Ajans Bakırçay
2022-08-30 10:22:33

Adnan Oğuz Akyarlı’nın Ardından…

Recai Şeyhoğlu

recaiseyhoglu1952@gmail.com 30 Ağustos 2022, 10:22

"İzmir Büyükşehir’i yıkan ölüm! Kent Konseyi Başkanı Akyarlı hastalığa yenildi." (Yeni Asır)

"Adnan Akyarlı vefat etti." (Dokuz Eylül Gazetesi)

"Kent Konseyi Başkanı Prof. Dr. Akyarlı vefat etti." (Hürriyet)

Yukarıda görüldüğü gibi gazeteler böyle verdi ölüm haberini.

 İzmir Kent Konseyi Başkanının ölüm haberini vermeyen gazete ya da haber portalı yoktu.

Sayılan sevilen bir portre olduğunu buradan anlamak mümkün.

Safra kesesi kaynaklı çoklu karaciğer metastazı sonrasında gelişen kardiyopulmoner yetmezliği sonucu, 26 Ağustos 2022’de yaşamını kaybeden Adnan Oğuz Akyarlı, 2009-2014 yılları arasında İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi ve Meclis Başkan Vekiliydi.

İZELMAN Yönetim Kurulu Başkanlığının yanı sıra İzmir Kent Konseyi Başkanıydı.

1949 yılında Adapazarı’nda doğmuş olan Akyarlı; ilköğrenimini Mardin, Bursa ve Edremit’te yaptı. Ortaokulu Edremit’te, liseyi ise Eskişehir Atatürk Lisesi’nde okudu.

1971 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. 1975’te 'Doktor Mühendis', 1980’de kıyı ve liman yapıları dalında 'Doçent', 1987’de ise hidrolik alanında, 1988’de deniz teknolojisi dallarında iki kez profesörlük unvanını kazandı.

Okuma isteği ve heyecanı bitmiyordu hiç…

Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik’i de bitirdikten sonra 'Web Tasarımı Ve Kodlama' programlarını da okudu.

'Yerel Yönetimler' konusunda da eğitimini sürdürmekteydi.

1972- 1988 süresinde Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerinde inşaat ve Deniz Bilimleri Ve Teknolojisi Enstitüsü’nde çeşitli düzeylerde yönetim sorumluluklarında bulundu. 1998’de emekli oldu. Ulusal ve uluslararası projelerin yöneticiliğini yaptı. Yayımlanmış eserlere imza attı. Özel sektörde de üst düzey yöneticiliklerde bulundu.

Konak Kent Konseyi kurucusuydu. Karabağlar Kent Konseyi’nin de başkanlığını yapmıştı.

Çok sayıda dernek ve vakfın da kuruluşunda aktif görevler üstlenmişti.

Özetle… Bilim insanıydı, örgütçüydü.

Dokuz Eylül gazetesinde Vecdi Sayar şöyle yazmış:

"Akyarlı’nın en sevdiği mesleğinin öğretmenlik olduğunu söyleyebilirim. İZELMAN’ın 'Kitap Kafeler' projesi ve kısa sürede yaygınlaşan Ana Okulları, onun gözbebeği idi."

***

Beni, aylar önce Öğretmen Yusuf Yılmaz’ın cenaze töreninde onunla tanıştıran Ardahan Totuk olmuştu. Kütüphanecilik yaptığımı önceden bildiği için "Gelin, sizinle görüşelim. Anlatacaklarım var" demişti.

Hülya Gacar ile ziyaretine gittiğimizde Harun Karadeniz aşkını bir kez daha dinlemiş oldum kendisinden. Cenaze töreninde anlatmıştı daha önce… Ben de Harun Karadeniz’in kitaplarını okuduğumu, ona ve Sinan Cemgil’e duyduğum hayranlığı dillendirmiştim o gün. "Siz, bana gelin, neler göstereceğim size…" demişti.

Yakın mesai arkadaşları, onun Harun Karadeniz’le ilgili yayımlanmış yazılarını biliyorlardır mutlaka.

Bir iki kütüphane projesiyle ilgili konuşmuş, maalesef arkasını getirememiştik.

Temiz yüzlü, tevazu sahibi biriydi.

27 Ağustos’ta, toprağa verilmeden önce Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde düzenlenen anma programına beni onunla tanıştıran sevgili arkadaşım Ardahan Totuk ile gittik. Salon ağzına kadar doluydu.

İzmir’in yerel yönetim kadroları, kültür- bilim- sanat çevreleri ve siyasetçilerle doluydu salon.

İlk kez ağlarken gördüm Tunç Soyer’i. Tutamamıştı kendisini konuşurken…

"Türkiye bir aydınını, devrimci bir mücadele insanını kaybetti. İnsanlık, bir bilgesini kaybetti. Bilim insanıydı. Siyasetçiydi. Çok iyi bir eğitimciydi. İyilik, hoşgörü, tevazu, sabır, dürüstlük bu kadar mı buluşur bir insanda?" demiş ve söz vermişti: "Adını, sokakta ve bir caddede değil, bir eğitim kurumunda yaşatacağız."

Tunç Soyer’in konuşması diğer 13-14 konuşmacının sözlerini özetler gibiydi.

Aileden bir, İZELMAN ve Kent Konseyi’nden birer ve bir milletvekilin konuşması yeterliyken birbirinin aynısı gibi sözlerle çok sayıda kişinin konuşması doğru değildi.

Rahmetlinin 68 kuşağından olduğuna dair sözler çok kişinin ağzından dile getirildi. Ama gel gör ki İzmir 68’liler adına bir yönetici konuşmadı.

68’liler Birliği’nin mi Akyarlı’nın ölümünden haberleri yoktu, yoksa Akyarlı mı 68’li değil?

