Ajans Bakırçay
2020-11-09 12:03:41

Caz Yapmak

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 09 Kasım 2020, 12:03

Herkesin ağzında aynı söz: "Kasa tamtakır!"

Paranın kalmadığını söyleyenler de sıradan insanlar değiller. Ekonomiyi bilenler konuşuyor böyle.

Osmanlı’da hazinede para kalmayınca bir bahanesinin bulunup varsıl kişilerden birinin servetine el konulduğunu ve hatta o kişinin kellesinin alındığını biliyorum. Bu şekilde çok sayıda sadrazamın katledildiği bilinmiyor değil… Sadrazamlardan bazılarının serveti dudak uçurtan cinsinden… Merak eden öğrenir.

14 Ekim tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, bana bu el koyma vakalarını anımsattı. Kararname ile Sanayileşme İcra Komitesi’nin risk gördüğü takdirde ülke için kritik öneme sahip şirketlere ulusal güvenlik gerekçeleriyle el konulabileceği ileri sürüldü. İş dünyasının bu nedenle paniğe kapıldığı söylenmekte.

Paralar suyunu çekince iktidar demek ki yeni yeni kaynaklar icat etme yolunda…

İsraf ve yolsuzluklar, hazineyi tamtakır etmişe benziyor. Trafik cezalarından bile medet umuluyor.

İsraf, hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet ve suistimaller bu toprağın bitmez tükenmez konuları. Camilerde okunan vaazlar, zorunlu din dersleri neden bu problemlerimizi asgariye indirmez ya da yok etmez anlamakta zorlanıyorum.

Başbakanlık ve AKP Genel Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuş Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarını bu nedenle çok önemsiyorum. Terör ve yolsuzluklar konusunda söyledikleri insanın tüylerini diken diken ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda yapılan iki seçim arasında terörün azması konusunda yaptığı açıklamalar çok düşündürücüydü. "Konuşturmayın beni!" der gibiydi.

Belli ki bildiği çok şey var ama susmayı tercih ediyor maalesef. Korkuyor bence.

Son olarak, başbakanlığı döneminde verilen hediyelerle ilgili açıklamaları çok ilginçti. Hediyelerin ne olduğu konusunda kuşkuları olduğunu söylemeye çalışıyor. Kendisi, verilen hediyeleri aile olarak hep arşivde tutar, orada muhafaza edermiş. 1936 yılında çıkarılan bir kanuna uyulmadığı söylüyor.

"Doğu’da hediye yaygın. Batı’da değil. Başkasını bilmem, ben hediye aldım ve ayrılırken de hepsini kayıtlı olarak devletimize bıraktım."

Bunun Türkçesi şu: Ben hediyeleri evime götürmedim. Fakat benden öncekiler öyle değil!

"Bir devlet adamı evinde otururken almayacağı şeyi eğer devlet adamı olarak alıyorsa çok net söylüyorum, o hediye değildir.Bugün bana biri hediye verirse, bir gücüm yoksa o hediyedir. Avrupa’da ve Amerika’da ülkelerine göre değişir ama 100 doları, 200 doları, 300 doları aşan hediye kabul edilmez. Devlet adamı hediye almaz diye genelge yayınladım ben. Hediye alanlar rahatsız oldular."

Keşke o rahatsız olanların adlarını da verseydi…

"Başbakanlığı bıraktığım gün aldığım bütün hediyeyi, milyonlarca lira tutan hediyeyi 1936 yılında çıkan kanunla gereği neyse Hazineye bırakmam bile problem oldu."

Keşke o hediyeleri başbakanlık görevini bıraktıkları gün hazineye teslim etmeyenleri de öğrenebilsek… Sayın Davutoğlu, bunu da söylese olmaz mıydı?

O söylemese de sokakta sıradan bir insana sorsanız, bu sorunun yanıtını alabilirsiniz diye düşünüyorum ben.

Bu ayıptan ve çirkinlikten kurtulmalıyız. Diyanet İşleri Başkanı bu konuda neden bir fetva çıkarmaz?

Deniz patlıcanları, denizlerimizde yılda 150 ton kumu filtre ederek temizliyor. Diyanet’in çıkaracağı bir fetva da bence bu pis alışkanlıklarımızdan kurtaracak bizi. Neden denemez Diyanet?

AKP’nin ilk milli eğitim bakanı Erkan Mumcu, sadece dört ay bakanlık yaptı ama bir gecede bin üçyüz bakanlık bürokratını görevden alıvermişti. Cumhuriyetçi 35 bin eğitimci de tasfiye edilmişti.

Demek ki isteyince oluyor! Neden siz devleti temsil ediyorsunuz diye size verilen hediyeleri hazineye bırakmıyor da onları eve götürüyorsunuz, ayıp değil mi?

İslam’ın ve Hz. Muhammet’in güzel ahlak anlayışına yakışıyor mu bu?

Toplum, bu pisliklerden hoşlanmıyor/ huzursuz oluyor.

Huzur deyince…

Küresel Huzur Endeksi’nde 128 ülke arasında kaçıncı sırada olduğumuzu merak etmiş miydiniz?

Utanç verici bir sıradayız. 124’üncüyüz.

Gelir dağılımında Avrupa sonuncusuyuz. 34 OECD ülkesi arasında da 29’uncuyuz.

Dünyada en yüksek enflasyonu yaşayan 14. Ülkeyiz.

2020’de ise para birimi en fazla değer kaybeden ülkeyiz.

Buna karşın biri, "Büyüme oranına bakıyorsun, en iyi noktada olan ülkeyiz." diyorsa, inanır mısınız?

Ya bir de o kişi o ülkenin Cumhurbaşkanıysa…

Arınamadığımız hastalıklardan biri de şu… Liyakatı göz önüne almadan insanları değerlendirmek…

Anımsarsınız, 6 yıl önce 'Dombra' şarkısıyla şarkıcının biri Cumhurbaşkanına övgüler düzüyordu. O kişi bu övgülerin karşılığında AKP milletvekili yapılmıştı. Görevden düşünce o sayın kişinin yeni şarkı sözleri ne oldu biliyor musunuz? "Tükettik her şeyi neyimiz kaldı?"

Bu şaklabanlıklar bitmeli!

Boksör Muhammed Ali Clay’ın Amerika’daki cenazesine giden Recep Tayyip Erdoğan, ölümüyle milyonları yasa boğan Gazeteci Bekir Coşkun’un cenazesine katılmıyor.

 Bekir Coşkun AKP karşıtı diye katılmadı belli ki…

Başsağlığı dileyemez miydi? Bunu da Diyanet’in başındaki kişiye sormalı aslında.

Kaldı ki, Cumhurbaşkanımız "Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin." Diyen ve ulusal kurtuluşçu güçlere karşı Yunan ordusundan yana tavır alan Kadir Mısıroğlu’na bile başsağlığı dilemişti.

Soma’da maden işçisini tekmeleyen Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’i "Tekmelerine sağlık!" diye kutlayan gazeteci Hasan Karakaya’nın kalp krizi sonucu ölmesi üzerine Yasin okutmuştu.

İki öküz kağnı çekip duruyorken dingil de gıcırdayıp duruyormuş. Öküzlerin canı sıkılmış bu duruma: "Yükü çeken biz, sana ne oluyor?"

Ahmet Davutoğlu, anlaşılıyor ve görülüyor ki geçmiş dönemin olan bitenlerinden çok rahatsız.

Caz yapacağına daha açık konuşsun!

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.