Ajans Bakırçay
2021-09-08 11:37:32

Anketörün Sancısı

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 08 Eylül 2021, 11:37

Mutsuz İnsanlar Ülkesi olarak dünyanın dört bir köşesine nam salmışlardı.

Uluslararası ciddi bir araştırma kurumunun 146 ülkede yaptığı sormacada XETRANDA’dan sonra ikinci sırada yer almışlardı.

Anketörlerden doktor olanı, merak etmiş yaz tatilini bu ülkede geçirmeye karar vermişti. Yipland olarak biliniyorsa da son yıllarda ülkenin adı Recistan’a çıkmıştı.

Eşiyle önce başkente gelmişti.

Recistan, yabancı turistler için bir tatil cennetiydi. Çok yıldızlı otellerde konaklamak sudan ucuzdu. Arkadaşları, "Taksi şoförlerine dikkat et, bir de içtiğin sulara…" diye uyarmışlardı.

Başkente adım attıkları gün bir fabrikada 47 işçi yedikleri tavuk nedeniyle zehirlenmişlerdi. Bir kadın da kentin en merkezi yerinde eşi tarafından üç el ateş edilerek öldürülmüştü.

Kahvaltıdan sonra yoksulların yaşadığı bir semti görmek için otele taksi çağırmışlardı. Resepsiyondaki görevli, taksiyle 20 dakikada oraya ulaşabileceklerini söylemişlerdi.

45 dakika olmuştu otelden ayrılalı. Hâlâ istedikleri yere gelememişlerdi. Şoförün gözlerine baktı dikiz aynasından. Çok mutlu gibiydi. Anladı. Tartışmaya girmeden inmek istediklerini söyleyip bir başka taksiye bindiler. Yarım saat sonra istedikleri bölgedeydiler.

Attıkları her adımda yanlarındaki çocuk sayısının katlandığına tanık oldular. Para istemeyen tek çocuk yoktu. Her birinin ayağındaki ayakkabı(!) ikisinin de yüreğini sızlattı.

Kahvelerin çokluğu dikkatlerini çekti. Dikkatli dikkatli bakanlar da…

Akşam yemeğini yerken ikisi de hiç konuşmadı.

Ertesi gün Meclis’in bulunduğu bölgeye gittiler.

Kırmızı plakalı lüks araçların çokluğu dikkatlerinden kaçmadı. Vızır vızır geçen kırmızı plakalı araçların fotoğraflarını çekti.

Kendi ülkesinde bakanların çoğu Meclise bisikletle gelip gidiyordu.

Semtteki binalar lüks, sokaklarda gördükleri insanların ise üstü başı çok düzgündü.

Akşam yemeğinde, oteldeki bir müşteriden yüzde 4 ile Recistan’ın en az üniversite mezunu olan ilçesinde iktidar partisinin oylarının yüzde 97 çıktığını öğrendiler.

Yıllar önce Recistan’ın devlet başkanına sözüm ona düzenlenen bir suikastta, devlet başkanının uçağını kullanan pilotun, ona eskortluk yapan F-16’nın pilotunun ve otomobilinin makam şoförünün sözde terör örgütü üyesi olması nedeniyle görevlerinden alındığını öğrendi.

Suikast denilen olayın aslında bir kurmaca olduğu, bu kurmaca sayesinde de devlette yeni bir yapılanmanın gerçekleştiğini, fakat bunu kimsenin bilmediği/ gerçeği bilenlerin de terör örgütü üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklandığını öğrendiler.

Kulağına, bir siyasinin "O gece bizimkiler bilinmez sayıda silah bile dağıttılar" dediğini söyleyen müşteriye inanmak- inanmamak arasında kaldılar.

Basından öğrendikleri o darbe "tezgâh"mıymış yani diye düşünür oldu.

Bunları anlatan kişinin "Benden öğrendiğinizi bir yerlerde söylemeyin lütfen!" uyarısına "tamam" dediler. Bir şey daha öğrendiler ki, şaşkınlıktan küçük dillerini yutacak gibi oldular.

Eşine dönüp, "Bunu hiçbir yerde konuşmayalım" dedi.

Başkentin iki gazetesini ziyaret ettiler.

Binadaki hareketlilik dikkatlerinden kaçmadı. Elinde cep telefonuyla sürekli olarak ortada dolaşan, bağıran çağıran gazetecilere bir şeyler sormak istediler. Haber müdüründen "Bizdeki gazetecilik sizdeki gibi değil. Bizde gündem beş saatte beş kez değişir" sözlerini duyunca nedenini sordular.

