Samsun Devlet Opera Ve Balesi, Trabzon’da 'Bir Tenor aranıyor' adlı oyunu sergilemiş. Kentin görünür yerlerine afişler asılmış. Afişi gören 12 kişi iş için başvuruda bulunmuş.
"Tenor nedir bilmiyorum ancak elimden her iş gelir" demişler.
Hoca Nasreddin torunları olduğumuzdan mı, cahiliye devri çocukları olduğumuzdan mı, açlıktan/ işsizlikten şakülümüzün kaydığından mı bilemedim.
Çok ciddi görüntülü, çok şık giyimli, kollarındaki o iri saati göstermeye çalışan, ikide bir ona buna efelenen, ilkokul mezunu molla kılıklıların önünde el pençe divan duran, çocuklarını lisans tamamlama ya da doktora için Kahire/ Mekke/ Bağdat’a değil de Amerikalara gönderen, biatçı/ reise tapıcı siyasilerin yönettiği ülke olduğumuzdan mı bu kadar komiklikler yaşanıyor ülkemizde bildiğim yok.
Tarih, arkeoloji, biyoloji, sanat tarihi, coğrafya gibi derslerden sınav yapmaya gör. Tel tel dökülenler çıkar karşınıza…
Bir surenin ne demek istediğini, kelime-i şehadetin anlamı gibi din bilgisi sorularını da sorayım demeyin sakın.
Okumuş gibi ortalıkta dolaşanlara bilim ve sanatla ilgili sorular sormaya kalkmayın sakın…
Üstüne basa basa 'mütevazi' diye konuşan, -de ve –da’ları ayırmayı bilmeyen öyle çok okumuşumuz var ki…
Sanırsınız ki cehalet atağa kalkmış maraton koşuyor.
İktidarın ülkeyi çökertmek için atmadığı adım yok gibi.
Devlet eliyle Kuzey ormanlarında 13 milyon ağacın kesildiğini seyreden biziz.
Kazdağları’na siyanür dökenler eşkiyalar değil. İktidar!
Munzur Dağlarını maden sahası ilan edenler bizimkiler! İktidar!
170 milyon zeytin ağacımız var. Zeytin yasasını değiştirmek, zeytinlikleri maden sahası yapmak için didinenler iktidar mensupları.
Orman Yasasını değiştirip ağaçları katledenler iktidar sahipleri.
Gölleri bataklığa çevirenler/ kurutanlar sayın iktidar!
Uğurböceği ithal edip tarımdaki zararlıları yok etmeye çalışan bizimkiler…
Üç tarafı denizlerle çevrili ülke iken barbunu Senegal’den, kalkanı Romanya’dan, dilbalığını Somali’den ithal eden bizimkiler…
Akşam sabah komedi izliyor gibiyiz.
Yılmaz Özdil, köşesinde uzun uzadıya yazdı bunları.
916 yıl kilise, 581 yıl cami, 86 yıl müze ve son 10 aydır da yeniden cami olan Ayasofya, cumhuriyet/ laiklik ve Atatürk karşıtı imamların merkezi oldu.
İktidar sayesinde…
Atatürk karşıtı sözlere sessiz kalan iktidar sahipleri, meczupların sırtını sıvazlıyor adeta.
Cılız tepkilere karşın toplumun çoğu sessiz.
Üzücü!
Cahilleştirilmişliğin/ yoksullaştırılmışlığın rantını yiyor iktidar.
Her biri iki çitlem bir çekirdek giyinen, lüks yaşamdan vazgeçmeyen iktidar sahiplerini Angele Merkel de etkilemiyor hiç.
Ağızlarını açtıkça yoksulluğun/ fakirliğin erdemlerini sıralayacak gibi konuşanlar Sayın Merkel’in güzel ahlakından söz etmiyorlar hiç…
***
Angele Merkel’ i TİME Dergisi 'Dünyada yılın siyaset lideri' seçti.
Baskıcı ve zalim olmadığından/ demokrat kimliğinden…
Özel uçağı yok. Kışlık ve yazlık sarayları yok. Tarifeli uçakla yolculuk yapıyor. 70 Euro’ya aldığı ceketi üç yıl giyen bir kadın.
15 yıl başbakanlık yapmasına karşın ihale yasalarını değiştirmek için girişimde bulunmamış hiç.
(Bizde kaç kez değiştirilmiş acaba?)
Korona günlerinde vatandaşına karşılıksız devlet desteği verdi. Bizimkileri anımsayın… İBAN nosu verip yardım toplamaya çalıştılar.
'Ben gidersem devlet çöker' gibi saçma konuşmalar yapmak yerine "Siyaseti benden daha genç olanlara bırakacağım" diyen o!
Mutfak alışverişini yapan kendisi. Hep tek korumayla dolaştı. Yani 1 koruma ile…
Hep aynı elbiseleri giydiğini soran gazeteciye "Ben top model / manken değil, kamu çalışanıyım" diyen o!
Oturduğu evi 15 yıl değiştirmeyen o!
Üçüncü aşısını yaptırmayan o!
***
Angele Merkel’in asaletini alkışlamak, onu takdir etmek ya da hayranlık duymak…
Merkel, eminim buna da itiraz edecektir. "Zaten böyle olmak zorunda değil miyiz, abartmayın lütfen!" diye kızacaktır belki de… Belki’si fazla…
Angele Merkel’i Türkiye’ye davet edip görgü ve ahlak üzerine konferanslar mı verdirtsek?