Ajans Bakırçay
2021-06-18 13:47:23

İzmir’deki Cinayetin Anatomisi

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 18 Haziran 2021, 13:47

17 Haziran 2021/ Perşembe günü İzmir Valiliği bir açıklamada bulundu:

"İlimizde bugün saat 11.05 sularında 32 işyerinin bulunduğu bir iş hanının ikinci katındaki HDP İl binasına, sağlık çalışanıyken istifa edip ayrılmış olan O.G. isimli şahıs girerek parti çalışanı olan D.P. isimli şahsı tabanca ile ateş ederek öldürmüştür. Şüpheli şahıs yakalanmış olup olay tüm yönleriyle araştırılmaktadır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."

İyi ki yakalandı katil. İzmir polisini bu anlamda kutlamak gerek…

Yakalanmamış olsaydı…

Bunu düşünmek bile istemiyorum.

Kuşku bulutları nedeniyle, kırıcı- üzücü sözler dolaşacaktı ortalıkta. Gerginlik tükenmeyecekti.

Valilik, bu olayın nedenlerini ve parti binasının korunmasındaki zafiyeti de düşünecek tabii ki…

Sonuçta kamera kayıtlarına rastlayan görüntüler var. Çantayla taksiden inip iş hanına nasıl rahatça girebilmiştir katil, bunun sorgulanması gerek.

Hiç mi dikkatini çekmemiştir polisin?

Silahla iş hanına rahatça girebilecek bir profesyonel midir yoksa katil?

Bu, ortaya çıkarılmalı ve sorumlular hakkında işlem yapılmalıdır dersek yanlış mı söylemiş oluruz?

Tabancayla vurularak öldürülen Deniz Poyraz’ın, partide çay servisi yapan annesi Fehime Poyraz’ın rahatsızlığı nedeniyle bir günlüğüne onun yerine işe gelmiş olması ve cinayete kurban gitmesi, hepimizi çok üzdü.

Kederli ailesine baş sağlığı ve sabır dilesek Deniz geri gelecek mi?

Annesinin acısı, bana Tolstoy’un o önemli sözünü anımsatıyor:

"Acıyı duyabiliyorsan canlısın. Başkasının acısını duyabiliyorsan insansın."

Kim o annenin yerinde olmak ister ki… Deniz’in ailesine bir kez daha sabır diliyorum.

Katilin sosyal medyada fotoğraflı "Kin tuttum kan kusturacağım" mesajı yayımlamış olması ise dikkat çekici.

Cinayeti işledikten sonra diyor ki "Hiç kimseyi tanımıyorum. Kimseyle de bağlantı kurmadım. Terör örgütü PKK’dan nefret ettiğim için böyle bir şey yapmak istedim. Binaya girdim ve rastgele ateş ettim, ardından da teslim oldum."

Katil Onur G. Henüz 27’sinde. Sonuçta yeni yetişmekte olan bir genç…

İfadesi ise çok profesyonelce.

Çok öfkeli, kindar ve dindar kuşağın delikanlısı mı yoksa profesyonellerin yetiştirmesi mi bildiğimiz yok ama kullandığı ağız, çok sayıda doğuluyu/ Güneydoğulu öfkeden emniyetin önüne yığacak kadar tahrik edici.

Sanki öğretilmiş bir ifade…

İzmir’deki HDP’lileri ayağa kaldıracak, sokaklara çıkaracak bir ağız…

Deniz’in belki de HDP ile ilgisi yok. Emekçi annesine yardımcı olmak üzere partiye gitti belki… Bildiğimiz yok. Katil, ırkçı bir ideolojinin mensubu olsa Deniz’e ajitasyon çekebilir, sonra da tetiği çekebilirdi. Böyle yapmıyor. Parti binasına girer girmez sağa sola ateş açıyor. Öfkeden kudurmuş olsa Deniz’e eziyet etmeyi düşünebilirdi.

Belli ki ona öğretilen "Vur kır dök, yağmala!"

Şeytan kulağıma fısıldıyor gibi: "Bu, kiralık bir Türk Van Der Lubbe!"

Büyük olasılıkla işsiz, maceraperest, serseri ruhlu, kolay kullanılır biri.

Bence PKK karşıtlığı falan da yok.

"PKK karşıtlığı insanı çileden çıkarıyor" şablonuna uygun bir portre.

