Ajans Bakırçay
2021-10-14 11:10:45

Adını Sen Koy Kardiş

Aysel Korkut

14 Ekim 2021, 11:10

İnsanları, her halkasından bayağılık akan pis bir zincirle sardılar. Her birini birer rulo hâline getirip birbirlerine bağladılar. Zincirlenenler, uzaktan bakılınca yan yana dizilmiş döner dürümlerine benziyorlardı. İnsan, ayırt edemediği için “Bu lavaşın üstünü neyle süslemişler?” diye merak edebilirdi. Çünkü dürümlerin her biri uzaktan süslüymüş gibi görünüyordu. Ancak hiç de öyle değildi tabii. Yanlarına azıcık yaklaşınca, burnunuza beklenen leziz dürüm kokusu gelmiyordu. Onun yerine pis kokular alıyor ve zincirin şakırtılarını duyabiliyordunuz.

Zincirin hangi halkasının daha bayağı olduğunu söyleyebilmek mümkün değildi. Her halkada başka bir melanet vardı. Kurtulmak için o zincirleri tek tek koparmak gerekecekti. Ne var ki bu çok zordu. Çünkü çoğunluk, ellerinin kirleneceği endişesiyle zincirlere ellemek istemiyordu. Oysa zincir, bedenlerinin tümüne sarılmıştı. Zaten çoktan kirlendiklerinin farkında mı değillerdi acaba? Çok tuhaftı doğrusu bu.

Bir süre sonra mızırdanmalar başladı. Kimisi “Artık her şey bitti. Bu zincirlerden asla kurtulamayız.” diye homurdanıyor ve kendisini yere atmaya çalışıyordu. Kimisi zaman geçtikçe sesini daha yükselterek ağlıyor, kimisi zincircilere bela okuyor, kimisi zincirin canını yaktığından yakınıyor, kimisi de zincirleri zorluyor, koparabileceğini sanarak paslı halkaları dişliyordu.

Yanındakiler zincirlenirken zincircilere yardım etmişti kimileri. Zinciri çekmiş, sıkı sıkı sarmış, bağlamıştı. Bunlar bazen en yakın ahbapları olsa bile yapmıştı. Zincirlenen olmak istemediği içindi galiba bu. Zincirleyen olma hâli, zincirlenen olmaktan daha cazip olsa gerekti. Ne var ki sıra kendisine de gelmişti ve etrafta biriken başkaları onu da zincirlemişlerdi. Zincirleyenler arasında yakın arkadaşlarını görür gibi olmuştu. Ama hemen yanlış gördüğünü düşünmüş, kendine kızmıştı: “Olur mu hiç? Aptal mısın?” Sonra (Aaaa!) az önce kendisinin de ahbaplarından birkaçını zincirlediğini hatırlamış, derken bunu hemen unutmuştu. Bir de sıranın kendisine geldiğini anlar anlamaz kaçan, sırra kadem basanlar vardı. Aransalar bulunabileceklerdi kuşkusuz ama şimdilik iş çoktu, daha zincirlenecek binler, milyonlar vardı. Onlara daha sonra bakılabilirdi. Kimileri de “Beni zincirlemeyin, öterim bak!” diye zincircileri tehdit edip aradan sıyrılıyordu. Ötecek bir şeylerinin olması galiba iyi bir şeydi. 

Dizi dizi iri dürümler olarak bir foseptik çukuruna atıldılar. Atıldıkları yer bir bok çukuruydu ama insanlar kibarlıklarına zarar gelmesin diye buna “lağım çukuru”, daha da kibarı olsun isterlerse “foseptik çukuru” demeyi tercih ediyorlardı. Yazanın aklına da bir zamanlar, optalidon adlı ilacı almaya giden bir adamın, eczacıya ayıp olmasın diye “Bir optalikülot rica ediyorum.” demesi geliyordu. O sırada Bill’in Microsoft’u da “foseptik” sözcüğünün altını kırmızı kırmızı çiziyor, “fosseptik” yazması için yazanı huzursuz ediyordu. Neyse, burayı geçelim efendim.

