Ajans Bakırçay
2024-02-24 11:44:07

Arzuhalimdir

Hasan Zeki Sungur

24 Şubat 2024, 11:44

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı, şeriat ve hilafet özlemi, Osmanlı hayranlığı dün olduğu gibi bu günde devam ediyor. Ancak bir farkla akp iktidara gelinceye kadar bu tip eylemler savcılar tarafından soruşturma konusu yapılır ve gereği yerine getirilirdi. Ama özellikle son birkaç sene de bırakın soruşturma yapmayı bu konulara tepki gösterenler söyledikleri ve yazdıkları nedeniyle gözaltına alınıyor ve onlarca polis tarafından aranıyor. Son örneği Avukat Avukat Feyza Altun’a şeriatla ilgili iki kelimelik bir tweeti gerekçesiyle Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik ettiği iddiasıyla soruşturma başlatılmasıydı.

Daha bu haberin mürekkebi kurumamıştı ki bir Osmanlı torununun düğününde konuşan eski RP Milletvekili ve Yeni Akit Gazetesi yazarı Şevki Yılmaz konuşmasında “Osmanlı’yı süren soysuzları lanetliyorum” sözleriyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularını hedef aldı. Bu sözleri söylerken kendisini Cumhuriyetçi, Atatürkçü diye tanımlayan İlber Ortaylı isimli tarihçinin nikâh şahidi olarak orada bulunması ve bu sözlere tepki göstermemesi ise ayrıca incelenmeye değer bir konudur. Ve de bu sözleri söyleyen OÇ (Osmanlı Çocuğu) ile ilgili adli makamlardan tek bir işlem gelmedi. Gelmesini bekler miydim tabii ki hayır malum cemaat ve imam meselesi…

Ama bir başka yerden işlem geldi yine Atatürk ve Cumhuriyetti konu;

10 Kasım günü Tuzla Piyade Okulu’nda Atatürk’ün Ölüm Yıldönümü Anması sırasında bir grup kursiyer teğmen arasında “Atatürk’ün fotoğrafının üniformaya iğnelenmemesi” tartışmasıyla ilgili yaşanan olaylarla ilgili askeri makamların hazırladığı soruşturma dosyasına göre 3 ü Atatürkçü, 4 ü dinci Teğmenin TSK dan ihracına karar verildi.

Savcılığa gönderilen kursiyer teğmenlerin, sıralı amiri konumundaki üst rütbeli TSK personelinin ifadesinin yer aldığı

44 sayfalık soruşturma raporundan bazı bölümleri T-24 haber sitesinde Tolga Şardan/Büyüteç köşesinde 3 gün yayımladı. Buradan okuduğum ve dikkatimi çeken bazı bölümleri paylaşmak istiyorum…

Dinci Teğmen ifadesinde;

“ …Bu olayların temelinde Kara Harp Okulu’nda iken kendisi tarafından kurulan ‘Hubbifillah’ isimli WhatsApp grubu ile bir cemaat oluşturduğunu, bu grupla birlikte belli sohbet toplantıları yaptıklarını…”

“…Atatürk’ün ezanı Türkçe okutması ile başlayan ve 1923 sonrasındaki yaptıklarını tasvip etmediği…”

Bu Teğmen bu düşünceleriyle Harp Okulundan nasıl mezun edilmiştir? O gruptaki dinci Teğmenler şimdi nerededirler? Bu ifadeyle ilgili geriye dönük bir işlem yapılacak mıdır?

“…Olaydan sonra birlik komutanına bu konuyla ilgili savcılığa gidip şikâyetçi olmak istediklerini, hatta bunun içinde günlük izin talep ettiklerini beyan eden Teğmen; askerlikte müracaat ve şikâyet usulünün kanunda da belirtildiği üzere sıralı amirler vasıtasıyla yapılması gerektiğini bilmiyorsa Harp Okulundan nasıl mezun edilmiştir?

Dinci Teğmenlere tepki gösteren Atatürkçü Teğmenlerin olaylar esnasında ortaya koydukları Cumhuriyet değerlerini koruyucu tepkinin ettikleri yeminin bir gereği olarak değerlendirilmesinin yapılmadığı komutanlık ifadelerinden anlaşılmaktadır. Üst komutanlığın şu ifadeleri bunun açıkça ifadesidir.

