Ajans Bakırçay
2024-04-15 19:47:48

Sarıdereliler

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 15 Nisan 2024, 19:47

Şu yeryüzünde Bergama’nın Sarıderelileri kadar çalışkan insanlar başka bir yerde var mıdır acaba diye yıllardır merak ederim.

Her yerde güzel olduğu kadar güzel olmayan, fakir olduğu kadar zengin de vardır ya, ben de Bergama- Aliağa otobüsünde rastladığım Hamza Kunduz’a merakla sordum: “Sarıdere’nin en fakiri kim?” diye…

Hamza, olanca ciddiyetiyle “Köyde fakir/ yoksul yok ki hocam!” diye yanıtladı beni.

Hamza, 43 yıl öncesinden öğrencim. Cafer’in torunu, Ali’nin oğlu…

Çevre köylerde ekonomisi iyi olmayan birileri yaşarken Sarıdere’de Hamza’nın dediği gibi muhtaç birileri yok. Nerden biliyorsun derseniz, çünkü ben o köyde yıllar önce öğretmenlik yaptım. Pire gibi çalışkan olduklarına o yıllardan tanığım.

Her gün değilse bile, mesai bitince asistanım gibi her daim elimden tutan Güngör, Koreli İsmail’in oğlu Rıza, ikinci asistanım bildiğim Ahmet Çam, Aydın, Zafer ve arada bir bize takılan Zeki ile birlikte kendimizi dağlara vurur, yaban yaşamı inceler, bitki, böcek, kanatlı ve sürüngenlerle oyalanır, bilgi hazinemizi zenginleştirirdik. Ben aslında zoolog olmalıymışım. Ya da ornitolog…

Bir defasında 102 cm. uzunluğunda yılan yakalamış, okulun sütlüğüne koymuş, beslemeye çalışmıştık. Cins cins de güvercinlerim vardı o yıllarda. Teftiş için gelen müfettiş bazen teftişini unuturdu onlarla ilgilenmekten. Sütlükten çıkarıp uçurur, yeniden okulun bahçesine inmelerini izlerdik hayranlıkla. Avuçlarımızdaki yemlerle beslerdik onları.

Şaka bir yana eski bir güvercinciyim.

***

Karşıyaka/ Bahçelievler Pazarı’na her hafta on, on beş kadar öğrencim geliyor Sarıdere’den. Aydın ve Güngör yüksekokul mezunu ama mesleklerini yapmıyor, pazarcılık yapıyorlar. Genellikle yeşillik türü, yumurta ve zeytin satıyorlar.

Dolayısıyla her Pazar, onlarla görüşüyor, konuşuyorum.

Her biri dede ve nine olmuş. Sarıdere’de geç evlenen bir Allah’ın kulu yok. Eskisi gibi de değil, şimdi çocuklarını okutmayan yok gibi… Sarıdere, Bergama köylerinde belki de en çok okuyanı olan köy.

Öğretmenliğe Urfa’da başladım ama Sarıdereliler ilk göz ağrılarım. Onları hiç mi hiç unutamıyorum. Unutmak ne kelime, telefonlaşıyorum, görüşüyorum, köye gittiğim bile oluyor.

Aradan yıllar geçtiği için unuttuğum ayrıntılar da oluyor tabii. Güngör söyledi, dağa bayıra çıkmadığımız günlerde inek güden öğrencilerimi kontrol için meralara gidiyor, denetliyormuşum onları. Ne denetlemesi diye soracak olursanız, gururla söyleyeyim: Kitap okuyorlar mı diye… Ben bunu köy enstitülü abilerimden işitmiştim. Hayvan gütmeye gidecek öğrencilerin yanlarında peynir, soğan, ekmek olacak ama kitap da… İnekler beslenirken öğrencilerim de hikâyeyle, şiirle, masalla beslenecek.

Zafer Akpınar’ın heybesinde yer alan kitapları nasıl bir iştahla okuduğunu hiç unutamıyorum örneğin. Müthiş bir sayısalcıydı Zafer. Lütfen merak edip öğrenin, çocuklarının şimdi nerelerde okuduklarını…

Geçtiğimiz Pazar, tezgâhlarını kapatıp köye dönme hazırlığında olan Durdu, Rıza, Mithat, Döne ve Rüstem’le fırsattan yararlanıp eski günleri yâd ettik.

