Ajans Bakırçay
2020-10-28 12:31:55

Eğitim Kimlerin Elinde                                                                                   

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 28 Ekim 2020, 12:31

Yanılmıyorsam 2002 yılıydı. Bergama’da haftada üç gün yazdığım Kuzey Ege’de 'İzmir’de Eğitim Kimlerin Elinde' başlıklı bir yazım nedeniyle önce savcılığa çağrılmıştım.

Daha sonra da soluğu ağır ceza mahkemesinde aldım.

O günlerin milli eğitim bakanının imam kılıklı olduğunu/ İzmir’dekinin de ondan farklı olmadığını ve İzmir’e yakışmadığını dillendirmiştim.

Meğerse ne büyük suç işlemişim. Halkı kin ve düşmanlığa tahrikten yargılanmıştım.

Yazdıklarım doğruydu ki beni mahkemeye veren il milli eğitim müdürü bu davadan yenik çıktı. Gel gör ki bana olan öfkesi bitmedi ve o günlerin dost bildiğim bürokratlarının yol göstericiliğiyle çok sevdiğim öğretmenlikten istemeyerek ayrılmak zorunda kalmıştım. Emeklilik dilekçesini veren her öğretmen en geç bir ay içinde emekliye ayrılırken ben bir türlü ayrılamıyordum.

Bergüzar Turhan adlı il milli eğitim müdür yardımcısı olmasa birisi tarafından dosyamın sümen altı edildiğini öğrenemeyecektik.

Hem gazetelere yazılar yazıyor hem de televizyon programlarında konuşmalar yapıyordum o günlerde. Ne valilikten ne de milli eğitimden izin alıyordum bunun için…

Tabii ki bedelini ödemeyi göze alarak…

İlginç olan şu ki, en yakınımdan en uzağımdakilere kadar her eğitimci arkadaş susmamı/ sesimi çıkarmamamı tavsiye ediyorlardı.

Oysa biz kul değiliz. Yurttaşız. Sorumlu bireyleriz. Cumhuriyetin öğretmenleriyiz. Eğitim sistemini biz eleştirmeyecek de bu işi sadece meclisteki bir avuç CHP’li milletvekillerine mi bırakacaktık? Asıl konuşması gerekenler bizler değil miyiz?

1 Mart 2003 Tezkeresine karşı o günlerde sendikamızın eylemi vardı. Milli eğitim de okullara yazı göndererek eyleme katılmamamızı istiyordu. Katılanlara ağır cezalar verileceği söyleniyordu.

Sorumluluğum nedeniyle o gün eylemdeydim.

Şimdi ne güzel, bunu dillendirebiliyorum. Gururla…

Ya korkup da katılmayanlar?

Okulumun müdürü "Ağır cezalar verecekler. O gün için sizi izinli saymış olayım hocam." demişti beni kurtarmak için… "Hayır hocam, ben gelecek olan cezama razıyım."

Bu yanıtım üzerine bana hayran hayran bakışı hâlâ gözümün önünde. Sonra da dost olup gittik o müdürümle. Şimdi arada bir görüştüğümüz oluyor. Birbirimize saygıyla/ sevgiyle merhabamızı sürdürüyoruz. Belli ki birbirimiz üzerinde iz bırakmışız. Gözlerimiz öyle diyor.

İz bırakan müdürüm olmadı doğru dürüst… Her biri iktidar yakını gibiydi. Bizlere zorluk çıkarmaktan mutluluk mu duyuyorlardı kimbilir… Öylesi tiplerle de ilişkimiz bıçakla kesilir gibi kesiliverdi zaten.

Şöyle bir geriye doğru bakın… İz bırakan milli eğitim bakanları kimler diye…

Mustafa Necati, Reşit Galip Hasan Ali Yücel, Mustafa Üstündağ’ın dışında var mı?

Cumhuriyetin milli eğitim bakanları, cumhuriyeti yücelten hangi yeniliklere imza atmışlar diye bakıyorum bir şey göremiyorum. Her biri, özellikle de son 18 yılda hepsi müfredatı değiştirmekten başka bir işe yaramış değiller.

Kim milyoner olmak ister adlı yarışma programında pul pul dökülen yarışmacıların her biri Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk bakan iken okuyup meslek sahibi olan kişiler…

Cumhuriyetçi, yenilikçi, çağdaş bir eğitimden geçmiş olunsa yarışmacıların başarılarına tanık olacağız. Tıp öğrencisi tıp sorusunda, Türkçe öğretmeni edebiyat sorusunda eleniyor. Olacak iş mi yani?

Tiyatro bir toplumun aynasıdır denir ya… Sayın İmirzalıoğlu’nun sunduğu program da eğitim sistemimizin bir aynası gibi..

İşin garip yanı, toplumu dinselleştirenler/ cahilleştirenler "18 yılda fikri iktidarımızı tesis edemedik." demekte. "Eğitim ve kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum." diyor ülkenin bir nolu yöneticisi.

1.150 odalı Saray’da yaşayan RTE’nin çocuklarının her biri yurtdışında okumuşken yoksul halkın çocuklarına imam okullarının tavsiye edilmesi/ yönlendirilmesi aklıma hep Victor Hugo’yu getiriyor benim. O unutulmaz sözlerini…

Köy Enstitüleri ile ülkenin dört bir köşesi bilimin ışığıyla aydınlanmaktaydı.

Enstitülerden kimlerin rahatsız olduğuna bakılacak olursa ülkenin bu günleri daha kolay kavramış oluruz.

Eğitimin geldiği noktaya bakın ki siz, ülkenin en önde gelen gazetecilerinden biri ölüyor, hiçbir devlet yöneticisi nezaket gereği bile olsa başsağlığı dilemiyor.

Suudi Kralı için milli yas ilan edenler, bu toprakların has evladı için taziyede bulunmuyorlar.

Kabalıktan öte bir şey bu… Çirkinlik!

Cumhuriyet Türkiye’si buna layık değil… "Cumhuriyet mi kaldı?" diye düşünebilir kimileri.

Adı var hiç olmazsa, o yeter!

Yaşasın Cumhuriyet!

İnadına Cumhuriyet!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.