Ajans Bakırçay
2021-09-03 11:10:05

Demirköprü’de 1 Eylül

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 03 Eylül 2021, 11:10

Veli Lök- Rasime Şeyhoğlu Kütüphanesi

***

Doktorlara olan aşkım başkadır.

Yıllar öncesinde onlarla ilgili olumsuz anılar yaşamış olsam da…

O olumsuzluklar neydi diyecek olursanız, üşenmeden anlatayım.

Arkadaşlarımla henüz bir çocukken oynadığımız futbol maçında düşüp çok kan kaybetmem sonucu göz kaslarımın zayıflaması sonucu sol gözümdeki içe bakış nedeniyle, albay emeklisi bir askeri doktora ameliyat olmuştum lise üç’e geçtiğim yıl.

 Şaşılık nedeniyle sorun yaşıyordum çünkü. Birine dikkatli bakamıyordum. Hele kızlara asla!

Sıcak mı sıcak bir haziran günü ameliyat olmuştum Beyler Sokağı’ndaki Zeki Ural’ın muayenehanesinde.

Şaşılığım düzelmişti.

Eylülde okullar açıldığında bir sabah aynaya baktığımda ne göreyim?

Sol gözüm gene eskisi gibi… Kaymış. Ağlayacak haldeyim. O gün öğleden sonra doğru Zeki Ural’ın muayenehanesine…

Bana verdiği yanıtı yıllarca unutamadım:

"Arçelik bayisi miyim ben bu işin garantisini verecek!?"

Başım önde, ağlamaklı ve ezik bir şekilde evin yolunu tuttum.

Hiç sevemedim o sert bakışlı albay emeklisi doktoru.

***

Düşünün ki lisede okuyorum. İkide bir bakasım gelen kızlar var. Göz göze gelince hemen çeviriyorum başımı. Dikkatli bakamıyorum kimseye…

Babamı ve annem, derdimi anlamış olmalılar ki bu kez Ege Üniversitesi’ne çevirdik rotayı. Halamın oğlunun tıp fakültesinden arkadaşı, göz hastalıkları bölümünde ihtisas yapıyordu. İki üç kez o abiye gidip geldim. Muayene oldum. Yanılmıyorsam, Zeki Ural’a gidip ameliyatımla ilgili bilgi almamı ve o notları kendisine getirmemi istemişti.

Zeki Bey, karşısında beni görünce nedense kızdı. Konuyu anlatınca daha da kızdı ve "Git oğlum başımdan, çoluğa çocuk elinde kendini maskaraya çevirme!"

Üniversitedeki genç asistanlara güvenmiyordu belli ki…

O günlerde çok gidip geldim o abinin polikliniğine.

Sonuçta Ege Üniversitesi’nde ikinci ameliyatımı oldum alternan iç şaşılıktan.

Çok mutluydum, çünkü burası üniversite hastanesiydi. Biri yanlış yaparsa diğeri düzeltirdi. Sonuçta çok sayıda göz hekiminin elindeydim. Sonsuz bir güven duygusu içindeydim.

Hiç de sandığım gibi olmadı.

Annem düzelmiş diyordu. Babam ve kardeşlerim de…

Arkadaşlar ise başka türlü konuşuyordu.

Özetle… Şaşılığım tamamen düzelmiş değildi.

***

Aradan kaç yıl geçti bilmiyorum.

Bu kez, hocaların hocası olması nedeniyle Selahattin Erbakan’ın muayenehanesinin kapısını çaldık abimle. O da üniversiteden daha önce yapılan ameliyatın bilgilerini istedi.

Hiç unutmam, "30 bine yaparım" tümcesini…

Ben mutlu olayım diye bizimkiler o parayı gözden çıkarıp verdiler ve özel sağlık hastanesinde üçüncü ameliyatımı oldum. Öğrendim ki oğlu olan göz doktoruyla birlikte yapmış ameliyatımı.

***

Şaşılığım geçti mi?

Bunun en doğrusunu fotoğraflar söylüyor.

Ameliyatımı yapanlar ise bir şey kalmadığını söylediler hep.

