Ajans Bakırçay
2020-08-25 08:27:06

26 Ağustos 1922 Şuhut’tan Kocatepe’ye

Hasan Zeki Sungur

25 Ağustos 2020, 08:27

9 Eylül 1922 nin öncüsüdür 30 Ağustos, 30 Ağustos’un öncüsü ise 26 Ağustos’tur. Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesinin kazanıldığı, “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir İleri” komutunun verildiği günden dört gün öncesi durum şöyledir…

Tarih 26 Ağustos 1922 sabahın erken saatleri Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa ile birlikte muharebeyi idare etmek üzere Kocatepe’deki yerini alır. O günü Nutuk’ta şöyle anlatır Mustafa Kemal Paşa;

“Saldırımız bir baskın biçiminde yapılacaktı. Yürüyüşler gizlice ve geceleri olacaktı. Düşmanın en ufak şeyden haberi olmayacaktı. 24 Ağustos’ta çalışma merkezimizi değiştirdik. Akşehir’den ayrılıp Şuhut kasabasına geldik. Bir gün sonra Şuhut’tan Kocatepe’nin güneybatısında ki çadırlı ordugâha gittik. 26 Ağustos’ta Kocatepe’de bulunuyorduk. Sabah saat 5.30 da topçularımızın ateşleriyle saldırı başladı.”

Başkumandan Kocatepe’den, Ankara’da TBMM’ne, vekâletlere ve diğer cephelere şu telgrafı çeker: “Bu gün 26 Ağustos 1338 (1922), saat ondan itibaren tekmil cephede taarruza başlanmıştır. Muvaffakıyet Allah’tandır.”

O günü yaşamak adına 2014 yılında Şuhut’ta yapılan anma töreninden sonra gece Kocatepe’ye yürümüş ve sabah saatlerinde hayal etmiştim o günleri:

ZAFER YÜRÜYÜŞÜ

92 yıl önce bugün, 25 Ağustos’u 26 Ağustos’a bağlayan gece, atların ayakları keçe ile sarılmış süvariler dağları aşarak sessizce düşmanı arkadan çevirmek için Ahır Dağı üzerinden sızma harekâtı yaparken, diğer birlikler teçhizatlarını bağlamış, parlayan bölümlerini karartmış, arabaların tekerleklerini ot ile sarmalamış Şuhut’tan ve yığınaklanma bölgelerinden Kocatepe’ye doğru taarruz mevzilerine yaklaşıyordu.

Ay hilal şeklindeydi, hafif pus vardı, hava serindi, göz gözü görmüyordu, yol taşlıydı, engebeliydi, kılavuzlar birliklerin önünde önceden keşfettikleri arazide birlikleri yönlendiriyordu. Saat 22 ye kadar orada olmalıydılar, taarruz mevzilerini işgal etmeli ve o emri beklemeliydiler ‘Gazanız mübarek olsun, Hücum’ sonrasında Allah Allah nidalarıyla süngüleri takılı fırlamalıydılar düşman mevzilerine.

İçlerinde gençler vardı daha bıyığı yeni terleyenler ama eski tüfeklerde vardı Çanakkale’yi görmüş süngü hücumunu düşmanın gırtlağında sonlandırmış olanlar. Onlardan öğrendiklerini şimdi yapma zamanıydı düşmanı savunma mevzilerinden atmak ve ovaya sürmek sonrası kolaydı önlerine bir katarlarsa kefereyi sürerlerdi ta İzmir’e kadar. Zaten duymuşlardı plan öyleymiş, düşman denize dökülmeliymiş.

Canları nasılda sigara içmek istiyordu ama komutanlar sakın demişti sakın ola hiçbir şey parlamayacak, baskın ortaya çıkmayacak. Onlarda kolayını bulmuştu ot çiğniyorlardı, tütün çiğniyorlardı. Hava serindi, hava ürkütücü idi saat acaba kaçtı ne zaman gürleyecekti o top? İşte o zaman cehenneme dönecekti ortalık. Bir haber dolaştı ortalıkta, haberciler duymuştu Komutanlar gelmişti Kocatepe’ye demek zaman yakındı.