Duruşmalara kravatla, takım elbiseyle çıkarsa hapishane günleri uzamayabilir de… Paranın, pulun ve birtakım güvencelerin verildiği biri belki de… Bildiğimiz yok.

***

Öte yandan bu cinayet…

İktidarın akşam sabah, 6 milyondan fazla yurttaşın oyunu alan HDP için sürekli olarak 'terörist' suçlamasında bulunuyor olması, sürekli olarak 'katil', 'eşkıya', 'bölücü' sıfatlarını kullanıyor olmasının kimi cahil ve meczupları bu noktaya taşıyabileceğini hesap edememesinin bir sonucudur belki de…

AKP’li bir milletvekilinin saldırıyı kınıyor olması bu anlamda anlamsızdır. Kınama hakları yoktur!

Rüzgâr ekenler fırtına biçmiştir.

HDP’nin terörle bağlantısı mahkeme kararlarıyla kanıtlandıysa, zaten kapatılır.

Parti, hem Meclis’te yer alıyor hem de terörle bağlantısı var diye akşam sabah 'terörist' muamelesi görüyor. Bunu anlamak zor!

Bir gerçek var ki, gepegenç bir bayan yok yere hayatını kaybetmiştir.

Katilin yakalanmış olması bir başarıdır ama ya katili buna azmettirenler…

Katil, durduğu yerde eline silah alıp girmemiştir o binaya. Öfkesinin/ kininin nedenleri vardır. O öfke, ne partideki Deniz ne de partinin yöneticileridir.

Katil, iktidarın sürekli olarak uyguladığı kutuplaştırma politikasının zavallı bir kurbanı mıdır acaba?

Bu tür kurbanlar/ piyonlar gün geçtikçe de çoğalmaktadır.

Cinayet işleyecek kadar öfkeye kapılmış bu katilin ruh hastası /meczup oluğu iddia edilecek olursa bu da ayrı bir yalan olacaktır. Durduğu yerde insan cinayet işlemez.

Yolda yürüyen bir karıncayı ezmemek için adımını değiştiren milyarlarca insan var gezegenimizde. Birini öldürmek o kadar kolay değil…

Yasal bir partiyi terörize ederek siyaset yapamaz hale getirenlerin/ insanları cinayet işleyecek duruma getiren iktidar mensuplarının saldırgan ve ötekileştirici söylemleri yaratmıştır katili.

Diye düşünüyorum.

Günden güne oy kaybeden, saygınlığını günden güne yitiren, içte ve dışta büyük prestij kaybına uğrayan iktidar, geçtiğimiz yıl İzmir’de camilerde Cav Bella’yı çalanların CHP’li olduklarını iddia etmiş, CHP’lileri suçlamışlardı. Büyük bir provokasyonla İzmir’i sindirmeyi amaçlamışlardı.

Planları ters tepti. Boşa çıktı. Utanç verici iddialar için yüzleri de kızarmadı.

Karanlık güçler; barışsever/ hoşgörülü İzmir’i, Tunç Soyer’i / İzmirlileri cezalandırmak/ sindirmek için şimdi de kandırılmış/ cahilleştirilmiş/ ötekileştirmenin kurbanı modern Van Der Lubbe’lerle daha başka arayışların peşinde gibi.

İzmirli, emperyalist işgale kafa tutan/ gericiliğe prim vermeyen/ farklı dinlere ve dillere hoşgörüyle bakan uygar insanlardır. İzmir, Karadeniz’den, doğudan ve güneydoğudan gelen insanların huzur bulduğu/ rahat yaşadığı bir kenttir. Malmö gibi...

Erzurumlu ile, Tuncelili ile, Mardinli ile, Trabzonlu ile sorunu olmayan bir kenttir.

Antakya gibidir, Mardin gibidir. Çok kültürlü ve hoşgörülüdür.

***

İktidar gerilimden medet umuyor. Huzuru sevmiyor. Kullandıkları dil de bunu kanıtlıyor zaten.

En baştaki, 'Affedersiniz Ermeni' diyor örneğin…

Ayrık otları yok değildir. Sadece İzmir’de değil her yerde vardır onlar.

Urfa’da çalışırken Selman adındaki ortaokullu genç benim gibi Ege’den gelenler için 'TeCe’li' demiş, bunun ne anlama geldiğini 24 yaşım nedeniyle olsa gerek anlayamamıştım önce.

