Kapitalizm, var oluşunun tek dayanağı mülkiyet konusunda hiçbir tartışmayı göze almaz. Demokrasilerde hukukun üstünlüğü, adalet; mülkiyet hakkının tartışmasını gündeme getirmediğinden gerçekte bir anlam ifade etmez. Demokrasi eşittir mülkiyet hakkı kabullenmesi, gerçeğinde ‘emek unsurları tartışmanın dışında kalmalı’ dayatması, liberalizmin düşünsel, ideolojik çağdaş tiranlığıdır’. Çağdaş demokrasi’ bunu gerektiriyor zorbalığı ‘bu tartışmada benim koordinatlarım mülkiyet karşıtlığı ve demokrasinin sınıfsal yorumu ve onun pratik boyutu olmalıdır’ diyen emeğin daha işin başında denklem dışında tutulmasıdır.
Günümüzde demokrasinin çağdaş, yaşamda karşılığı olan yorum ve uygulaması; sınıfsal, anti kapitalist özellikler göstermeli, demokrasinin; kitabi, yaşamın sınıfsal gerçeklerine yanıt vermeyen liberal zorbalıkları, yerini yaşamın gerçeklerine yanıt veren; emek eksenli, uluslararası sınıf dayanışmacı öğelere bırakmak zorundadır.
Putney Tartışmaları
1647 yılında İngiltere iç savaşında kral I Charles’ın ordusu; emekçiler, topraksız köylü, çiftçi, zanaatkar, denizci ve işsizlerden oluşan ordu tarafından yenilgiye uğratılır. Parlamento yanlıları savası kazanmıştır. Ama ortada çelişkili bir durum vardır, yengi kazanmış ordunun önderliğini kralın mülkiyetleri tanınmayacak kaygısı duyan zengin toprak sahipleri ve onların temsilcisi generaller yapmaktadır. İki farklı sınıfsal tabana oturan zafer kazanmış ordu, yeniden yapılandırılacak İngiltere’nin nasıl olması gerektiği, esir kral ve monarşinin yerine ne tür bir yönetim ve egemenlik erkinin geçeceği sorusun yanıtını ordu içerisinde yapılan tartışmalarda bulmaya çalışılır. Topraksız köylü ve issizleri temsil etmesi için oluşturulan konseyin sözcülüğünü Albay Thomas Rainsborough yaparken, karşısında orduyu komuta eden ve toprak sahiplerini temsilen iki general (Oliver Cronwel, Henry Iredon) bir araya gelerek İngiltere’nin geleceği, kralın akıbetini tartışırlar. Bu tartışmalar Surrey kentindeki Putney kasabasında Azize Bakire kilisesinde 28 Ekim günü başlayıp 8 Kasım tarihine kadar sürer ve kayıt altına alınır. İngiliz ve dünya demokrasisi açısından çok önemli belge niteliğindeki bu kayıtlar tarihe tartışmaların yapıldığı kasabadan dolayı PUTNEY TARTIŞMALARI olarak geçer. Bu tartışmaların tarihsel bir ilk olma özelliği; yoksul insanların varsılları (toprak sahiplerini) sorgulaması ve daha da önemlisi; mülkiyet ile demokrasi arasındaki çelişkinin kendini gösterdiği belki de ilk örnek olmasıdır. Sıradan insanları’ temsil eden Albay Thomas Rainsborough ‘İngiltere’de en güçlünün olduğu kadar en yoksulunda bir hayatı olduğunu düşünüyorum, bu yüzden beyler doğrusunu söylemek gerekirse her insan kendisini yönetecek hükümeti onaylanmalıdır ve bence İngiltere’de ki en yoksul insan bile kendisinin sözünü dikkate almayan bir hükümete hiçbir şekilde bağlı değildir’ diyerek oy hakkının bütün vatandaşları kapsamasını talep eder. Levellers’e (radikaller) karşı oy hakkını mülk sahipleriyle sınırlamak isteyen, bu hakkın bütün vatandaşları kapsamaması gerektiğini savunan zengin toprak sahipleri ve tüccarları temsilen konuşan General Oliver Cromwell bu talebe ‘bu krallıkta kalıcı, sabit(mülkiyet) çıkarı olmayan hiç kimsenin buna hakkı(oy) yoktur. Sadece küçük bir grubun bu tür kalıcı ve sabit çıkarı vardır, bunlar bütün topraklardan sorumlu(sahibi) kişiler ve bütün ticareti yürüten şirketlerdir’ diyerek aslında demokrasinin en doğru tanımlamasını yaparak, onun(demokrasi) üzerinde oturduğu temeli(mülk) ve sınıfı(burjuvazi) yüzyıllar öncesinden dürüstçe itiraf etmiştir.
