Ajans Bakırçay
2021-07-05 15:42:48

Bugün Günlerden Aziz Nesin!

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 05 Temmuz 2021, 15:42

Sivas Canyakımından 28 yıl sonra Aziz Nesin’i anımsamamak ne mümkün!

20 Aralık 1915’te Heybeliada’da doğan Mehmet Nusret Nesin’i 6 Temmuz 1995’te Çeşme’de sonsuzluğa uğurlamıştık Aziz Nesin olarak…

Çeşme’deki hastaneden alıp bir avuç BSPLİ olarak onu İstanbul’a uğurlayanların arasındaydım o gün. Uçağı havalanırken yanıbaşımdaki Şükran Kurdakul’un gözyaşları içinde el sallayışı ise hâlâ gözümün önünde…

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en yiğit aydınına olan aşkım Şükran Kurdakul’dan farklı değildi.

Yazışıyordum. O İzmir’de kitap imzalayacak da ben olmayacağım ha! Tarihler yazmadı bunu. O bir yerde konuşacak da babamla ben oraya gitmeyeceğiz ha…

Şaka bir yana, İzmir’de düzenlenen bir etkinlik için onun İstanbul - İzmir uçak geliş ve dönüşünü çözme işini Nurdan Çaypınarlı bana vermişti. Seve seve ben de bu görevi yerine getirmiştim.

Aziz Nesin için görev verilecek, ben yapmayacağım ha…

Tarihler yazmadı bunu.

Albümümdeki o anı dolu fotoğrafları gözüm gibi koruyorum.

Aziz Nesinseverdim, AzizNesinseverdik biz

Eski TMSF yöneticisi Abdullah Güzeldülger’in KARAR TV’de, Türkiye’de Yolsuzluğun 4 yolla yolla nasıl yapıldığını anlatması ülkemizin ne hale getirildiğinin ibretlik öyküsü gibi.

Nasıl yapılıyormuş bakalım. Daha doğrusu dinleyelim Sayın Güzeldülger’i…

1- Hazine’ye girmesi gereken kamu parası bloke edilerek vakıf ve derneklere yönlendiriliyor.

2- İhaleler rekabet ortamı yok edilerek veriliyor.

3- Tam rekabet ortamında ihale ile yapılması gereken devletin hizmet alımları, özel kişi ve firmalardan doğrudan sözleşme ile satın alınıyor.

4- Devlet malını özelleştirmelerde 'Al- Devret' modeli uygulanıyor. Devlet şirketi önce birine satılıyor. Alan, satıştan bir süre sonra gerçek alıcıya hisse devri yapıyor.

Abdullah Bey’in bu konuları anlatmak/ öğretmek için ders başına ne kadar ücret istediğini bilmediğimizi bilmenizi isteriz.

***

Finlandiya Başbakanı Sanna Marin’in 'Her ay ailesi için 300 Euro kahvaltı masrafı' talep ettiği iddiası ortaya atılınca ülke ayağa kalkmış ya…

Bizde bir kişinin bile 'Ne oluyor?' dememesi Fin vatandaşı olmadığımızdan olsa gerek…

Elin oğlu 300 Euro’nun hesabını soruyorken uçak filosu kuran, bir yerden bir yere giderken onlarca araçla hareket eden, fakülte diploması olmadan Cumhurbaşkanlığı yapan, çocuklarının dördünü de yurtdışında okutan, sülalesini iş güç sahibi yapan biri için Finlandiya Başbakanı ne düşünür acaba?

Bunu düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi…

Biraz daha mı kuzeyde yaşasaydık acaba…

İklim mi yapıyor bizi böyle bilmem ki…

Toplum olarak suskunluğumuz, beyefendiliğimizden/ hanımefendiliğimizden/ asaletimizden mi kaynaklanıyor, bunu da çözebilmiş değilim.

Önümüzdeki yıl üniversite sınavlarına girmek ve antropoloji okumak isteyişim bundan!

Ülkemin insanını çözmek istiyorum. Son 20 yılda yaşanan bu olumsuzların nedenlerini niçinlerini öğrenip raporlaştıracağım ve UNİCEF’e - Birleşmiş Milletler’e sunacağım.

Hücre Biyolojisi ve Genetik- Biyofizik kürsülerinin başkanlarına da…

'Ay’a gidiyoruz!' diyenlere inanan, bir kilo fındık satınca bakkaldan ancak 250 gram fındık bile alamayanların oylarını iktidar partisine verdiğini görünce, Laz fıkrası anlatınca kızan Karadenizli kardeşlerime ne diyeyim ben bilemiyorum ki…

Her sıkışan iktidarın 'doğalgaz yatakları bulduk' diye halka müjde vermesi bir gelenek başladı ya…

Zeki insanlarımız da yok değil… Birisi şöyle demiş sosyal medyada: "Sigaranızı söndürmeden yere atmayınız. Malum her yerden doğalgaz fışkırıyor. Yoksa uçarız havaya!"