Büyük bir kaçakçılık olayında önemli bir siyasetçinin adı geçince haberde beş altı kez değişiklik yapıldığını öğrendiler. "Bizi her gün en az üç bakan, beş on milletvekili arar" diyen haber müdürü, ertesi günün gazetesini hazırlarken manşetin günde en az beş kez değiştiğini söyledi.

"Artık, işsizlikten intihar edenleri haber yapmıyoruz."

"O niye?" deyince, yerel yöneticilerin telefon açıp kentlerinin imajını zedelediklerini, bir daha kendilerine reklam vermeyeceklerini, gazeteyi kente sokmayacakları yanıtını aldılar.

Araç kiralayıp kentin çevresini dolaşmak istediler. Komşu iki üç ilçeyi ziyaret ettiler.

Üç günü bu ziyaretlere ayırdılar. Pazar yerleri, parklar, alışveriş merkezleri, ibadet yerlerini ziyaret edip konuşmak istediler. Hiç, suları akan çeşme görmediler. Otobüs duraklarında bekleyen kalabalıklara tanık oldular. Kuyruklarda itişip kakışanlara baktılar hayretle… Sıraya girme alışkanlığı yoktu sanki bu insanlarda. Tıpkı Güneydoğu Asya’daki o kalabalık ülkedeki gibi…

Sokaklarda ve caddelerde başıboş dolaşan kedi ve köpeklerin çokluğuna şaştılar. Hiç bu kadarını görmemişlerdi. Parklarda ve akşam olunca telefon kulübelerinin içinde yatanları gördüler.

Otelin lobisinde heyecanlı heyecanlı konuşan, yaz sıcağında takım elbiseleriyle oturan altı kişiye garsonların sık sık maden suyu taşımaları dikkatlerini çekti.

İşin aslını öğrenmekte gecikmediler.

Ülkenin turizm cenneti olan bölgesindeki bir kasabanın sahilinden çalınan 3 bin 954 kamyon kumun nereye gittiği konuşuluyordu ülkede. Takım elbiseliler de kasabadan gelen yöneticilerdi. Başkente, başkanla görüşmek için gelmişlerdi.

Ülkeyi yöneten kişinin bir başka sahil beldesinde yaptırdığı yazlık konutun sahili için çalınmış o kumlar… Eşine dönüp sordu: "Kum çalınır mı?"

Eşi, "Gidince bunu da konuşmayalım. Yoksa gülerler bize."

İkisi de gülüştü.

Dünyanın önde gelen devlet başkanlarından kadın olan bir siyasetçinin sadece 2 jeti varken bu ülkenin başkanının 12 süper jeti olduğunu öğrendiklerinde hiç şaşırmadılar. Çünkü daha önce de dünya basınında bu haberleri okumuşlardı.

Sadece jetler mi?

Yüzlerce koruma, yüzlerce araç filosu da vardı. Son yıllarda da ormanlık alanlarda ve sahil beldelerinde çok odalı, havuzlu köşkler/ kâşaneler yaptırıyordu.

Sorulduğunda da "Kendim için mi yaptırıyorum? Sıkmayın adamın canını! Hepsi devlet için…" yanıtını veriyordu.

Kurumunu arayıp, "Yeterince gözlem yaptım. Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmadan dönmek istiyorum" deyince müdürü "Üç beş gün daha kal" dedi.

"Matematik mühendisi gibi bir bakanları var, onun demeçlerini oku, dinle. Bakanı izle biraz… ‘’

Müdürünün bu direktifi üzerine ziyaret etmediği diğer üç gazeteye gitti.

"Oooo, bizim bakan gerçekten mühendis gibi bir adamdır. Satranç oyuncusundan farkı yoktur. Dağdaki, kentteki o bitmek tükenmek bilmeyen teröristlerin sayısını biz hep ondan öğreniyoruz."

Bu kadar çok mu terörist, sorusuna her biri güldü.

"Valla, biz de bocalıyoruz. Belini kırdıklarını, kafalarını ezdiklerini söylüyorlar ama bir türlü bitmiyor teröristler. Az mı çok mu anlamış değiliz yıllardır."

"Örneğin şimdi dağlarda ne kadar terörist var?"

"Dur sen!" dedi haber müdürü. Telefon açtı. On dakikalık bir telefon konuşmasından sonra, "Şu an dağdaki terörist sayısı 1132 imiş" dedi.