Beni ameliyat eden doktorlara zaman zaman kızdım, öfkelendim, özellikle de Zeki Ural’ın muayenehanesinin camlarını kırasım geldi o yıllarda.

Şunu öğrendim ki, babamın askeri doktor olarak baştacı ettiği Zeki Ural, göz hekimlerinin en kralı değilmiş. Üniversitede, henüz ihtisasını tamamlamamış uzman hekim adayları da demek ki yeterinde yetkin değillermiş… Üniversite diye işi abartmamak gerekiyormuş.

Profesöre ameliyat olarak başarılı sonuç alınacağını sanmak da demek ki doğru değilmiş…

Bunu öğrenmiş oldum.

***

Her yaşlı öğretmenin, tecrübeli diye çok iyi öğretmenlik yaptığını söyleyebilmenin mümkün olmadığı gibi bir realite bu…

Genç olup da harikalar yaratan nice öğretmen tanıdım ben.

Her meslekte durum herhalde böyledir.

Hiç unutmam… Gazeteci bir arkadaşım "Gözlüğüm için üç göz doktoruna gittim. Üçü de farklı farklı numaralar verdiler" demişti.

Diyeceksiniz ki, o farklı farklı reçeteler neyin nesi?

Maalesef ben de bilmiyorum bu sorunun yanıtını.

Tıp fakültesi sayısı arttıkça bana öyle geliyor ki buna benzer yanlışlar daha da çoğalacak. Yeterli hoca yokken tıp fakültesi açmak insana ister istemez şu soruyu sorduruyor: "O ülkedeki hükümetin başında yoksa Recep Tayyip Erdoğan mı var?"

Yargıcın, öğretmenin yaptığı yanlış yok mudur?

Elbette vardır.

Hekimler de yanlış yapabilir. Ancak… Bu yanlış bilerek yapılan bir yanlış olamaz. Hipokrat yemini yapan bir hekimin hastasına şifa verme çabasından başka bir amacı olamaz çünkü.

Her yerde her zaman söylerim bunu. Hekimlere yapılan sözlü ya da fiili saldırı karşısında gözlerim dolar benim. Hastasını iyileştirmeye çalışan bir hekime yapılan saldırıların bu iktidar döneminde artmış olmasını hep birlikte düşünmeli/ sorgulamalıyız bence.

***

Çocukluğumdan bu yana hep doktor olmak istemişimdir. Hâlâ özenirim beyaz önlükler içindeki canım doktorlara… Tıbbı kazanan bir genci de kucaklayasım gelir hep.

Bu nedenle olsa gerek, iç hastalıkları uzmanı olan yeğenim Emrah, diğer yeğenlerime göre daha bir başkadır gözümde ve gönlümde.

***

50. kütüphanemizi açarken sağım solum hep hekimdi.

Veli Lök- Rasime Şeyhoğlu Kütüphanesi açılışında kimler yoktu ki…

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ortopedist Prof. Dr. Osman Gürün, Çocuk Hastalıkları uzmanı Prof.Dr. Suat Çağlayan, Jinekolog Prof. Dr. Nurettin Demir, Jinekolog Zeki Uzun, İzmir Tabib Odası Başkanı Dr. Lütfi Çamlı, TTB MK Genel Sekreteri Vedat Bulut, EMOT Hastanesi kurucu üyesi Ortopedist Prof. Dr. Arslan Bora, Ortopedist Doç. Dr. İbrahim Kaplan, Ortopedist İbrahim Kocabıyık, emekli hekim Olcay Lök, dişhekimi Selahattin Tural…

Sağlık sorunlarıyla ilgili bir kütüphane açtığımızdan değildi bu.

Hocaların Hocası Veli Lök’ün adının kütüphaneye verilmiş olmasından kaynaklanan bir sevgi/ saygı buluşmasıydı.

Hastanelerden ve insan haklarıyla ilgili kuruluşlardan gelen çelenkler ise çok mutlu etti beni.

Öte yandan… Karşıyaka’nın belediye başkanı da plastik cerrah bir operatör doktordu.

Kütüphane açılışı, uzun süredir birbirlerini görmeyen doktorların buluşma günü gibiydi.