TeCe derken acaba benim bilmediğim bir kasaba ya da ili mi kastediyordu diye düşünmüştüm o gün. Lojmanda Ege Bölge haritasında dakikalarca 'Tece' diye bir kasaba aramıştım.

Selman, ırkçı/ şoven siyasetin tutsağı olmuşlardandı.

Doğu’dan gelip bizim topraklara yerleşen kimilerine 'Bayırın Kürdü!' diyen bizim Selmanlarımız da yok değil.

Ayrık otları tükenmiş değil…

Oysa etle tırnak olmuşuz. Kaynaşmışız.

Gel gör ki, huzurdan hoşlanmayanlar/ barıştan rahatsız olanlar için bu durum 'mesele' oluşturuyor.

Yıllardır bu meseleyi kaşımaya çalışıyorlar.

Bazen Alevi- Sünni bazen de Türk- Kürt karşıtlığını sokaklara taşımaya çalışıyorlar.

Sivas’ta, Çorum’da, Kahramanmaraş’ta bunun provaları yapıldı. Sahneye de konuldu. Nice insanlar yakıldı, vuruldu, taşlandı.

Lokal ölçekte uyguladıkları bu çirkin tezgâhı yurt sathına yaymada başarılı olamayanlar ikinci kartları olan Türk- Kürt kavgasını körüklemeye çalışıyorlar zaman zaman…

Her iki tarafın Selmanları olduğunu biliyorlar çünkü.

Tozdan topraktan kum yığınına dönmüş başımı sabunlayan/ saçımı yıkayan Suruçlu muhtar Mustafa, beni hergün evine çay içmeye çağıran Hamo, bahçesinde nar yemeye çağıran İbo ve ekmeğini bölüşen Celal, Seyit, Kenan gibi arkadaşlarım olmuştu Suruç yıllarımda.

Hamo’yu bir sömestr tatilinde Salihli’ye getirmiştim. Mehmet de konuğumuz olmuştu.

Aklımızın ucuna bile gelmiyordu Aleviliğimiz, Kürtlüğümüz ve Türklüğümüz.

İktidar oluşunu gerginliğe borçlu olanlar, düşman edebiyatını dilinden düşürmeyenler için Türk- Kürt kardeşliği, "kaka".

İstedikleri, farklılığın kavga/ savaş boyutuna ulaşması.

Gerginliğin/ savaşın rantını yemek istedikleri için…

Sömürünün/ yolsuzlukların/ usulsüzlüklerin / talanın perdelenmesi için…

Doğanın/ ormanların talanı, barış günlerinde zor.

TRT’ye, Üniversitelere, THY’ye yakınların/ eşin dostun yerleştirilmesi huzurlu günlerde zor oluyor. Eleştirenler, itiraz edenler oluyor.

Türk Kürt’ü, Kürt Türk’ü boğazlıyorken bu kadrolaşma sorun olmaz çünkü…

İstedikleri yasayı, savaşın sürdüğü günlerde daha kolay çıkarabileceklerini biliyorlar.

"Birlik ve beraberlik" söyleminin, savaş günlerinde daha güzel anlatılabileceğini adları gibi biliyorlar.

"Aynı gemideyiz" masalını barış günlerinde yutturamayacaklarını biliyorlar.

Ne kadar çırpındılarsa da bir türlü boğazlatamadılar Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e…

Yeni, yepyeni bir formül bulunmalıydı.

Çav Bella ile ağzına burnuna bulaştırdıkları tezgahı bu kez daha farklı bir şekilde uygulamak isteyen karanlık kafalar, cinayetten dolayı öfke dağına dönen insanları sokağa mı çekmek istiyorlar yoksa?

Bu gerilim ortamında bir polisin yaralanması/ iki üç dükkanın camlarının kırılmasından medet mi umuyorlar acaba?

Bu nedenle HDP’li milletvekillerinin, il yöneticilerinin ve protestocuların aklıselim sahipleri olarak konuşmalarında sayısız yarar var.

Siyasi partiler yasasına göre kurulmuş olan HDP’yi ve 6,5 milyon partilinin özgür iradesine ipotek kurmaya çalışan zihniyetin çabalarını boşa çıkartmak her HDP’linin görevi olmalıdır.

Aman dikkat!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.