Ajans Bakırçay
2023-04-04 10:15:32

Yolun sonu görünüyor mu?

Hüseyin Öge

04 Nisan 2023, 10:15

"Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır."

OYUM KİME?

14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlere çok az bir zaman kaldı. Ekonomik kriz ve depremin altında kalan ‘Tek Adam İktidarı’ seçimleri bir ay kadar öne aldı. Anayasa’nın 101 ve 116. Maddesinde bir kişinin üst üstte iki sefer Cumhurbaşkanlığına aday olacağı yazılı olmasına rağmen Recep Tayyip Erdoğan üçüncü kez aday oldu. Muhalefet partileri, barolar, tek tek bireyler Erdoğan’ın üniversite diplomasının olup-olmadığının açığa çıkarılmasını ve Anayasanın açık hükümlerine göre üçüncü kez aday olamayacağına itiraz ettiler. YSK bu itirazları da kabul etmedi. Tek Adam İktidarı döneminde şekillenen YSK onun tekrar üçüncü kez aday olabileceğine karar verdi, üniversite diplomasının sunulduğunu belirtti. 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin yapılacağı kesinleşti.

Tek Adam İktidarı; ekonomide, siyasette ve her alanda çok sıkıştı. ‘Ben ekonomistim’ denmesine rağmen ekonomide yaşanan büyük çöküntü ve depremde gösterilen basiretsizlik, başarısızlık Tek Adam İktidarının kimyasının bozulmasına neden oldu. Atacak barutu kalmayan siyasal iktidarın temsilcileri muhalefet partilerinin temsilcilerini açıkça tehdit eden bir dil kullanmaya başladı. İktidarın nimetlerinden alabildiğine yararlanan ‘Cumhur İttifakı’ temsilcileri için iktidarda kalmak ‘Beka sorunu’ oldu. Tehdit, şantaj, karalama kampanyaları başladı.

14 Mayıs seçimlerine gidilerken Recep Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu 21 yıllık AKP dönemine bakmakta fayda var. Çünkü 14 Mayıs’ta kime ve ne için oy vereceğimize bu verilere bakarak karar vereceğiz.

AKP ve MHP’nin ana omurgasını oluşturduğu Tek Adam İktidarı döneminde enflasyon üç haneli rakamlara, işsizlik ise iki haneli rakamlara çıktı. İşçilerin, emekçilerin, emeklilerin enflasyonu %300-500 oranında arttı. Et ve süt ürünleri başta olmak üzere, soğan, patates, biber fiyatları katlanarak arttı. ‘Yiğit muhtaç oldu kuru soğana’ deyişinde söylendiği gibi kuru soğan fiyatı 20-25 Lira oldu. Emekçilerin mutfak masrafları yangın yerine döndü. Et ve Süt Kurumu önünde ‘fiyatı sabitlenmiş’ bir parça kıyma veya et alabilmek için uzun kuyruklar oluşmaya başladı.

Merkez Bankası’nın kasası eksilere düştüğü için Türk Lirası yabancı paralar karşısında pula döndü. Kur Korumalı Mevduata (KKM) ödenen faizler nedeniyle hazinenin içi tamamen boşaldı. İki buçuk milyon EYT’liye ödenmesi gereken emekli aylıklarının ‘bu ay ödenecek’ sözü tutulamayacak gibi görünüyor. ‘Nas var, sana bana ne oluyor?’ denilmişti. Merkez Bankası faizleri tek haneli rakamlara indirmişti. Bugün ise faiz indiriminden vaz geçildiği açıklandı. Yani Nas’tan vaz geçildi.

Açlık sınırının on bin liraya dayandığı bir dönemde asgari ücret 8500, en düşük emekli aylığı ise 7500 lira oldu. En düşük emekli aylığı 5.500 liradan 7.500 liraya yükseltilirken diğer emeklilerin aylıklarının yükseltilmemesi, yapılan bu ayrımcılık büyük tepkilere neden oldu. Bu düzenlemenin seçimleri kazanmak için yapılan bir ‘seçim rüşveti’ olduğu anlaşıldı. İşçiler, emekçiler, emekliler bu seçim rüşveti yapılmış olsa bile açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya mecbur bırakıldılar.

21 yıllık AKP döneminde tarım ve hayvancılık bitirilme noktasına getirildi. Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlara verilen teşviklerin kesilmesi, mazot, gübre, yem, tarımsal ilaçların fiyatlarının alıp başını gitmesi sonucu ekili tarım arazilerin oranı, tarım ve hayvancılıkla geçinenlerin sayısı yarı yarıya azaldı. Bu yüzden et, süt, yumurta, peynir, yoğurt, sebze ve meyve fiyatları alabildiğine arttı ve artmaya devam ediyor. Üretici çiftçiler; yüksek faizlerle aldıkları krediler sonucu Ziraat Bankasına, Tarım Satış Kooperatiflerine borçlandılar. Borçlarını ödeyemeyince tarlalarına, traktörlerine, hayvanlarına, evlerine haciz konuldu. Birçok üretici köylü üretim alanından uzaklaşarak aç kalmamak için şehirlere çalışmaya gitti.

