kimliğe büründürmek istediği İslam Devleti Emevilerin isyanı ile son bulunca 662 yılında ilk Emevi Hükümdarı Muaviye tarafından Hilafet ve Halifeliğin fiilen ve hukuken kaldırıldığını, bundan sonra Osmanlı’da dâhil devam eden Hilafet ve Halife unvanlarının geçersizliğini incelemektedir.

Arap bilgin hilafet ve ümmetçi çevrenin liderlerinden Seyyid Kutup Emevi devrini şöyle değerlendirmektedir, (bugünleri o günlerden görmüşçesine); “Emeviler zamanından beri Müslümanların hazinesinin sınırları kaldırıldı. Hazine krallar, çocukları, aveneleri ve dalkavukları için mubah bir yağma halini aldı. İslam adaletinin temelleri çöktü. Egemen sınıfın eline imtiyazlar, kuyruklarının eline çıkarlar, çevredekilerinin eline de vergiler geçti. Hilafette krallığa, hem de zalim bir krallığa dönüştü… İktidar zalim bir krallık şekline dönüşünce bütün sınırlar ve kayıtlar ortadan kaldırıldı, hükümdarlar vermekte ve esirgemekte mutlak olarak serbest kaldılar. Müslümanların malları yöneticiler, çocukları, çevreleri ve dalkavukları için sınırsız olarak genişledi. Böylece yöneticiler mali politikalarında nihai olarak İslamiyet’in bütün sınırlarından çıkmış oldular.”

Ümmet sözlük anlamı ile “bir peygambere inanıp onun yolunu seçen kimselerin tümü. Müslümanlığa bağlı olan, Hazreti Muhammet’in yolundan giden Müslümanların tümü. İslam toplumunun tamamını ifade eden bir kavram” olarak ifade edilmektedir.

Yazar ‘Ümmetçilik Sorununu “Ümmetçi Akımın Stratejisi; Hilafetçilerin hepsi istisnasız Ümmetçidir. Ümmetçilerin hepsinin istisnasız Hilafetçi oldukları gibi. Bunların amacı her Müslüman ülkede önce teokratik bir devler düzeni kurmak, sonra bu ülkeleri bir bayrak altında birleştirerek tek devlet haline getirmek ve başına bir Halife oturtmaktır” anlayışı ile incelenmektedir.

Ortadoğu İslam ülkelerinde ki ümmet anlayışının Türkiye’deki uzantıları uluslararası kuruluşların Ümmetçilik kavramına bakışları, Bağdat Paktı, İslam Paktı, Aramco, Müslüman Kardeşler Örgütü ve Rabıta’nın Ümmet anlayışının Türkiye’de yerleşmesi için yaptığı çalışmalar kitapta etraflıca inceleniyor.

Yazar kitabında her iki konuyu toplumsal açıdan ve sınıfsal farklılıkları da ortaya koyarak incelerken emperyalizmin dini sömürerek İslam ülkelerinde ki senaryolarını belgelerle ortaya koyarken her iki sorunda ki çözümleri de sunmaktadır. Kitap her iki sorunu incelemek ve öğrenmek isteyenler için ideal kaynaktır.

Ant Yayınları 1969

27 MAYIS MENDERES’İN DRAMI

27 Mayıs tanımlar mısınız sorusuna ihtilali yapan Milli Birlik Komitesinin Kurmay Binbaşılarından Ahmet Yıldızın cevabı;

“27 Mayıs milli iradeyle iktidara gelen sonraki tutum ve davranışlarıyla anayasa ve hukuk dışına, giderek meşruluğunu yitiren bir iktidarı devirme hareketidir. Bir ihtilaldir. Birkaç düzine subayın, muhalefetin, gençliğin, aydınların, demokrasiden yana olanların oluşturduğu ortamda gelişen özlemlerin gerçekleştirilmesi amacıyla yapılmıştır.”

İhtilalden sonra “Yassıada Yargılamalarına 14 Ekim 1960’ta başlandı. Eski Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, son Bakanlar Kurulu üyeleri, TBMM Başkanı ve Başkanvekilleri ile Tahkikat komisyonu üyesi olan ve Tahkikat komisyonu kurulmasına dair teklif veren milletvekilleri olmak üzere 395 milletvekili, eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun’un da aralarında bulunduğu 592 sanık, anayasayı ihlal ve öteki suçlardan yargılandılar.”