Kemal Nehrozoğlu, Akın Birdal ve Avram Ventura’dan gelen kutlama iletileri de açılışın bir başka rengiydi…

Bizim verdiklerimiz (2562 kitap) Karşıyaka Belediyesi’nin kitaplarıyla birlikte Demirköprü’deki bu kütüphane, bence Karşıyaka’nın en nitelikli kütüphanelerinden…

Deniz Şeyhoğlu’nun profesyonelce hazırlanmış bir açılış konuşmasıyla başlayan programdaki konuşmacılar sırasıyla; Veli Lök, Cemil Tugay, Lütfi Çamlı, Vedat Bulut, Suat Çağlayan, Osman Gürün ve CHP İzmir Milletvekili Kani Beko idi.

Rasime- Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri’nin bölgemiz ve yurdumuz için olan önemine, Rasime Şeyhoğlu ile Veli Lök’ün çabalarının dile getirildiği konuşmalardı bunlar…

Annem aramızda bulunsaydı adım gibi eminim, "Ben size bir türkü söyleyivereyim sevgili doktorlarım!" deyiverirdi.

Onun da doktorlara olan aşkı bir başkaydı. O gün İbrahim Kocabıyık anlattı. Salihli’deyken arada bir ya da sık sık doktor muayenehanelerinin bulunduğu sokaktaki Nörolog, Doç. Dr. Ziynet Kapkın’ı ziyarete gider, yanında da yaptığı gözlemeleri götürürmüş. Bir tanecik Ziynet kızıyla birlikte yerler içerlermiş. Annem, "Ziynet’im bana pekiyi geliyor" derdi hep.

DEÜTFH Nefroloji Profesörlerinden Ali Çelik de, sanırım iyi tanımıştı annemi. Doktorlar sabahları vizite çıkıyor ya… Hastalara nasılsınız diyorlar ya…

Annem, doktorlara soruyordu bu soruyu… "Nasılsınız?"

Bana da dönüp "Onların işi daha zor sarı kuzum. Benim derdim beni ilgilendiriyorken onlar hepimizin derdiyle ilgileniyor. Kolay mı?"

Doktorlara saldıranları duyunca hışımla "Kahrolasıcalar!" der dururdu.

Hazmedemiyordu doktorlara olan saygısızlıkları…

Doktorlar için ne güzel bir hastaydı annem. Sızlanmayan, üzmeyen, hasta yatağında bile makyajını unutmayan…

Canım annem! Onu öyle özlüyorum ki…

O güzel annem açılış günü herkesin dilindeydi. Her konuşmacı ondan söz etti. Nasıl da mutlu oldum… Bir bilseniz…

Kızım, çocukken ağlıyorken anne diye değil, 'Babaanne' diye ağlardı. 

Üçüncü kitabım "Babaanneciğim"i okuyanlar bilir bunu.

Ne diyorduk efendim…

Karşıyaka Belediye Bandosu’nun açılış öncesinde İstiklal Marşını çalıp söylemesi ise 1 Eylül’ün unutulmaz bir başka güzelliğiydi.

Şaka bir yana, o gün 1 Eylül’dü.

Dünya Barış Günü’ydü. Annemin doğum günüydü. (1 Eylül 1930)

Başkana özellikle 1 Eylül’de açalım ricasında bulunmuştum. Sağ olsun, kırmadı ve kabul etti.

1 Eylül, belki de o gün Karşıyaka’da kutlanan en güzel Dünya Barış Günü etkinliğiydi.

Halkçı özelliğini her fırsatta kanıtlayan çalışkan milletvekili Kani Beko, sorunlara bakan/ değinen değil dokunan bir milletvekili. Konuşmasını yaparken sendikacı/ siyasetçi yanını gösterdi gene.

Doğrusu, seviyorum onu. Bana çok sahici/ samimi geliyor. Demirköprü’nün çocuğu… Bu bölgeyi çok iyi bilen/ sevilen bir siyasetçi.

Konuşurken hem bizleri hem de özellikle açılışa gelmiş olan müftüyü düşündürdü o gün. Siyasetçi olur da siyaset yapmaz mı insan… Eleştirilerini dillendirirken hem güldü hem güldürdü.