İslamcı özgürlükçü bir parti olduğunu ileri süren AKP’nin 21 yıllık süre içinde dini nasıl istismar ettiği görüldü. Seçim meydanlarına elinde Kuran’la çıkarak oy istedi. ‘Bizim arka bahçemiz’ denilerek okulların yarıya yakını İmam Hatip Okullarına dönüştürüldü. Sanki dini inançlar serbestçe yaşanmıyormuş gibi ‘dini inançlar serbestçe yaşanacak’ diye propaganda yapıldı. ‘Alnı secdeye değenlere oy verin’ denildi. ‘Domuz bağı ile’ birçok insanı öldüren Hizbullah’ın devamı olduğu söylenen Hüda-Par ile ittifak yapıldı. Kadınların uzun yıllar süren mücadeleler sonucu kazanmış oldukları 6284 nolu ‘Ailenin korunması ve kadına yönelik şiddetin önlenmesini’ içeren kanunun kaldırılmasını, kadınların Medeni Kanunla kazanılmış haklarının budanmasını isteyen Yeniden Refah Partisi (YRP) ile birkaç bin oy alabilmek için ittifak yapıldı.

‘Askeri vesayete son verilecek’, ‘Kürt sorunu çözülecek’ diyerek iktidara gelen AKP iktidarı bırakalım sorunları çözmeyi, sorunların daha da büyümesine neden oldu. ‘Askeri vesayete son verilecek’ denilerek ‘Hoca efendi’ denilen Fettullah Gülen ile ittifak yapıldı. Yargı, Emniyet ve TSK’ya FETÖ’cü kadrolar dolduruldu. FETÖ’cüler 15 Temmuz’da darbe yapmaya kalkınca ‘Allah’ın lütfu’ denilerek OHAL ilan edildi, ‘siyasi ayak’ dışında kalan FETÖ’cüler tasfiye edildi, OHAL şartlarında şaibeli bir seçimle Anayasa değiştirilerek ‘Tek Adam Rejimine’ geçildi. TBMM’de kurulan ‘FETÖ araştırma komisyonu’ raporu yayınlanmadı, hazırlanan rapor bir türlü bulunamadı. Dolayısıyla ‘siyasi ayak’ bir türlü ortaya çıkarılamadı. FETÖ’cüleri oralara atayanlar bugüne kadar bir muhamma(!) (Anlaşılmaz bir şey, bir sır) olarak kaldı. ‘Kürt Sorunu’ ise çözüm sürecinde AKP ve Erdoğan tarafından ‘masa devrilerek’ rafa kaldırıldı. Başta HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere birçok Kürt siyasetçi, belediye başkanı tutuklandı. Seçilmiş HDP’li Belediye Başkanları yerine kayyum atandı. Anayasa Mahkemesinde HDP’yi kapatma davası açıldı.

‘Refah ve kalkınma öncelikli bir politika izlenecek’ denilmişti. Kalkınanlar ve refah içinde yüzenler bir avuç yandaş müteahhit, fabrika ve bankalar olurken işçilerin, emekçilerin, emeklilerin, esnafın, üretici köylülerin yoksullaşması daha da arttı. Milli gelirden aldıkları pay azaldı. 2018’den sonra emeğin geliri %23 artarken, patronların geliri %80 arttı. En üstteki %1’in geliri en alttaki %90’ın gelirinden 1.5 kat daha fazla oldu. Faize karşıyız diyenler tarafından Kur Korumalı Mevduat ile faiz lobilerine milyarlarca lira aktarıldı. ‘Yoksulluğu bitireceğiz’ diyenler, yoksulluğu daha da arttırdı. Ülkenin nerede ise üçte ikisinden fazlası açlık sınırının altında yaşar durumuna getirildi.

İş ve kadın cinayetlerinde, başta tarikat yurtları olmak üzere çocuklarda cinsel taciz, tecavüz ve istismarında dünya sıralamasında üst sıralara çıkıldı. ‘Çocuk istismarı’ yapılan tarikat yurtlarının, Kuran Kurslarının ismi duyulmasın diye ‘yayın yasakları’ getirildi. Maraş merkezli depremin yaraları daha sarılmamışken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bazı yöneticileri ‘depremde evlat edinilen kız çocukları ile evlenilebilir’ fetvaları vermekten çekinmediler. Erkek egemen zihniyetine sahip olanlarca kadınlar; evlenilen, çocuk doğuran, ev işleri ile ilgilenen ikinci sınıf birer varlıktı.