Birkaç lokma bir şeyler yedi, Çakırözü köyünde köylü kadınlar vermişti biraz kuru üzüm, biraz darı, azda ekmek, duasını etti. Aklına anası düştü dualarla uğurlamıştı onu bir de kına yakmıştı, arkasından da su dökmüştü sağ salim gitsin gelsin diye. Ama biliyordu dönemezse kardeşi hazırdı o gelirdi onun yerine, aynı babasının kaldığı Çanakkale’de onun yerine geldiği gibi. Yavuklusu yoktu, vardı bir sevdiği onun da gönlü vardı anası da istemişti askerden önce bir söz alalım diye ama o istememişti gidip te dönememek vardı. Ama dönerse sağ o zaman bir gazi olarak isteyecekti onu.

Bunları düşünürken bir irkildi ki sanki gök kubbe yarılmıştı, işte topçunun yeri göğü inleten ateşi de başlamıştı, ne kadar devam etti bilmiyordu. O emri bekliyordu. Ve komutanı elinde tabancası en önce o atıldı öne ve sonra diğerleri yıldırım gibi gidiyorlardı, önlerine çıkan engeller kolayca aşılıyordu, süngüler parlıyor, gireceği gırtlağı, parçalayacağı göğsü arıyordu.

Çok istemişti ön safta olsun, piyade olsun ama Komutanı demişti sen bizim kablocumuz olacaksın bizim komutanlıkla olan irtibatımız sağlayacak kabloyu ve telefonu ileriye sen ve ekibin taşıyacaksınız, bir de telsizci vardı. Hele haberci o hep komutanın yanındaydı, oradan oraya koşturur emirleri iletirdi takım, manga komutanlarına, en taze bilgileri de ondan alırlardı. Bir de tümenden gelen haberci vardı atıyla şimşek gibi dalardı karargâha torbasından çıkardığı evrakları teslim eder ve süratle ayrılırdı teslim aldığı evraklarla hep bir acelesi vardı. Gören de zannederdi savaşı o idare ediyor emirleri o veriyor, ya gecikirsem derdi, ya zamanında yetişmezse emir, ya benim yüzümden gecikirse eğitim, tahkimat, iaşe ve ibate. Kısa bir zaman içinde uğrardı bizim yanımıza hemşerimdi bazen bırakırdı bir paket sigara, bir çift çorap, bir bazlama sonra topuklardı atı geçen o kısacık zamanı kapatmak için…

Bendim o kablocu ekibinden Manisalı Hasan, bendim o telsiz operatörü Çankırılı Ahmet, bendim o haberci Erzurumlu Mehmet 92 yıl sonra bunları hayal ettim Çakırözü Köyünden gece saat 0030 da başlayıp, saat 0445 de Kocatepe’de sona eren Zafer Yürüyüşünde.

Hava yine pusluydu, ayaz vardı, ay neredeydi şekli neydi bakamadım bile yol asfaltı, yol aydınlıktı, karnım tok, kıyafetim uygundu, tüfeğim, teçhizatım, cephanem, kablolarım, telefonum, telsizlerim yoktu ama hayalim vardı ve o geceyi orada bu hayalle yaşamak vardı. Oradaydım, onlarla beraberdim, onlara şükran borçluydum ve yapabileceğim tek şey vardı. Onları rahmetle anmak, onların bu emanetine bundan sonra sahip çıkmak ve gerekirse yeni Kocatepe’den taarruz etmek…

Yorumlar (2)

Reyhan Ertürk 4 Yıl Önce

Kaleminize sağlık. Bu kadar özveri ve fedakarlıkla kazanılmış biz zaferin kutlanmasını asla başaramayacaklar.

Adnan Gümüşcü 4 Yıl Önce

Gönlüne kalemine sağlık .Bu güzel yazı için tebrikler öpüyorum

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.