Mithat, “Sizin için ne çok yumurta topladık be hocam!” derken Durdu da “Yemeğini de çoğunlukla hep ben yapıyordum öğretmenim” demez mi? Çünkü yumurta çakmasını bile bilmiyordum doğru dürüst... Sabah, öğlen, ikindi ve akşam hep yumurta yediğim için Zafer, Mithat, Aydın ve Bircan’a köylüden yumurta aldırtıyordum. Demek ki en çok Mithat koşuşturmuş. Durdu’nun kulağıma doğru eğilerek son sözü de şu olmuştu: “Çenemde siğil vardı, Allah razı olsun babanız iyileştirmişti.”

***

Döne, duvara yaslanarak dinlenmeye çalışan Karşıyakalı bir kadına gururla "Köyümüze aydınlığı bu öğretmenimiz getirdi" derken kadının bana bakışını bir görmeliydiniz.

Özetle… köyden getirdiklerini tüketmişler, para kazanmışlar ve mutlulukla köye dönüş hazırlığındaydılar.

Hiç biri aç açıkta değil, muhtaç değiller ve sürekli toprağa yatırım yapan insanlar…

 Üç beş yerden maaş alan, iktidardan beslenen avantacılardan değiller, alın terleriyle para kazanıyorlar.

Onun bunun malında makırdağında da gözleri yok. Toprağın/ emeğin insanları!

Çalışkanlık konusunda bir ödül düşünülüyorsa, bu, Sarıdereliler için düşünülmeli derim.

Bir de Sarıdere dışında olup bitenlere bakalım isterseniz…

***

Herkesin gözünün içine baka baka Düzce’nin bir ilçe belediyesinde Yeniden Refahlı Başkan ile MHP Bolu Milletvekili arasındaki bol küfürlü tartışma ve kapışmadan öğrendiğim şu ki, konu çıkar olunca ne milliyetçiler ne de muhafazakârlar din iman ve ahlak dinliyor.

Öylesine ağır sözlerle birbirlerine girdiler ki tek kelimeyle utanç vericiydi. Kaybeden, kendini de kaybediyor! İşin özeti bu!

Başkanlığın YRP’den AKP’ye geçtiği Bitlis’in Güroymak’ındaki itirazlar sonucu yapılan sayımda çıkan kavgada 5 polis yaralanırken 14 kişinin gözaltına alınması da bir başka gerçeğimizdi.

Cüppeli Ahmet’in abuk sabuk konuşmaları ve İstanbul için Murat Kurum’a oy istemesindeki yılışıklık ise siyasal İslam’ın ulaştığı noktayı göstermesi açısından yürekler acısı!

Yoksa ibret verici mi desek…

Başta Diyanet olmak üzere etkili din adamlarının neden AKP’ye oy istediklerini bizlerden önce Einstein, Sartre gibi aydınlar özgün bir dille açıkladıkları için bizim bu konuyla ilgili yorum yapmamıza gerek yok.

Siyasal İslam’ı ders kitaplarında okumakla son 22 yılda yaşayarak öğrenme konusunda Türk insanı çok şanslı doğrusu. Yolsuzluk, hırsızlık, yalan, talan, nepotizm, eşittir Siyasal İslam!

Bunu öğrenmeyen kalmadı.

Üç beş kuruşa ve yiyecek içeceğe insanları susturmayı bu ülkede siyasal İslamcılar dışında hiçbir güç ve kuvvet beceremez diyorsa biri, doğru söylüyordur.

Düşünebiliyor musunuz, deprem bölgesindeki ‘ kayıp ‘ seçmenlerden 22 bin 46’sı adına oy kullanıldığını 9 Nisan 2024’te Saygı Öztürk yazdı, tek bir itiraz gelmedi.

Ölüler adına, kayıp kişiler adına binlerce oy kullanılıyor ve siyasi irade böyle tecelli ediyor ve bunlar muhafazakâr denilenlerce yapılıyor.