Dikkatimi çeken ikinci konu da aile bireylerinin (kızlarının) mikrofonda hüngür hüngürcesine ağlamasıydı.

Ağlayan sadece kızları değildi ama…

Yakın dostları da tutamadı kendilerini…

Bence daha metin olunmalıydı.

Benimkisi bir düşünceyi paylaşmak! Eğriyi doğruyu dile getirmek…

Merhum Akyarlı’nın çok sevildiği zaten belli… Saygın bir kimlik olduğu su götürmez…

Duygularınızın tutsağı olmamalısınız konuşurken. Üzüntülerini anlıyoruz ama konuşurken daha metin olmaları gerektiğini de kulaklarına fısıldamakta yarar var.

***

İstisnalar dışında kimin ne kadar sevilip sevilmediğinin bir göstergesi gibi bu türden cenaze törenleri…

10 kişiyle kaldırılan cenazeler de var…

Akademisyenler, kooperatifçiler, siyasetçiler, yurttaşlar, eğitimciler, kültür- sanat çevrelerini buluşturan bir değerin, bugüne değin 'Cumhuriyete Kanat Gerenler' ve 'İzmir Ödülleri (vefa ve Emek) listesine dahil edilip bir ödüle layık görülmemiş olmasını da anlamakta zorlanıyorum.

İnternete girip merak ettim. Plaket dağıtıcılarının (!) listesinde yer alıp almadığını. Yok!

Bir doktor arkadaşımın deyişiyle herkese ödül dağıtanlar, neden Prof. Dr. Adnan Oğuz Akyarlı’yı unutmuşlar diye düşünmekte ve bu ödül dağıtıcılığını sorgulamakta yarar var diye düşünüyorum.

Örneğin, Yavuz Kitabevi’ne ödül verilmiş. Kitabevinin sahibi Birgül Kitapçı’nın bundan haberi yok.

Bir doktor arkadaşımın dediği gibi 40-50 kişiye ödül mü verilir Allahaşkına?

Veriyorlar.

İşgüzarlık parayla değil zira…

Yoksa…

Seçisi Kurul üyeleri, İzmir’de mi yaşamıyor?

İzmir’in değerlerini bilmeyenlerden oluşan bir seçiciler kurulu mu yoksa?

Örnek verip pekiştirmek gerekirse;

Moreno Margunato, Eski İzmir’de Türk Ecza Deposu sahibiymiş. Aynı zamanda İsrail Türkiyeliler Birliği’nin de eski başkanıymış.

Giovanni Ercolani, İzmir âşığı Sociocultural Anthropologistmiş.

Tülay Duygulu Pırlant, ABD ve Türkiye’de romancı ve senaristmiş. İnternete girip öğrenin lütfen Tülay Hanımın senaristliğini…

Plaket dağıtıcı merkez, plaket verdiklerinin unvanlarından da bihaber!

Örneğin, bir gazeteciyi tanıtırken "Çevreci, gazeteci- yazar- ………… gazetesi Ege Bölgesi Eski Müdürü" diye tanıtıyor.

Bizim bildiğimiz gazetelerin bölge temsilcileri oluyor.

Çocuk kitapları derleyen bir yayıncıyı 'ünlü öğretmen' olarak yazmış. O kişinin ünlü bir öğretmen olduğunu hiçbir eğitim sendikası söylemez. Ama yayıncı derseniz çok kişi bilir.

"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur" diyen Sakallı Celâl’i gel de anımsama!...

Plaket dağıtıcı da bilindiği gibi yüksek tahsilli biri. Mühendis!

***

İzmir emek veren kişileri belirleyenlerin; sivil toplumun önde gelenleri, eğitim - bilim – sanat - spor çevreleri olması gerekmez mi?

Prof. Dr. Semih Çelenk, ödülü reddediyor örneğin…

Düşündürücü değil mi?

Cenaze törenleri, söyleşiler, spor karşılaşmaları, düğünler kalabalıklarla yapılıp dururken neden bu ödül dağıtım işleri bir salonda yapılmaz da ödülü kazananların ayaklarına gidilerek ödülleri verilir, bunu da anlamış değilim.

Ya da adı geçen uluslararası (!) merkezin kendi binasında yapılmaz mı bu etkinlik?

Yoksa bu uluslararası merkezin sabit bir adresi/ binası mı yok?

Ödül dağıtıcıları, miyop olsalar gerek ki Prof. Dr. Adnan Oğuz Akyarlı’yı fark edememişler bugüne değin.

Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ne teşrif etseler öğreneceklerdi asıl ödül verilmesi gerekenin kim olduğunu…

Söylenmesi gereken bir başka konu da ödül alanların kendilerine "Bu ödül bana neden veriliyor?" diye sormamaları…

Yıllar öncesinde de bir başka ikili yapıyordu bu işi.

Yeni seçilmiş bir milletvekili, İzmir’e yeni atanmış il milli eğitim müdürü ve daha başka elitler…

Ödül dağıtıcıları; kâğıt toplayarak yaşamlarını sürdüren ama dilenmeyen, inşaat mühendisi olmasına karşın otogarda hamallık yapıp sağa sola el açmayan kahramanlara değil de illâ elitlere ödül vermeyi kazanç kapısı mı görüyorlar da bu yola başvuruyorlar anlayabilmiş değilim.

Bu yolla bir kimlik kazanma çabası mı yoksa…

***

Her uzatılan ödülün alınmadığını kanıtlayan örnekleri de bilmiyor olmalılar…

Boris Pasternak, Albert Camus, Le Duc Tho, Bob Dylan, Marlon Brando, Jean Paul Sartre’ın neden kendilerine uzatılan ödülü almadıklarını da öğrenselerdi de bize yazı konusu olmasalardı keşke…

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.