Ajans Bakırçay
2020-12-07 17:10:43

Gülen Düşünceler ve Şakir Eczacıbaşı

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 07 Aralık 2020, 17:10

Yazının başlığında gülmek fiilini görünce, bir Karadeniz fıkrası anlatacağımı düşünmeyin sakın.

Fıkra değil de yaşanmış bir gerçekliği aktaracağım size.

Karadeniz’deki bir köyde, turşu suyunun bağışıklığı güçlendirip koronavirüsten koruduğunu duyan üç aile bir araya gelip lahana ve fasulye turşusu kuruyor. Sonuç mu?

Turşu muhabbeti yüzünden 21 kişiye virüs bulaşıyor.

Güler misiniz, ağlar mısınız bilmem…

Gene bir Karadeniz klasiği…

80 yaşında kör ve yatalak bir amcanın durumu kötüye gidince köye üfürükçü/ şifacı bir yaşlı teyze çağrılıyor. Teyzenin okuyup üflediği amca, yaşlı teyzeler ve çocukların hemen hemen hepsine virüs bulaşıyor. Toplam 136 vaka!

Altımızda üstümüzde Karadenizli bir komşumuzun olmaması nedeniyle 'Oh çok şükür' diyesim gelmişti ki, eşimin yüzünü görünce ürperdim.

Karadenizli de…

Aldı beni bir gülmek…

Ama ben bunları gülünesi Karadeniz gerçeğimiz nedeniyle anlatmıyorum.

Benimkisi başka bir gülme/ gülümseme gerçeği…

***

Yeni Hümanistler adlı kitabın (Tübitak- Popüler Bilim Kitapları) 75. Sayfasında okuduğum satırlar şöyle: "İnsanların toplumsal davranışları açısından özellikle üç önemli noktada, tesadüf olacağını düşünemeyeceğiniz ölçüde maymunlara çok benzerlik göstermeleridir. Maymunlarla olan bağlantımızda günümüze dek sürüp gelmiş bir şey var. Örneğin erkekleri, diğer erkek akrabalarıyla birlikte grup halinde yaşayan ve sık sık komşu gruplara saldırılar düzenleyip onları vahşice öldüren sadece iki memeli türü biliyoruz. Bu memeliler insanlar ve şempanzeler."

İfade, aynen böyle. Anlatım bozukluğu varsa bu benim suçum değil…

Bu satırları okuyunca Cüppeli ve cüppesizler tayfasının Tübitak’ın bu yayınını Ce Ha Pe zihniyetinin hazırladığı bir kitap olarak değerlendirmeleri şaşırtıcı olmaz.

Asıl şaşırtıcı olan, bu kitabın ilk baskısının 2014 yılında yapılmış olması. Hem de 5 bin adet… İkinci baskı da 2 bin 500 adet olarak gene aynı yılın aynı ayında yapılmış.

İnsandan evrene son bilimsel tartışmalar, alt başlığıyla basılmış olan kitap, ilginç bilimselliklerle dolu.

***

Beni asıl etkileyen okuduğum ikinci kitap ise Şakir Eczacıbaşı’nın GÜLEN DÜŞÜNCELER’ i…

Kitap, bir Bernard Shaw kitabı.

Shaw, Avrupa’nın en yürekli düşünürlerinden. Gorki böyle diyor.

Engels de "Olağanüstü yetenekli ve nükteci bir yazar." diyor.

Bertolt Brecht'in sözleri ise ilginç: "Shaw’ın bir terörist olduğu apaçık ortada… Onunki görülmemiş bir terör; kullandığı da görülmemiş bir silah: Nükte!"

Şakir Eczacıbaşı’nın Bernard Shaw’a olan ilgisi nasıl oluyora gelince…

2 Kasım 1950’de Bernard Shaw Londra’da ölünce, onun ölüm haberi Londralıları sarsıyor. Her televizyon, her radyo ve gazete, yazarlar, ozanlar, siyasetçiler, sinemacılar ondan söz ediyor. Dünyanın bütün liderleri nerdeyse Shaw için konuşmak üzere sıraya girmiş gibi. Hindistan’da Bakanlar Kurulu toplantısı ertelenmiş. Avustralya’da izleyiciler saygı duruşuna çağrılmış. New York’ta Times Square’in ışıkları bir süreliğine söndürülmüş.

Böylesine sevilen biri Bernard Shaw.

Son bir sözü için kendisine bir milyon dolar vermeyi öneren Amerikalı bir yayımcıya, diyecek bir sözünün olmadığını söyleyecek kadar sıradışı bir adam o.

O gün herkes onu konuşuyor.

Eczacıbaşı ise o günlerde Londra’da eczacılık fakültesi öğrencisi.

Shaw’ın sadece oyun yazarı olduğunu biliyor. İngiltere’nin / bütün dünyanın onun için ayağa kalkmasını anlayamıyor.

