Ajans Bakırçay
2021-09-04 17:50:24

Oğuz Atay

Baha Akıner

baha.akiner@mersin.edu.tr 04 Eylül 2021, 17:50

"Bazılarımız Şiir'lere tutunuyor,

Bazılarımız şarkılara…

Bazılarımız filmlere tutunuyor,

Bazılarımız kitaplara…

Sanırım artık insan,

Tutunamıyor insana..."

Tutunamıyoruz Usta...

Öyle bir dönemdeyiz ki; hızla kirleniyor renkler, istesek de dokunamıyoruz insanlara...

Bu tamamen kendimden özgün bir ‘Pazar Edebiyat’ yazısıdır. Piyasa yazısı değildir. Oğuz Atay’ın ilginç yaşamını ve yazılarını, biraz da Tutunamayanlar’la, Olric’i anlatır…

Gün, Oğuz Atay dostlar. Zamanıdır! Oğuz Atay’ı ve yazın dünyasında beslendiği ilginç yaşamını anmalı ve hatırlamalı Pazar pazar…

*****

"O'nu düşünerek yazdıklarımı;

O, kimi düşünerek okuyor Olric...”

“Aslında ben yalnız değilim Olric,

Sadece onlar çok kalabalıklar...”

“Benimle savaşma Olric!

Çünkü kazanırsan kaybedersin...”

“Yoruldum!

Daha ne kadar dayanacağız Olric?

Sabrımız ve gücümüz bitene kadar efendimiz...”

“Biliyor musun Olric?

Ben yaptığımda,

Bütün yanlışlar doğruydu...”

“Seviyorum Olric!

O da sizi seviyor mu efendimiz?

Ben seviyorum yetmez mi Olric?

Sevelim efendimiz,

Beklemeden sevelim o zaman..."

Biz de seni sevdik Olric...

Biz de seni sevdik Oğuz Atay...

Başka bir dünyada, başka bir dünya için mi yazdın bu kadar ilginç bilemem ama doyamadık, o bambaşka dünyaya götüren yazılarına...

Olric kim mi? Oğuz Atay'ın; "Tutunamayanlar" adlı ilk romanında, Turgut Özben adlı karakterin, hayâli, var olmayan, gerektiğinde her yardımı yapan, Turgut'a "Efendimiz" diye hitap eden varlık...

İyi ki Usta "var" etmiş dediğimiz bir varlık...

*****

Oğuz Atay; üniversite son sınıftayken tanıştırıldığı, kendisinden 5 yaş büyük, Fikriye Fatma Gürbüz’le,

2 Haziran 1961’de evlenir. 6 yıl sonra da ayrılırlar...

Evinden ayrılırken; yalnızca kitaplarını alır Oğuz Atay ve bir daha hiç görüşmezler...

19 Mayıs 1961'de; arkadaşı Afşin Baysal'a, bir mektup yazar Atay:

"Evet, sana önemli bir haberim var. Evleniyorum! Bizim bazı davranışlarımız, galiba çok benziyor. Ben de senin gibi bu haberi, bir mektupla veriyorum...

Senin yaptığın gibi; uzun bir “yazışmama” devresi sonunda, bu sessizliği bozarak seni, -bana da öyle olmuştu- şaşırtıyorum...

Daha başka benzeyişler var. Evleneceğim kızı daha önce tanıyordum. Fakat uzun zamandır görüşmüyorduk. Bir gün O’na -yalnız yolda değil- , sinemada da rastladım. Konuştum. Sonra… Sonrası belli işte... Bu cümle çok söylenmiştir, ama yeniden yazılabilir: Evlenme kararı verdik...

Belki şu satırları okurken;

“Sen de mi?”,

“Yok canım!”,

“Vah! vah!”

benzeri sözleri aklından geçireceksin...

Eksik olmasınlar buradaki arkadaşlar; bu sözlerin öyle varyasyonlarını buldular ki, senin yeni bir şey söyleyebileceğini sanmam. Onun için ciddi ve “Meselenin ehemmiyetine müdrik(!)” fikirler beklerim senden...

Sonra biliyor musun? Ben saadetten hoşlanıyorum. Onun için de evleniyorum. Saadetten derken; güzel ve yumuşak bir şeye, dokunuyor gibi oluyorum...

Bir insanın idam edilişini düşünmekten, ne kadar hoşlanmıyorsam; saadetin kelimesini bile düşünmekten de, o kadar hoşlanıyorum...

Kendimi ölçtüm, biçtim; meziyetlerimi, kusurlarımı düşündüm. Sonra karar verdim: Benim bu halimle, birçok insandan daha fazla mesut olmaya hakkım var. Pek öyle kötü bir adam sayılmam, ne dersin?”

*****

Ne dersiniz dostlar? Pek de öyle kötü bir adam sayılmaz Oğuz Atay…

12 Ekim 1934'de, Kastamonu'nun İnebolu ilçesinde doğdu...

Tutunamayanlar"ın, tutunamayanı. Yazdıklarıyla, çokça hayatımıza dokunanı. Edebiyat çevrelerine göre; hem söyledikleriyle, hem söyleyiş biçimiyle, bir başkaldırıdır "Tutunamayanlar..."

“Başkaldırıyorum işte, varın benim farkıma…” der gibi okuruz Usta’nın yazdıklarını. Olabildiğince farklı, etkili dili ve kalemiyle…

"Tutunamayanlar"daki edebi yetkinlik; Türk Romanını, çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş

ve Türk Romanında bir çığır açmıştır...

Sadece 43 yıllık yaşamına, hiçbirisi ikinci baskı yapmayan, ne yazık ki değeri öldükten sonra anlaşılan;

1972 yılında "Tutunamayanlar",

1973 yılında "Tehlikeli Oyunlar"

ve 3 adet kitap yayımladığı, en verimli yılı olan 1975'te;

"Bir Bilim Adamının Romanı",

"Korkuyu Beklerken" ve

"Oyunlarla Yaşayanlar" adlı 5 romanını sığdırmıştır...

*****

Beyninde çıkan bir tümör nedeniyle, hayatının en büyük projesi olarak gördüğü, "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamadan;

"Ne ölmek nefessiz kalmaktır,

Ne de yaşamak nefes almaktır...

Yaşamak; sevilmeyi hak eden birine,

Yaşamını harcamaktır..." diyerek; 13 Aralık 1977'de, henüz 43 yaşında, İstanbul'da yaşama veda etti...

Yaşasa daha neler anlatacak, neler yazacaktı kim bilir? O şimdi; Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'nda, ebedi istirahatgâhında huzurla uyuyor. Ve andıkça, hatırladıkça, oralardan bize bakıyor, kulak kabartıyor...

İyi ki bu dünyadan gelip geçmişsin Oğuz Atay. Her erken yaşta aramızdan ayrılan Usta gibi az zamanda çok şeyler söylemişsin; insana dokunan, yüreğini yakıp geçen...

Gün, Oğuz Atay dostlar. Gün, Pazar. Sevgi ortak paydamız. Ve Şiir. Bunlarla coşuyor yürekler. Ve bunlarla güzelleşen…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.