Ajans Bakırçay
2025-11-03 12:52:23

2026 Bütçesi sermayeye- yandaşlara- faiz lobilerine ‘ballı böreği’, asgari ücretlilere- emeklilere- çalışanlara 'sefaleti' öngörüyor.

Hüseyin Öge

03 Kasım 2025, 12:52

‘Cehalet ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır.’

***

Cumhur İttifakı 2026 Bütçesini TBMM’ne sundu. Bütçe; Ekim ayı içinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeye başlandı. Diğer yıllarda olduğu gibi bu yılki bütçede uluslararası finans kuruluşlarının (IMF, Dünya Bankası, JP Morgen vb.) görüşlerine, önerilerine uygun olarak hazırlandı. Bütçe görüşmeleri yaklaşık iki ay sürecek. Aralık ayı başında doğal olarak AKP-MHP oylarıyla kabul edilecek. Bu iki parti sermayeye hizmette sınır tanımıyor.

2026 yılında vergi gelirlerinin nerdeyse yarıya yakını (%47.4) dolaylı vergilerden (KDV ve ÖTV) sağlanacak. Gelir Vergisinin önemli bir bölümü (yaklaşık üçte ikisi) işçilerden, emekçilerden kesilecek. Gelir Vergisinin bütçedeki payı 2025 yılında %19 iken, 2026 bu oran % 25’e çıkacak.

2026 bütçesine göre; sermayeden alınması gereken 3.6 trilyon lira vergi istisna kapsamında alınmayacak. Vur abalıya örneği vergiler (dolaylı ve dolaysız) tamamen yoksul halkın sırtına yüklenecek. Sermayeye kıyak geçilecek. 2026 bütçesi şimdiye kadar emekçilerin sırtına en fazla vergi yükü yükleyen bütçe olarak tarihe geçecek.

Bu kadara kalsa gene de iyi. Dahası var. 2026 bütçesinde faiz giderleri 2025 bütçesine göre % 47 artırılarak 2.86 trilyon liraya çıkarılıyor. Sosyal yardımlar için ayrılan 917 milyar liranın üç katı. Bu bütçe ‘Sermayeye, rantiyeciye var. Emekçiye, emekliye yok’ bütçesi. Tek Adam İktidarı; bütçeden ekonomik anlamda sermayeye, faiz lobilerine her türlü desteği sağlarken, bütçenin yükünün önemli bir kısmını emekçilerin sırtına yüklemektedir. Patronlara teşvikler, vergi muafiyetleri, enerji sübvansiyonları, doğrudan destekler sağlanırken emekçilere, emeklilere ‘kaynak yok’ denilebiliyor. Patronlara gelince ‘kaynak çok’, emekçilere, emeklilere, üretici köylülere, esnaflara gelince ‘kaynak yok’. Halkın sırtından inmeye hiç niyetleri yok.

Erdoğan-Şimşek Orta Vadeli Ekonomik Programı (OVP) kamu yatırımlarını, harcamalarını sınırlamayı, çalışanların ücretlerini baskılamayı amaçlayan bir program olarak ortaya çıktı. Kamusal alanlardaki harcamalar ‘itibardan tasarruf olmaz’ anlayışı sonucu bırakalım sınırlamayı daha da arttı. Kamusal yatırımlar ise azaldı. 2026 bütçesinin 2.7 trilyon lira açıkla kapatılacağı öngörülüyor. Kamusal hizmetlere ayrılan pay; 2002 yılında %42 iken, bu oran 2025 yılında %29.1’ geriledi. Bu gerileme başta eğitim ve sağlık olmak üzere bir çok kamusal hizmetin azalmasına neden oldu. 2002 yılında eğitim yatırımlarına %17.18 pay ayrılırken bu oran 2026 bütçesinde % 8.26 oldu.

Sağlık bütçesinde %14’lük bir artış görülse de bu artışın şehir hastanelerine ödenecek ücretler olduğu biliniyor. Bu hastaneleri işleten 45 şirkete toplam 236 milyar lira ödenecek. Koruyucu sağlık hizmetleri toplam sağlık bütçesinin ancak %1.9’’unu oluşturuyor.

2026 yılı bütçesinde savunma ve güvenlik harcamalarına (MSB, İçişleri, jandarma, emniyet, MİT) 1 trilyon 202 milyar lira ayrılmış. Savunma ve güvenliğe ayrılan pay eğitim ve sağlığa ayrılan paya eşit gibi. Nede olsa iktidarın ‘beka’ sorunu var. Otoriterleştirmeyi, baskıları arttırarak iktidarını devam ettirmek istiyor.

