Not: Yazıyı okuma rehberi: Paragraflar arasında anlam bütünlüğü dışında içerik yeknesaklığı yoktur.
***
Siz bildiğiniz şeyleri mi düşünürsünüz yoksa bilmediğinizi mi? Sizi bilmem ama ben, bilmediklerimi. Bilmediklerimi düşünürken en büyük yardımcılarım onları inkâr etmeme rağmen, elimden tutan bildiklerimdir. Herkes bildiklerini düşünürse -sanki sabit bilmek(gerçek) varmış gibi- bilinmeyenler nasıl bilinir hâle gelebilir ki?
Öylesi bir zavallı hali vardı ki- niye diye sormadım – mutlak bilmekten(inançtan) yaşadığı düşsel mahkumiyeti, zihinsel fakirliği düşünemeyecek kadar gözleri kararmış duruyordu. İnsanın sormadığı sorulara sarsılmayan inancı, onu, küçülten kabullenmelerin en büyüğüdür. Soyluluğun ne tür bir şekliydi bu; zavallı soyluluk.
Bilinenin ardında bir zamanlar sonsuz sayıda bilinmeyenler vardı. O bilinmeyenler bilinenle birlikte sonsuzluğa havale edildi. Beni korkutan, gelecekte, son bilinenin arkasındaki sonsuzluğun ne olacağı.
Bilinenin yardımıyla bilinmeyeni düşündüğümde, içinden çıkmakta zorlandığım anlarda, bunalımı yaşarken, sevgili kaos; loş karanlıkta devreye girer, kavuşamamış, birbirine hasret sevgililerin düşlerinin birbirini bulması için yaptığı dokunuş örneği, anlaşılamayanı benimle buluşturur, yolumu aydınlatmak için düşünsel ışığı önüme serer.
Tümdengelim mantıksal çıkarım oyununda, bilinmeyenle, bilinenin harmanlanması, bilinenin farklılaşması, bilinmeyenin şekillenmesi ve soru olarak usumuzu zorlamaya başladığına tanık oluruz. Çünkü tümdengelim bilgi arttırıcı bir süreç değildir. Bilinenler bilinmeyenlere giden yolu aydınlatıp, yüzyıllardır süren karanlık korkularımıza mum ışığı ölçüşünde de olsa ışık verir.
Bilemediğimden korkan insan, korkularına yalvarma, onlar tarafından affedilme ve hatta korkuları tarafından sevilme, onun kollarına sığınma isteği metafizik kabullenmelerde anlaşılabilir insani çerçeveye oturur, kendince gerekçe oluşturur.
Bilinenin / bilinmeyle düşünsel, üretken mücadelesi anın resmidir ve bu durum kaosla/ düzenin iç içe geçmiş birlikteliğini sürekli kılar. Bu görüntü ‘düzenli düzensizlik’ halidir. Bilinmeyenlerin belirsizliği nettir ve onu tanımaya yolculuğunda bu netlik ilk adımın adıdır.
Yaşamın küçük önemsiz kıpırtıları, önemli algılananların karsısında silik görüntüsünü, zamanın devingenliğinde bilinenin yadsınması, inkârı üzerinden kendinin ispatı sürecinde işletir. Bu süreçte; bilinenin rengi solarken, bilinmeyen-net olarak seçilmeyen -ama var olan rengiyle oluşturduğu yeni resimler aracılıyla bilinen üzerinde bir kez daha hakimiyet kurar.
Her şeyin kaynağı ve varacağı yer; kaosun, kaosa ile buluşacağı yolun kendisidir. Kaostan kaosa giden, kaosun yönlendirdiği belirsizliği mekanik bir determinizmle açıklamak Newton ‘nün kendinden önce var olan fizik kuramlarını inkâr eden, ama onun (Newton) geliştirdiği mutlak uzay kavramını çürüten görecelik kuramını diyalektik yaklaşımla harmanlayıp, kuantum fiziğinin ulaştığı son aşamayı devreye sokmamak, yüzyıllar öncesinden bugüne miyop gözlerle bakarak günümüzü anlamaya çalışma, gerilerde kalmış nafile uğraştır. Kuantum kuramı; kontrol altında tutulabilen ölçüm süreci hayallerini görecelik kuramıyla yaptığı evlilikle evden kovdu. Bilinen/ bilinmeyen diyalektik ilişkisinde mekanik determinizmi ‘dualarla’ gömdü.
Bildiklerimizi formalize eden somut terimlerle, bilmediklerimizi şekillendirmeye çalışan soyut betimlemelerin evimizin arka bahçesinde koyu bir sohbete daldığını gördüğünüzde yanıtını yıllardır aradığınız; yaşadığınız yalnızlığın, sizinle bu denli iyi dostluğunu; evet şimdi anlıyorum, niye bugüne kadar düşünemedim hayıflanmasıyla keşfedersiniz. Bu keşif size, birazda çaresiz olduğunuzu fısıldar. Bildikleriniz hiçte sizin bildiğiniz gibi değilmiş diyerek; itiraz etmeden, fazla celallenmeden bu durumu kabul edin diye de ekler. Bilmediklerinizi zaten bilmiyorsunuz, bundan dolayı Bilinenin /Bilinmeyenle dostluğunu tanımlayacak yeni bir sözcüğe gereksinim var. Önümüzdeki yüzyıl da senden- senin gibi parlak bir öğrenciden- bu terimi bulmanı bekliyorum.
Bilim en son bilinmeyeni bildiğinde çok geç kaldığını göremeyecek kadar geç kalacak.
Bilinenin(bilim) çözümlemeye çalıştığı her bilinmeyende, diyalektik bir karmaşanın, kaosun kucağına düşeceği bilir. Doğanın kaotik düzeni görüntü olarak mekanik determinist bir şekilde görünse de bilim; statik yansımanın bir aldatma, bilinebilirlik halinden farklı bir şey olduğunu algılar.
Gerçek bilginin (salt akıl) genişlemesi, fantezilerin gerilemesini değil aksine genişleyip renklenmesini getirir ama, kapitalizmin küresel genişlemesi; hayalleri ve duyguları yeknesaklaştırıp insanlığı sığ düşünce çukuruna gömerek yok eder.
Doğanın anlamsızlığını; doğa insan ilişkisinde tanımlayacak, doğada yaşayan, ondan(doğa) algıladığı gerçeği kendisiyle harmanlayan, belirleyen ve belirlenen sürecin sonunda insanın kendisidir.
İnsanın usunda biriken bilgi kendisine sürekli yeni bağlantılar arar, bulduğunda eski ilişkilerini terk ederek kendini inkâr eder.
Bazı bilinenlerin gelecekte hiçbir anlam ifade etmeyeceğini düşündüğümde ve bilinmeyenlerin bilineceği öngörüsü yaptığım da aklıma Epimenides’un (1) paradoksu gelir. Yazının bu bitiş aşamasında-maalesef paradoksu -anımsadım ve her şeyi yeniden yazmak zorunda mıyım diye düşünüp, kendim için üzüldüm.
------------------------
Bütün Giritliler yalancıdır, ben de bir Giritliyim.