İstihbaratları ne hızlı çalışıyor diye mırıldandı kendi kendine.

"İsterseniz o darbe kalkışmasından bu yana yapılan operasyon sayılarını da öğrenebiliriz."

"Zahmet olmazsa…"

15 dakika sonra onu da öğrendiler.

"143 bin"

"Ne ?!" dedi.

"Operasyonlar için harcanan yakıt ve verilen asker kaybı nedir acaba?"

Telefondaki kişi, bunu "Devlet sırrı. Onu veremeyiz" diye yanıtladı.

Sokakları arşınlıyorken, AVM önlerinde, gar önlerinde çok sayıda küçük çocuğun kâğıt mendil sattıklarını, dilendiklerini ve avare avare dolaştıklarını görünce bol bol fotoğraflarını çektiler.

Ayaklarında hiçbirinin ayakkabı olmadığını fark ettiler. Terlik ve benzeri bir şeyler…

Meydanlarda da başkanın dev fotoğraflarını…

Başkanın televizyondaki konuşmalarını dinlediler. Bir başka ülkenin başkentinin parlamento binasını koruma görevine talip olduklarını söylüyordu. "Tabii ki istediğimizi verirlerse…" demeyi de unutmuyordu.

Konuşulanları öğrendikçe gülesi geldi. Hatta kahkaha atası…

Konuştuğumuz çok kişi de başkanın bu sözleriyle gurur duyduklarını söylüyorlardı.

Oysa o ülkeden çekilen dünyanın en büyük gücü, o ülkede bugüne kadar 3,5 trilyon dolar harcama yapmasına karşın istediğini elde edememiş, artık ayrılmayı düşünüyordu. Çünkü pahalıya mal olmuştu bu macera. 4 bin askerini kaybetmişti. 25 bin de yaralısı vardı.

Tonlarca marihuanonun yurtdışından eski bir bakanın oğlu aracılığıyla getirildiğini, bakanın oğlunun da armatör olduğunu öğrendiklerinde "Bu toplumun dili mi yok acaba?" diye düşünür oldular.

Binlerce kişilik ibadet yerlerinin ise boş olduğunu görünce "Ne diye büyük yapıyorlar ki…" diye düşünmeden edemediler.

3 yıl Washington’da kurs görmüş, kendilerine yakın davranan bir eğitim uzmanından duydukları söze şaşırmadı. "Hitler’in yaptırdığı otobanlara/ bulvarlara kafayı takmış."

Kulağına eğilip "Burada komisyoncu diyorlar bu adama."

"Ne kadar inşaat o kadar para!" diyesiymiş.

Her gittiği kente de o bilinen üç inşaatçıyı gönderiyormuş.

Son yıllarda devasa hastaneler, devasa tüneller, devasa binalar bundanmış.

Eşcinselliğe karşı şiddetli bir tepki olduğunu, yürüyüş için çıktıkları bulvarda gördüler. Daha doğrusu tanık oldular. Eşcinsellerin yaptığı yürüyüşte polis, nasıl da dövüyordu göstericileri…

Ensest ilişkilerin çok yaşandığını da görüştükleri bir transtan öğrendiler.

Tebriz doğumlu trans on altı yıl bu ülkenin güneydoğusundaki bir kasabada yaşamış. Birlikte yaşadığı transtan da bunu duyabilirmiş.

"Aileleri ile görüşmek mümkün mü?" sorusuna ise "Mümkünü yok!" yanıtını aldı.

Bir yurtta küçük çocuklara tecavüz haberleri ayyuka çıktığında ülkenin sorumlu bakanlarından birinin "Bir defadan bir şey çıkmaz!" dediğini duydular. Afalladılar…

İnanamadılar. Eşi, "Yalan söylüyor olabilirler" dedi.

"Bir Bakan böyle konuşmaz çünkü."

***

"Müdürüm, yabancı bir ülkeyi tanımak, farklı insanlarla tanışmak çok güzel… Biliyorsunuz sağlık sorunlarım da var benim. Bir başka arkadaşı gönderseniz…"

İki gün önce dönmüştü ülkesine. Nerdeyse taşı toprağı öpecekti.

Fakülteden sınıf arkadaşı olan psikiyatrın muayenehanesinin yolunu tuttuğunda gözünün önüne gelen o aç ve gülmeyen insanlar, gene mide ağrılarını azdırmıştı.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.