AKP iktidarı 2006 yılında çıkardığı tarım kanunu ile ‘bütçeden tarıma ayrılan payı GSMH’ın (yani milli gelirin) %1’den aşağı olmaz’ hükmünü getirdi. Ancak kendi çıkardığı kanun hükmüne hiç uymadı. Milli gelirin %1’ini üretici köylülere hiç dağıtmadı. Yıllar yılı tarımın çökmesine ve dolayısıyla da gıda enflasyonun yükselmesine neden oldu. Bütün dünyada tarım ürünlerinde fiyatlar düşerken Türkiye’de tarımsal girdilerden dolayı (gübre, mazot, ilaç vb.) yıl be yıl arttı. Tarıma ayrılan pay % 0.2’de kaldı. Sebze, meyve, bakliyat başta olmak üzere gıda fiyatları tavan yaptı. Yoksullar çarşı-pazara çıkamaz duruma geldi. Çıksalar da ya tezgâhlara bakıyorlar ya da akşam karanlığında tezgahlarda kalanları topluyorlar.

Erdoğan-Şimşek programı istihdamın da azalmasına neden oldu. İş gücüne katılım oranı düştü. Eylül ayı içinde 200 bin kişi işsiz kaldı. DİSK-AR’ın araştırmasına göre geniş tanımlı işsiz sayısı 11.7 milyona ulaştı. TÜİK rakamlarına göre dar tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 75 bin kişi. Belli bir süre sonra iş aramayı bırakanlar, iş bulamayanlar bu sayıya dahil edilmiyorlar. Genç kadın ve erkek işsiz sayısı da giderek artıyor. Erkeklerde %14.9 olan oran kadınlarda %21.4’e ulaşıyor. Türkiye’de çalışma saatleri de giderek artıyor. Türkiye’de haftalık çalışma saati ortalama 42.9 saate çıktı. Avrupa Birliği ülkelerinde bu oran ortalama 37.2 saattir. Ucuz işgünü ve uzun çalışma saatleri sömürüyü katmerleştiriyor.

Asgari ücrete ve emekli aylıklarına yapılan zam rakamları büyüse de ekmek devamlı küçülüyor. Asgari ücret son 10 yılda 20 kattan fazla arttı. 2015 yılında 1000 TL iken 2025 yılında 22 bin 104 TL oldu. Ancak bu artış işçinin yaşam koşullarını iyileştirmedi bilakis onun daha da yoksullaşmasını sağladı. 2015 yılında bir asgari ücret maaşıyla 65 kg kıyma, 75 litre zeytin yağı, 12 çeyrek altın alınabiliyordu. 2025 yılında 20 kg kıyma, 25 litre zeytin yağı, 2 çeyrek altın alınmaya başlandı. Asgari ücretlinin yaşamı son 10 yılda yaklaşık %60 azaldı. Merkez Bankası verilerine göre 2005 yılında asgari ücretle yılda 31 Cumhuriyet Altını alınabiliyordu. 2024 yılında bu rakam 11.6 ya düştü. Yani asgari ücretli son yirmi yılda 20 Cumhuriyet Altını kaybetti.

Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek ve şürekası OVP sayesinde her ay enflasyonun düşeceğini söyleyerek hayal satmıştı. Hayalleri toz pembe ama yaşanan gerçekler çok acıydı. Enflasyon düşmediği gibi devamlı artmıştı. M. Şimşek, ‘Enflasyon hedefimiz bu yıl sonunda tutmayacak’ diyerek bu durumu teyit etmek zorunda kalmıştı. Merkez Bankası’nın ‘hedeflenen enflasyon’ hedefi de şimdiye kadar hiç tutmadı. Ama asgari ücretliye, emekli aylıklarına gerçek enflasyon değil, hep ‘hedeflenen enflasyon’ oranında zam yaptılar. Onları açlığa, yoksulluğa mahkum ettiler. Asgari ücret ve emekli aylıkları açlık sınırının altına kalırken yoksulluk sınırı asgari ücretin dört katına çıktı. İşçiler, emekçiler, emekliler ‘Asgari değil, insanca yaşamak istiyoruz’ diyerek seslerini yükseltmeye başladılar.

TÜİK 2023 yılı verilerine göre en yüksek gelir grubu olan %20’lik kesim milli gelirin %49.8’ini alırken, en düşük gelire sahip %20’lik kesim ise %5.9’unu alabilmektedir. En zengin %5’lik kesim ise milli gelirin %24’ünü almaktadır. Zenginler daha zenginleşirken, yoksullar daha çok yoksullaşmaktadır. AKP-MHP destekli Tek Adam İktidarı tercihini hep sermayeden, zenginlerden yana yapmaktadır.

Bozuk düzende sağlam çark olmaz. Sistemin her bir yanı çürümektedir. Ekonomik çürümenin yanı sıra siyasi çürüme de at başı gitmektedir. Siyasi kumpaslar, mesnetsiz suçlamalar, kayyım atamaları, tutuklamalar, baskılar siyasi çürümenin başlıca örnekleridir. Adalet ise yerlerde sürünmektedir. Kamuoyu yoklamalarında adalete güven en alt seviyelerdedir. Bu bozuk düzeni değiştirmek ezilen, sömürülen halkın elindedir. Örgütlü birleşen bir halkın karşısında hiçbir güç duramaz. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.

Yorumlar (2)

Fahrettin Kerim 1 Ay Önce

Çok şey mi istedik ya.Öğrencilere bir öğün yemek be!

Fahrettin Kerim 1 Ay Önce

Çok şey mi istedik ya.Öğrencilere bir öğün yemek be!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.