Ajans Bakırçay
2020-12-10 18:14:25

Öteki

Aysel Korkut

10 Aralık 2020, 18:14

Çin yapay güneşini deniyor. 150 milyon derece sıcaklığa ulaştığını duyurdu.

Hint uydusu Mars'ın yörüngesine yerleşiyor. Kim bilir neler neler araştıracak.

Elon Musk, uzay turizmine odaklı roketini sekizinci kezdir deniyor. Uzaya yolcu taşıyacak.

Bizim Çin'e gidecek trenimiz yolunu bulamıyor ve İstanbul’da kayboluyor.

Memlekete sığdıramadığımız iki bilim insanımız bütün ama bütün dünyaya umut oluyor. Biz ihtiyacımız kadar miktarda aşıyı becerip satın alamıyoruz.

Daimi gündem kadın tacizleri, diğer daimi gündem yoksulluk gibi, insanların onca görünür kılma çabalarına rağmen gündem olamıyor.

Sağlıkçılar koronaya yakalanıyor, sapır sapır düşüp ölüyor, insanlar kimin cumhurbaşkanı adayı olacağını konuşuyor.

Flaman Biyoteknoloji Enstitüsü, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir arada kutlayamayacaklarını üstüne basa basa belirttikleri Noel için her bir bireyine günler, günler öncesinden birer şişe şampanya armağan ediyor. Rektör, herkes kuyruğu dik tutmayı sürdürebilsin diye ihtimal, o gün sanalda bir araya toplaşıp kadeh tokuşturmak için titizlikle planlar yapıyor, yaptırıyor. Bizimkiler, içki içmeyince adam olunduğunu sanıyor, içki satışlarını yasaklıyor.

Birileri, “Bütün bunlar insanın gücüne gidiyor, asabını bozuyor. Durulsa şu sular da durağan hayatlarımıza dönsek artık; haber okuma-izleme aşkından gözler kan çanağı mahallesine, içimiz de dışımıza taşındı.” diyor. Herkes “öteki” ile uğraşmakta olduğundan bu birilerini kimse duymuyor.

Kim oldukları hiç fark etmez başka başka birileri onar, yüzer, biner toplaşıyor ve önce küçümsenecek, alay edilip eğlenilecek; sonra tehdit edilecek, linç edilecek, yok edilecek “öteki” avına çıkıyor. Bu karışıklıkta, özgürlükten söz eden ve yana yana özgürlük isteyen en caanım özgürlük sevdalıları bile, özgür olmaya kalkan her çıkıntıyı alnından vuruyor.

Bir “öteki milletvekili”, “Müzik-Sen’in verilerine göre pandemi başladığından bu yana intihar eden müzisyenlerin sayısı yüze yaklaşmış. Müzik aletlerini satarak eve ekmek götürmeye çalışan müzisyenler var.” diyor. Üstünden aylar geçiyor, kimsenin kılı kıpırdamıyor. 

Bir başka “öteki milletvekili”, yana yakıla haksızlıkları, hukuksuzlukları anlatıyor. “Helikopterden” diyor, “hasta tutuklular” diyor, “KHK’lılar” diyor, “İnsanlar açlar.” diyor. “Gercüş”te on beş yaşında bir çocuğa...” diyor. “Sekiz yaşından beri…” diyor. Diyor da diyor. Kimse tınmıyor. O, yani “öteki milletvekili” ve birkaç “öteki gazeteci”, çoğunluk tınmasa da söylemeyi, yazmayı sürdürüyor. İyi ki sürdürüyor.

“Öteki” olmaktan, oldurulmaktan ödü kopan bir burun; gidip kendini ucu kalkık tek tip sivri burun yaptırıyor. “Öteki” olmaktan korkanların en zat-ı şahanesi, midesine kelepçe taktırıyor, göbeğinden, yağ aldırıyor, gıdısını toplatıyor, tavşan diş ekletiyor, saç ektiriyor. Hanımsa bu, “öteki” olup da beğenilmemekten korkan kişi, hızını alamayıp dudaklarını, memelerini falan da slikonla doldurtuyor. Pahalı işler bunlar biraz ama olsun, “öteki” olmanın bedeli bunlardan daha pahalı, hatta paha biçilemeyecek kadar ağır çünkü.

Bu arada, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde bile “öteki”nin insan hakları, en azından en temel hakkı olan “yaşama hakkı” genel çoğunluğun aklının kıyısından bile geçmiyor.

Linçten yılan bir “öteki profesör”, “Bu mahallenin, alemin delisi ben miyim? Biraz da siz el verin.” diye emekliliğini istiyor.