Sahi… Altay da Göztepe de birinci ligde top koştururken Karşıyaka neden???

Bunu da gülerek/ güldürerek anımsatmış oldu güleryüzlü Başkanımıza…

Kani Beko, savaşkan bir ruha sahip olduğu kadar ince esprileriyle de bazen Hoca Nasreddin bazen de Şair Eşref oluveriyor.

Oylumlu 'SÖZÜMÜZ' kitabını armağan etti o gün. DİSK Genel Başkanı olarak 2016-2018 yıllarında yaptığı basın açıklamalarını kitaplaştırmış.

Ne kitabı?! Tuğla sanki…

Söz uçar yazı kalır ya… Belli ki o sözün anlamını iyi öğrenmiş.

Kitaplara gelince…

Olanca gücümüzle seçici olmaya çalıştık. Rafları doldurmak adına yığmadık olur olmadık kitabı… Araştırma- inceleme türündeki kitaplarla kişisel gelişim kitaplarına ağırlık verdik. Gazeteci yazarların güncel kitaplarının çoğuna da yer verdik raflarımızda. Çocuk kitaplarının çokluğu da herkesin dikkatini çekti o gün. Sonuçta Demirköprülü çocukları görmek istiyoruz burada. Dünya ve Türk klasiklerinin bilinen örneklerini koyduk raflara.

‘Ak Zambaklar Ülkesinde’ kitabı ise iki tane…

Bilerek… Özellikle…

Felsefe ve sosyolojiyle ilgili kitapları da ihmal etmedik.

Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yaşar Kemal özellikle çok okunsun diye onlardan çok kitap var. Şiirler hakeza…

Her kütüphaneyi kurarken gözümün önüne önce annem sonra da kütüphaneye girip çıkacak olan çocuklar- öğrenciler ve gençler geliyor. Ağdalı, okuma tadı vermeyen kitapları raflardan uzak tutuyoruz.

Burası bizim 50. Kütüphanemiz.

Karşıyaka için bir başka düşümüz, 1000 kitaplı 'Rasime Şeyhoğlu Şiir ve Çocuk Kütüphanesi' Deniz Şeyhoğlu, bu konuda Başkana teklifte bulundu bile.

Başkan yer bulursa kitapları hemen teslim edeceğiz.

Bir noktayı da görmezden gelemeyeceğim. Söylemezsem olmaz!

Kütüphanedeki rafların tercihinde metal değil ahşap tercih edilmeli bence. Gerek ülkemizde gerekse de yurtdışındaki kütüphanelerde ben hep ahşap malzeme gördüm.

Ya da metal olabilir ama dışı ahşap görünümlü metaller…

Kitap türleri, beyaz kağıtlar üzerine yazılıp raflara yapıştırılacağına metal isimlikler yazdırılıp çakılmalı raflara.

Bir de her kütüphanede kitapları çok okunan yerli ve yabancı şair ve yazarların fotoğrafları olmalı. Okur, onlarla arasında duygusal bağ kurabilmeli…

Özellikle de Einstein’ın o bilinen dilini çıkarmış/ gülen pozu yer almalı en görülen bir yerde.

Annemin ve Veli Lök’ün birer fotoğraf ve özgeçmişinin yanında istedik ki kütüphaneye girip çıkan her yetişkin Guernica tablosuyla da Pablo Picasso’yu tanısın. Picasso’yu öğrenen okur, günün birinde plastik sanatlara ve dönem romanlarına da ilgi duyabilir pekala…

Okurun içindeki yaratıcılığı tetikleyen tabloların bulunmasını istememiz bundan!

İllâ anımsatmayı zorunluluk görüyorum. Her kütüphanede adı verilen kişilerin özgeçmişleri mutlaka bulunmalı. Hatta mümkünse bir de fotoğrafı…

Okur, adı verilen kişiyi en azından öğrenmeli.

