Ajans Bakırçay
2021-01-15 11:21:56

Nazım Hikmet 119 yaşında....

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 15 Ocak 2021, 11:21

Öğretmenliğimin son yıllarını Çankaya'daki Konak İş Eğitim Merkezi'nde geçirdim.

Burası, zihinsel engelli öğrencilerin okuluydu. 17-18 yaşından 45-50 yaşına kadar olan yetişkin bireylerin devam ettiği bu eğitim kurumunda destansı günler yaşadım dersem abartmış olmam.

Daha önce alt özel sınıfı öğretmenliği (özel eğitim sınıfı öğretmenliği) yapmıştım. Hüseyin Akdağ ve A. Ragıp Üzümcü İlkokullarında.

Eğitim enstitüsünde okurken bu konuda dört ay kurs görmüştüm çünkü.

Zihinsel engellilerle çalışmaktan haz alıyordum nedense..

***

Güzelyalı İlköğretim Okulu'nda kültür edebiyat kolu başkanıydım. Müdür Bey, üniversiteler ve belediyelerle olan ilişkilerim nedeniyle beni o konularda da görevlendirince işten boğulur olmuştum.15 günde bir de Konak Belediyesi'nin Eski As Sineması'nda yer alan kültür merkezinde de ' Söz, şiir ve Müzikle Buluşma Geceleri ' düzenliyordum.

Etkinliği, telaşı ise erip yetiyordu zaten...

O geceye dışarıdan sanatçı bulmak, programda yer alacak öğrencileri belirlemek pek kolay olmuyordu. Bir de dersine girdiğim sınıfın sorumluluğu...

Bunalır gibi olunca il milli eğitim müdür yardımcısı olan Muhtar Canda kanalıyla tayinimi istemiştim. Aslında kaçmıştım o güzelim okulumdan ve semtimden...

Her arkadaşın ve velilerimin gıptayla izlediği bir sınıfım vardı.

Harika öğrencilerle birlikteydim.

6 ders saati boyunca Vivaldi, Bach ve Beethoven'ın dinlendiği bir sınıfın öğretmeniydim. Yazarların, şairlerin ve kitle örgütleri yöneticilerinin ve gazetecilerin ziyaret ettiği bir sınıfım vardı. Dışarıdan gelen her konuğa Bertolt Brecht'in bir şiiriyle hoş geldiniz diyor, Nazım Hikmet'in bir şiiriyle de uğurluyorduk.

Burak, Ozan, Hazal, Kıvanç, Serhat, Ece, Orhan, Doğan, Mert, Korhan, Can, İsmail, Gökçe, Seda ve diğerleri...

YANLIŞ DEĞİL YANIT

Cevap sözcüğünü kullandı diye müfettişe "Yanlış konuşuyorsunuz öğretmenim, yanıt diyeceksiniz" diye topluca itiraz eden o canım öğrencilerimi öyle özlüyorum ki...

Tayinimin çıktığı günlerde Enver’in babasının İzmir Kız Lisesi önünde önüme çıkıp "O çocukları ağlatmaya hakkın yok hocam, lütfen okula dönün!" diye posta attığı(!) günü unutamıyorum. Neredeyse dövecekti beni...

Arada bir de olsa hiç unutmam Karataş'ın o Göçmen manavını ziyaret etmeyi...

YILLAR SONRA BULUŞMA

Müdürümün birden çok görevi üstüme yüklemesine dayanamamış,Güzelyalı’dan kaçmıştım kısaca...

Bir başka cennete düştüğümü anlayamamıştım önce.

İlk günlerde bunu anlayamamış olsam da sonra sonra iyice ısınmıştım. Gerek öğrencilerime gerekse de öğretmen arkadaşlara...

Başında biraz sorun yaşasak da sonraları çok iyi anlaştığım müdürüm Pakize Ulu ile yıllar sonra Karşıyaka'da gene buluşmuştuk emeklilik günlerimizde...

Okulumun bana kazandırdığı en büyük zenginliklerdendir Selim Karyelioğlu ile tanışmak...

Müdürüm de iyi anlaştığımızı bildiği için sanat atölyesi kurma düşüncemize düşünmeden evet demiş ve okula 'Sanat Atölyesi' kazandırmıştık.

Hangi okulda böyle bir atölye vardır ki...

Hangi okuldaki öğrenciler Bertolt Brecht'in Kafkas Tebeşir Dairesi'ni sahneye koyma başarısı/ becerisi gösterebilmiştir ki...

Özel mi özel olan öğrencilerle harikalar yaratıyorduk.

Sesimizi soluğumuzu duymayan kalmamıştı çevrede...

Okula gelip giden stajyer öğretmenler, veliler ve konuklar şaşıyordu başarılarımıza…

Hele bir öğrencim vardı ki görmeye / tanımaya değer... Erdal !

610 edebiyat- sanat tarihi- arkeoloji- tarih- coğrafya- sinema- tiyatro ve genel kültür sorusunu yüklemiş ve bambaşka bir adam yaratmıştım dersem lütfen mübalağa ettiğimi düşünmeyin. Otistik bir bireydi Erdal.

Geleni gideni şaşırtan...

Ama sataşmaya gör o zaman başka bir Erdal oluveriyordu. Ufak tefekti ama sinirlenince iki metrelik adama posta atmaya kadar götürüyordu işi...

***

Pakize Hanım'a önerdiğimde önce çekindi. Haklı olarak...

Selim'e de bana da güvendiği için sonunda evet dedi ve hiçbir okulda yapılmayan bir etkinliğe imza attık o yıl.