“…Özellikle subay kurs tabur komutanlığı kadrosu ile subay temel kurs bölük komutanlıkları kadrolarına uygun rütbe ve niteliklere sahip seçilmiş personel atanmasına uygun olacağı değerlendirilmektedir…”

Bu olay sonucunda 31 yıllık askerlik tecrübemle arzuhalimdir.

Atatürk resmini takmayan, Atatürk düşmanlığını bu eylem ve ifadesi esnasında ki söylemleriyle tekrarlayan Teğmen ile kendisine yandaş olarak destek veren Teğmenler ihraç edilmesi yanında ifadesine belirttiği Harp Okulunda ki aynı düşüncede ki arkadaşları da tespit edilerek haklarında şüpheli işlemi başlatılmalıydı.

Olaya müdahil olarak katılan Atatürkçü Teğmenler ise olayı sıralı komutanlarına aktardıktan sonra soruşturma sürecini beklemeleri gerekirken dinci Teğmenlere fevri davranışlarından dolayı disiplin cezası verilebilirdi. Ama bu ceza asla ihraç olamazdı…

Hak ve Hukuk guguk oldu sözünü çok sık tekrarladığım farkındayım ama gerçek bu işte bir örnek daha;

Erzincan İliç ilçesinde Anagold Madencilik şirketinin işlettiği altın madeninde dokuz işçinin göçük (“Heyelanla kayan toprak değil, toksik kimyasallarla kirletilmiş maden yığını. Bu nedenle akan toprak değil, ufaltılmış ve siyanür ile muamele edilmiş materyal”) altında kalmasına ilişkin Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan Bilirkişi Ön Raporu sonuçlandı. Operasyon direktörü vekili, proses oksit müdür, oksit operasyon başmühendisi, oksit operasyon mühendisi, borulama süpervizörü asli kusurlu sayılırken iken şirket müdürlüğü pozisyonlarında olanlar tali kusurlu bulundu.

İliç’te büyük bir çevre felaketine yol açan altın madenini işleten Anagold isimli şirket, bilirkişi raporuna göre “asli kusurlu” değilmiş.

Bilirkişi, Kanada sermayesinin hâkim olduğu şirketin alt yüklenicileri yeterince denetim ve gözetime tabi tutmadığı için “tali kusurlu”olduğuna karar vermiş.

Maden çıkarmak için tek yolun siyanür kullanılması olduğunu öne süren Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Başdanışmanı Hakkı Akil, “Operasyonel bir sorumluluğumuz yok. Biz finansal olarak ortağız, o kadar” diyerek şirketini sorumluluktan sıyırmış. Yani parayı veren düdüğü çalmış.

Bu durumda madene çalışma iznini veren, üç kez kapasite arttırmasını onaylayan, siyanürlü altın madenine ÇED onayını veren “siyasi irade“, ona bağlı olan kamu kurum yöneticileri ‘sütten çıkmış, ak kaşık’. Araştırılamıyor, soruşturulamıyor…

Ve de olayın bir başka boyutu da sanki göz ardı ediliyor. Felaket sonrasında çevre etkileri açısından yapılan açıklamalar her hangi bir kirliliğe rastlanmadığı şeklindedir. Siyanür ve ağır metal analizlerinin hangi teknolojik ölçüm cihazları kullanılarak yapıldığı, bu kullanılan ölçüm cihazının siyanür dedeksiyon limitinin ne olduğu, tespit edilen değerler nelerdir ve örneklemelerin sahada ve Fırat nehrinde hangi noktalarda yapıldığı bilgilerinin paylaşıldığını duyan var mı? Bu bilgiler paylaşılmalı, bu konuların uzmanı olan bilim insanlarımızın, tarım uzmanlarımızın görüş ve değerlendirmeleri önem taşımaktadır ki yıllar sonrası için önlemler alınsın…

Arzuhal biter mi daha neler var, neler. Ama uzun yazıyormuşum okuyamıyorlarmış o küçücük ekrandan. Haklılar alıştırıldık iki satırlık twetlere, tiktok viedolara…

Son söz, Doktor Elmasından;

“…Söz uçar, yazı kalırdı. Bu hikâyeler yazılmadığında ve uçup gittiğinde, unutulup hatırlanmaz olduğunda toplumun delirmesinin önüne nasıl geçilebilirdi ki?”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.