Bir “öteki yazar”, “Grup kişisi “kendisi” olamaz, onun, gruptan ayrı kendi doğruları olamaz. Oldurmaya kalkışan, kalkıştığı dakikada “öteki” merdiveninin ilk basamağına atılır. Dışlanır. Bu, her grup için geçerlidir. En ilericisinden en gericisine kadar her grup için geçerli.” diye yazıyor. Tabii ki kimse okumuyor.

Bir başka “öteki Profesör”, “Bugün inaktif aşı gelse, milyonlarca doz aşı verseler koyacak yer yok! -70 derece saklanması gerekiyor.” diyor. Post truth ortama balıklama dalıyor.

Bir “öteki medya”, Türkiye’nin, İngilizce yeterliliğinde 33 ülke arasında 32'nci sırada olduğunu bildiriyor. Türkiye’nin Türkçe yeterliliğinde kaçıncı sırada olduğuna dair bilgi ise hiçbir yerde bulunamıyor.

“Öteki”leri olmayan grupların kendi arasında kaynaşmış bir birlik olamayacağını, olsa bile bu birliğin güçlü olamayacağını bilen bütün “öteki gruplar”, kendi aralarından “öteki ayıklama”, “öteki itme” toplantılarına hiç aksatmadan katılıyorlar. Büyük salonlarını ortalık yerde, dantelli fiskos masalarını kuytularda hazır tutuyorlar. Kervan yolda düzülüyor.

Bir “öteki vatandaş”, “Sormaktan vazgeçmiyoruz. Deprem vergileri nerede?” diyor.

Bir başka “öteki gazeteci”, “Böyle dönemlerde önemli olan hayatta kalabilmek.” diyor, sonra bunu siliyor.

Bir “öteki şair”, “İnsan kalabilmek ne kadar kıymetli değil mi?” diye soruyor.

“Öteki kökenli bir öteki milletvekili”, “Her ne kadar çok yorulmuş olsalar da… herkes sessizce ayakta duruyor. Bu da bir direniştir. Umut var.” diyor.

Bir “öteki yazar”, “Bu mahallenin delisi bir tek ben miyim?” diyen profesöre imrenip “Bu mahallenin delisi bir tek ben miyim?” diye bağırıyor ama içindeki dağ keçisi kişi, o bağırtıya hiç aldırmıyor. Bir türlü kurulamayan Hanımlar Beyler Meclisi’nin en azından hikâyesini yazmak ve huysuzların hepsini o hikâyede bir araya getirmek için, hop zıp tırmanarak ve dağı taşı tırmalayarak uzak bir mağaraya gidiyor.

Gezegen Dünya, üzerinde yürüyen, yüzen, uçan, toprağı kazan, sürünen, tırmanan varlıklara bakıyor. Sonra duruyor. Kesen, biçen, doğrayan, yakan, çalan, vuran, öldürenlere bir daha bakıyor. Daha iyi bakıyor ve “Şu iki ayakla yürüyenler olmasa “ötekilerin hepsi” çok mutlu olacaklarmış gibi görünüyor bana.” diyor.

Tembel tembel geriniyor, bir iki kaşınıyor ve şöyle bir silkeleniyor.

O silkelenince gökten üç elma falan düşmüyor, insanlar düşüyor.

Herkesin bir ötekisi olduğu için düşenlerin hepsi de…

Elbette birer “öteki”.

Çok saygın kişiler bir anda “öteki elma” olup daldan düşebiliyorlar.

“Öteki” atılıyor, tutuluyor, düşüyor, düştüğü yerden kalkamıyor.

“Öteki” ya yerdeki “öteki”nin üstüne çıkıp tepiniyor ya da sırtını dönüp gidiyor.

Kimse “öteki”ne acımıyor.

Kimse “öteki”ne yaşam hakkı tanımıyor.

Birileri için mutlak önemsiz ve çok gereksiz ve hatta katli vacip olan “öteki”, bir biçimde ölüyor.

“Öteki” buna, “Oh oh, geberdi!” diye seviniyor.

Oysa herkes bir diğerinin “öteki”si…

Ve yine oysa, “öteki dünya” diye bir yer yok.

----

Kaynaklar: Tümü, tırnak içindeki sözlerin kopyalanıp Gugıl’a yapıştırılmasıyla (Bazıları bulunmayabilir.) ulaşılabilir olan kaynaklardır. Linklerini tek tek buraya alamadığımız için kaynak kişilerden özür dileriz.

Yorumlar (1)

Alev Subaşı 3 Yıl Önce

Bir Öteki Anne ( ben ) 3 Aralık Dünya Engelliler günü paylaşılan tumturaklı sözlerin dışında bir halt etmeyen yetkililere gıcık oluyor :))

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.