Ajans Bakırçay
2021-03-02 20:01:18

28 Şubatın ardından...

Hasan Zeki Sungur

02 Mart 2021, 20:01

28 Şubat 1997 tarihinde yapılan MGK toplantısında alınan kararları ve sonrasında yaşanan süreci TSK lerine mal etmek bu kararları bir darbe, bir muhtıra gibi sunma gayretleri önceki yıllarda olduğu gibi bu yılda hız kesmeden devam ediyor.

Özellikle Beştepe İletişim Başkanının 28 Şubat’ı “siyasî, kültürel ve sosyal bir darbe, toplumun nefessiz bırakılmaya çalışıldığı bir süreç, nifak tohumu, millete kin besleyenlerin kustuğu zehir ve müstemleke zihniyeti” olarak açıklaması bu gayretin son halkasıdır.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren yapılan tüm devrim ve kazanımlara karşı savaş açanlar bunların bekçisi olan devletin kurum ve kuruluşlarına, çağdaş, demokratik, laik Sivil Toplum Örgütlerine saldırmayı ve yok etmeyi kendilerine bir görev bilmişlerdir. Her dönemde bu görevlerini artan bir kampanya ile yerine getirmişler, düzmece ve kumpas davalar ile TSK yı Bitirme Operasyonunun bir parçası olmuşlardır.

Dönemin Başbakanı Erbakan’ın ölüm tarihinin bu güne denk gelmesi de özellikle bu yıl yapılan anma töreni ile Erbakan’ı nerdeyse demokrasi şehidi ilan etmişler CHP lideri de bu kervana katılmıştır. Demokrasi havarisi kesilenler 28 Şubat sürecine giden olayları ve MGK nın 18 maddelik kararlarını hiç gündeme getirmemişlerdir.

Erbakan hükümeti zamanında yapılan bazı uygulamaları ve olayları 28 Şubat’ı anlamak açısından bir defa daha hatırlamakta fayda vardır.

* 11 Ocak 1997 de Erbakan’ın Devrim Kanunlarına aykırı kıyafetle tarikat ve cemaat şeyhlerine Başbakanlık konutunda verdiği iftar yemeği,

* 30 Ocak 1997 de Sincan Belediye Başkanının düzenlediği Kudüs Gecesindeki şeriatçı kalkışma,

* Kayseri Belediye Başkanının “…Müslümanlar içinizden kin ve nefreti eksik etmeyin” söylemi,

* Diyanet Vakfının Kutlu Doğum Haftası uygulamasında ki uygulamaları,

* Başbakan Erbakan’ın Ekim 1996 da Libya gezisinde şahsında TC Devletinin aşağılanması,

* 6 Ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camisi’nde “şeriat isteriz” diye bağıran sakallı, cübbeli ve asalı Aczmendîler gösterisi,

* 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen bir trafik kazasında ortaya çıkan mafya, siyasetçi, polis ilişkileri

* 23 Şubat 1997’de Fatih Camii’nde öğlen namazının ardından bir grup ellerindeki yeşil bayraklarla “şeriat isteriz”, “yaşasın Hizbullah” sloganlarıyla yürümesi, gerektiğinde İslam uğruna şehit olacaklarına dair bir açıklamaları…

Yukarıda ki olayların da görüşüldüğü Necmettin Erbakan’ın Başbakan, Tansu Çiller’in Başbakan yardımcısı olduğu MGK nun 28 Şubat 1997 tarih ve 408 sayılı kararına EK-A eklenen ve hükümete tavsiye olarak bildirilen kararlar Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun açık ve net göstergesidir.

28 Şubat’ı darbe olarak açıklayanlara özellikle o günün Başbakan Yardımcısı DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’in bu gün mağdur sıfatıyla verdiği demeçlerden sonra bu kararları bir defa daha okumalarını ve Türkiye’yi bu gün bu kararlar uygulansaydı nasıl bir Türkiye olurdu çerçevesinde değerlendirmelerini istiyorum ki şapkalarını önlerine koyup düşünsünler. Biz nerede hata yaptık…

Laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunun vurgulandığı laiklik ilkesi için yasaların uygulanması istenen 28 Şubat 1997 MGK kararlarını bugünkü uygulamaları da düşünerek 24 yılda gelinen noktayı değerlendirmeyi ve yorumu sizlere bırakıyorum… Özetle;

*Laiklik ilkesinin korunması için mevcut yasalar hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalı,

*Tarikatlara bağlı özel okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli,

*8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli,

*Kuran kursları MEB'lığı sorumluluğunda faaliyet göstermeli ve denetlenmeli, dini tesisler siyasete alet edilmemeli, Tevhid-i Tedrisat Kanunu uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı,

*İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, TSK’ dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı önlenmeli,

*Özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde tedbirler alınmalı ve uygulanmalı,

*İran’a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalı,

*Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli,

*Kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalı,

*Kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri yeniden düzenlenmeli,

*Yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalı,

*Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine Ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan girişimler yasal ve idari yolardan önlenmeli,

*Büyük kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemeli.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.