Ajans Bakırçay
2020-07-24 13:47:38

Umudun Şairi Adnan Yücel...

Baha Akıner

baha.akiner@mersin.edu.tr 24 Temmuz 2020, 13:47

"Varsın, şarkılar sustu bilinsin.
Hatta demiri çürüten bilekler,
Zora direnen yürekler.
Gün ve güneş mühürlendi denilsin...

Yeter ki bu yılgınlık çıkmazında;
Şiir'siz ve Sen'siz,
Bir saniye bile düşünülmesin..."

**********

Bugün Aşk’ın,
Kavganın,
Umudun şairi,
Adnan YÜCEL öldü dostlar…

Bir Usta Şair...

1953’te;
Elazığ Merkeze bağlı,
Seli Köyünde doğdu Adnan...

Hemen hemen her usta Şair gibi bir emekçinin,
Bir işçinin çocuğuydu...

İşçi Hasan’dan oldu,
Zeliha Hanım'dan doğdu...

Bir de öğretmeni olmalı,
Şair bir öğretmen.
Kitabının arkasındaki fotoğrafı anasına gösterip,
"Bu benim öğretmenim…" diye öğündüğü...

Anası Zeliha Hanım, nasıl kızmış:
"Kitap sahibi adam,
Gelip sana ders verecek, hıı"…

Şair, yazar, araştırmacı ve öğretmendi…

Kâh Cudi’nin gözleriyle Cizre’ye bakar,
Kâh bir kavalın inceliğinde bir çiçeği okşardı…

Sofrada, kaval sesinde;
Peyniri, zeytini ve biberi okşayan Şair öldü bugün...

Sıra dışı, devrimci bir yaşam…

Muhteşem dizeleriyle;
Kavgasını kavgamız
ve tam içinde hissettiğimiz...

“Yeryüzü Aşk'ın yüzü oluncaya dek…”,
Koca bir tarihe birlikte tanıklık ettiğimiz…

Büyülü mısralarında;
Toprağın ilk kez nasıl çitlerle çevrildiğini,
Topraklıların tanrılaşırken,
Topraksızların nasıl köleleştiğini öğrendiğimiz…

Sonra Umudu kaybetmemeyi öğreterek;
Hepimize,
“Yeryüzü Aşk'ın yüzü oluncaya dek…”
dedirttiği,
Hissettirdiği tüm benliğimizde...

Ve artık hazırız kavgaya, mücadeleye,
Cebimizde bitmeyen-bitmeyecek Ümit’le…

**********

“Ateşin ve Güneşin Çocukları”nda,
Bin yılın ağıtını yaktı Adnan YÜCEL...

Adem’den önce de akan;
O iki nehrin köpüklerine bindirip,
Okuyucuyu koca bir tarihe tanıklık ettirdi…

Munzur’un sesini dinletti...

Laç deresinin,
Leş deresine dönüşmesinin hüznüyle sızlattı yüreklerimizi...

Sonra.......

Sonrası ise sonsuzluktu…..

Dereler taşkını, yollar yorgunu…

İlkokulunu köyünde,
Orta ve lise öğrenimini ise Elazığ'da yaptı…

Edebiyata, özellikle Şiir'e ilgisi vardı Adnan’ın...

1971 yılında üstün başarıyla girdiği;
Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden,
1975 yılında mezun oldu…

Elazığ Karakoçan Lisesi’nde,
Edebiyat Öğretmenliği yapmaya başladı…

Edebiyat;
Özellikle Şiir,
Aşk'ıydı ama
Her iyi edebiyatçı gibi,
Sanata da ilgi duyuyordu Adnan...

Bir tanıdığının vasıtasıyla,
Ankara’ya gitmeye karar verdi…

Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Güzel Sanatlar Eğitimi bölümüne kaydını yaptırdı.
Ve orayı da 1978 yılında başarıyla bitirerek;
Aynı üniversitede,
"Çağdaş Türk Edebiyatı" üzerine yüksek lisansını yaptı…

Eğitimini tamamladıktan sonra,
1975 – 1987 yılları arasında;
Ankara Yenişehir Lisesi,
Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi
ve Ankara Cumhuriyet Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği görevlerinde bulundu...

1987 yılından vefatına kadar geçen sürede;
Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde,
Türk Dili öğretim görevlisi olarak çalıştı…

**********

"Bir ses, Adnan YÜCEL!...
Onurun çırpındığı bütün göğüslerde,
Azgın lokomotifler gibi her nefes…

Bir ses dolaşıyor yürekten yüreğe;
Yüksek harfle bağırıyor, bir ses!...