Güncel ulusal sorumluluklar
Demokrasinin içerik ve kapsam olarak ne olduğunun hararetli şekilde tartışıldığı, yeni anayasa gerekliliğinin hilafsız her cephe tarafından vurgulandığı günümüz Türkiye’sin de 378 yıl önce yapılan Putney tartışmaları ne kadar da öğretici. Demokrasi ve anayasal güvence, ‘mülk’u temel aldığı, mülkün kutsallığını vurguladığı ölçüde çağ dışıdır. Aksine demokrasi ve anayasa; insan ve emeği merkeze alan, doğanın korunmasını temel ilke kabul ederek anayasal güvencenin kişisel mülkiyeti değil toplumsal mülkiyeti yaygınlaştıran ve güvence altına alan, toplu yaşamın; toplumsal ahlak değerleri özümseyen insanların bir bütün olarak ve kişisel yaşam tercihlerini hiçbir kısıtlama duymadan yaşadıkları ölçüde çağdaştır.
Sıradan insanların; temsilcileri aracılıyla 378 yıl önce henüz kapitalizmin doğuş aşamasında dile getirdikleri oy hakkı, temsiliyet yetkisini biz 378 yıl sonra, farklılaştırmak, kapitalizmin, küresel boyut kazandığı bu aşamada; özlem ve istemleri sadece oy verme boyutundan, üretim araçları mülkiyeti karşıtlığı, anti-kapitalist seviyeye yükseltip, savaşımı güncellemeliyiz. Günümüzde demokrasi mücadelesi, anti kapitalist mücadeleyle iç içe geçen diyalektik bütünlük sergilemelidir. Demokrasi mücadelesi; etniksel, mezhepsel kazanımları önceleyen, demokrasi savaşımına mülkiyet karşıtlığı ve anti kapitalizm çerçeveden yaklaşmayan her türlü unsuru haksızlığa karşı mücadelede taktiksel ve dönemsel ittifak olarak kabul etse de ‘şimdilik’ savunmasıyla demokrasi mücadelesini bulanıklaştıran bu unsurlara ‘şimdi’ aslında geçmişin ve geleceğin yansımasıdır, statik bir ‘şimdi’ yaklaşımı diyalektik tarih anlayışına gerçekçi ve kapsayıcı yanıt olmaz şeklinde olmalıdır.
Güncel ve evrensel sorumluluklar
‘Günümüzde emperyalizm, kapitalizmin evrenselleşmesi denecek bir bağlamda cereyan etmektedir (….) şimdi söz konusu olan kapitalist piyasa güçlerinin yerkürenin her köşesinden zorunlu kılınması ve yasal güvenceye oturtulmasıdır. (1)
Kapitalist ülkelerde demokrasiyle liberalizmin eşdeğer algılanması, özel mülkiyet güvencesinin demokrasinin olmazsa olmazı kabullenilmesi, demokrasi eşittir liberalizm haline gelmiş, mülkiyet haklarının sınırsızlığı demokrasinin gelişme ölçüsü olarak algılanır olmuştur. Günümüz dünyasında kapitalist ülkelerde demokrasinin sorgulanması anlamsızlaşmakta, bundan dolayı, demokrasi mücadelesi içerik değiştirmeli, uluslararası aşamaya sıçrayarak, antikapitalist savaşıma dönüşmelidir.
Antikapitalist mücadelenin öznesi emek; teknolojinin ulaştığı seviye, onun(teknoloji) oluşturduğu defacto sonuçlar dikkate alınarak, emeğin her türlüsünü(nitelikli/niteliksiz) kapsayacak şekilde revize edilerek yeniden tanımlanmalı, sermayenin sınırsız dolaşım özgürlüğüne karşı emeğin dolaşım özgürlüğü savunulmalı, emek cephesini bölen, neo-faşist ideolojiler tarafından kışkırtılarak oluşturulan yapay, yerli / göçmen emek ayrımı oyununa düşmemek gerekmektedir.
Genişletilmiş emek cephesi neye karşı mücadele ettiğini belirlediğinde aslında ne istediğini diyalektik boyutta ideolojisine ve mücadelenin pratiğine yansıtacaktır.
Günümüzde biz (emekçi yığınlar) sadece istemiyoruz, biz; değiştirmek istiyoruz.
Emekçi sınıflar unutmayın aslında ‘mülkiyet bir hırsızlıktır’(2)
------------------------------------------
Ellen Meiksins Wood New Imperialism Joseph Prouhon -Mülkiyet Nedir
Yasin dursun. 1 Ay Önce
Bütün sorunun çözümü için,dünyaya ve ülkemize iki bakanlık yeter.bilimsel eğitim ve bilimsel sağlık bakanlığı, bilinçli ve sağlıklı toplumun,yapamayacağı hicbirşey yoktur.