Ekonomi, din, devlet yönetimi, resim, tarih, müzik, tiyatro, tıp, anatomi, edebiyat, sesbilimi, sosyalizm, savaş ve barış gibi konulara olan ilgisi nedeniyle çok yönlü bir portre Bernard Shaw.

İbn-i Sina gibi, Ömer Hayyam gibi…

Önce ressam olmak istiyor. Dublin’deyken zamanının çoğunu Ulusal Galeri’de geçirirmiş. Bunun yanında hergün British Museum kitaplığına girip durmadan kitap okuyor. Öte yandan da tartışmalara ve mitinglere katılıyor. Kendi tabiriyle kendini eğitmeye çalışıyor.

Dünyayı etkilemiş olan Bernard Shaw, Şakir Eczacıbaşı’nı öyle etkilemiş ki, sanayici / fotoğrafçı Eczacıbaşı onun için bir kitap hazırlamış.

Aslında 'Gülen Düşünceler' 1961’de Vedat Günyol’un yayımladığı 'Yeni Ufuklar' dergisinde aralıklarla altı sayı yayımlanmış. Aradan 34 yıl geçince tekrar eski çalışmalarına geri dönen Eczacıbaşı hep gülümseyerek anımsadığı o büyük Shaw için Gülen Düşünceler’i tamamlamış iyi ki…

Onu çok etkileyen Bernard Shaw’ın kimi sözlerini okuduğumda ben de gülümserdim. Özellikle de bir kadın gazeteci ya da tiyatrocuya verdiği yanıtla hiç aklımdan çıkmamıştı uzun süre. 

Ben de üşenmedim, Bernard Shaw’ın o güzel sözlerini Gülen Düşünceler’den seçip sizler için listeledim. Buyrun şimdi o sözlere kulak vermeye…

Sağduyulu kişi, kendini dünyaya uydurur; sağduyusuz kişi, dünyayı kendine uydurmaya çalışır. Tüm ilerlemeler o nedenle sağduyusuz kişilere dayanır. Unvanlar sıradan kişilere saygınlık getirir. Üstünlere utanç verir, alttakilerin eline düşerse değerini yitirir. Budalalar ulusunda dâhiler tanrılaşır. Herkes ona tapar ama kimse onun dediğini yapmaz. İlkel insan taştan tahtadan yapılmış putların, uygar insansa etten kemikten yapılmış olanların önünde eğilir. Tarih ne diyecek? Tarih… Yine yalan söyleyecek elbet! Suskunluk, aşağılamanın en iyi anlatım biçimidir. Bilgisiz kişiler hep züppe olurlar; çünkü boşluğu iğrenç bulur doğa. Yaratmanın başlangıcıdır düşgücü. Dilediğinizi düşlersiniz. Düşlediğinizi amaçlarsınız, amaçladığınızı yaratırsınız sonunda. Çağdaş bir toplumda her gün bir kıyamet günüdür. Çok konuksever bir insandır. Altı otel işletir kendisi. Özgürlük sorumluluk getirir. İnsanların çoğunun özgürlükten korkması bundandır. Her türlü ilerleme topluma karşı savaşı gerektirir. Bürokrasi memurlardan, aristokrasi putlardan, demokrasi putperestlerden oluşur. Demokrasi, okurken güzel/ oynanırken kötüdür. Bazı yazarların oyunları gibi… Savaş salgını garip bir hastalıktır ve çok bulaşıcıdır. Hiçbir askerden düşünmesini beklemem ben. Bu subayı ne yapacağız? Onu general yapın; her söylediği doğru olur o zaman. Doğruyu söylemek, bir ülkenin çıkarlarıyla bağdaşmaz. Savaşları kazanabilir, kentleri zaptedebilirsiniz ama ulusları fethedemezsiniz. Hâlâ anlamadınız mı bunu? Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları, yoksulluk çekenler parası bol olanları mutlu sanır. Ben bir eşkıyayım, zenginleri soyarak geçiniyorum. Bense bir centilmenim, yoksulları soyarak geçiniyorum. Cezaevleri var oldukça, hangimizin içinde bulunduğu hiç önemli değildir. Katilleri yasalar değil, insanlar asar. Ev; kızların cezaevi, kadınların çalışma yeridir. Din, inançsızlığın anası, bilim ise inancın anasıdır. Tanrı nedir? Kendimiz tanrı olurduk bunu bilseydik. Tanrı’nın en güvenilir destekçileri genellikle resmi unvanlardan yoksundurlar. Beğenmediğimiz bir şeyi alkışlamak, yalan söylemenin birçok çeşidinden biridir. Yaşlanmadan akıllanmayı çok isterdim. Dans etmek, yatay bir isteğin dikey anlatımıdır.

Oscar Wilde’ın, Bernard Shaw için söylediğine gelince… "Kusursuz bir adam Shaw. Hiçbir düşmanı yok ve hiçbir dostu sevmiyor onu.