İnsan utanıyor bazı gerçekleri görünce/ okuyunca.

Hakkâri’de toplam hane sayısı 57 bin 55. Devletten yardım alan hane sayısı ise 36 bin 288.

2023 yılında Aile Bakanlığı tarafından illere gönderilen sosyal yardım ödeneği:172,1 lira.

4 milyon 890 bin 239 haneye yıl içinde ortalama 35 bin 520 TL yardım ödemesi yapılmış.

Bundan en fazla yararlanan iller İstanbul, Urfa, Diyarbakır, Van ve Adana.

AK Partililer, gittikçe yoksullaşan insanların sayısını arttırmakla neredeyse övünecekler.

***

Bugün değil de geleceğin tarihçileri yarın bir gün 22 yıl ülkeyi yöneten Recep Tayyip Erdoğan hakkında ne yazacaklar diye şimdiden merak ediyorum doğrusu.

Torunlarımız, devlet yönetimi konusunda Marie Antoniette ile RTE’yi kıyas bile etmeyeceklerdir herhalde.

***

RTE, ağzını açtıkça Fatih diyor, Abdülhamit Han diyor, Necip Fazıl diyor ya…

İlber Ortaylı’nın kitaplarına başvurdum ve öğrendim öğreneceğimi.

Osmanlı hanedanı aslında Sultan Orhan Gazi’den beri Romalılarla akrabaymış. Halofera (Nilüfer Hatun) İmparator İoannis Kantakuzinos’un kızı. II. Murat’ın eşi ise Sırp kralının kızı olup çocuksuz.

O koca Fatih, 49 yaşında zehirlenerek öldürülmüş. Demek ki RTE kadar iyi korunmuyormuş.

Ne hikmetse ne oğlu ne torunu ne de torununun çocuğu Muhteşem Süleyman yatağında ölüyor. Bu da ayrı bir muamma!

Yunanca okuyan ve dinleyen biri Sultan Fatih. İtalyanca konuşuyor, Farsça ve Arapça konusunda da kalem sahibi.

Her şey o yıllardan bugüne çok değişmiş ve gelişmişken RTE ne dil biliyor ne de fakülte diplomalı… İnsan, biraz olsun ecdadına benzemez mi hiç?

İki şehzadesini ve torunlarını katletmek zorunda kalan birinci sınıf kuyumcu olan Kanuni de büyük dedesi, dedesi ve babası gibi saray dışındayken / seferde öldü.

Bir dikkat çeken özelliği de şuydu, hayatı boyunca sadık kaldığı tek bir eşi oldu: Hürrem Sultan!

 Kütahyalı Evliya Çelebi denince akla ‘Seyahatname’ gelir. 42 yıl yapılan seyahatlerin kitabıdır o muhteşem eser. RTE de 22 yıldır Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak dünyanın gezilmedik/ görülmedik yerini bırakmadı. Bir ‘Seyahatname’de ona yakışmaz mı yani?

Annesi Tirimüjgan ve babası Sultan Abdülmecid veremliydi. Bu nedenle çok korkuyordu veremden. Kendisi mükemmel bir marangozdu. Alafranga musikiye düşkündü ama bunu kamu önünde belli etmiyordu. Hassas dengeler ve itidal adamıydı. Türkçü ağırlıklı bir İslamcı politika sürdürmüştü.

Anlamışsınızdır herhalde Abdülhamit’ten söz ettiğimi.

O Abdülhamit ki, 2 Nisan 1892 yılında Yahudi geleneğidir diye kara çarşafı yasaklayan biri.

Okusalar öğrenecekler ama kitap okudukları yok ki… Maval okumayı kitaba tercih ediyorlar.

Keşiş Rasputin, cahildi ama Rusya’daki çoğu insandan daha kuvvetli sezgileri vardı.

Ülkemizde de botanik, biyoloji, hukuk ya da astronomi okumamış, ne iş yaptığı bilinmeyen ama lüks otomobillerden inmeyen, siyasi partilerle flört yaşayan Rasputin benzeri cahiller var mı diye sorasım geliyor bazen. Ve şaşıyorum, bunca insanın neden üç beş cahilin peşine takıldığını…

Nazım Hikmet’in, Mehmet Akif Ersoy için “Akif büyük adam, inanmış adam!” dediğini bilirsiniz. O üç beş dediğim, lüks yaşayan, bir işi olmayan ‘Süslüman’ların içinde Mehmet Akif kadar inançlı olanı var mıdır acaba?