Üstlerine kapanan rögar kapağı çok ağırdı. Ancak hep birlikte yüklenirlerse açılabilirdi. Ne var ki herkesin hesabı başkaydı. Kimisi yanındakine bakıyor, tipini beğenmiyor ve “Ben bu tiple ortak davranmam.” diyordu. Kimisi, az ötedekinden nefret ediyor, onunla aynı sıraya geçmeyi bile kendisine hakaret sayıyordu. Kimisi, diğerlerini kendinden düşük buluyor, bokun içinde olduğunu unutup burnunu yüksek tutmaya çalışıyordu. Kimisi, evinde ve sıcak yatağında yatmakta olduğunu hayal ediyor, buna inanıyor ve etrafında olup bitenleri önemsemiyordu. Kimisi, bunda da bir hayır olduğuna inanıyordu. “Allah beni bu bok çukuruna attıysa mutlaka bir bildiği vardır.” diyor dualar ediyordu. Kimisinin girişimcilik ruhu kabarmış, buradan kurtulduğu zaman, bu foseptikteki boku paketleyip gübre diye pazarlarsa ne kadar kazanacağını hesaplıyordu. Kimisi bırakmıştı iyice, bir an önce ölüp gitsin, bütün bunlar da bitsin istiyor, bunalım takılarak öylece duruyordu. Kimisi zincirin pasını yalayıp intihar ediyor, ancak ölüsünü kimse gömmeye çalışmıyordu. Kimisi, intihardan etkilenip belki, her şeyden vazgeçiyor, dünyaya küsüyor, “Ben de şu zincirin pasını yiyeyim, tetanos olup öleyim.” diye kuruyor, sonra o ruh halini itip silkiniyor, çabalamaya, önce kendini, sonra etrafını harekete geçirmeye çalışıyordu.

Birileri, “Gelin dayanışalım. Bu beladan kurtulalım.” diyordu. Ama olmuyordu elbette, hiçbir şey olmuyordu. Örneğin birisi, “Bu yaştan sonra sana uyup anarşit mi olcam, git işine.” diyordu. Başka birisi, “Sen benim selfimi bile beğenmemişsin, seninle yol yürümem ben.” diyordu. Bir başkası, en azından çabalamaya çalışanlara, “Buradan kurtulamayız artık. Boşuna uğraşmayın.” diye öğüt veriyordu. Cebindeki parayı verip buradan kurtulacağına inanan ve zincirciler gelsin diye rögar kapağına bakıp duranlar, bu konuşmalarla hiç ilgilenmiyorlardı. “Benim aklım ermez zincir mincir koparmaya, Allah isterse koparır, istemezse koparmaz.” diyenler kaderlerine boyun eğmiş, uysal uysal bekleşiyorlardı.

Harekete geçirme çabasına düşen kişi eğer ki kadınsa, kadının konuşmasından rahatsız olan bir adam çıkıyor, “Biz varken konuşmak sana mı düşer laan?” diye bağırarak etrafta pala, bıçak, kılıç mılıç aranıyor, bulamayınca kadını dövmeye davranıyordu. Davranıyor alma yapamıyordu, malum o da zincirlenmiş bir dürümdü nihayetinde.

“Bak bak! Bokun içinde bile bize kur yapıyor şırfıntı!” diye hallenen beylerden hiç söz etmeyelim ve kadınlara geçelim hemen.

Kadının, “Gel şu zincirleri kıralım.” dediği kişi eğer ki kadınsa, lağımın içi, “Sen öne çıkmak istiyorsun. Kendini göstermek istiyorsun. Sen kibirli bir bencilsin.” diyen seslerle doluyordu. Bu sesler, dürümler arasında uzun uzun dolaşıyor, boka düşüp çıkıyor, zincirlerin üstüne zıplıyor, rögar kapağına çarpıp geri düşüyor, kanalizasyon sistemi boyunca yankılanıp uzadıkça uzuyordu.

Kıpırdanmaya çalışan kişi, bütün bunlardan sonra yeniden kendi içine dönüyordu.

Ve günler günleri kovalıyor, yaşam bokun içinde sürüp gidiyordu. Hijyenin sıfır olduğu o yerde ne kadar yaşanabilirse o kadar yaşam elbette.

Bir gün, zincirle domuz bağı yapılarak bağlanmış birini attılar lağım çukuruna. O, o haliyle dürüm değil, tombul bir hamburgere benziyordu. Diğerlerinden farklıydı. Kesinlikle farklıydı. Ve lağımda artık açlık baş göstermişti.

Bitti…

(Devam edebilir, etmeyebilir…)

Yorumlar (2)

Muhammet Çekiç 3 Yıl Önce

Sözün özeti: KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇ BİRİMİZ!

Alev Subaşı 3 Yıl Önce

Tolstoy diyor ki ; Hareket etmezsen zincirlerini fark edemezsin. Yazılarınızla bizleri harekete geçirdiğiniz için kaleminize sağlık

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.