AKP ve Erdoğan; ‘Komşularla sıfır sorun’ olacak diyerek iktidara geldi. İktidarları döneminde tüm komşu ülkeleri ile sorun üzerine sorun yaşadılar. Birçok komşu ülke ile ilişkiler sıfır noktasına düştü. Kimilerine ‘katil, cani’, kimilerine ‘darbeci’ yaftası yapıştırdılar. ‘Bu can bu bedende olduğu sürece görüşmem’ dedikleri ülkelerle keskin ‘U’ dönüşleri yaparak, birkaç milyar Dolar alabilmek için ilişki kurmaktan çekinmediler. Buna da ‘onurlu dış politika yapıyoruz’ dediler.

Toplumu bölen, ayrıştıran nefret söylemi yayan, tehdit ve şantajı ön plana çıkaran söylemden hiç vaz geçmediler. ‘Dindar ve kindar bir gençlik yaratacağız’ demekten çekinmediler. Farklı etniklere ve dinsel inançlara sahip yurttaşları ‘Af edersiniz Ermeni’, ‘Alevi’, ‘Kürt’, ‘Yunan, Rum dölü’ gibi sözlerle aşağılamaktan çekinmediler. Tweet atan, gerçekleri yazan gazeteciler tutuklandı. Sosyal medyada paylaşım yapanlara davalar açıldı. Konserler, müzikler yasaklandı. Korku iklimi oluşturulmaya çalışıldı.

50 bini aşkın yurttaşımızın can verdiği depreme ‘kader planı’ dediler. Hâlbuki bilim insanları yıllar önce depremin bu bölgede olacağını bağıra bağıra nokta atışı ile bildirmişti. 1999 yılından bu yana toplanan ‘Deprem Vergileri’ deprem yapılacak yerlere aktarılmadı. Yandaş şirketlerin yaptığı geçilmeyen köprülere, yollara, gidilmeyen havaalanlarına, Şehir Hastanelerine aktarıldı. Bu paralar deprem için kullanılsaydı bu kadar insanımız depremlerde can vermezdi. ‘Deprem öldürmez, bina öldürür, rant öldürür’ genel doğrusu çerçevesinde müteahhitlere yaptırılan demirinden, çimentosundan çalınmış, imara uygun olup olmadığı denetlenmeyen binalar. Birkaç bin oy alabilmek için çıkarılan ‘İmar Barışları’, Belediyelerin rant uğruna imara açtıkları tarım arazileri, zemini inşaat yapmaya uygun olmayan toprak zeminler, fay hatlarına yapılan binalar depremin büyüklüğüne ve can kayıplarının artmasına neden oldu. Beceriksiz ve liyakatsiz kadroların AFAD ve Kızılay gibi kurumların başına atanması, depremde can kayıplarının daha da çok artmasını sağladı. Bir yardım kuruluşu olan Kızılay depreme yardım etmek isteyenlere çatır ve kuru gıda sattı.

AKP-MHP destekli Tek Adam İktidarı, koltuklarını koruyabilmek için her yola başvurmaktan çekinmiyor. Çamur at, izi kalır misali ‘Seccadeye bastılar’, ‘Camide içki içtiler’, ‘camileri yıktılar’, ‘Üzeri çıplak adamlar bacımızın üstüne işediler’, ‘HDP’li Belediyeler aldıkları paraları dağa gönderiyorlar’, ‘muhalif belediyeler PKK’lı kadroları belediyelere dolduruyorlar’ benzeri söylemleri sıkça kullanmaktan çekinmediler. Çünkü halka söyleyecekleri, vaat edecekleri hiçbir şey kalmayanların başvuracakları son yöntem; çamur at, izi kalır yöntemidir. Onlar; ‘yerli ve milli’, tüm muhalifler ise ‘terörist’. Tek Adam İktidarı için koltuğu korumak için yapılan her şey mübah!

14 MAYIS SEÇİMLERİNDE NEYİ OYLAYACAĞIZ?

- Halkın öznesi olduğu kararların halkça alındığı gerçek demokrasi mi yoksa her şeye bir tek kişinin karar verdiği Tek Adam İktidarı mı?

- Tarikatların, cemaatlerin egemen olduğu din eksenli bir yönetim mi yoksa devletin tüm inançlar karşısında tarafsız olduğu gerçek laik bir ülke mi?

- Bu ülkeye ‘Hilafet gelmelidir’ diyenlere mi yoksa bu ülke laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir diyenlere mi?

- Yolsuzluğun, yoksulluğun, yasakların devam ettiği bir yönetim mi yoksa yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara son verilen bir yönetim mi?

- Sözde adalet mi yoksa gerçek adalet mi?