Gene o zeki insanlarımızdan biri uyarıyor sosyal medyada:

"Bugüne kadar ağzıma içki girmedi diye övünene değil, bugüne kadar mideme haram lokma girmedi diye sevinene itibar edelim."

Sezgin Baran Korkmaz’ın "Bayramlarda özellikle emniyet müdürlerine 3 milyon dolar rüşvet dağıttım" sözlerini dile getirenin bir cumhuriyet savcısı değil de bir suç örgütü liderinin dile getirmesi komedi mi trajedi mi, bu konunun antropoloji konusu olup olmadığını okuyup öğreneceğim.

Doğru dürüst bir eğitimi olmayan genç bir adamın lüks yat, oteller, şirketler, nakit paralar, evler, arsalar ve uçak sahibi olmasının sırrını bilmemiz gerekmez mi?

Neden susar Cumhurbaşkanı ve adaletten sorumlu bakan ve savcılar?

Bu suskunluk, Yeni Türkiye’ye özgü bir suskunluk…

Eskiden konuşulur/ tartışılır ve hesabı sorulurdu bunun.

Rotasyonla Cumhurbaşkanını ve bakanlarını Helsinki’ye ya da Angele Merkel’in ülkesine 6 ay süreli 'devlet yönetme' seminerlerine mi göndersek diyorum.

Ya, son dönemde birbiri peşi sıra intihar eden polislerle ilgili verilen önergeye hükümetçe red oylarının verilmesi?

"Polis intiharları araştırılsın" diye verilen önergeye muhafazakâr AKP milletvekilleriyle milliyetçi- ülkücü MHP milletvekillerinin 'hayır' demesi aklınıza gelir miydi Eski Türkiye’de yaşamış olsaydınız?

Eski Türkiye’de Kamu İhale Yasası, bugünkü gibi 192 kez değiştirilmiş mi hiç acaba?

Eski Türkiye’de, kamu ihalelerine fesat karıştırmak hapis yatmayı gerektiren suç iken bugün neden hapis yatmayı gerektiren suç olmaktan çıkartılmıştır, bilen var mı ey Türkiye’nin sayın suskun vatandaşları?

İhaleler, hep Saray’ın gözdesi olan 5 müteahhite verilip duruyorken Cumhurbaşkanının, belediye başkanlarına yönelik konuşmasında "İhaleleri canlı yayınlayın" şeklindeki konuşmasının doğrulukla ne kadar ilgisi olup olmadığını düşünmemiz gerekmiyor mu?

Kamu ihale yasası 192 kez değiştirilirken yoksa raporlu muydu Sayın Başkan?

Şimdi de, gece yarısından sonra müziği yasaklamayı "kimseleri rahatsız etmemek" kılıfına sokup, kafalarındaki şablona uymayan yaşam tarzını yok etmeye çalışmanın peşindeler.

Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet’te yazdığı gibi…

İkinci Aziz Nesin’in ortaya çıkıp "Bizi gece 12’den sonra çalan müzik değil, mafyayla kol kola yürüyen siyasetçiler ve gazeteciler rahatsız ediyor" demesi gerekmiyor mu?

Üçüncü Aziz Nesin’in de "Enstrüman çalandan değil, şarkı söyleyenden değil, ekmeğimizi çalıp bize yalan söyleyenden nefret ediyoruz biz!" demesi gerekmez mi?

Mansur Başkan ne güzel söylemiş: "Sen müzikten rahatsız oluyorsun. Ben Mehmetçiğin Afganistan’da olmasından rahatsız oluyorum."

Alkışlamak gerekmez mi böyle bir insanı!

Halkın bütçesini çalanlar serbest ama müzik yasak!

Daha başka güzel sözlere imza atanlar yok değil. Onlardan biri de dizi oyuncusu Nejat İşler…

"İnancım gereği domuz eti yemem" diyenler; sıra kul hakkı yemeye geldiğinde resmen dibini sıyırıyorlar.

Türkiye’nin muhafazakarları değil, muhafazakar siyasileri Nejat İşler’in bu sözünün ne anlama geldiğini düşünüyorlar mıdır dersiniz?

Bu sözde bir yanlışlık olduğunu düşünüyorlar mıdır acaba?

Uygar dünyada yasak olan bizde serbest, serbest olan ise yasak!

Uygar dünyada ayıp olan bizde değil gibi…

Ne garip bir ülke olduk böyle…

Şu habere bakın hele…

Cumhurbaşkanlığı Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Metin Yener, 255 oyla Sayıştay’ın başına getirilmişken Sayıştay 6. Daire Üyesi olan Mehmet Aksoy ancak 4 oy alabiliyor.

Kenan Evren Anayasasının yüzde 92 oyla kabul edildiği 12 Eylül günleri gibi…

Korku ve endişe nedeniyle ülkenin sağcısı solcusu o anayasaya oy vermişti. Ne yaparsın can tatlı!

Metin Yener’e verilen 255 oyun sırrı bu!