1856’da İrlanda’da doğmuş, 1950’de yaşamını sürdürdüğü İngiltere’de ölmüş olan Bernard Shaw’ın hayatı hep düşünmek ve düşündüklerini gülümseterek dile getirmekle geçmiş.

Siyasilerin ondan öğreneceği çok şey var bence.

430 sayfalık bir kitapta onun seçilmiş sözleri bulunuyor.

Hiç düşündünüz mü? Kendinize ait/ herkese mal olmuş bir veciz sözünüz olup olmadığını…

Beş altı sözcükten oluşan bir sözünüz yok mu yani?

Konfüçyüs, Lao Tse, Dante, Sokrates, Hz. Muhammed, Voltaire, Victor Hugo, Sartre, Marks, Engels, İbn-i Haldun, Şirazlı Sadi, Che, Mevlana, Ömer Hayyam ve onlarca din/ devlet adamı ve sanatçının/ feylesof’un veciz sözleri bugün kitapları/ meydanları/ parkları süslüyormuşçasına herkesin dilinde.

Onları unutulmaz yapan da sözleri…

Televizyona çıkınca rakiplerine küfretmeyi/ hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren siyasetçilerin Bernard Shaw’ı tanımalarında sayısız yarar var.

Oysa bu topraklar yeni Bernard Shawlar, yeni Sokratesler, yeni Aziz Nesinler için bulunmaz bir coğrafya…

TRENLE ÇİN’E BEYAZ EŞYA İHRACATI HİKAYESİ

4 Aralık 2020’de saat 14.00’te Kazlıçeşme İstasyonu’ndan kalkarak Çin’in Xian kentine beyaz eşya taşıyan ilk ihracat treninin Çin’e uğurlanmasının (!) ardından trenin üstündeki pankartların sökülerek tekrar Halkalı İstasyonuna getirilmesi gibi bir kandırıkçılık dünyanın neresinde yaşanmıştır dersiniz…

Şükretsinler Aziz Nesin’in öldüğüne…

Daha önce açılmış olan fabrikaları da yeni açılanların arasında göstermişlerdi.

20 yıl kadar önce evlerde buzdolabı bulunmadığını bile söylemişlerdi.

Kandırmaca, lüks tutkunluğu, dört yerden maaş alma, rüşvet, kayırma…

Hiç bu kadar zenginleşmemiştik(!)

İnsan; dün "Nazisiniz, katilsiniz, gerçek manada faşistsiniz!" dediği insanlar için bugün "Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyoruz. Geleceğimizi Avrupa Birliği’yle birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz." der mi?

RTE, dedi bile… Vallahi de billahi de… İnanılacak gibi değil ama gerçek!

Başka bir konu… BMC’yi de 83 milyon insanın gözüne baka baka 'Bi Em Si' diye telaffuz ediyor Sayın Cumhurbaşkanı. Neden yerli ve milli olan dilimizi değil de İngilizce'yi tercih eder anlamak zor! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak çok alındım doğrusu. Çok incindim.

***

Çok sayıda üniversite, kurum/ kuruluş ve kişi RTE’ye ödüller verdi ya…

Merak ediyorum, 1929’da İzmir’de doğan/ Robert Koleji ve Londra Üniversitesi Eczacılık Fakültesini bitiren, yurda dönünce bir süre gazetecilik yapan, belgeseller çeken, 1965’te Onat Kutlar’la birlikte Türk Sinematek Derneği’nin kuruluşuna öncülük eden ve on yıl süreyle başkanlığını yapan, eczacılığının yanında fotoğraf sanatçılığı da bulunan Fransa’nın 'Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı' ve T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası ile ödüllendirilen Şakir Eczacıbaşı, yaşasaydı İstanbul Kültür Ve Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan’a yaptığı birbirinin tersi konuşmaları nedeniyle, çok sevdiği Bernard Shaw’dan öğrendiklerinin ışığında acaba hangi ödülü verirdi?

Çin’e ihracat için yola çıkarılan süslü püslü trenin pankartlarının sökülerek gene aynı yere geri dönmesiyle ilgili olarak ulaştırma bakanına ödül vermesi gerekseydi Eczacıbaşı Grubu olarak verecekleri ödül ne olurdu dersiniz?

2010’de ölmeyip de bugünleri görseydi AKP iktidarının icraatları karşısında hangi gülümseten veciz sözleri söylerdi acaba…

Benim bugüne dek Shaw gibi dillere pelesenk olmuş bir sözüm olmadı hiç. "Et, su ve kitap yaşamdır." dedim ve bir pankart yaptırıp asmıştım bir yere ama hiç kimse benim sözüm olduğuna inanmadı.

Bu tren hikâyesinin komikliği karşısında bir sözüm var aklımda ama korkudan dile getiremiyorum. Yoksa o sözün altına 'Bernard Shaw' imzasını mı atsam…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.