Onlara kol kanat geren RTE’nin ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde 2018-2023 arası Dolar’ın yüzde 546,Euro’nun yüzde 502, altının yüzde 928, benzinin yüzde 537, motorinin yüzde 687, oto gazın yüzde 500 artış gösterdiğini biliyor muydunuz?

2018’de geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye’yi tarih sahnesinden silme operasyonu adeta…

Yoksullaştırmanın ve cahilleştirmenin kime/ kimlere yaradığını bilmem anlatabiliyor muyum?

Aklıma nerden geldiyse RTE’nin o ünlü mü ünlü, hayranı olduğu üstadı Necip Fazıl geldi. Ne diyordu: “Basit kişiler hep ilgi görür. Kaliteli kişiler ise yalnız kalır. Çünkü ucuz malın alıcısı çoktur.”

Doğru söze ne denir?

Komiklikler her geçen gün artıyor.

Kaş Belediyesi, AKP’den CHP’ye geçti ya… Yeni Başkanın sözlerine kulak verelim mi dersiniz:

“400 milyon borç var. Müteahhitlerin hepsi para istiyor. 418 mevcut personel var. Nerede oldukları da belli değil.”

Öte yandan, sosyal medyadaki fotoğraflı bir haber de şöyle: “Erdoğan’ın talimatıyla 2 milyar 285 milyon TL harcanarak Kuzey Kıbrıs’a inşa edilen ‘Saray’ın ulaşım yollarının yapımı için 882 milyon 997 bin lira tutarında bir ihale daha düzenlendi.”

Emekliye, işçiye, memura gelince kaynak yok denilirken saraylara oluk gibi para akıtılmasına ne yazık ki cahilleştirilenlerle yoksullaştırılanlar gereken sesi çıkaramıyor.

Düşündüren/ güldüren/ şaşırtan/ vay anasını dedirten diğer sosyal medya haberine gelince…

“Gazze’ye gitmek isteyen MHP’li vekil, İsrailli firmanın Türkiye ortağı çıktı.”

Beyefendinin, Agrosel Tarım Firması sahibi Antalya Milletvekili Hilmi Durgun olduğunu da söylemiş olalım.

İster istemez Karl Marks’a kulak vermenin zamanı:

. CEHALET, ayrıcalıklı sınıfın elinde ustaca kullandığı bir silahtır.

. CEHALET, asla sorgulamaz, daima yargılar.

. CEHALET, öğrenmez, yalnızca ve hep inanır.

. CEHALET, asla okumaz ve öğrenmez, gerek duymaz, o hep hatmeder.

. CEHALET, asla hoş görmez, hep katleder.

. CEHALET, ilkeldir, asla sosyalleşmez.

 İktidarın hık deyicisi Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ne dediğini duymadıysanız söylemiş olayım:

"Diyanet, halkımızın en çok güvendiği kurum olmuştur. Fitre ve zekâtlarınızı bekliyoruz."

“Bi güldüm, bi güldüm” diye yazmış çok okunan bir köşe yazarı. Ben de!.

Başka bir gülme konusu: Balıkesir’in Manyas’ı…

Yerel seçimi kazanan MHP. İtiraz eden AKP. Yeniden yapılan sayım sonucu kazanan parti: CHP

Diyeceğim o ki, AKP İktidarı komedi filmlerine imza atan bir yönetmene döndü.

Kemal Sunal ya da Louis de Funes gibi olsa haydi bir daha, komiklikler Öztürk Serengil filmleri gibi… Basit ve düzeysiz!

14 büyükşehir, 21 şehir, 337 ilçe, 48 belde olmak üzere toplam 420 belediye yönetiminin CHP’ye geçmesiyle Öztürk Serengilvari komiklikler de son bulur umarız!

15 Nisan Dünya Sanat Günü Kutlu Olsun!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.