Arkadaş, aynı zamanda Boks Federasyonu Asbaşkanıymış. Vurdu mu oturtanlardan herhalde… Hayır, oyu veren o 4 kişi bunu bilmiyor mu yoksa…

Başkan, PTT’nin incelemelerinde muhasebe kayıtlarında 22 milyon liranın buhar olduğunu açıklayan eski başkanın izinde yürüyecek mi dersiniz?

PTT’ye ait toplam 1071 bina varken PTT’nin bina kiralıyor olması ve bunun karşılığında ayda 475 bin lira ödüyor olmasına bu başkan itiraz eder mi sizce?

Son 10-15 günde Galata Kulesi’nden atlayan üç kişinin neden yaşamına son verdiğini her işe burnunu sokan siyasiler de düşünüyorlar mıdır acaba?

Yazık değil mi o üç vatandaşımıza?

"Hezarfen olmak için atladı onlar!" derlerse de şaşırmam doğrusu…

Asık suratlı ülkücü Devlet Bahçeli’nin İzmir HDP’yi basan bir cani tarafından öldürülen Deniz Poyraz için 'milis', 'terörist' demesi öldürülen biri için yakışıyor mu?

Deniz Poyraz, domates ve zeytinden ibaret kahvaltısına henüz başlamamış bile öldürüldüğünde.

Kızcağız öldürülmüş ama Devlet Bahçeli’nin öfkesi dinmiş değil… Öldürülen bir bayan için bu denli öfke ne kadar vicdanidir, düşünmekte yarar yok mu?

Ama katilin o malum parmak işaretini yapması konusunda sesi çıkmıyor Sayın Bahçeli’nin…

İşlediği cinayet için "Amacım içimi soğutmaktı" diyen katile "İsminiz ne abicim?" diyen polis de görmüş olduk bu cinayette.

Bana öyle geliyor ki bu arkadaş cezaevinde de tas kebapla ağırlanıyordur.

Cinayet işliyor. Ne pişmanlık duyuyor ne de herhangi bir üzüntü belirtisi gösteriyor.

"Kız yerdeyken öldüğünden emin olmak için kafasına ateş ettim" diyor.

Katilin birinci sınıfı böyle oluyor anlaşılan. Nerede ve kimlerle tarafından yetiştirilmiş olabilir dersiniz? Hiç, amatörlük var mı halinde?

Polis bile saygılı sayın katile… Büyük bir nezaket ve saygıyla adını soruyor, "abicim" diyerek…

Kindar gençlikten mi, eğitilmiş bir profesyonel mi, şimdilik bilemiyoruz. Sedat abi’ye mi sorsak yoksa…

İktidar cephesinin erdem/ ahlak / iyilik konusunda uygulamalı ders alması bence acil yapılacak işler arasında değerlendirilmeli.

Baksanıza…

Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatları; CHP’li Engin Altay’ın Cumhurbaşkanının kendisine yönelik olarak söylediği 'Be Ahlaksız be edepsiz!' hakaretleri için "Bu sözler birer eleştiridir" dedi.

Yolum Kopenhag’a düşerse 35 yaşındaki Başbakana anlatacağım bunu. Dünyada neler olup bittiğini biraz öğrensin diye…

Ülkemizde olup bitenler karşısında Aziz Nesinleşmemek zor.

Şu da var ki Aziz Nesinleşen yok!

Olmak gibi bir niyet de yok sanki…

Oysa; "Balkonda tencere tava çalıp slogan atmanın ya da sosyal medyada fotoğraf paylaşmanın ötesinde, ciddi bir demokratik toplumsal direnişi örgütlemek gerekir. Türkiye bir an önce seçime gitmelidir. Bu halk, bu iktidarı daha fazla taşıyacak durumda değildir" diyen gazeteci ya da kanaat önderlerine kulak vermenin tam zamanı.

AKP- MHP’siz bir iktidara her zamankinden daha fazla gereksinmemiz var.

Anneler böyle düşünüyor. Babalar- nineler- dayılar- dedeler böyle düşünüyor.

Mühendisler böyle düşünüyor. Öğrenciler böyle düşünüyor. Berberler- bakkallar– çiftçiler- kasaplar- hamallar- şoförler- polisler- imamlar- askerler- kahveciler böyle düşünüyor.

Dillendiremiyorlar sadece…

Aziz Nesin’e olan gereksinmemiz bundan!

En büyük, en değerli, en güzelle başlayan tümceler sıkıntı yaratır. Zor durumlara düşürebilir bu sözlerin sahibini. Ben de ölçülü konuşayım bu nedenle…

"Aziz Nesin, bu toprakların gördüğü göreceği en büyük aydındı" demek istiyorum ama aynı yolda yürüdüğüm dostlarımla bile polemik yaşarız endişesiyle daha ölçülü konuşacağım.

"Aziz Nesin’den yüreklisini görmedim" diyeceğim.

Sözleriyle toplumu sarsan/ sendeleten, güldürürken öğreten, öğretirken düşündüren bir ikinci Aziz Nesin geldi mi şu topraklara?

Özlemle, saygıyla…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.