Ajans Bakırçay
2022-11-29 13:14:54

Ölüm

Avram Ventura

29 Kasım 2022, 13:14

Bir cenaze dönüşü, yitirdiğim bir arkadaşın üzüntüsüyle hem kafamı boşaltmak hem de oyalanmak için Michel Tournier’in kısa denemelerinden oluşan kitabını elime aldım. Bu kitabı uzun bir süre önce okumuştum. Bulunduğum dalgın durumdan sıyrılmaya çalışırken Karanlığın Dersi başlıklı denemede yer alan şu sözler, beni ölüm konusunda yeniden düşünmeye yöneltti:

“Genç olmak, henüz hiç kimseyi yitirmemiş olmaktır. Ama daha sonra ölülerimiz bizi kendileriyle sürüklerler, her biri belleğime atılmış bir kayadır, su yüzeyinde kalma çizgimizi yükseltir. Sonunda, su çizgisinde, yaşam çizgisinde sürüklenip durur, canlılara ancak bu dünyadan olduğumuza inandırmaya yetecek bakışları ve sözleri sunarız.”

Pandemi dönemi içinde, yakın bildiklerimizden, tanıdıklarımızdan hepimiz birilerini yitirdik, üzüldük. Bu yüzden ölüm konusuna hiç girmeyeyim diyorum, ama olmuyor. Yazmak istemesem de düşüncelerim bilinç dışı bu gerçeğe kayıyor. Bir ölüm haberi aldığımda, bir yakınımı sonsuzluğa uğurladığımda, giderek yalnızlaştığımı hissediyorum. Tournier, alıntıladığım bu sözlerle yalnız ölümü değil, bana yitirdiklerimi de anımsatarak artık gençlik dönemimi de çok geride bıraktığımı vurguluyor. Geriye dönüp baktığımda, elimde yalnızca ortak anılarımızın kaldığını görüyorum.

Eskilerimizin, sırası gelen gidiyor, diye söyledikleri, bugün nedense bende hiç karşılığını bulamıyor. Kuşkusuz, sıra diye yazgıdan, Tanrı’dan gelen her şeyi kabullenmiş olmaktan söz ediyorlarsa, buna bir yorum yapmak istemiyorum. Herkes inancı doğrultusunda düşünebilir. Yunus’un da sıranın kimde olduğunu bilmediği gibi:

“Hiç bilmezem keşik (sıra) kimin,

Aramızda gezer ölüm,

Halkı bostan edinmiştir,

Dilediğin üzer ölüm”

Ölüm konusunun dünya yazınının başat konularından biri olduğunu söylesek, sanırım yanılmış olmayız. Değil mi ki yaşamın bir parçasıdır, Montaigne’in deyişiyle daha doğduğumuz anda ölmeye başlıyoruz, sanatçıların da bundan esinlenmeleri, etkilenmeleri çok doğaldır.

Şiirlerinde ölüm temasını sıkça işleyen Cahit Sıtkı Tarancı’nın yalnızca şu iki dizesini anımsatmakla yetineyim:

  “Neylersin ölüm herkesin başında;

Kimbilir nerede, nasıl, kaç yaşında?”

Ne zaman bir yerde ölüm sözcüğü geçse, korku, umarsızlık, özlem gibi duyguları birlikte hissediyoruz. Yaşlandıkça daha çok… Yoksa düşündüğümde Tournier’e daha mı çok hak vermem gerekiyor?

Hayatı belki Epiküros gibi mi algılamalı, onu da bilmiyorum. Bu ünlü düşünür yaşadığımız sürece ölümün olmadığını, ölümün geldiği anda da bizim olmayacağımızı söylüyordu. Keşke her şey bu denli yalın olsa, bu kadar olumlu düşünebilsek! Oysaki konu yalnızca biz değiliz; önceden aramızdan ayrılanlardır, bizden bir şeyleri eksilten!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.