“592 sanıktan 123’ü beraat etti. 5’i hakkında açılan dava düştü. 15’i idam (3'ü onaylandı ve infaz edildi), 31’i müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Geriye kalan 418 sanık hakkında ise 4-20 yıl arasında hapis cezaları verilmiştir.”

“CHP iktidarı tarafından 4 Nisan 1963’te 27 Mayıs “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” ilan edildi ve 1980’e kadar Anayasa Mahkemesine saygının bir ifadesi olarak kutlandı. 12 Eylül darbesinin ardından 17 Mart 1981’de Milli Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararla “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” kaldırıldı.”

Türk demokrasinin gelgitlerinin başlangıcı olarak gösterilebilecek yukarıda kısaca özetlenen 27 Mayıs 1960 tarihi öncesi ve sonrası ile çeşitli yazarlar tarafından incelendi ve yazıldı.

İşte bunlardan biri de İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik Bölümü (1943) mezunu. İstanbul ortaokullarında bir süre öğretmenlik yapan sonrasında sol ve sosyalist kimliği ile öne çıkan sendikacı, Türkiye İşçi Partisi genel yönetim kurulu ve Türkiye Komünist Partisi üyesi Rasih Nuri İleri.

Yazar sadece bir 27 Mayıs’ı inceleyen ve değerlendiren bir kitapla değil Menderes ve Bayar ikilisi yanında TİP ve CHP 27 Mayıs’a bakışları, sol siyasetin 27 Mayıs’taki rolü ve 27 Mayıs devrim midir? sorusuna cevap arayan bir kitapla karşımıza çıkıyor.

DP den Vatan Cephesine, AP ye geçiş ve MHP den 27 Mayıs’a bakış, Yassıada Mahkemesi kararlarının yok sayılması için yapılan çalışmalar, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 ihtilalinde askerler tarafından dikte ettirilen özgürlükçü1961 Anayasasının örselenişi…

Yazar daha kitabının ilk sayfasında 27 Mayıs’ın bayram olarak kutlanmasının kaldırılmasını ve 12 Eylül rejiminden sonraki partilerin 27 Mayıs a karşı olan tutumlarını, 27 Mayıs anayasasını yıkmak ve DP yi aklayarak Yassıada kararlarının yok hükmünde olarak ilan edileceğini o günlerden görmüş… (27 Mayıs İhtilali sonrası DP li siyasilerin yargılamalarının yapıldığı ve üç idam ceza-sının yerine getirildiği Yassıada yenilenerek 27 Mayıs 2020 de “Demokrasi ve Özgürlükler Adası” olarak açıldı. 23 Haziran 2020 de TBMM “Yüksek Adalet Divanı’nın kullandığı yetkilerin hukukî dayanağını oluşturan ve hâlen yürürlükte bulunan kanun hükümlerinin geçmişe dönük olarak yürürlükten kaldırılması” kararı ile Yassıada kararlarını yok hükmünde kabul ederek sanıkların itibarlarını iade etti…)

Yassıada davaları “Anayasayı İhlal” davası ile birleştirilmiş 18 davadan oluşmakta ancak kitapta bu davalar 3 gurupta incelenmektedir.

Anayasayı İhlal Olayları (Anayasayı İhlal, 6-7 Eylül Olayları, Radyonun Kullanılması, Vatan Cephesi, Demokrat İzmir Gazetesi, Topkapı Olayları, Çanakkale Olayları, Kayseri Olayları, Ankara Olayları, İstanbul Olayları davaları.)

Suiistimal Olayları (Örtülü ödenek, İstimlak Yolsuzlukları, Arsa satışı yolsuzluğu, Vinilex Ortaklığı yolsuzluğu, İpar Şirketi Döviz kaçakçılığı, Zimmet ve İrtikâp, Türk Parası Koruma Kararına Aykırı Hareket davaları)

Kişisel Küçültücü Davalar (Köpek davası, Bebek davası)

Kitapta bu davalardan Anayasayı İhlal ve Örtülü Ödenek davaları teferruatlı olarak incelenirken diğer davalar gerekçeli kararları özet olarak sunulmaktadır.

Sol görüşlü bir yazarın devrim olarak nitelediği 27 Mayıs’ı anlattığı bu kitap Yüksek Adalet Divanı kararları, sıradan işlem gibi görülen uygulamaların Anayasayı ihlal suçuna nasıl dönüştüğü, yolsuzluk ve suiistimaller ile bugünkü uygulamalara ders olacak niteliği ile tarihe not düşüyor…

Yalçın Yayınları 208 sayfa, 1986

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.