Nazım Hikmet'in doğumunun 100. yılıydı. UNESCO, o yılı 'Nazım Hikmet Yılı' ilan etmişti.

Biz de Nazım'ı okulumuzda şiirlerle/ şarkılarla anacaktık.

Konak İş Eğitim Merkezi olarak, İzmir'in eğitim tarihinde bir ilk'e imza atıyorduk.

Ülkesinde yıllarca yasaklı Nazım Hikmet adına düzenleyeceğimiz etkinlikte öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve dışarıdan gelen konuklarımız Nazım olup haykıracaktık o gün. En güzel şiirlerle ve şarkılarla...

Vali yardımcımız Mustafa Korkmaz Dinçer, başta olmak üzere il milli eğitim müdür yardımcıları, müfettişler, Konak İlçe Milli Eğitim Müdürü, sivil toplum kuruluşlarından temsilciler, öğretmenler ve veliler olarak o gün Nazım olduk çağıldadık.

Doğduğu yeri, şiirlerini, mücadelesini, memleket özlemini mi biliyordu öğrencilerimiz, ya da velilerimiz?

Öğrendiler.

Nazım'ın yurtseverliğini, cezaevlerindeki yaşamını ve ona hayatı zindan edenleri...

Nazım'ın 100. yaşını Milli Eğitim Bakanlığına bağlı bir okulda kutluyorduk.

Başta müdürümüz olmak üzere okulumuzun tüm öğretmenleri olarak bu onuru yaşadık.

Şair olan vali yardımcısının konuşması ise renk katmıştı etkinliğimize.

Şiirleri dünya dillerinde şarkı - türkü olan büyük ozanımızı bağrımıza bastık o gün.

VE BİR TEŞEKKÜR BELGESİ

Aradan 19 yıl geçti.

Öğrencilerimiz eminim, büyük Türk şairi Nazım Hikmet'i her 15 Ocak'ta anıyor, şiir dolu o sahneyi anımsıyorlardır.

Benim bildiğim, cebinde Nazım'ın şiirleri var diye çok ama çok kişi yargılandı, cezalandırıldı bu ülkede. Şiirini okuyanlar, Nazımseverler cezaevlerinde yıllarca yattılar, eziyet gördüler.

Etkinliğin üzerinden bir ay bile geçmemişti…

Pakize Hanım, atölyeme telefon açıp beni çağırdı. Elinde iki büyük zarf vardı. Birini bana uzattı. "İstedim ki yanımda açasın, milli eğitimden geldi. Aç bakalım ne var içinde?" dedi.

Söylerken gülüyordu.

Diğerinin ağzı açıktı. "Bu da bana geldi" dedi.

Heyecanla açtım. O ne?

Okulumuzda düzenlediğimiz etkinlik için il milli eğitim müdürü Behçet Yavuz beni kutluyordu. Teşekkür ediyordu. Bir Teşekkür Belgesi idi elimdeki.

Hiç alışık olmadığım, hiç almadığım…

Şiirini okuyan, kitabını bulunduran ceza alıyorken ben Nazım Hikmet adına bir etkinlik düzenlediğimiz için teşekkür alıyordum o günlerin demokrat il milli eğitim müdüründen.

Kendisi katılamamış, yardımcısını göndermişti etkinliğimize ama yüreği bizimleydi. Biliyorduk bunu...

Sonraki aylarda, "Daha önce hep cezalar almışsın, ben de bir ödülle sevindireyim dedim." deyişini nasıl unutabilirim…

Evet... İzmir'in en çok ceza alan öğretmeniydim.

EGE TV. bu konuda okula gelmiş ve benimle özel bir program yapmıştı.

Aykırı öğretmen Recai Şeyhoğlu diyerek…

(Haberci Zişan Akar’ı saygıyla anıyorum)

Aradan 6 gün geçince bir ceza daha…

Cezalara alışmıştım. Yasaklanmış eyleme katılmaktan, memura hakaretten, iş bırakma eylemine katılmaktan, milli eğitimden izin almadan basın açıklaması yapmaktan, yazmaktan, eğitim sistemini eleştirmekten...

Hatta kanıksamıştım.

Radyolarda, televizyon kanallarında "MEB Müsteşarı görevinden alınsın!" diyen bir öğretmendim.

24 Kasım’ların birinde / (İzmir’de yayın yapan) Kanal 1 Televizyonunda "Omzunda tenekeden kalabalık taşıyanlar benim günümü belirleyemez!" diyen bir öğretmendim.

Annem, babam, okuduğum kitaplar, Nazım’ın şiirleri, rol modellerim nedeniyle böyle konuşuyordum.

Şaka değil…

Ben Nazım Şiirleriyle büyüdüm.

UNESCO, 2002’yi NAZIM HİKMET YILI ilan etmiş.

Konak İş Eğitim Merkezi’nin Sanat Atölyesi olarak bunu bilip dururken biz bir şeyler yapmayacağız ha!.

‘Romantik Komünist’ için, 'Güler Yüzlü Şair' için, 'Mavi Gözlü Dev' için , ‘Paşazade Nazım’ için bir etkinlik yapmayacağız ha…

Ressam Ayşe Celile Hikmet Uğuraldım’ın oğlu Nazım Hikmet Ran için o gün okulumuzun tarihine silinmez bir anı bıraktık.

Müdürüm, öğretmen arkadaşlarım, öğrencilerimiz ve velilerimizle…

Vali yardımcımız, il ve ilçe milli eğitim yöneticilerimiz, müfettişlerimiz ve değerli konuklarımızla…

Unutulmaz bir 15 Ocak’tı.

İçimizi ısıtan…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.