Ajans Bakırçay
2019-12-18 15:03:35

Kankaların Öfkesi

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 18 Aralık 2019, 15:03

Eşi, Arap Dili Ve Edebiyatını kazanıp da başörtüsünden ötürü üniversiteye alınmadığında Abdullah Gül, Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne şikâyet etmişti.

Aynı Abdullah Gül, cumhuriyetin bekası/ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğü/ toplumun huzuru gibi konularda başarı ve yararlık gösterenlere verilen Devlet Şeref Madalyasını Cumhurbaşkanlığı döneminde Suudi Kral Abdullah Bin Abdülaziz El Suud’a vermişti.

Bir ara Cidde’de İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalışan Abdullah Gül’ün bu jesti belli ki Suudi Kralı da çok mutlu etmişti o günlerde.

Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize/Güneysu Askerlik Şubesine kayıtlı oğlu Ahmet Burak Erdoğan, ‘Testis kanseri’ tanısı nedeniyle 2000 yılında Kasımpaşa Deniz Hastanesi’nden verilen raporla çürüğe ayrılmıştı.

Çürük Erdoğan, bir yıl sonra da evlenmişti. Evlendiği kız, çürüklüğünden haberdar mıydı acaba?

Ya da evlendiği çürük gencin, 1998’de spor otomobiliyle şarkıcı Sevim Tanürek’in ölümüne sebebiyet veren genç olduğundan haberdar mıydı acaba?

Kaza sonrası apar topar çürük Erdoğan’ın İngiltere’ye dil kursuna gönderildiğini kimler biliyordu acaba?

****

Unutmamak lâzım, unutturmamak gerek bazı konuları…

Kurtuluş Savaşı yıllarında kendi ülkesi halkının yanında değil de başkalarının yanında yer alanların kimler olduğunu unutturmamak gerek örneğin. Bugünleri daha doğru anlayabilmek için…

Kanlı Pazar 1969, 1 Mayıs 1977’yi unutmamak gerek.

İdam sehpasındayken yüreğinin sesiyle son sözlerini haykıran kahramanların sözlerini de…

Unutmamak, unutturmamak gerek…

İdam sehpasına sünepe sünepe gideni değil de idam sehpasını er meydanına çeviren yiğitleri unutturmamak gerek.

****

Son günlerde konuşulanlar, birbirlerini teşhir eden siyasetçiler bana yukarıdaki konuları anımsattı.

Vakti zamanında neler yaptıklarına tanık olduğumuz, kınadığımız siyasilerin bugünkü konuşmaları bana bu kişilerin çok unutkan olduklarını düşündürür oldu.

Halktan tasarruf yapmalarını isteyen bir Başkanın karısının 50 bin dolarlık çanta taşıyor olması ‘ tasarruf’ sözcüğünün anlamını sorgulama zorunluluğu doğurmuyor mu sizce?

Bu konuda söz söyleyebilmenin yolu, geçmişte yapılan konuşmaları unutmamaktan geçiyor.

Bir ara ortak çalışıyordu Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Mehmet Şimşek, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan.

Şimdi birbirleri aleyhinde konuşmaktalar. Hem de ağır suçlamalarda bulunarak.

Bir bildikleri var ki konuşmaktalar. O bilinenleri bilmeyenler ise sadece bizleriz. Çünkü aklımız ermiyor öylesi dolambaçlı işlere. O işler, uzmanlık istiyor çünkü…

İyi ki de konuşuyorlar. Muhalefetin 'ana' sı olan parti ve lideri bence teşekkür etmeli bu çok konuşanlara.

Görünen o ki beceriksiz 'ana' muhalefetin yapamadığını eski kankalar yapacak.

Dolandırıcılık, yolsuzluk ve hırsızlıkla ilgili iddialar/sataşmalar ve teşhirler iktidarın sonunu getirecek gibi.

Keşke bir de siyasal önderlik sorunumuz çözülebilmiş olsaydı.

Herkesin güvendiği, kabul görmüş bir liderlik, dünden çok daha fazla önem kazanmışa benzemiyor mu?

Herkesin, adı geçen bu siyasilerin birbirlerine olan öfkelerini iyi anlaması gerek. Dünün düşünce ortağı olan bu kişiler şimdi birbirlerini yerden yere vurmakta. Hem de dolandırıcılık ve kaynağı belli olmayan servet iddialarıyla.

Kim kimi dolandırmıştır bilelim. Hangi siyasinin nerde ne kadar serveti bulunduğunu bilelim. Kimin terör olaylarını başlattığını ve hızlandırdığını anlayalım. Davutoğlu hazretlerinin iddiaları yenir yutulur gibi değil zira… Birileri, iktidar uğruna teröre ivme kazandırmış. İktidar uğruna terörü azdırmış.

Bunlar çok önemli iddialar…

İddia sahipleri de geçmişin ve bugünün bir numaralı siyasi aktörleri. Yalan söyleyecekleri yok herhalde…

İddialar doğruysa cumhuriyetin savcıları harekete geçmeli. Değilse iftiracılar cezalandırılmalıdır.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, seçilmişlerine ve atanmışlarına kuşku ile bakılmasının önüne geçilmelidir. Bunun yolu, hukukun aşındırılmamasından geçiyor. Yargıçlara ve savcılara olan güvenden geçiyor.

Muhafazakâr kimliğiyle öne çıkan Konya’da, bir camide yaşanan hırsızlık olayı düşündürücüdür. Namaz kılmakta olan imam Abdurrahman İlhan’ın odasına girip cep telefonunu çalan kişi yakalanmalı, kimliği açıklanmalıdır.

TBMM’nin, milletvekillerine ait 1 milyon 635 bin liralık telefon faturası ödemesi, THY’nin dış hatlar ekonomi sınıflarında alkol ikramıyla ilgili aldığı yeni kararları düşündürücüdür.

Tank Palet Fabrikasını Katar’a satan zihniyetin rakı, votka ve cin ikramını kaldırma gerekçesi sorgulanmalıdır. Amacın tasarruf mu yoksa başka bir neden mi olduğu açıklanmalıdır.

Bolu’da Hukuk Fakültesi Dekanlığına veteriner hekimin atanması ne anlama gelmektedir, açıklanmalıdır.

İnsanın psikolojisini bozan bu iddiaların toplumu çürüttüğünü, ülkeyi uçuruma sürüklediğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Sonuç olarak…

Başarılı sporcular alkışlanmalıdır. Şarkıyı sahnede güzel icra eden sanatçı alkışlanmalıdır. Derslerinde başarılı olan çocuklarımız takdir edilmeli, alkışlanmalı, öpülmelidir. Mecliste kamunun duygularına tercümanlık yapan her siyasi alkışlanmalıdır.

Kimin ne zaman ne götürdüğü (!) konusunda bizleri bilgilendiren kankalar da…

Hem de avuçlarımız kızarana kadar…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.