Yalayarak geçiyor demir kapıları;
Tel örgülerde, parmaklıklarda dolaşıyor.
Kimse görmüyor,
Belki duymuyor da.
Bir ses dolaşıyor;
Her yerde,
Her an,
Bir ses!…

Bir ses ki; yaşamın tümüne özde,
Sağırların kulaklarına fırtınadır.
Körlerin gözlerinde güneş…"

**********

O toplumcu mücadeleyi lirik bir tonda,
Coşkuyla Şiir'leştirenlerdendi...

Ala şafakta yeryüzüne düşecek görüntünün,
Bir Aşk görüntüsü olması gerektiğini söylerdi...

"Yeryüzü Aşk'ın yüzü oluncaya dek..."
Çileler çekilecek, kavga sürecek...

Kavgaydı yaşamının özeti Adnan YÜCEL’in...

Ve Şiir...

Ve Umut...

Yeryüzü Aşk'ın yüzü oluncaya dek!...

Çünkü sevda, kavgalara sözlenmiştir…

Adnan YÜCEL, toplumcu gerçekçi bir yazardı...

İnsanın bu dünyada verdiği,
Vereceği mücadeleyi özümsemiş,
Bilincine çıkarmış bir Şair'di...

Gelecek güzel günlere inanan...

Yenilgiler, acılar, zulümlerle engellense de;
İnsanlık için,
İnsanlığın mutluluğu,
Geleceği için verilen kavganın bitmeyeceğini seslendiren,
Umudu öne çıkaran…

**********

"Hangi şiire başlasam, suskunum sana.
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun.
Güneşte kavrulan bir kum tanesi,
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece…

Yağmura suskun, yaşamaya suskun.
Haykırabilsem;
Belki bir nehir köpürebilir sesimde,
Silinebilir kuraklığın bütün izleri.
Upuzun çöller vadileşebilir içimde…

Hangi güzelliği özlesem, suskunum sana…
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun.
Özlüyorum seni masmavi ,
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara…
Ah oluyorum!
Of oluyorum!
Ve susuyorum…
Oysa haykırabilsem,
Işık yumağı bir pınar olur soluğum…

Hangi türküye uzansam, suskunum sana…
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun.
Tut ki vurulmuşum!
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum.
Bir saçlarının rüzgarına,
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum.
Hangi dalga silebilir beni senden?
Hangi kasırga koparabilir?
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum.
Coşkuların her şahlanışında,
Sana deprem deprem susmuşum.
Ve sana susmaktan, inan ki yorulmuşum…

Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası…
Sözlerinde baskı yasası yeter!...

Hangi kavgayı özlesem, suskunum sana…
Zafer sabahlarında gece kadar,
Bayram sabahlarında yas kadar suskun.
Böyle güzelliklere de,
Böyle suskunluklara da lanet olsun.
Al bu suskunluğumu, al artık!
Al ki,
Bütün gürültüler kahrolsun…"

**********

Akciğer kanseriydi Adnan YÜCEL...

Yaşamının son zamanlarını Balcalı Hastanesi’nde,
Yoğun bakımda tedavi altında geçirdi…

Temmuz sıcağının doğayı kavurduğu bir günde;
Bundan 18 yıl önce,
24 Temmuz 2002'de,
Sabah 07:50 sularında,
Çukurova’da toprak çatlarken,
Kavgasına ve döğüşüne ara verdi….

Ardından,
Binlerce yürek titredi...

Bir deprem çağının birdenbiresinde,
Koca çınar göçüp giderken;
Birdenbire dağ gibi mısraları kaldı,
Acılı yüreklere...

"Geceler midir tükenip giden,
Aylar mı yoksa ay ışığında?

Eyy; soluğumu, soluğunda sevdiğim;
Sesimi sesinde dinleyip,
Yüreğinin rengine gönül verdiğim…

Bil ki;
Senden uzak,
Ne kuşları avutabilir beni buranın……."

**********

“Ne de”si yok artık Şair için…

Şair de yok artık
ama Şiir'leri var işte…

Yaşar Şair, Şiir'lerinde...

Sonsuza dek hatırlanacak kavgası ve dizeleriyle…

**********

"Aşk'sız ve paramparçaydı yaşam.
Bir inancın yüceliğinde buldum seni.
Bir kavganın güzelliğinde sevdim.
Bitmedi daha sürüyor o kavga
Ve sürecek;
Yeryüzü, Aşk'ın yüzü oluncaya dek!...

Ey herşey bitti diyenler!
Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
Ne kırlarda direnen çiçekler,
Ne kentlerde devleşen öfkeler,
Henüz elveda demediler…”

**********

Geleceği boydan boya kesecek bu dizeler,
Asla eskimeden
ve eskitil(e)meden,
Kavgaya feyz olmayı sürdürecek!....

Aşk’ın,
Kavganın,
Umudun şairi Adnan YÜCEL;

“Yeryüzü Aşk'ın yüzü oluncaya dek...”

- ve olduğunda da -

Yaşayacak,

Yaşayacak,

Yaşayacak!...

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.