Ekim ayıyla birlikte ozanların ve yazarların belli aralıklarla kütüphanede ağırlanması, söyleşilerin düzenlenmesi Demirköprü’ye olağanüstü canlılık katar diye düşünüyorum. Bu konuda TYS ile Edebiyatçılar Derneği ile işbirliği yapılırsa ne güzel olur.

Dramaturg Haluk Işık’ın burada dersler verecek olması ise bir başka zenginlik!

Haluk Işık, bu konuda deneyimli bir bilen… Hidayet Karakuş gibi…

Keşke o da bu çalışmalarda görev alsa… 43 yıllık Karşıyakalı olan Hidayet Karakuş’un evi de zaten bölgeye çok yakın.

Bu kütüphanenin gelecekte yeni Cahit Arflar- Orhan Kemaller- Fazıl Saylar- Burçin Bükeler yetiştireceğini düşünüyorum/ umuyorum.

Üsküp Milli Kütüphanesi ile iletişim kurup Makedon şair ve yazarları Demirköprülü Makedon kökenlilerle tanıştırmak/ kaynaştırmak hiç zor değil. Bu konuda Başkana yardımcı olmaya şimdiden söz verebilirim. Üsküp, yaşamımı en çok etkileyen kentlerden biri. Orada yaşadığım güzellikleri unutmam ne mümkün! Üsküp Milli Kütüphanesi’ndekiler de zaten dost bildiğimiz insanlar…

Demirköprü Mahallesi; parkları, ağaçlarının bolluğu, uygar insanlarıyla biliniyorken şimdi de Veli Lök- Rasime Şeyhoğlu Kütüphanesi ile kimliğine bir başka zenginlik katıyor.

Demirköprülü, 1 Eylül 2021’i hiç unutmayacak.

Kimbilir, belki de önümüzdeki aylarda 'en güzel kompozisyon'yazma adına yarışma düzenlenecek bu kütüphanede. Belki de şiir…

Bu damar, Demirköprülü’de var çünkü.

Kütüphaneye yakın iki parkta Türk ve Makedon şair ve yazarların büstlerinin bulunması, edebiyatın çiçek açması anlamında çok önemli bir adım olur gibi geliyor bana…

Ne dersiniz Sayın Başkanım, Sayın Demirköprülüm?

Yazıyı teşekkürle tamamlamış olalım…

Kütüphane önüne, bir kaide üstüne konulmuş olan Veli Lök büstü ile Başkan, hocaların hocasına yapılabilecek en güzel jesti yaptı. Öğrencinin öğretmene olan saygısı bundan iyi nasıl anlatılabilir ki…

Bir de mini uyarı. Ya da mini eleştiri… Nasıl kabul edilirse…

Gönül isterdi ki, kütüphane önüne konulan plastik giydirmeli kanepe, aşk şiirleri yazan Tarsuslu Ümit Yaşar Oğuzcan adına değil de Karşıyakalı Attila İlhan- Hüseyin Yurttaş- Osman Nuri Koçtürk ya da Urlalı Necati Cumalı adına düzenlensindi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bunu telafi edeceğini düşünüyorum.

Pekala bu kanepe Samim Kocagöz ya da Salâh Birsel adına da düzenlenebilir.

Ümit Yaşar Oğuzcan tercihi doğru olmamış.

Açılış çok görkemliydi. Kitaplar harikulade!

Sıra geldi Orhan Kemal, Marguez, Cervantes, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Şirazlı Sadi okumaya…

Yorumlar (2)

Nezahat Özler kiraz 3 Yıl Önce

Katilamadigim için çok üzüldüm, inanın Recai bey, bu arada Veli lök ile babam tanıştırdı, özellikle babamı yad'etmek için de katılmak istedim, olamadı. Hem sizin adınıza, annemizin adına, deniz'imizin başarılı konusmasina, katilan tüm kitap dostlarına sonsuz selam sevgiler gönderiyorum. Bu arada benim de katkım olsun, 5 kitap alıp bırakmak istiyorum, listesini siz belirlersiniz çok iyi olur, ya da yaşar aksoy'un kitapları yoksa alabilirim, haberimizi bekliyorum.

Arif Yılmaz 2 Yıl Önce

Recai Hocam kolaylıklar diliyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.