Emin Çölaşan’ın 8 Aralık 2020 tarihli köşesinde "Türkiye’nin her alanda bir yolsuzluklar ülkesi olduğunu artık hepimiz biliyoruz." tümcesi beni hem ürküttü hem de rahatlattı.
Rahatlamam şundan… En azından "Emin Çölaşan da yazdı." diyebileceğim.
Düşünebiliyor musunuz, İBB geçmiş dönemde bir ihale sonucu yapılması gereken 74 adet web sitesi videosu, 15 adet mobil uygulama tanıtım filmi, 50 adet grafik tasarım, 25 adet mobil uygulama geliştirme işlerinin hiçbiri yapılmıyor/ belediyeye teslim edilmiyor ancak, ödemenin tamamı yapılıyor.
Ankara/ Cengiz Gökçek dönemi ise batık projeler mezarlığı…
Ankapark ( 750 milyon dolar ) için Mansur Yavaş, "Ankapark asrın yolsuzluğudur." diyor. AKP’lilere haykırmak zorunda kalıyor Başkan: "İsterseniz tepinin, batık projeleri açıklayacağım."
Müneccim değilim ama günün birinde Mansur Başkan bir cinayete/ suikasta kurban giderse, AKP’lilere yaptığı konuşmalar nedeniyle yok edildiğini düşüneceğim.
3 katrilyonluk yolsuzluk dosyasını savcılığa vermiş bile…
Emin Çölaşan’ın saptaması yerden göğe kadar doğru.
Başka bir konu… Dünyada 100’den fazla ülke Astrazeneca aşısı alırken Türkiye Astrazeneca için sipariş vermiyor. İllâ da Çin aşısı! Neden acaba?
Çin aşısını bizimle birlikte alan diğer ülkeler: Brezilya, Endonezya, Şili, Filipinler, Bangladeş…
Ama onlar, aynı zamanda Astrazeneca da almışlar. Hem de milyonlarca doz!
Kaderini sadece Çin’e bağlayan bir ülke var: Türkiye
Başka bir mide bulandırıcı konu… Brezilya bir dozu 10 dolara almış. Endonezya 13,5 dolara…
Türkiye 60 dolara…
Ne düşünürsünüz?
Emin Çölaşan, hepimizin tercümanlığını yapmış bene.
***
7 Aralık 2020 tarihli bir gazete 592 bin doğal gaz faturasının ödenmediğini yazdı. Doğal gazı olanların da her biri doğal gazı açıyor değil. Battaniyeye sarılıp oturuyor. Yolsuzluklar şahı olanlar da lüks içinde yaşıyor…
Koronavirüs, günde 200’e yakın can almaya başladı ya…
Bunu çirkin düşüncelerine alet edip yararlanmaya çalışanlar yok değil… Muhafazakârlar ya… Genelgede olmamasına karşın Ankara’da tekel ürünü satan büfe ve küçük marketler polis uyarısıyla kapattırılır oldu.
Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü Temsilcisi Dr. İrshad Ali Shaikh’in açıklaması ürpertici: "Daha önce Türkiye’deki verilerden habersizdik. Türkiye’deki hastanelerde durum diğer ülkeler kadar kötü olmasa da böyle devam ederse sağlık sisteminin çöküşünü yaşayabiliriz."
Bizimkiler bu uyarıyı dikkate alırlar mı bilmem.
Korkutan, ürküten haberler öyle çok ki…
Cumhurbaşkanın ‘hık deyicisi’ Devlet Bahçeli, herkesin mafya lideri bildiği biri için "Alaattin Çakıcı, benim dava arkadaşımdır. Ülküdaşım Alaattin Çakıcı’ya mafya babası demek seviyesizliktir, rezilliktir." diyebiliyor. Asıl ürkütücü haber bu!
Köşesinde Işık Kansu yazdı. Faruk Bildirici’nin bir kitabından almış olsa gerek, çünkü o satırları ben Sayın Bildirici’nin kitabında okumuştum. O satırlar şöyle:
"23 Şubat 1978 günü polis, bir ihbar üzerine Adana’dan Ankara’ya gelen Renault marka bir arabayı Kepekli Boğazı’nda durdurdu. İçinden MHP Gençlik Kolları’na kayıtlı kişiler çıkan arabanın bagajındaki portakal sandıklarının altında 2 makineli tüfek ile cephane bulundu. Arabada yakalananlar ifadelerinde silahları dönemin ülkücü lideri Muhsin Yazıcıoğlu’na götürdüklerini söyleyip bir de ayrıntı verdiler: Biz o gün yemdik. Polis bizle uğraşırken Ankara’ya iki kamyon dolusu silah girdi."
Yazının sonu macera filmlerindeki gibi…
"Bagajında silahlar ve cephane bulunan 01 FE 994 plakalı o beyaz renkli Renault marka otomobil kime aitti dersiniz? Bugün MHP Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli’ye…"
Bu yazı, daha doğrusu bu itiraz görmeyen gerçeklik ortadayken MHP'de yer alan, bu partiye gönül veren ülkücüler ne düşünüyor acaba?
Bile bile susuyorlarsa durum daha da vahim. Devlet Bahçeli’nin bu yazıya karşın sesini çıkarmaması ise düşündürücü!
Alaattin Çakıcı’ya sahip çıkmasını bence yadırgamamalıyız. İşin gereğini yapıyor. O sahip çıkmayacak da CHP mi sahip çıkacak Çakıcı’ya…
DR. NO filmini izler gibiyiz.