- Tarım ve hayvancılığın bitirildiği bir ülke mi yoksa yükseltildiği, desteklendiği bir ülke mi?

- Sermayeye, bankalara, yandaş şirketlere aktarılan paralar mı yoksa işçilere, emekçilere, emeklilere, esnaflara, üretici köylülere verilecek paralar mı?

- Ülkenin kaynaklarını yabancı tekellere tek tek satanlara mı yoksa o kaynakları tekrar kamunun (halkın) malı yapacak olanlara mı?

- Eğitimi, sağlığı ticarileştirenlere mi yoksa eğitimi, sağlığı parasız ve nitelikli yapacaklara mı?

- Çözüm sürecini bitirenlere mi yoksa başta ‘Kürt Sorunu’ olmak üzere tüm sorunları TBMM çatısı altında demokratik ve halkçı bir temelde çözecek olanlara mı?

- İstanbul Sözleşmesini bir gece yarısı kararnamesi ile bitirenlere mi yoksa ‘İstanbul Sözleşmesi Yaşatır’ diyenlere mi?

- Seçim zamanı ulufe dağıtır gibi ‘Seçim Bütçesi’ yapanlara mı yoksa çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alanlara mı?

- Asgari ücreti, emekli aylıklarını açlık sınırının altında verenlere mi yoksa insanca yaşayacak bir ücret seviyesine çıkaranlara mı?

- Söz, ifade, basın, örgütlenme özgürlüklerine yasak getirenlere mi yoksa bu özgürlükleri serbest bırakacaklara mı?

İşçilerin Anayasal hakları olan grevleri yasaklayıp, işçilerin emekçilerin haklarını almak için yürümelerini, grev çadırları kurmalarını engelleyenlere mi yoksa işçi, emekçi haklarını savunanlara mı?

Öğrencilerin yurtlarda veya evlerde barınma haklarını engelleyenlere mi yoksa ücretsiz barınma haklarını savunanlara mı?

Kime oy vereceğiz?

Gayet basit. 14 Mayıs seçimlerinde yukarda sayılan kriterlere bakarak oy vereceğiz. Sömürü ve soygun düzenini savunanlara değil, halkın çıkarlarını savunanlara oy vereceğiz.

BEN KİME OY VERECEĞİM?

Evirmeden, çevirmeden, lafı dolandırmadan söyleyeyim. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oyum KEMAL KILIÇDAROĞLU’na. İlk turda açık bir oy farkıyla seçim kazanılırsa vaat edilenler kolayca yapılabilir. EMEK VE DEMOKRASİ İTTİFAKI ve SOSYALİST GÜÇ BİRLİĞİ aday çıkarmayacağını açıkladı. Bu KILIÇDAROĞLU’na destek anlamına gelmektedir. Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın adaylıkları KILIÇDAROĞLU’na köstek anlamına gelmektedir. Onlar istedikleri kadar ‘Biz Tek Adam İktidarına muhalifiz’ deseler de ‘Cumhur İttifakı’nın’ değirmenine su taşıyorlar. Dolayısıyla Tek Adam Rejimini destekler konumuna gelmişlerdir. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ denmeden önce adaylıktan çekilmelidirler. Yoksa bunun sorumluluğu çok ağır olur.

Milletvekili seçimlerine gelince;

Yukarda sıraladığım talepleri EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’nın hayata geçirebileceğine inanıyorum. Bu yüzden oyumu bir çok partinin bileşeni olduğu YEŞİL VE SOL GELECEK’e vereceğim. 14 Mayıs seçimlerinde sol, sosyalist, devrimci, demokrat adayların parlamentoda çoğunluğu sağlayabilmesi için oyların bölünmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu yüzden sol, sosyalist, devrimci, demokrat partilerin bir yerde ve ortak listelerde yer almasının doğru olacağını düşünüyorum. Bu seçimlerde sol, sosyalist, devrimci ve demokratların bir oyunun bile heba olmaması gerektiğine inanıyorum. Herkesin de buna inanmasını arzu ediyorum.

Çünkü kazanırsak birlikte kazanacağız, halk kazanacak!

Tek adam düzenine geçit yok! Birlikte kazanacağız, emekçiler kazanacak!

Yorumlar (2)

İsmail Gürsel 1 Yıl Önce

Bu seçim son şansımız kazanmak zorundayız. Aksi olursa Atatürk ilkelerini,laik cumhuriyeti kaybederiz.

lütfi Demirkapı 1 Yıl Önce

Emeğinize sağlık Hüseyin hocam…Bu seçimler ;Akp-Mhp nin Yani tek adam rejiminin yarattığı karanlık tünelden don çıkıştır..Ülkenin ,insanlarımızın geleceği için küçük hesaplar yapmanın zamanı değildir..Birleşe birleşe kzanacağız…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.